Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Dr. Moreau ile Dr. Salvator, Mr. Hyde ve Dr. Jekyll gibiler Wells’i anmışken. Su adamı zaten benim için frankenstein hikayesinin tersi gibi demiştim. Belyaev sovyetler de sever diyor xd

1 Beğeni

@isos81 Üstat zaten yazarın mahkeme sahnesi ve hukuk tarzı , bilimden kat kat yukarıdaydı. Avukat olması şaşırtmadı. Yazarın 1942 de Nazi işgali altındaki St Petersburg’ta açlıktan ölmesine üzüldüm. O kadar bilimkurgu ve gelecek düşünürken 2. dünya savaşında açlıktan ölmek çok kötü bir son.

@Howl Wells’ten Zaman Makinesi ve Görünmez Adam’ı okudum. Dr. Moreau’nın Adası’nı okuyup, Wells’e veda etmeyi düşünüyorum. Okunulması gereken çok kitap var çünkü güncel. Dr. Jekyll ile Bay Hyde benim için çok farklı bir kitaptı, çok beğenmiştim.

6 Beğeni

image

Labirent - Burhan Sönmez

Burhan Sönmez’in İstanbul İstanbul adlı eserini çok beğendiğim için merakla diğer kitaplarına başladım. Yine Storytel’de dinlediğim kitaplardan birisi oldu Labirent. Gayet güzel bir seslendirme vardı, o yüzden dinlemek isteyenlere tavsiye ederim.

Kitap, Boğaz Köprüsü’nden atlayarak intihar etmek isteyen müzisyen Boratin’in hikayesini anlatıyor. Mucivezi şekilde sağ kurtulsa da, bu eylemi sonucu Boratin hafızasını kaybediyor. Bundan sonrası da yitirdiği geçmişini arama üzerine devam ediyor.

Yazar kendi kitabını bir yeni çağ romanı olarak tanımlıyor. 1000kitap’ta en çok beğenilen incelemeden direkt alıntılamak gerekirse (kaynak):

Yüzeyde neşeli, varlıklı, mutlu görünen; derinlerde ise tek başına olan, tatmin olmayan, amaç edinemeyen, hiçbir yere ait hissetmeyen, içindeki o boşluğu dolduramayan yeni çağ insanının arayışları peşinden sürüklüyor bizi. Boratin ile birlikte boşluk içinde savrulurken varoluşu, hayatın anlamını, belleksizliği; belleksiz insanları, belleksiz şehirleri, belleksiz toplumu sorgulatıyor bize. Boratin hafızasını kaybettiği için yabancılaşıyor hayata, ama modern insan bunu bir tercih olarak yaşıyor. Geleneksel bulduğu geçmişine sünger çekme arzusu ile anılarını silmiş, şehrin karmaşasında sürüklenen, içi boşalan, kendine yabancılaşan modern şehir insanının nasıl hissettiğini soruyor ve bizimle birlikte anlamaya çalışıyor yazar.

Yine severek, büyük keyif alarak okuduğum bir Burhan Sönmez kitabı oldu. Tavsiye ediyorum. :slight_smile:

11 Beğeni

images (6)

Ölümlü Makineler, içinde tamamı robotlardan oluşan 14 öykü yer alıyor. Bunların neredeyse 12 kadarı masalsı bir anlatıma sahip. Örneğin bir öyküde Lem Uyuyan Güzel masalını bilimkurgu ile çok güzel harmanlamış. Diğer yandan benim bilmediğim birkaç masalı da bilimkurguya uyarladığını düşünüyorum. Zorba krallar, insanlığın yaratılışı gibi konularda da hayalgücünü gösteriyor yazar.

Öykülerinin bu yönü hariç yazar robotlarla beraber varlık felsefesi üzerinden de düşündürücü fikirler işlemiş. Robotların çıkmaza girdiği anlarda yok olmanın ve ölmenin çekiciliğini sık sık tekrarlıyor.

Bir önceki Lem kitabında belirtmemiştim ama bu kitapta da uzun mu uzun paragraflar yer alıyor.

Ben öyküleri genel itibari ile beğendim diyebilirim. Özellikle adada mahsur kalan robotun hikayesi çok güzeldi.

Puanım 8/10

24 Beğeni

Dr.Moreau’nun Adası benim okumaktan çok keyif aldığım bir kitaptır.Özellikle Moreau nun etik üzerine konuştuğu kısım çarpıcıdır ama kitabın en sevdiğim kısmı ise kitap içerisindeki karakterlerin çarpıklığı ve bozukluğudur.Eğer Even Horizon izlediyseniz türü kozmik korku olsa da orada da karakterler çarpık ve bozuktur.Bozuk ise benim çok sevdiğim bir sıfattır ,gridir çünkü bozulan bir şeyin işlevini tamamen yitirdiğini söylemek zordur ya da tamir edilip düzgün çalışacağının da bir garantisi yoktur.Bana göre bu grilik kitap boyunca var.Kitabı okurken bu gözle bakarsanız kitaptaki eksiklikleri görmezden gelip alacağınız keyfi artırısınız.

1 Beğeni

Marmara Çizgi’den çıkan Nuh çizgi romanını okudum.

Farklı mitolojilerden bildiğimiz Nuh anlatsının daha abartılmış fantastik öğeler ve hollywoodvari aksiyon sekansları eklenerek ele alındığı bir retellingi yani yeniden anlatımı diyebilirim. İlk ciltte iki, ikinci ciltte iki adet olmak üzere toplam dört bölümden oluşuyor.

Anlatıyı görseller üzerinden veren bir çizgi roman, metin kısmı oldukça az. Hikaye ilk ciltte yani ilk iki bölümde gayet iyi ilerlese de ikinci kitapta Nuh’a bir haller oluyor ve spoiler olmasın diye bahsedemeyeceğim nedenlerden ötürü hikaye retelling olmaktan çıkıp saçmalamaya başlıyor. Yine de genel anlamda benim beğenerek okduğum bir çizgi roman oldu.

Çizimlerin özellikle üzerinde durmam gerekli. Niko Henrichon’un çizimleri tek kelimeyle muhteşemler. Sayfaların çoğunda hikayeden kopup çizimlerin güzelliğine dalıp gittim. Çok spoiler olmayacak şekilde sadece birkaç örnek ekliyorum.



14 Beğeni

Russel Crowe’lu Noah filmini andırıyor hikaye görsellere bakınca.

1 Beğeni

Evet, zaten bu çizgi romanın yazarı aynı zamanda Russel Crowe’un oynadığı Nuh filminin yazarı ve yönetmeni olan Darren Aronofsky.

4 Beğeni

Evet, yıllar önce satın aldığım ve hatta başladığım fakat okuyamadığım bu kitabı sonunda tekrardan başlayıp bitirdim.

İlk kez Charles Dickens okuyan biri olarak yer yer mest olduğumu söylemeliyim. Büyüleyici bir üslupla, Fransız İhtilali dönemini hem halk, hem soylular tarafından objektif ve çarpıcı bir şekilde aktarmış, çok derin ve iyi yazılmış karakterlere sahip olan bir kitaptı.

Sydney Carton karakteri sanırım en çok empati yaptığım ve kendime benzettiğim karakterdi. “Çakal” gerçekten hayran olunası bir adamdı. Umursamaz görüntüsünün altında kahrolan ruhunda kendimi buldum yer yer diyebilirim.

Psikolojik tarafı ise Doktor Manette kısmında çok iyi yansıtılmıştı. Haksız yere hapiste geçen on yıllar, mahvolan bir adam ve onu diriltmeye çalışan insanlar. “Hayata geri çağırıldı!”

Sonu biraz üstü kapalı bitiyor ancak kesinlikle tatmin edici. En sevdiğim karakterle yapılması kapanışın beni ayrıca memnun etti.

Puan vermekten pek anlamam ancak oldukça memnun ayrıldım. En sevdiğim yazarlar arasına girdi diyebilirim.

23 Beğeni

Okuduğum Tarih: 12-17 Teke 2022
[Okuduğum 317.betik]
2022 (Pars) yılında okuduğum 44.betik
[Teke ayının 5.betiği]

Öncelikle betiğin kapağı, serinin en güzel kapağı olduğunu demekten kendimi alıkoymayacağım. Bazı betikler bize imkansız görünen olaylara farklı bakış açısı kazandırdığını söyleyebilirim. Hatta bazı yaratıcı fikirler sunuyor bize. Doğu Yücel’in insan sarrafı kokan kalemini okumak bence ayrıcalıktır çünkü sanki yıllardır insanlığın içinde yaşamış ve değişik insan tiplerinden belli başlı kalıplar çıkarmış ki bunlara nasıl bir yol izleyeceğimi göstermiş.

Ters köşeye yatıran kurguda Aile denilen gizli örgütün piyonunu sabit bir karakter olarak düşünürken olayların gidişatında beklenmedik bir anda sıradan bir karakter, bu gizli örgütün piyonu olduğunu öğrenince “Yok artık! Bu kadarı pes doğrusu!” demekten kendimi alıkoyamıyoruz. Bu da yaratıcılığın alamet-i farikalarından biridir. Hera’ya doğrusu Hatice’ye gıcık olurken erkek fatma Tuba’nın daha sinsi ve daha uyanık olduğunu görüyoruz.

Bu betik sayesinde arkadaşımın eski eşi, Aile denilen örgütünün bir üyesi olabileceğinin kanısına vardım çünkü eski eş, arkadaşımdan nafaka alması yetmemiş gibi sürekli onun bir kulpunu bulup onu dava ederek ondan para koparmaya çalışıyor. Bu eski eşin anormal davranışına anlam veremiyorum. O nafaka onun gözünü doyursun. İnsanlar hata yapabilir ama böyle bir zülumu hak etmiyor. Dilerim Tanrı’dan öyle bir kocaya düşsün ki arkadaşımın ayaklarına kapanacak kadar sürünsün. Son nefesine kadar o arkadaşının yanındayım.

O eski eşiyi öttürecek öyle bir taktik öğrendim bu betik sayesinde. Bu taktik, hiçbir kimsenin aklına dahil gelmedi. Taktik, açıklayıcı bir anlatımla değil kurgunun içinde okuyarak insanların kullanmaktan çekindiği o akıl sayesinde buldum. Tanrı bize verdiği aklı kullanmaktan çekinmeyin çünkü yan etkisi bile yoktur. Tanrı, ummadığım anda bana öyle bir imkan sağlasın ki o taktiği uygulayayım çünkü insanlardan yana darbeler yiyen arkadaşım, beni tanımadan halde ve annesinde çekinmesine rağmen evinde ağırladı. Hatta dolu dolu bir gün yaşattı. Onun bu insanlığı karşısında saygısıyla eğiliyorum ve o taktikle ona bir teşekkürümü sağlamak istiyorum.

Tuba karakteri bana öyle birini anımsattı ki aklım dahi uçup gitti. Bir öğretmen olup arkadaşım bir dönem sevgilisi oldu. Evin içinde akrep olup aşırı kıskançlığıyla ona zindan hayatını yaşattı. Arkadaşım, bu aşırı kıskançlık sayesinde ne bir arkadaşıyla ne de ailesiyle görüşebiliyordu. Bu aşırıcı kıskançlığının ürünü olan provaktörlük karşısında arkadaşımın tepesi atıp ona bir tokat attı. Vurduğun ellerin dert görmesin arkadaşım. Bir insana isterse kendine hem gül hem de dayak uzatır. Senin zerre kadar suçun yok. Ayrıca bir kaç yıl sonra çıkardığı şarkıda gönlünün harikası son gün onun yanında olsun istiyormuşmuş. Kusura bakma o aşırı kıskançlığın ve provaktörlüğün olduğu sürece yanında gönül harikası ne de dünya harikası kalır. İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmayı bileceksin.

İkinci betik dolu dolu bir betik olmuş. Aile denilen gizli örgüte ve onların taktiklerini çok iyi bir şekilde öğrendim. Ayrıca keşfettiğim taktik ve ipleri elinde tutan kadınlara karşı akıllanmayı bu betik sayesinde öğrendim. Okuyanlar kendine ve çevresine dair izler bulacağının garantisi veriyorum. Üçüncü betik gelirse bence Toz Ol Mitat Karaman adıyla gelmelidir ve bu betikte artık babasıyla tanışalım. Severek okuduğum bu eseri okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

4 Beğeni

JACK LONDON - İYİ KÖPEKLER KÖTÜ KÖPEKLER VE KUZEY TOPRAKLARI

Kitap Kahverengi Kurt, Ah O Benekli ve Batard adlı üç hikayeden oluşuyor. Hikayelerin hepsi çok güzeldi. Ben bu üç öykü arasından en çok Ah O Benekli ve Batard hikayelerini sevdim. Çevirmen Levent Cinemre’nin Jack London çevirmenliğini çok seviyorum. Hem kitabı çeviriyor, hem okunan hikayede sayfa altına yıldızlı notlar ekliyor, hem de sayfa sonunda ‘‘çevirmeninden ilgilisine notlar’’ bölümüyle hikayelerle alakalı çok güzel bilgiler veriyor. Hikayeleri okurken ayrı keyif, hikayelerle ilgili notları okurken ayrı keyif alıyorsunuz.

12 Beğeni

Dancer’s Lament - Ian C. Esslemont

Dancer’s Lament, Malazan dünyasının yaratıcılarından birisi olan Ian C. Esslemont’un (ICE) son üçlemesinin ilk kitabıdır. Malaz İmparatorluğu’nun nasıl kurulduğunu anlatması açısından çok uzun zamandır merak etmekteydim ancak ICE’ın önceki okuduğum kitaplarından, Erikson’dan aldığım tadın yarısını bile alamadığım için şüphe ile yaklaşmaktaydım. Sonrasında hem ICE’ın yazım kalitesi hakkında okuduğum olumlu yorumlar hem de Malazan ana serisini yeniden okumaya başlamam sebebiyle zamanı geldiğini düşünerek seriye başladım.

Öncelikle söylemem gerekir ki ICE kendisini çok geliştirmiş. Arada atladığım kitaplar var ama en oturaklı kitabı şimdilik bu olmuş. Hala bir Erikson değil ama zaten aynı şeyleri beklemek de hata olur sanırım. Herkesin kendi tarzının olması gayet doğal. ICE, Erikson gibi işin felsefesine inmek yerine daha nokta atış ve olay odaklı olarak ilerliyor.

Hikaye 3 ana POV üzerinden işleniyor. İlki, bir suikastçı olmak isteyen Dorin, ikincisi Kanese kılıç-dansçılarından Iko ve üçüncüsü de şehir büyücülerinden Silk. Hikayenin çoğu Li Heng’te (Quon Tali’de bir şehir) geçiyor.

Li Heng çok uzun zamandır refah içerisinde yaşayıp gitmektedir ve bunu da yöneticisi olan Shalmanat’a borçludur. Ancak Kanese tarafından kuşatılmıştır ve farklı güçler tarafından da tehdit altıntadır. Shalmanat, gönülden sevdiği şehrini korumak için her şeyi yapmaya hazırdır fakat Dorin ve partneri olan Dal Hon büyücüsü Wu ortaya çıkarak işleri daha da karmaşık bir hale sokar. Herkesin gizli bir ajandası varken, bu çatışmada kazanan kim olacaktır?

Malazan serisinden bazı tanıdık karakterlerin gençliği ile bu kitapta karşılaşıyoruz. Bunlardan bazıları ilk kitapta gördüğümüz Dancer, Kellanved, Dassem ve K’rul iken, ikinci kitapta karşılaşacağımız Baudin de yer alıyor. Ayrıca yine ikinci kitapta karşılaştığımız Ryllandaras da aktif bir role sahip bu kitapta. Bu karakterlerin gençliklerini okumak, hangi aşamalardan geçerek güçlerini kazandıklarını öğrenmek ve karakter gelişimlerine tanık olmak çok büyük keyif.

ICE’ın yazım tercihlerine bakacak olursak, o da Erikson gibi bazı karakterlerine asla POV vermiyor. Örneğin Wu’yu hep Dorin’in gözünden görüyoruz. Böylece Wu’nun karakteri hep gizemli olarak kalıyor. Tamamen Dorin’in gözlemlerini okuyoruz ki bu gözlemlerinin bir kısmının hatalı olduğunu da biliyoruz. Bu tekniğin hikayeye farklı bir derinlik kattığını düşünüyorum. Ayrıca daha önce de dediğim gibi daha olay ve hikaye merkezli yazıyor ICE, işin felsefe kısmını tamamen Erikson’a bırakmış gibi.

Sonuç olarak keyif aldığım bir kitap oldu. Diğer iki kitapla birlikte Malaz İmparatorluğu’nun ilk yıllarının detaylarını tamamen öğreneceğimi umuyorum. Sonra da büyük ihtimalle Erikson’ın Kharkanas serisine devam ederim (üçüncü kitabı yakında çıkacak). Malaz serisi okunmadan da okunabilir olduğu söyleniyor ama ben pek tavsiye etmiyorum. Önce Malazan 10 kitap, sonra yan kitaplar şeklinde ilerlemek daha fazla zevk verecektir.

16 Beğeni

İncelemeden sonra sepete almıştım ama önümüzde prime günleri var diye bekleyeyim dedim sonra insan ister istemez kahroluyor xd

Sepetteki diğer kitaplar da düşmüş, genel olarak baya inceleyemedim ama güzel indirimler var gibi.

5 Beğeni

Hayaletin Laneti

(Wardstone Günlükleri 2) Hayaletin Laneti - Joseph Delaney

Hikaye heyecan dolu bir olay üzerinde döndü durdu. Karakterleri daha derinleşmiş buldum. Hayalet’in geçmişine dair şeyler anlatıldı. Güzeldi. Aynı şekilde çırağın ailesiyle ilgili anlatılanları beğendim.

Yalnız kitabın adına takıldım. Hayaletin Laneti yerine kötücül bir varlık önplandaydı. Lanet kısmında pek vurucu olaylar göremedim.
Kitapta yine aceleci bir hava vardı. Daha yavaş tempoda okumak isterdim. Kitabı okurken son hızla koşuyormuş gibi hissediyorum. Neyse sözün özü genelini beğendiğim bir okuma oldu. Hatta ilk kitaptan daha çok beğendim.

Puanım:8.5/10

17 Beğeni

Bu seri biraz daha genç okuyuculara yönelik yazılmış sanırım. Bu aceleci anlatımı ben buna bağlıyorum. Ağır tempoda olayları anlatarak genç okuyucular kaybetmek istememiş olabilir yazar.

2 Beğeni

Kitabın dili de basit zaten, haklısınız. Ama ilk kitap bana kanlı ve korkunç gelmişti.

2 Beğeni

Bayram süresi benim için verimli geçti. Vaktim olduğundan ve yapacak başka bir işim olmadığından olsa gerek ardı ardına üç kitap okudum. Çok okuyan arkadaşlar burun kıvırdığınızı görebiliyorum ama sayfa sayıları az olsa da benim için üç kitabı bitirmiş olmak önemli…

ali bey seyahati

Bunların birincisi Âli Bey Seyahat Jurnali. 1885-1888 tarihleri arasında yapılan doğu seyahati bu kitabın konusu. Amacı Osmanlının bütün gelirlerine talip olan Duyun-u Umumiye müfettişi olarak gezdiği yerlerdeki gördüklerini yazmaktan ibaret. O dönem hakkında birinci ağızdan alınan notlar, düşünceler. Tarihi ve seyahat yazılarını okumayı seviyorsanız illaki okuyun derim. Gelelim kitaptan rastgele seçtiğim bölümlere….

  1. sayfada Sa’du diye adlandırılan bir kötü Cinin yaşadığı mağaradan söz ediliyor.

  2. sayfada Kerbela’ya getirilip defnedilen bazı cenazelerin defnedildiği mağaraların yer darlığı nedeniyle üç beş senede bir boşaltılması gerektiği ve çıkarılan kemiklerin odun yerine külhanlarda yakılmak üzere hamamcılar tarafından satın alındığından söz ediliyor.

  3. sayfada davul zurnanın oralarda bile halk tarafından sevildiğini söylüyor . Arada 2156 kilometre ve 133 yıl olsa da bir fark olduğunu görmedim, şaşırdım.

Eklemek istediğim bir nokta daha var. Forumda bir yerlerde Türkler Denizci millet mi? tartışması vardı. Bu kitap diğer özelliklerinin yanında bu soruya da iyi bir cevap oluşturuyor. Ali Bey seyahatine İstanbul’dan Lloyd kumpanyasının Vesta vapuruyla ayrılıyor, İzmir’den Mesajeri Kumpanyasının Alfe isiml vapuruyla hareket ediyor. Dönüşüyse Peninsular Kumpanyasının Arkadi isminde büyük bir vapuruna biniyor. Denizlerde yoğuz yani. O arada o dönemde Osmanlı toprağı sayılan Dicle üzerinde tulumlarla yüzdürülmeye çalışılan keleklerden söz ediliyor.

İkinci okuduğum kitap Matt Haig’in Geceyarısı Kütüphanesi’ydi. kitabını tamamladım. 42 dile çevrilen uluslararası çoksatan ve 2020 goodreads yılın en iyi romanı ödülü sahibi bir kitap. Breh breh ne kadar çok ünvanı olan bir kitap.

gece yarisi k.

İlk okumaya başladığımda bana 1990 yapımı Bedazzled, bizdeki adıyla Şaşkın filmini hatırlattı. Hatırlarsınız Elizabeth Hurley ve Brandon Fraser’in filmi. Orada yedi dilek vardı burada seçenekler sonsuz. Ama sıkılmadan okudum. Tövbe, itiraf etmem gerekiyor bir ara küçük bir ara gitgeller o kadar çoğalmıştı ki sıkıldım. Ne diyeyim bir gün hak vaki olduğunda böyle bir kütüphaneyle karşılaşmak isterim. Yaptıklarımın ve tabii yapmadıklarımın değerlendirildiği bir 2., 3. … seçeneklerimin olduğu bir kütüphane. Kitabı önerir miyim, tabii neden olmasın.

Okuduğum 3. Ve son kitap “Gönül Bir Yel değirmenidir, Sevda Öğütür.”

Eğer üstad kelimesini ustaların ustası anlamında kullanırsak bu kelimeyi hakeden biri Hüseyin Rahmi Gürpınar, edebiyat işini iyi bilen biri, kesinlikle. Bu romanı da diğerleri kadar iyi ve güzel. Yazdıkları gerek dil olarak gerek kurgu olarak çok iyi. Karakterler yerli yerinde ve olaylar birbirine çok rahat bağlanıyor. Bazen belirgin ama çoğu zaman ince ince işleyen mizah duygusu da var. Okumak derseniz sıkılmadan okuyabilirsiniz. Hele hele ben gibi o dönemde ülkemde ve tabii İstanbul’da insanlar neler yaşıyormuş, nasıl yaşıyormuş diye merak ediyorsanız mutlaka okumanızı salık veririm. Bu arada yazılanların kurgu olduğunu biliyorum. Benim söylemek istediğim satır aralarında yakalayabildikleriniz. Dedim ya sıkılmadan okuyabilirsiniz, üstelik sizi yormaz. Sadeleştirmesi iyi olduğu için düşülen birkaç dip not faydalı oluyor.

Eğer kitabı okuduysanız I. Kısmın yani “karımı Nasıl aldattım?” kısmının VIII. Bölümünü tekrar okuyunuz. Aydın ve dahi üzerine bir bölüm. Demek istediğim -ki O’nun böyle bir değerlendirmeye ihtiyacı yok- Hüseyin Rahmi, boş bir adam değil.

25 Beğeni

image

Eric - Diskdünya 9

Okuduğumuz en kısa Diskdünya romanı olmasına rağmen Eric dolu dolu bir kitap olmuş. Her sayfasında bir koşturmaca içerisindeyiz. Genç iblisolog Eric’in iblis summon larken Rincewind summon laması sonrası; Orta Amerika ( aztekler ) yerlilerinden Truva’ya, hiçliğin ortasından yaratımın başına hatta cehennemin göbeğine doğru bir parodinin içine koşuşturuyoruz.

Rincewind’in gönlümde yeri ayrı olduğundan her Sihirbazlar ve Kahramanlar kitabını keyifle okuyorum, Eric de beğeni ile ayrıldığım bir macera oldu. Pratchett reisin özellikle kırıp geçirdiği birkaç spesifik sahne haricinde, tahta at ile başlayıp incelikle evrilen Tsort fethi ve cehennemin bin bir çeşit işkencelerini ayrı bir keyifle okudum :slight_smile:

Eric’in belki de tek dezavantajı serinin diğer kitaplarına göre kısa kalması, 140 sayfa içerisinde bizi pek yok yeni lokasyon ve kişi ile tanıştırırken ilk paragrafta belirttiğim koşuşturmacayı belki fazla hızlı bir sprinte çeviriyor.

21 Beğeni

Baba - Mario Puzo

Baba (Godfather) eseri Batı’da kitap ve film olarak bilinse de, ülkemizde daha çok filmiyle bilinmekte. Ben, kişisel olarak bireysel silahlanmaya karşı, kanun dışı her türlü yapılanmanın düşmanı olan, hukukun üstünlüğüne inanan biri olarak özellikle Baba 1 ve Baba 2 filmlerini çok severim.
Bu filmler mafya filmi olmaktan çok uzak, aileyi, gücü, aklı işleyen, hayatın düzeni ve insan ilişkilerine fazlaca değinen, çoğu sahnesi adeta sanat eseri olan filmlerdir.

Baba kitabı ise filmlerden önce yazılmış, 1. ve 2. filmi kapsayan, filmlerden çok daha detaya sahip olan bir eser. Genelde kitapları önce okur, filmleri sonrasında seyrederim, bu sebeple Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter filmlerini henüz seyretmedim. Ancak Baba filmlerini yıllar önce seyretmem, ara ara yeniden izlemem sebebiyle, kitabı okumamın sebebi, hikayeye daha çok hakim olmak, eğer varsa daha çok detay öğrenmekti.

İşin en başından söylemek gerekirse, Mario Puzo kitabın edebi değeri olmadığını, ancak kendisinin iyi bir hikaye anlatıcısı olduğunu söyler. Ben de eserin edebi değerini değerlendirecek kapasitede biri değilim ancak sonuçta kitap benim için bir başyapıt oldu. Akıcılık denen bir kavram varsa bu kavramın sözlükteki karşılığı bu kitap olmalı. Gerekli ama fazla uzatılmayan betimlemeler, bir karakteri gözünüzde canlandırmanız için o karakterin büründüğü ruh halini anlamanız için anlatılan hayat hikayesi, bu sayede gerçek hissedilen karakterler.
İnsanların birbiri ile olan ilişkileri, aklın ve bilgeliğin ön planda olması gibi birçok etmenle ön planda anlatılan muhteşem hikaye.

Hikayeyi bilmeme, filmleri birçok defa izlememe rağmen, kitap bana filmlerin veremediği bir şeyi verdi, adeta olayların içine soktu. Bazı yerlerde çok sinirlendim, yumruklarımı sıktım, bazı yerlerde intikamların alınmasıyla adeta ruhum ferahladı.

İçinde hayata dair çok güzel tespitlerin bulunduğu, ön planda anlatılan muhteşem hikayesi, hikayelerin anlatılmasındaki akıcılık derken, ortaya çıkan eser beni o kadar memnun etti ki kitap 540 sayfa değil 3-4 ciltlik 2000 sayfalık bir eser olsa diye içimden geçirdim. Zaten yazarın senaryosunda aktif görev aldığı ve bu kitaptan hazırlanan 2 adet film tüm zamanların en çok sevilen filmler sıralamasında 2. ve 4. sırada.

Kitaba dair tek eleştirim de, bana göre Johnny Fontane’in hikayesinin biraz uzun tutulması.

Sonuç olarak puanım 9.5/10

Not: Storytel uygulamasında Mehmet Atay tarafından yapılan seslendirme mevcut. Yürüyüş yaparken ara ara oradan da dinledim. Mehmet Bey leziz bir seslendirme yapmış, oradan da dinlenebilir.

28 Beğeni

Bir Zamanlar Amerika ile kıyaslarsak peki iki filmi :face_with_monocle: