Ölüler, Diriler ve Deliler
Kitapta, 1773’ten 1911’e kadar olan bazı gotik öyküler yer alıyor.
Aşağıdaki sırasıyla kitapta toplamda 14 öykü var.
Sör Bertrand: Bir Fragman (1773) – Anna Laetita Aikin
Öykü 18. yüzyılda gotik öykülerde epey sevilen bir tarzda, fragman biçiminde yazılmış. Fragmanda olayların başı olmuyor. Her şey ortadan başlıyor ve zamanla heyecan seviyesi yükseliyor. Ne var ki hikaye bir sonuca bağlanmadan bitiveriyor. Bu yazım tarzı oldukça farklı olsa da ben sevmedim. Yarım kalmışlık hissi verdi. Hikayenin anlatımı, olayların oluşu aceleciydi.
(Ayrıca bu yazar hep çocuk edebiyatında eserler vermiş. İnternette bir yerde bu fragmanın aslında yazarın daha az ünlü olan erkek kardeşi John Aikin’e ait olduğu yazıyordu.)
Puanım:2
Montremos’un Zehircisi (1791) – Richard Cumberland
Bilinen farklı bir Don Juan hikayesiydi. Bu bakımdan ilgi çekiciydi. Çok beğendiğimi söyleyemem ama kötü de bulmadım.
Puanım:4
Haydutların Tutsağı (1801) – Nathan Drake ve Bilinmeyen Bir yazar
Hikayede bir lordun başından geçen zor anlar işleniyor. Haydutlarla karşılaşması ve sonrasında olanlar görülüyor. Hikaye açılıyor ama bazı bölümleri günümüze göre epey klişe duruyor. Yine de anlatımını oldukça sürükleyici buldum.
Puanım:5
Goblenli Oda (1829) – Sör Walter Scott
Korkunç sayılmaz ama tasviri ve atmosferiyle gotik olduğunu iyi hissettiren bir öyküydü. Bu yüzden beğendim. Severek okudum. Sadece son kısımda gizemli şeyle ilgili daha fazla bilgi olmasını isterdim.
Puanım:8
Kem Göz (1829) – Mary Shelley
İçinde korkunç olarak betimlenen bir karakter olsa da bence tam bir gotik öykü sayılmazdı. Yine de anlatımı ve hikayeyi oldukça beğendim. Mary Shelley’den farklı bir tat veren öyküydü. Betimlemeleri de hoştu.
Puanım:8
Anatomist Andreas Vesalius (1833) – Petrus Borel
Hikaye yaşlı bir adam ve genç gelinin düğünüyle başlıyor. Alaylar, suçlamalar ve sonrasında birtakım olaylar oluyor. Oldukça ilginç bir şekilde başlayan ve daha farklı yerlere evrilen bir öyküydü. Benim için ürpertici bir yanı vardı desem yalan olmayacak. Anatomistin tamamen kurgusal bir karakter olmaması da beni biraz etkiledi.
Puanım:8
Lady Eltringham veya Ratcliffe Cross Şatosu (1836) – J. Wadham
Oldukça kısa bir hikaye, yalnızca üç sayfa. Çok etkileyici veya korkunç bir yanı olduğunu düşünmüyorum.
Puanım:3
Bir Delinin Kaleminden (1836) – Charles Dickens
Burada bir delinin hayatından belli bölümler anlatılıyor. Okurken aklıma Gogol’un deli hikayesi geldi. Anlatılan öyküyü fena bulmadığımı söyleyebilirim.
Puanım:6
Tyrone Ailesi’nin Tarihinden Bir Kesit (1838) – Sheridan Le Fanu
Soylu bir aile kızının, yaptığı evlilik sonrasındaki olaylar anlatılıyor. Olaylar olsun, anlatım olsun gerçekten beğendim. Sadece hikaye içindeki bir noktada fantastikle gerçeklik çakışmış gibi geldi. O anda olan olaylara pek anlam veremedim ama genelini epey severek okudum.
Puanım:9
Ethan Brand (1850) – Nathaniel Hwathorne
Anlatımı güzeldi. Fazlasıyla ilginç ve tuhaf biçimde başladı. Dehşet veren bir yanı da vardı ama ilerledikçe daha fazlasını bekledim. Bu yüzden biraz hayal kırıklığı oldu.
Puanım:6
İhtiyar Dadının Hikayesi (1852) – Elizabeth Gaskell
Burada ihtiyar bir dadı, çocuklara yetim annelerinin hayatından belli bir bölümü anlatıyor. Hikayesi etkileyiciydi. Anlatım, olaylar ve karakterler oldukça iyiydi. Kısacası beğenerek okuduğum bir öykü oldu.
Puanım:10
Ceset Hırsızı (1885) – Robert Louis Stevenson
Yazar bu hikayeyi gerçek bir olaydan ilham alarak yazmış. Ne diyebilirim ki üstüne düşününce rahatsızlık verici bir hikayeydi.
Puanım:6
Kanlı Blanche (1892) – Marcel Schwob
10 yaşında ya var ya yok küçük bir kızın evlendirildiği, rahatsız edici, saçma sapan bir hikayeydi. Tasvirleri de konuyu da beğenmediğimi söyleyeyim.
Puanım:1
Sredni Vashtar (1911) – Hector Hugh Munro (Saki)
Bu hikayenin ana karakteri küçük bir çocuk ama olanların çocuk psikolojisine uymadığını düşünüyorum. Başta eğlenceli giden bir hikayeyken karanlık bir şekle büründü. Finalini tahmin edilir buldum.
Puanım:4
Kitaba puanım: 5.7
İçinde güzel öyküler olsa da her öykü için maalesef aynı şeyi söyleyemiyorum. Bazı öyküler kitapta yer edinmeseymiş daha iyi olurmuş.