Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Sanderson kitapları sona doğru açılır. Sıkıldıysanız araya çerezlik kitaplar sıkıştırabilirsiniz.

2 Beğeni

Hocam bende ilk kitabı sevmemiştim. Mücevher kapma yarışlarını okumak benide sarmamıştı.
Açıkçası Stormlight Archive her anı güzel olan bir seri değil. Güzel anları azar azar veren ama verdiğindede tam veren bir seri. Bu tasarımı bende çok sevmiyorum. Birde kitabın sonundaki Arşiv ismi boşun değil. Harbiden Arşiv gibi kitap. Hatta geçen gün reditte bir yorum gördüm Stormlight Archive Kozmerin incilidir diye. Bence çok doğru bir tanım(en azından Dragonsteel gelene kadar) son olarak ilk 2 kitap seriye Giriş kitabı. Asıl olaylar 2. kitabın sonunda başlıyor. Bende seriyi 3. kitap ile sevdim o yüzden Hissetiklerinizi çok iyi anlıyorum. Buna rağmen hala daha ayılıp bayıldığım bir seri değil.

3 Beğeni

Bir seri olacağını bilmiyordum, biraz daha bekletesim geldi. Patrick Rothfuss abiden aldığım gibi bir darbeyi bir daha kaldırabilir miyim onu da hiç bilmiyorum… :neutral_face:

1 Beğeni

Japon Klasikleri 13: Japon Balığı Kargaşası, Kanoko Okamoto

Japon klasikleri dizisine kadın bir yazar dahil olur olmaz okumak için baya heyecanlandım. Japon bir kadının yazdıklarıyla hiç tanışmamış olduğumu düşünürsek bu heyecanım da normal aslında. İki novelladan oluşan (Japon Balığı Kargaşası ve Yemek İblisi) bu kitap, olaylar ve kurgu bakımından beğendiğim fakat çeviri yönünden yetersiz bulduğum bir eser oldu, maalesef.

Daha önce Osamu Dazai’den Yeşil Bambu ve Diğer Öyküler’i okumuştum; çevirmenler aynı ve okurken de zorlanmıştım birazcık. Tabii o zamanlar bu dizi hakkında pek bilgim yoktu ve kültüre de oldukça yabancıydım. Çeviri yüzünden olabileceği aklıma gelmemişti hiç. Neden zorlandığımı daha iyi anlıyorum şu an. Sonuç olarak bu kitapta da aynısı oldu. Çeviri konusunda konuşacak yetkinliğe sahip bir okur olduğumu düşünmüyorum ama eserin eksik yönünün bu sorundan kaynaklandığına eminim de.

Kısa romanlarımıza dönecek olursak erkek karakterlerin bakış açısıyla yazılmış olmasına rağmen bu karakterlerin odağında yer alan kadınları okuyoruz gibi. Bu kadınların da kişisel özelliklerinden çok görünüşleriyle eserde var olduklarını görüyoruz. Onları pek tanıyamıyoruz ve kendileriyle ilgili bilgimiz oldukça az da olsa içimizi sonsuz bir merak duygusu ele geçiriyor sanki.
Mataiçi ve Betsuşiro’nun arzularını okurken saplantılarını, bulundukları sınıfı yargılamalarını, hayattan memnuniyetsizlik duymalarını ve bunun gibi umutsuz eylemlerine sık sık şahit oluyoruz. Bu karakterler ise iki novellanın erkek kahramanları. Peki kadınlar kim?
Kadınlar üst sınıftan ve güzeller. Güçlü ve ulaşılmazlar da… Mataiçi ve Betsuşiro’nun arzuları neden saplantıya dönüşmüş olabilir? Bunlar okuduktan sonra yanıt bulacağınız sorular…

Kitabı bir hata yaparak beklenti halinde okudum. Bu yüzden bazı şeyler havada kaldı ve tam içine giremedim. Yine de Japon edebiyatı seven arkadaşlara tavsiye etmekten çekinmeyeceğim bir eser Japon Balığı Kargaşası.

Yayımladığım diğer platformlar:
wannart bubisanat 1000kitap

13 Beğeni

resim

Okuduğum Tarih: 23-31 Tamız 2022
[Okuduğum 331.betik]
2022 (Pars) yılında okuduğum 58.betik
[Tamız ayının 6.betiği]

Ordu-Kent’te yani Saka Türkleri’nin başkentinde sizlere merhaba ediyorum. Alp Er Tunga, Şehname’de Afrasiyab adıyla geçtiğini biliyor muydunuz? Şehname’de Saka Türkleri’nin ilk kağanı Tur Han, İran’ın ulamışsal batırı Feridun’un oğlu olduğunu kurgulamışlar yani Türkler, Farslar’dan türeme bir ulus olduğu algısını yaymaya çalışıyorlar. Türkler, Yafes’in oğlu Türük soyundan gelir. Şehname’deki İran-Turan mücadelelerini Yomakçı Ata’dan dinleyiniz.

Saka (Turan) Kağanlığı kurulduğu dönemde İran’da Partlar yani Arsaklar iktidardaydılar. Farslar’ın Türk korkusu ve nefreti; Saka Türkleri’nden beri devam ettiğini biliyor muydunuz? İran coğrafyası’nı asıl sahibi Türkler’dir çünkü Farslar’da yurt sevgisi olmadığı için o coğrafya’da uzun süreli hükmetmemişler. 1378-1925 yılları arasında Türkler, bu coğrafya’ya hükmetmişler. Bir coğrafyanın iye olmak için yüreklerinde yurt sevgisini taşımalıdırlar. Farslar’ın kahpeliği, Türkler’in yiğitliğini asla tarihte silemeyecekler.

Şehname’de Ferngîs adıyla geçen Alp Er Tunga’nın kızı Kaz Kız, Şehname’ye göre Siyavuş’la evlenmesi, Farslar’ın abartı sahnelerinden biridir. Kaz Kız, MÖ 7. yüzyılda Saka kabilelerinden veya Dahae’ün kraliçesi Zarinayā olma ihtimali yüksektir çünkü Kaz Kız, Semerkant Valisi olduğu için Saka Türk sülalelerinden Dahaeler de bugünkü batı ve kuzeybatı Türkmenistan, uzak güneybatı Kazakistan ve uzak batı Özbekistan yani Hazar Denizi ile Aral Gölü arasında yaşarlardı. Yunan yazar Diodorus Siculus tarafından bahsedilmiştir Zarinayā.

Altın Çocuk dışında Alp Er Tunga’nın başka oğulları olduğuna inanıyorum çünkü Saka (Turan) tahtına Tomiris Hatun geçtiği için Tomiris Hatun ya Kaz Kız’ın soyundan ya da onun eşi soyundandır. Şehnamede Sede adında bir oğuldan bahseder. Sede’nin sözlük anlamına baktıktan sonra ona benzer uygun bir Türkçe ad kullanılabilirdi. Elbette doğrusunu Taňrı bilir. Ayrıca Partlar da Taňrı diyemezler çünkü onlar putperestliğe dayalı İran dinlerine mensupturlar. Ne bilim “Ulu Ehrimen!” diyebilirlerdi.

Saka (Turan) elordası Ordu-Kent’ten buyruk ayrılırken sizlere İran-Turan Savaşları’nı Şehname’den değil Yomakçı Ata’nın Alp Er Tunga ve Tomiris Hatun yomakımsı romanlarını okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum çünkü Yomakçı Ata, tarafsız ve dönemin ruhuna sadık kalarak tarihi yomaklaştırıyor. Ayrıca okurlarına karşı babacan davranır yani ego nedir bilmez. Size asıl anayurdumuzu unuturup ilk anayurt Orta Asya kavramını tarihlerimize ve kültürümüze yerleştiren Hun Türkleri’nin bilinen ilk kağanı Teoman Han zamanında sesleneceğim bir dahaki sefere. Betiksiz ve aşksız kalmayınız…

2 Beğeni

Yıkıma Giden Adam - Alfred Bester

Yıkıma Giden Adam ilk kez 1952 yılında yayımlanmış. Anarşist, Yirmi Dördüncü Yüzyılda Cinayet ve Yıkım’a Giden Adam isimleriyle dilimize daha önceden çevrilmiş.

Konusu kısaca şöyle: Büyük iş adamlarından biri olan Ben Reich, 70 yıldır kimsenin işlemediği bir suçu işlemek niyetindedir. Ne var ki toplumda yer alan ve insanların düşünce suçlarına müdahale eden ( düşünce okuyan) esper polislerin olduğu dünyada, bu fazlasıyla zorlu bir iş olacaktır.

Kitap bilimkurguyla - polisiyenin muhteşem bir şekilde harmanlanışını gözler önüne seriyor. İçinde psikolojik bir taraf da var. Freudyan bir etki de.

Kitabı okurken o dünyada yaşamanın nasıl olduğunu düşündüm. Kesinlikle korkutucu ve rahatsız edici olurdu. Aslında içeriği biraz distopya, biraz ütopyaya giriyor. Sonuyla da ters köşe yapıyor. 1952 yılında böyle bir kitap yazmak gerçekten harika. Bu nasıl bir hayal gücü, hayranlık uyandırıyor.

Okumadıysanız, kesinlikle tavsiye ederim.

Puanım: 10/10

39 Beğeni

Yaşamak - Yu Hua

Uzun süredir bu başlığı bir kitap hakkında karalamıyordum ama bu kitabı okurken o kadar kahroldum ki bir şey yazmadan edemedim. Kitaba sabah metroda işe giderken başladım ve az önce bitirdim. Çevirmen iyi bir iş çıkardığı için kitap aşırı akıcı.

Kitabın konusu Kanını Satan Adam gibi Mao dönemi ve öncesi Çin’de geçiyor, yine içerisinde komünizm eleştirileri mevcut. Bu dönemde bir adamın hayat hikayesine tanık oluyoruz. Adamın hayatı resmen Ali Rıza Bey x5. Kitabın her sayfasında sigara yakmak istedim. Hayatımda ilk kez bu kadar acıklı kitap okuyorum, elbet daha acıklı kitaplar vardır ama ben genelde fantastik, bilimkurgu okuduğum için böyle bir kitaba denk gelmedim. Birisi bana dokunsa, neyin var dese ağlayacaktım resmen. Gerçekten hikaye benim için çok çarpıcıydı.

Bu kitap sanırım Çin’de yasaklanmış, çünkü toplumun Mao döneminde ilk başlarda refah olarak yükseldiğini ve sonra çok hızlı bir çöküşe geçtiğini, fakirleştiğini, hükümetin mallara el koyduğunu anlatıyor. Aynı konulara Kanını Satan Adam’da da değiniyordu.

Kanını Satan Adam’ı önerdiğim gibi bu kitabı da şiddetle tavsiye ediyorum. Belki spoiler vermek kaygısından tam olarak sizlere anlatamamış olabilirim ama asla sizi pişman etmeyecek bir eser.

25 Beğeni

HANDBOOK OF JAPANESE MYTHOLOGY

Japon mitolojisine giriş kitabı. Sade, anlaşılır ve yeterince detaylı bir rehber. Sadece Shinto’yu değil aynı zamanda Budizm ve Japon azınlıkların inançlarını da içeriyor.

Konu başlıklarını sıralarsam:

  • Japonya din tarihi

  • Budizm, Japon Budizmi, mezhepleri, önemli figürleri ve mitleri

  • Shinto tarihi, önemli figürleri ve mitleri

  • Ryukyu ve Ainu azınlıklarının mitleri

  • Tanrılar ve yaratıklar sözlüğü

11 Beğeni

Rithmatist devamı için biraz daha bekleyeceksiniz gibi çünkü yazar bir türlü oturtamadı kitabı. Bir ara yardımcı bir yazar arıyordu kitap için ama bir daha bahsetmedi bu konudan. Alcatraz 6 da bu ay çıkacak, o kitap da Janci Patterson ile ortak yazıldı. Alcatraz’dan sonraki yan proje de büyük ihtimalle Rithmatist olacak gibi ama kesin bir şey yok şimdilik.

2 Beğeni

Daha önce Brandon Sanderson’ ı hiç okumadım yalnızca Ritmatist ilgimi çekmişti. Şu an okuma listem epey kabarık bir kısmını okuduktan sonra yazarın diğer kitaplarına yöneleceğim gibi duruyo. Bilgi verdiğiniz için teşekkürler :slight_smile:

1 Beğeni

KONT BELİSARİOS

kont belisarios

Tam 518 sayfalık bir maratondu. –çok daha fazla okuyan arkadaşlara ayıp olmasın diye maraton demeyeyim de yarı maraton olsun- 6. Yüzyılın ilk yarısı diyebileceğimiz ve Konstantiniye yani Doğu Roma İmparatorluğu yani Bizans merkezli anlatılan bir roman. Hala güçlü ve etkili hatta barbar saldırıları altında kalan Batı Roma’ya yardım edecek ama onların zenginliklerini alacak kadar güçlü. Kahramanımız Kont Belisarios’a gelirsek çok iyi bir asker, disiplinli bir general ve övgü dolu hayatıyla düşmanlarını kıskandıracak biri. Halk tarafından ve özellikle kendi eğittiği ve komuta askerler tarafından saygı görüyor ve çoğu zaman bir kurtarıcı olarak görülüyor.

Bu arada bizler zaman zaman Alparslan’ı Anadolu’nun kapılarını açan kişi olarak görüyoruz ama bunun sembolik olduğunu bu kitap kanıtlamış oluyor. Tabi bu sözlerimi Hunların Türklerin ataları olduğu teorisine dayandırarak söylüyorum. Herül Hunları diyor, Bulgar Hunlarının varlığından söz ediyor. Bunu bir not olarak belirtmiş olayım. Bu arada halklar bunlardan ibaret değil. Gotlar, Vandallar, Franklar, Persler, Ermeniler, Bedeviler vb sürekli birbirleriyle didişiyor.

Okumayı zorlaştıran kısımlara gelirsek, Yer adları kafamı bulandırdı, tabii kişi adları da. Bildiğimiz yerlerin o zamanki adlarını ve yerlerini akılda tutmak zor oluyor. Keşke –yazımın bu bölümünü büyük yazayım da belki yayıncılar okur HARİTALAR KİTABA EKLENSEYDİ-
Dinler ve mezheplerden söz etmeden de geçmemek lazım. Hristiyanlığın mezheplerinin 6. Yüzyıldaki durumunu anlamak için faydalıdır diyorum.

Sonuç olarak Kont Belisarios güzel bir kitap Goodreads’ta benim verdiğim not; 5 (yüzlük sistemde 85 veya 90 verebilirdim)

Goodreads notu ise 4,02. Bu not 2250 değerlendirme sonucunda verildiği için daha gerçekçi.

Öneri konusuna gelirsek Tarihi ve tarihi romanları seviyorsanız kesinlikle okumalısınız diyorum.

22 Beğeni

Aslında bekçilik mülakatları olmasa daha kısa bir sürede okuyup bitirebileceğim bir kitaptı Da Vinci Şifresi. Çünkü akıcı ve çok güzeldi.

Yazardan okuduğum ilk kitap olan Da Vinci Şifresi gerçekten de övüldüğü kadar varmış. Eminim forumun birçok üyesi de okumuştur.

Bir müze müdürünün ölmesine yakın torununa ve daha sonra onunla birlikte gizemi çözme yoluna giren öğretmene bıraktığı şifreli notla başlayan olaylar, okurunu bir gizemin peşinde sürüklerken, Dan Brown da bu vesileyle bizlere Hristiyanlık, kadın ve erkeğin ayrımı, kutsal kase, Leonardo Da Vinci ve daha birçok şey hakkında ders veriyor adeta. Meğer neler oluyormuş neler! Kendi adıma bu bölümleri okumak benim için daha zevkliydi.

Kitap hakkında daha fazla şeyin yazılması gerekse de bu tür kitapları anlatmakta çok iyi değilim. O yüzden de biraz kısa kesmek istiyorum. Gizemi, gerilimi, kurgusu ve anlatımıyla müthiş bir kitaptı. Bazı yerleri tahmin edilebilir olsa da çoğu ters köşesi etkiliydi Dan Brown’ın.

Hem polisiye hem de tarihi roman seviyorsanız mutlaka okumalısınız.

Kitaba puanım 9/10.

20 Beğeni

Dan Brown’ ın kitaplarından hiç birini okumadım. Yazınız teşvik edici oldu, başlayacağım…

2 Beğeni

Bence en iyi kitabı Melekler ve Şeytanlar. Sonrakiler bu ikisi kadar iyi değil.

5 Beğeni

@MelihAntepli de öyle diyor. Araya bir Bilimkurgu kitabı aldım. Okuduktan sonra ona geçiş yapacağım büyük ihtimalle.

2 Beğeni

Okuma sırası var mı?

Ben Dan Brown kitaplarının bir seri olduğunu bilmeden direkt sonuncusu olan Başlangıç’ tan başladım. Yazarın yazım tarzı; gerek sanat hakkında bilgi verişi gerek yaptığı yer tasvirleri ve bahsettiği bilgiler olarak okurken benim çok hoşuma gitti. Hatta tasviri yapılan yerleri ve bahsettiklerini bir yandan google üzerinden aratıp araştırmak oldukça keyifli.Tabii yeni yeni öğrendiğim “Goodreads” adlı sitede sevenlerin olduğu kadar sevmeyenlerinin de olduğunu gördüm. Birde bu seri olayını araştırdığımda kitapların birbirinden bağımsız olduğunu ve illa sıralamaya bağlı okumamıza gerek olmadığını da öğrenmiş oldum. :smile:

3 Beğeni

Sıralama yok. Çoğu kitabı Dr. Langdon karakterini içerse de, onun olmadığı kitaplar da var.

Ben olsam kronolojik okurdum yine de.

En beğendiğim iki kitabı Da Vinci ve MŞ. Inferno’nun bir kısmı yanlış hatırlamıyorsam İstanbul’da geçiyor, ona da o yüzden biraz tavım. :slight_smile:

2 Beğeni

Hici_Destani-620x350

Bir gecede bitirdiğim Çıkış Kapısı ile Hiçi Destanı serisine beklentimin çok üstünde bir başlangıç yapmış oldum. Kitap iki ayrı zaman çizgisinde ilerliyor, birinde ana karakter Robinette’in Çıkış Kapısı’ndaki maceraları anlatılırken, diğer çizgide Robinette’in bahsedilen maceraları yaşadıktan sonraki psikoterapi seanslarından söz ediliyor ki bu seansların bir yapay zekayla gerçekleşiyor olması hikayeye güzel bir derinlik katıyor.

Robinette herkesin sevebileceği biri olmaktan çok uzak fakat bir o kadar da gerçek; egosu, bencilliği, özellikle psikoterapi seanslarındaki hali ve birtakım freudyen çözümlemeler çok hoşuma gitti. Bilimkurgu yönünden ise bana biraz Clarke’ın Rama serisinin ilk kitabını anımsattı ve bu tatta başka bir kitap bulmuş olmaktan da ayrıca keyifliyim.

Öte yandan bu kitabı araştırırken okuduklarım fazlasıyla ilgimi çekse de çoğu sürprizbozanmış, benim keyfimi kaçırmadı ama yine de okuyacak olanlara dikkatli olmalarını tavsiye ederim.

Umarım bir gün bu seriyi tüm kitapları dilimize kazandırılmış şekilde, kütüphane kütüphane gezmeden de bulabiliriz.

19 Beğeni

Kitap, nükleer savaş sonrasında dünyadaki yaşamın yerle bir olduğu post apokaliptik bir zaman diliminde geçmekte. Eğitimin, cahil ve günübirlik yaşanılan dünyada hiçbir işe yaramadığı; nefes alan her türlü canlının hastalandığı, öldüğü; ağaçların ve ekinlerin tamamen kuruduğu bir dönem bu. İnsanlar, nükleer savaşa sebebiyet verdiği gerekçesiyle önüne çıkan bilim adamlarını, ilim irfan sahiplerini, öğretmenleri, hatta ve hatta sadece okuma ve yazma bildiği için dümdüz insanları bile katletmiş. Kalabalıkların kör öfkesinden kurtulabilmek için hala sağ kalmış ilim irfan sahipleri bulabildikleri yerlere kaçmışlar ve kiliseler onları kabul ettiğinde cüppeler giyerek manastırlara sığınmışlar. İşte tam bu sıralarda elektrik mühendisi Isaac Edward Leibowitz, karısını bir süre aradıktan sonra Sistersiyenlere sığınmış ve orada bir süre güven içinde saklanmış. Yıllar sonra rahip olduğunda çevresine birkaç arkadaş toplamış ve bir süre sonra Papa’dan cemaat kurma izni almış. Mühendis Leibowitz’in cemaati, insanlığın tarihini gelecek nesillere aktarabilme amacıyla yazılı olan metinleri ve kitapları saklamış. Cemaatin üyeleri “kitap kaçıran” ya da “ezberci” olarak görev yapmış. Kitap kaçıran rahipler, gizlice topladıkları kitapları varillere toplayıp gömerken ezberci rahipler, ciltler dolusu tarihi eserleri ve bilimsel kitapları ezberlemeye başlamış. Günlerden bir gün bu tarikatın üyeleri, kitap depolarına üç günlük mesafede bir su kuyusu keşfetmiş ve buraya bir manastır inşa etmiş. İşte medeniyeti kurtarmayı amaçlayan Leibowitz’in projesi bu manastırla birlikte uygulamaya konulmuş.

Yazının bundan sonraki kısmı spoiler içerebilir.

Fiat Homo: Kitabın ilk bölümü yukarıda bahsettiğim nükleer felaketin 600 yıl sonrasında Utah’ta bir çöl manastırında geçiyor. Leibowitz’in öğretilerini sürdüren bu manastırın Francis adlı genç bir rahip adayı, çölde perhiz orucunda bulunurken karşısına peştemalli yaşlı bir hacı çıkar. Francis hacıyla karşılaştığında aralarında ufak bir sürtüşme yaşanır. Bu arada, Francis çölün ortasında bir perhiz orucunda olduğu için kendine bir sığınak inşa etmesi gerekmektedir. Bunu öğrenen yaşlı gezgin Francis’e yardım teklif eder. Böylece gezgin, Francis’in sığınağını daha güvenli hale getirecek ağır bir kaya bulur ve bu kayanın yerini genç rahip adayına gösterir. Francis kayayı almaya gittiğinde bu kayanın altında nükleer savaş öncesinden kalma radyoaktif serpinti sığınağı keşfeder. Sığınağı keşfettiğinde burada bir insan kalıntısı ile üzerinde Leibowitz yazan birtakım yazılı belgeler bulur. Francis keşfini başrahibine sunduğunda başrahip bu keşiften etkilenmemiş gözükür. Bunu bir küfür olarak algılar ve başlarına bela alacaklarını düşünerek bu keşfin üzerini kapamaya çalışır. Bu keşfin sonucu kendini yedi sene boyunca acemi rahip adayı olarak geçireceği uzun bir döneme mal olur. Fakat yıllar sonra Yeni Roma soruşturmayı yeniden açar ve bu sığınakta bulunan insan kalıntısının Leibowitz’in eşine ait olduğunu, belgelerin de elektrik mühendisi Edward Leibowitz’e ait olduğunu tasdikler. Böylece Francis rahip olur ve kendine manastırda kopyacı olarak bir iş verilir. Keşfettiği belgenin (Leibowitz’in çizdiği basit bir elektrik bağlantı şeması) kopyasını yapmaya başlar ve bu kopya üzerinde tam on beş yıl çalışır. Yeni Roma’dan davet aldığında yanında Leibowitz’in orijinal belgesiyle birlikte kendi yaptığı kopyayı da götürür ve böylece geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkar. Yazar bu bölümde bilgisizliğe ve cahelete karşı duran bir zümrenin de cahil olabileceği mesajını vermek istiyor. Çünkü Francis’in basit bir elektrik şemasıyla birlikte bulduğu birtakım kağıtlar, (Alışveriş listesi, at yarışı bülteni bile) rahiplerin gözünde adeta bir tanrı kelamı gibi algılanıyor.

Fiat Lux: İkinci kısım Fiat Homo’nun 600 yıl sonrasında aynı manastırda geçiyor. Fiat Lux bölümünde uygarlık, emekleme aşamasından çıkarak yürüme evresine geçmiş bir biçimde aktarılıyor. Bu süreçte en azından basılı eserler anlaşılabilmiş ve bu eserler üzerine kafa yoran kişiler yetişmiş. Hatta ve hatta Kornhoer adlı rahip, bir koşu bandından güç alan bir elektrik jeneratörü aracılığıyla ark lambası üretmiş ve manastırın bir bölgesini aydınlatmayı başarmış. Ayrıca bu dönemde politika ve siyaset de bir şekilde gelişmiş. Hannegan gibi ihtiraslı yöneticiler peyda olmuş. Laredo hanedanlığı ile Texarkana arasında çatışmalar patlak vermiş. İşte böyle bir ortamda laik bir dekan olan Thon Taddeo, rahiplerin elindeki belgeleri ve hatıratları incelemek üzere manastıra gelir ve ikinci bölüm bu dekan ile manastırın başrahibi olan Dom Paulo arasındaki çatışmaları konu eder. Taddeo manastırı bilimi tecrit eden ve uygulamaya koymayan bir kurum olarak suçlarken Dom Paulo da aksini iddia etmektedir.

Fiat Voluntas: Üçüncü bölüm Fiat Lux’tan 600 sene sonrasını anlatıyor. İnsanlık kaybettiği teknolojileri çoktan keşfetmiş; nükleer silahlar üretmiş ve uzaya çıkmıştır. Nükleer silahlar yüzünden dünya diken üstündedir. Dünyanın iki süper gücü (Asya Koalisyonu ve Atlantik Konfederasyonu) bir tür soğuk savaşın içindedir. Nükleer silahlar dünyanın bir yerlerinde patlarken bu iki süper güç birbirine ültimatom vermektedir. Dünyanın kaçınılmaz bir yıkıma doğru gittiğinin farkında olan Başrahip Zerchi ile Yeni Roma, bir uzay misyonu hazırlar. Manastırlardaki bütün yazılı belgeleri ve Leibowitz hatıralarını bir uzay gemisine yükleyerek kiliseyi dünya dışı koloni gezegenlerde sürdürmek için acil bir durum planı yapar. Peder Joshua bu misyona önderlik yapmayı kabul eder. Misyon hazırlığı sırasında Texarkana’ya nükleer bomba atılır ve milyonlarca insan hayatını kaybeder. Peder Joshua ve ekibi dünyayı terk etmek üzere Yeni Roma’ya doğru yola çıkar. Bu bölümde ise yazar ötenaziyi, nükleer felaketten sağ çıkan ve kiliseye sığınan bir anne ile kızı üzerinden sorgular.

Bu kadar geç okuduğum için pişman olduğum ve okurken acayip Fallout New Vegas tadı aldığım bu eseri türü seven herkese tavsiye ederim. 9.5/10

33 Beğeni