Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Ahmet Ümit - Bir Ses Böler Geceyi

Usta yazarımız Ahmet Ümit’in kronolojik sırayla okumalarıma devam ediyorum. Sıradaki kitap kendisini çok beğendiğim Bir Ses Böler Geceyi oldu.
Kitap polisiyeden ziyade doğaüstü bir hikaye ekseninde yazılmış, zamanda geriye dönüşlerle aslında 2 farklı karakterin hikayesini anlatan bir eser.
Ben hayatımda önce çok inançlı bir muhafazakar, sonrasında agnostik-deist arası bir insan olarak her zaman Alevi - Bektaşi, Alevi Türkmen geleneğini merak etmişimdir. Kitapta eş zamanlı anlatılan hikayeden birisi Alevi Bektaşi geleneğiyle alakalı. Buradan fazlasını söylemek okuma zevkini kaçıracağı için çok değinmiyorum.

Kitabın içeriği ilgimi çektiği için daha başından kitaba oldukça ısındım, hikayeler arası geçişler, hikayeyi anlatım tarzı, kişiler arasındaki bağlantı çok hoşuma gitti. Bir tek memleketim Tokat’ın bir köyündeki insanların bu kadar çok felsefik konuşması benim garibime gitti. Ancak kitabın işlenişi, gerçekliği, yeri geldiğinde inançlarla ve inançları kendi boyunduruğu altına alanlarla ilgili yorumları ufuk açıcı cinsten. Yine her Ahmet Ümit kitabında olduğu gibi saf ve idealist devrimciler mevcut. Ancak yazarın hakkını yemek isterim, her kitabında bu konu üzerinde durup meselesinin özü hakkında güzel şeyler söylüyor. Kitabın kahramanlarından diğerinin , hapisten çıktıktan sonra arkadaşlarıyla olan buluşmasında eskiyi düşünürken yaptığı muhasebe , yazarın bu siyasi olaylardaki samimiyetini ortaya koyuyor.

Ahmet Ümit’in daha önce Sis ve Gece eserinde olduğu gibi bu eserde de benim canımı sıkan kısım sonu oldu. Sonuna kadar güzelce gelen hikaye pat diye bitiyor. Tabii ki yazar okuyucunun kafasında soru işaretleri bırakmak ister, okuyucunun yorumlamasını ister ama güzelce anlatılan hikaye pat diye bitince hevesi kaçıyor insanın. Keşke daha uzun bir bitiş bölümü yazılsaydı.
Diğer taraftan yazar yine ikircim kelimesini bol bol kullanmış, gördükçe sırıtıyorum.

Uzun lafın kısası, konusu ilgimi çektiği için beğendiğim, yetenekli bir yazarın başlangıç zamanlarının sıkıntılarını içeren, sonu pat diye bitse de okuduğuma sevindiğim bir kitap oldu.
Puanım 7/10

17 Beğeni

Robert Silverberg & Isaac Asimov - Nightfall’ı okuyorum.

Aslında kapağında yazdığı gibi iki yazarın oturup beraber yazdığı bir roman değil. Nightfall aslen Asimov’un 1941 yılında yazdığı kısa bir hikaye. Robert Silverberg bu hikayeyi nerdeyse 50 yıl sonra, 1990 yılında genişleterek romanlaştırıyor ve Asimov’un okuyup beğenmesinin ardından yayınlanıyor.

Hikaye, altı adet güneşe sahip olduğu için üzerinde yaşayan canlıların sürekli aydınlık olan bir gezegende evrimleştiği, dolayısı ile çok kısa süreli de olsa karanlıkta kalmanın insanlar üzerinde yıkıcı psikolojik hasarlara yol açtığı dünya benzeri bir gezegende geçiyor.

Tanrının insanlığı günahları yüzünden cezalandırmak için her 2049 yılda bir karanlık ve yıkım gönderildiğini, medeniyeti yok edecek bir sonraki karanlık yıkımın tam 14 ay sonra geleceğini ve bu kıyametten sağ çıkıp medeniyeti tekrar kuracak olan insanların sadece kendileri olduğunu savunan Havariler isimli gizemli bir tarikatın bilim insanlarınca saçmalık olarak görülen bu öğretileri, gerek gün yüzüne çıkan son arkeolojik bulgularla gerek güneş sistemi için yürütülen son teknoloji bilgisayar simulasyonlarınca günü günüe doğrulanması bilim insanlarının bocalamasına neden olur.

Benim çok beğendiğim bir kitap oluyor. Bilim insanlarının gözünden yazılmış oldukça sürükleyici bir roman. Bu sefer çabuk bitmesin diye daha yavaş okuyorum :slight_smile:

28 Beğeni

Prag Mezarlığı - Umberto Eco

“En iyisi hiçbir sırra sahip olmamak ama varmış gibi davranmaktı.”

Hikaye kendini bu cümle üzerine inşa ediyor. Eco, Foucault Sarkacında olduğu gibi bu kitapta da sırların-komploların nasıl yaratıldığını ve bu yaratılan sırların aslında koca bir aldatmacadan ibaret olduğunu anlatıyor. Kitapta, 20.yyda antisemitizmin referans kaynağı olan “Siyon Liderlerinin Protokolleri” kitabının yaratılma sürecini görüyoruz. Hitler siyasi kariyerinde bu kitaptan bolca esinleniyor, Kavgam’da övüyor hatta okularda bu kitabı okutuyor. Kitabın düzmece olduğu Hitler daha iktidara geçmeden ispatlanmasına rağmen Nazi iktidarı kitabı Holokost’a zemin hazırlamak için kullanıyor.

Prag Mezarlığı’nın atmosferine bayıldım nefis. Devrimcilerin, masonların, okült örgütlerin, cizvitlerin, paladistlerin, istihbaratçıların ve birçok grubun savaşına, entrikalarına, ayinlerine, katliamlarına sahne olan 19.yy. Avrupa’sının o tekinsizliğini hissediyoruz. Dreyfus Davasını, Garibaldinin mücadelesini, Paris Komününü -hala kalbimizde yarasın- hatta Freud ve Dumas’ı bile görüyoruz. Kahramanımız Simonini dışında kitaptaki bütün karakterler ve olaylar gerçek. Yalnız komünistleri gerçekten manifestodan esinlenerek Avrupa’da hayalet gibi dolaştırmış kitapta komünistler sürekli bir şeyler yaptıklarını duyuyoruz ama bir türlü göremiyoruz onları hayalet gibi imgelemiş resmen ya kitapta hehe. Garibaldi’yle bile tanıştırdın kahramanı ne var yani ayak üstü Marx’la da iki dakika sohbet ettirseydin :confused:

Akıl sağlığından şüphe eden Simonini günce yazmaya başlıyor ve olayları bu günceden takip ediyoruz. Dedesi sayesinde Cizvitleri babası sayesinde Carbonari’yi, devrimcileri, masonları tanıyarak büyüyen Simonini gençliğinde de evrak sahteciliğinde mahirleşiyor. Gizli cemiyetlere yakınlığı ve evrak sahteciliğindeki hünerleriyle istihbarat servisleri ve gizli cemiyetler için biçilmiş kaftan haline geliyor. Simonini hiçbir örgüte yada ideolojiye bağlı olmadığı için birçok istihbarat servisi ve cemiyet için çalışıyor. Simonini’nin hayatı boyunca bağlı olduğu tek bir fikir var: Yahudi nefreti. Bu düşmanlık öyle bir noktada ki cinsel ilişkiye girdiği kadının Yahudi olduğunu anlayınca bir Yahudiye can veremem diyerek kadını öldürüyor manyak ruh hastası psikopat herif. Eco, kimse fikirlerini ciddiye almasın diye Simonini’yi bilerek iğrenç bir karakter olarak yazmış. Başarılı da olmuş çünkü gerçekten sevilecek hiçbir yanı yok tiksine tiksine sayfaları çevirebilirsiniz yani o derece sıkıntılı manyaksı bir adam bu. Siyon Liderlerinin Protokolleri de ancak böyle hastalıklı bir zihinden çıkabileceğini söylemiş oluyor aslında Eco.

Kitap, istihbarat servislerinin, devletlerin ürettiği sahte evrakların-verilerin gerçekliğine ne kadar güvenebiliriz sorusunu sordurması açısından kıymetli. Kendi ülkemizden düşünecek olursak devlet kurumları yalan olduğu aşikar verileri utanmadan sıkılmadan yayınlıyor. Gelecekte, devletin günümüzde yayınladığı bu yanlış belgelere-verilere bakılarak tarih okumaları yapılmayacak mı? Bu belgelerle propaganda yapılmayacak mı? Günümüzde tv programlarında tarihçilerin bunları biz devlet arşivinden çıkarttık diye caka sattıkları o belgelerin kaçına güvenebiliriz? Neyse efenim bu evrakçıların, tarihçilerin ağzı güzel laf yapıyor ama fazla güvenmemek lazım bunlara diyerek bitireyim sözü hehe

Son olarak Prag Mezarlığı gerçekten çok iyi bir roman. Ancak benim favorim hala Foucault Sarkacı.

19 Beğeni

4 Beğeni

Okuduğum Tarih: 21-26 Kulca 2022
[Okuduğum 311.betik]
2022 (Pars) yılında okuduğum 38.betik
[Kulca ayının 4.betiği]

İnsan, nasıl bir insan olmalıdır?

Cengiz Aytmatov’un, Kaltay Muhammedcanov’la birlikte kaleme aldığı “Fujiyama” adlı tiyatro eserinde de geçmişle ya da birbirleriyle hesaplaşmaya çalışırken kendini ele veren, kendini arayan insan tiplerini görürüz. Bu kahramanlar hayatı bir yük gibi omuzlarında taşırken, aslında kendilerinden ne kadar uzaklaşmış olduklarının farkında değildirler. Her birinin büyük hayalleri, ertelenmiş umutları, derin pişmanlıkları vardır, ama gerek içinde yaşadıkları toplumun şartları, gerek aldıkları eğitim, gerekse yaptıkları yanlış tercihlerden dolayı hiçbir şeyi değiştirememekte, kendilerini suyun akışına bırakıp mutsuz olmayı tercih etmektedirler.

İnsan bazen hayat karşısında kendisini bir suyun akışına kapılmışçasına çaresiz hisseder. Suyun yönünü değiştirmek mümkün olmadığı gibi sürüklenmek de ağır gelir çok zaman. Pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, ertelenmiş umutlar birikir hızla. Zaman baş döndürücü bir hızla geçip gitmektedir, ancak kapana kısılmış gibi yaşamaktan başka da bir şey gelmez elden.

Eserdeki kahramanların hepsi Sovyetler Birliğinin okullarında yetişmişler, ideallerine odaklanmışlar, çok iyi yerlere gelmişlerdir. Ancak hemen hemen tamamına yakınında karşılaştığımız ortak problem; mutsuz, huzursuz ve tatminsiz olmalarıdır. Eşlerin tamamı birbiriyle problemlidir. Arkadaş olmalarına rağmen birbirlerinin eşleriyle yasak ilişki yaşamakta bir beis görmezler. Hiçbir şeye inançları yoktur. Bu inançsızlığın temelinde de aldıkları eğitim vardır. Kahramanların aldıkları eğitime ve yükseldikleri konumlara rağmen bu kadar tatminsiz olmaları köklerinden tamamen koparılmalarıyla alakalıdır.

Hercaiokumalar / Ayşe’nin bu kitap için yazdığı incelemeyi okuyunuz çünkü bu kadar güzel yazılmamış inceleme. Dizi köşesine hoş geldiniz. Dizinin adı Tanrı Dağları olmalıdır. Tanrı dağları sembolliği için Erciyes Dağı seçilmelidir. Dostbergen (Dost) rolünde Talat Bulut, Almagül (Gül) rolünde Esra Dermancıoğlu, Mehmet rolünde Mehmet Günsür, Anvar (Ender) rolünde Aslıhan Gürbüz, Yusuf rolünde Furkan Palalı, İsabek (İsa) rolünde Kaan Urgancıoğlu, Gülcan rolünde Pınar Deniz ve Ayşe Abla rolünde Gül Onat olmalıdır. Severek okuduğum için okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Tanrı Dağları’nda kendimizi bulmak dileğiyle betikle kalınız.

3 Beğeni

resim

Okuduğum Tarih: 25-30 Kulca 2022
[Okuduğum 312.betik]
2022 (Pars) yılında okuduğum 39.betik
[Kulca ayının 5.betiği]

Her ne kadar betiğin üzerinde “Ödüllü Fantastik Öyküler” yazılsa da betikte fantastik, bilimkurgu, korku-gerilim türlerinde öyküler yer aldığı için elimdeki betiğin türüne spekülatif öykü seçkisi desek yerinde bir karar almış oluruz. Konsepte uygun olmayan iki öykü yer alsa da o öyküler için de gerekli değerlendirmeyi yaptım. 2014 Yılında yapılan yarışmada Öznur Babur’u daha sonra İthaki Bilimkurgu Öykü Seçkileri’nde karşımıza çıkan bir kalemdir. Seçkide ismen olarak Öznur Babur dışında başka kalemleri tanıyamıyorum.

Cenin Tarlası (2014 Mansiyon) (Gökten Çağrı AKTAN): Bora Aşık’ın Hasat öyküsüyle kıyasladığımda ayakları sağlam bir şekilde yere basan klon temalı bilim kurgu öyküsünde yanlış giden bir şey vardır. Birinci Mezopotamya Mitolojisi bir hayal ürünü olduğu için oradaki varlıklar da hayal ürünüdür. Yeşil’in klonu, cenin tarlasında değil bir donörün rahmine enjekte edilirse klon için gerekli ortam hazırlanmış olunur ve klon dört aylık olduğunda tanrı tarafında ruh verilir. Ölen kıza benzer ama ölen kızın ruhunu taşımaz. Farklı bir canlı gibi görünecek. Asıl gibi kısa ömürlü mü yoksa uzun ömürlü mü olacak. Orasını ancak Tanrı bilir.

O.D.O.R (2014 İkincisi) (Erinç DURLANIK); Kadın parfümlerinde beni benden alan kokulara daha rast gelmedim. Kadın parfüm kokuları şekerimsi olduğu için bana çocukça geliyor. Erkek parfüm kokularından bir tanesi beni benden alıp uzaklara götürüyor. O kokuyu şu anki amirlerimden müdür yardımcısı kullandığı için o kokuya onun ismini veriyorum. Öyle bir koku ki sanki animelerdeki gibi gözbebeklerim kaybolup sadece irisler kalıyor ve o kokuyu sürenin yörüngesinde gezegen gibi onun etrafında dönüyorum. Yani beni öpse de hayır diyemem çünkü o kokudan dolayı. Bazen şehir dışında o kokuya rast gelince sanki orada o müdür yardımcısı geçtiğini hissine kapılıyorum. Öyküde bence distopik ortam yerine aşk algoritması kullanarak çöpçatanlık kurumu geliştirilebilirdi. İnsanlar koklaşa koklaşa aşık olacaklar.

Siyahlı Ölü Adam (2014 Mansiyon) (Hanzade SERVİ); Yarım bırakılmış gerilim öyküsünde aslında medyum yerine psikyatrise gitmenin doğru olacağı mesajı veriyor okurlara. Soluksuz okuduğum öyküde siyahlı ölü adam aslında karakterin bilinçaltı tarafında oluşturulan bir hayali kahramanıdır. Belki de o beş yaşında kendisini kurtaran adama karşı bir vefa duygusu his etmiş olabilir. Ben de büyükbabamın bana yaptığım muskayı boynumda çıkarmayıp en kritik anlarda elime alıp gözlerime kapatarak Tanrı’ya dua edince içim huzurla doluyor. Kritik gördüğüm durum aslında lehime dönüştüğünü görüuyorum. Belkide duanın gücüne inandığım için de olabilir.

Ayna (2014 Mansiyon) (Melda OYTUN); Aynaların gizemli kapılar olduğunu hep düşünmüşüm çünkü sen birebir yansıtıyor. Sanki aynanın diğer tarafında bir hayat varmış gibi. Ayrıca paralel evrenler olabilir çünkü alnımıza yazılan yazgıda yaptığım seçimlerin çeşitli seçenekleri mevcut olduğu için o seçeneklerden seçtiğimi yaşıyoruz. Bazen seçtiğimiz seçeneklerden diğerine geçiş yaptığımızı fark etmiyoruz. Rüyalarda da merak ettiğimiz seçeneklerin paralel evreni oluşturuyor. Onun için rüyalar aslında hayal ürünü değil de paralel evrenlerdir.

Transformasyon (2014 Başarı) (Öznur BABUR); İnsanın soluğunu kesen bir bilimkurgu öyküsünde maalesef son oldu bittiye getirilmiş. Metafizik konularında uzman olmak için doyurucu bir şekilde izah edilseydi öykünün ayakları sağlam bir şekilde yere basardı. Bu öyküyü okuduktan sonra ben de çene düşüklüğümü verip yerine insan sarraflığı kazanmak isterdim çünkü insanların ne mal olduğunu bilip ona göre kimi seveceğimi seçerdim. Burada şu sonucu çıkarıyoruz; yakışıklı insanların aslında içi boş olduğunu ne akılı kullanabiliyor ne de karakteri vardır. Benim gözümde onlar birer matruşka gibidirler.

2491 (2014 Üçüncüsü) (Can DEMİRER); Hayal dünyamız aslında başka evrenler olduğunu unutuyor. Kurgu diye kabul ettiğimiz eserler aslında başka evrenlerin fragmanı olabilir. Evren gizemlerle dolu bir kar küre gibidir. Bizde onun içinde nokta kadar küçüğüyüz. Karlar gibi oradan oraya savurulurken aslında evrenin gizemleri aklımızda çıkıveriyor çünkü döngü ve yaşam ortamlarımız sayesinde bu konulardan uzaklaşıyor. Geliştirmeye meyilli bir öyküdür. Bu haliyle de yine güzel duruyor.

Acı (2014 Birincisi) (Hatice ARDIÇ): Yarışma birinciliğini hak etmeyecek ölçüde güzel ve ağız açık bırakan bir öykü değildir. Cesaretlendirmek için başarı ödülüne layık olabilir. Olaylar hızlı bir şekilde kurguda kopuklar göze çarpıyor. Bülent Bey’in neden Barkın’ı neden deneylerinde kullandığına anlam veremedim. Bir kaç soru havada asılı kaldı. Tek gözlü ve engelli olmakla kendini dışlanmak bence kendi kendine zarar veriyorsun. Sen kendini sevdikten sonra dışarıdakiler de seni sever.

Bilgi Dalgacıkları (2014 Başarı) (Ümit ÇALIŞICI); Kurgu fena değildir çünkü yapay zeka temalı bilimkurgu öyküsünde insanların doyumsuzluğun sonucunda ürettikleri yapay zekanın kölesi haline gelmesini çok güzel bir dille anlatmış. Yabancı karakterli öyküleri sevmediğim halde Leh Slavı bilgisayar bilgini Joseph Strakowski’nin yaptığı arotizmalar nasıl bir teknoloji ürünü olduğunu betimlemeler anlatsaydı insanların akıllarında bir şekil oluşurdu. Strakowski’nin arotizması nasıl Roma kültüründe haberdar olup kendine Sezaryon adını seçiyor. Orası bana birazcık abartılı geldi.

Denizler Altında Yirmi Bin Yıl (2014 Başarı) (Çağdaş YETKİN); İsmen olarak Jules Verne’nin romanın adına benzese de olaylar o kadar hızlı akıttığı için nasıl zamanda yolculuk yapıldığını anlamadım. Mantık yürüttüğümde denizaltıyla zamanda yolculuk yapıldığına kaanat getirdim. Ayrıca Grekçe ne zamanda beri en köklü dil olmuş ki Adem (AS) öncesinde yeryüzünde hüküm sürmüş. Mensup olduğun kültüre haksızlık ediyor. Türkçe, Grekçe’den daha eski daha köklüdür. Bu öykü gibi bir imkan olsaydı Adem (AS) döneminden başlayıp insanlık tarihinde yolculuk yapmak isterdim çünkü Adem (AS)'den önce insanlar var mıydı? Onun döneminde insanlık çoğaldığını öğrenmek isterdim. Bana bilmeyen daha cazip geliyor.

Beyin Törpüsü (2014 Başarı) (Kayahan DEMİR); Kral Nemrut kıssasında esinlenerek yazılmış bir öyküydü. Ben bu çalışmaya anı demeyi tercih ederim çünkü bu seçkinin temasına uygun olmayan bir çalışma olarak görsem de okuması çok zevklidir. Korku-Gerilim ve Fantastik öğeleri de yoktur. Hangi gerekçeyle başarı ödülüne layık görüldüğünü merak ettim doğrusu.

GelecekSEN (2014 Mansiyon) (Nursefa BİNGÖL); Bir kafa ütüleme öyküsü olduğu için mansiyon ödülüne layık görmesine anlam veremiyorum. İçerik olarak küresel ısınmayı anlattığı için ayakları sağlam bir şekilde yere basıyor. Ama uzaylı ırkının dili Latince olduğunu hangi kanıya varıyor. Evet gelecek biziz. Elimizde imkan varken küresel ısınmayı durdurmak için çabalamalıyız.

Öykü seçkide yer alan on biri öykü okurken hiç sıkılmadım. İlk başta fantastik öykü seçkisi olduğu için biraz önyargılıydım ve doğru zamanda bu öykü seçkisini okuduğum zaman yanıldığımı gördüm. Fantastik seçkilerinde bakış açımız daha önce birkaç kez anlattığım için tekrardan değinmeye gerek bulmuyorum. Üç öyküyü beğenmediğim halde analitik yüksek bir puan verdiğim için öykü seçkisinde yer alan öyküler özenle seçildiğini görüyoruz. Ufak tefek hatalar istisnayı bozmadı. Okuduğumuz bu öykü seçkisini okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

5 Beğeni

Serinin en uzun ikinci kitabı olan Dune Sapkınları’nı sonunda bitirdim. Şimdilik okuduklarım arasında en sıkıcı bulduğum kitap diyebilirim. Özellikle ilk 400 sayfası inanılmaz yorucuydu. Hani hikayede Duncan ve Miles Teg olmasa %100 yarıda bırakırdım kitabı.

Seriyi kısa aralıklarla okumayıp arayı uzun tutunca birçok şeyi unutmuşum. Bu kitapta da Tleilaxlılar, Rahibe Analar, Bene Gesseritler, Dağılıştan Dönenler vs hep iç içe oldukları ve hepsi de birbirini tarttıkları için kim nedir neydir hep karıştırdım. Özellikle Dune Serisinde karakterlerin amaçları da her zaman örtülü olduğu için bu kitaptan aldığım zevk oldukça acı vericiydi. Herbert’in eski Dünya’dan alıp hikayeye yedirdiği Van Gogh tarzı sahneler keşke daha çok olsaydı diye düşünüyorum. Sadece Gogh değil daha bir çok olayı ve eşyayı hikayeye yedirebilirdi.

Bakalım son kitap bana neler gösterecek merak ediyorum. Tek başına Duncan bana ne kadar yardım edecek bunu daha çok merak ediyorum. Yoksa Odrade ile Sheena ile Lucilla ile bu seri bitmez. :joy:

8/10

26 Beğeni

Bu spoiler değil mi? :frowning:

2 Beğeni

Ben henüz okumadım bu kitabı ama sen okuyup bu spoiler diyorsan Hamet’i pıçaklayayım.

2 Beğeni

İlk iki kitabı okudum. İlerleyen kitaplarda olması garibime gittiği için spoiler gibi algılamış olabilirim, emin olamadım şimdi. :sweat_smile:

3 Beğeni

Görüyor musun çocuğu boşuna pıçaklayacaktık. Emin olamadığın için seni de pıçaklayacağız mecburen. Prosedür böyle. :joy:

5 Beğeni

Son kararı @SJack versin. :smiley:

2 Beğeni

Zaten kitapyurdununda reklamını yapmış :angry:

@SJack bilimkurgu seven sen bile kitabı pek sevmediysen, zamanında almadığım için pişmanlık duymama gerek yokmuş gibi :smile:

2 Beğeni

Bence beğenmiş. Benim puan sistemim şöyle.

:slight_smile:

10 puan muhteşem.
8 puan ben bu kitabı sevdim
6 puan, cık benlik değilmiş ben beğenmedim.
4 puan okuduk birşeyler ama ne demeye ısrar edip de okuduysam, yarım bıraksam da olurdu, neyse yazara ayıp olmasın 4 puan vereyim. Emeğe sağlık artı rep. :slight_smile:
2 puan uzak dur hatta bence koşarak kaç.

Ara puanlar o anki hislere göre şu değil ama bu da değil arada kaldım puanı.

9 Beğeni

Hafif bir iki spoiler vardı yorumumda gece yatarken aklıma gelmedi değil. Ama Duncan konusu pek spoiler’a kaçmıyor. Onu diğer kitapları okuyunca anlayacaksınız eminim. :slight_smile:

Aslında kitap için konuşulacak ve bahsedilecek o kadar şey var ki buna benim gücüm yetmez. Herbert müthiş bir evren yaratmış. Her karış toprağını da gezip tozmuş sanki hayallerinde.

@MelihAntepli kitapyurdu ile yeni anlaşma imzaladım. Reklamını yaptığım her kitabın bir fotokopisini yollayacaklarmış. :joy:

Ama seriyi mutlaka almalısın. Biraz okuması zor olsa da Frank Herbert teknolojiyi ve teknolojisizliği anlam veremediğim bir biçimde işlemiş.

@alper’in de dediği gibi kitabı sevdim. Sırf Teg ve Duncan hatrına katlandım tüm şeye.

4 Beğeni
  1. kitap daha çok karakterleri tanıtmaya yönelik olduğu için biraz sıkıcı. 6. kitap çok daha iyi bir kitap ve çoğu olay bu kitapta çözümleniyor. Kitabı bitirdikten sonra 7. kitap yazılamadığı için üzülmüştüm.
2 Beğeni

İnanın son kitap beni daha çok korkutuyor. :joy: Ufaktan başladım ama biraz bekletsem mi diye düşünmeden edemiyorum.

2 Beğeni

Son kitapta zaman atlaması olmadığı için ve olaylar ve karakterler devam ettiği için kitaba devam etmen daha iyi olur. Ara verirsen hatırlaması zor olur.

1 Beğeni

Devam etmek deyince neden hala Kim Stanley Robinson’un Mars Üçlemesinden bir ses seda yok. Bildiğiniz gibi Mars Üçlemesi üç kitaptan oluşuyor 1. Kızıl mars 2. Yeşil Mars 3. Mavi Mars. 1. Kızıl Mars yayınlandı ama diğer ikisinden ses seda yok. Acaba durumları hakkında bilgisi olan var mı?

1 Beğeni

Puanı görmedim ben, keşke sevmeseymiş :grin:

Bu yazı yanıltıcı ama :joy:

1 Beğeni