Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Okuduğum Tarih: 02-09 Ocak 2023
[Okuduğum 371.betik]
2023 (Tavşan) yılında okuduğum ilk betik
[Ocak ayının ilk betiği]

Öykü seçkinin ilk sayfasında “Bu seçkiyi Türk sinemasının yönetmen, senarist, sanatçı ve emekçilerine ithaf ediyoruz,” ifadesi yer alıyor. İzleyen sayfadaki giriş metninde televizyonda (sınalgıda) yayınlanan yerli bilimkurgu ve düşsel kurgu yapımları sıralanırken Türk’ün Uzayla İmtihanı (2012), Gorbi (2019) ve İyi Aile Robotu (2002) yapımlarını da gözden kaçırmışlar. Bu üç diziden sadece Türk’ün Uzayla İmtihanı izledim. Güzel bir yapım olmasına rağmen Show TV, Ustura Kemal dizisini yayımlamak için bu diziyi yayından kaldırdı.

Hasat Zamanı (Muhittin Yağmur POLAT); Cengiz Aytmatov gibi Türk destanları ve efsanelerinde geçen uzaylı motifi kullanarak spekülatif kurgu tarzında yazılan öyküde ruhsal ve fiziksel betimlemelerle durum öykücülüğü kullanarak Akyıldız’dan gelen göğün bekçisi Asena’nın soyundan gelen Toygar’ın tatilini zehir eden kişilerin hazin sonu okuyarak öğreneceksin. Polat; Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Bilimkurgu Öykü Seçkileri’nin gediklilerinden biri olduğu için her seçkide özünü geliştirmeye açıktır. Bu da bu öykü seçkisinde meyvesini aldı benden. Savunduğum üç özelliğe uygun olan bu spekülatif kurgu öyküye hak ettiği notu verdim.

Kadının Biri (Mehmet KARDAŞ); Bu öyküde aslında yaşamımızı kolaylaştıran anılar biriktiren çipin hem olumlu yanı hem de olumsuz yanını gösteriyor. Olumsuz yanı; çip, doğar doğarmaz takılması ve bu çip sayesinde anıları kayıt altında alınırken anne-evlat ilişkisi oluşmasına engel olması. Diğer yanda böyle bir teknoloji harikası kullanılırken daha dikkatli olunmalıdır ki çipin seni yavaş yavaş köleleştirmesinin önüne geçmelisin. Beğendiğim öykü olmasının nedeni hem yerli öykü hem de anne temalı olmasıdır. Ayrıca bu öyküden büyüklerimizin akşam çağrısından önce evde olma tenbihin ne denli önemli olduğunu öğrenirken diğer yandan büyüklerimizin de bizi sıkmamalıdır ki onunla iletişimimiz sağlıklı olmasıdır.

Zamansız (Aykut KOCA); Daha önce Gelişme Hedefleri adlı spekülatif kurgu öykü seçkisinde okuduğumda oldubittiye getirilen bir öyküydü. Şimdi ise anne ile oğul kavuşmuş olsalarda ikisinin yaptığı zamanda sıçramalar sayesinde geçmiş ve gelecekte kıyamet kopuyordu. Geçmiş ve gelecek aynı ırmakta aktığında bazen güzel günlere bazen de kıyamet kopmaya vesile oluyor. Anne teması olduğu için hatta etkileyici ve soluğumuz kesen yapısıyla ben de derin izinler bıraktı. Kalem, öykünün ilk haline yaptığım yorumu dikkate alarak öyküyü geliştirmiştir.

Anı Sanatçısı (Mehmet Ali KAYNAK); Tek solukta okurken sıkılmadığım öyküde; anıları kaydeden teknoloji (estelikkiç) sayesinde bir kişinin sıkıntısı giderildiği ve o estelikkiç sayesinde tüm ayrıntılarıyla anımsadığı esteliği ona çok sevdiği kız anımsattırdı. Böyle bir teknoloji günümüzde olsaydı hiç unutmadığım esteliklerimi kayıt altına alırdım ve onları tekrar izleyerek o günleri özlemle anardım. Yada aynı esteliği yaşayan kişinin benim hakkımdaki düşüncelerini film gibi izlerdim. Beş yıl önce yaşadığım estelikte tepkisizliğim eleştirilse de kişileri tanıdıkça iyi ki tepkisiz kalmışım. Yine olsa yine tepkisiz kalırdım ve içimden geldiği gibi hareket ederdim.

Metaverse Çıkışı (Özlem ERTAN); Betimlemeler ve iki farklı bakış açıların birleşimi öyküye ayrı bir renk katmıştır. Betimlemeler sayesinde özünü o öykünün içinde sezerken farklı bakışların sentezi sayesinde hem yeni teknoloji harikası olan Metaverse’in içinde olduğunu ve sana komut veren yapay zekanın varlığını iliklerine kadar yaşayacaksın. Ayrıca toplumumuz, yeni çıkan teknoloji harikasına o kadar tiryaki oluyor ki çevrenizdeki olağan durumları ve zamanın nasıl geçtiğini görmeyecek hale geliyor. Bu sayesinde ihmal etmelerin artışı toplumun düzenini baltalıyor. Ertan’ın ilk kez bilimkurgu öyküsü okuyorum. Korku gerilimin başarılı kalemi; bu türe başarılı bir şekilde giriş yapmış.

Yüzyılın En İyi Yatırımı (Murat Kaya BEŞİROĞLU); Paralel evrende ekonomist ve kamburlu ikizimin yaşamını okurken yüzümü gülümsetti. Beşiroğlu gerçekten beni iyi analiz etmiş. Kedi ve kız çocuğu severim. Ne bilim bir de erkek evladım olsaydı fena olmazdı. Ayrıca ekonomiye daha doğrusu bilmediğim konulara yatırım yapmam. Öyküye dönersek harika bir kurgu olmuş. Sanki bir romanın pilot bölümü okuduğum sezisine kapıldım. Yani imrendiğim bir yaşamı okumak yerine göz önünde karesine karesine canlandığını sezdim. Ekonomiye ilgim fazla olmadığı için upuzun yorum yazamadım. Küresel çaplı bilimkurgu öyküsü en beğendiğim öykülerden biri oldu.

İnce Hesap (Emre BOZKUŞ); Tayfun Güneyer’in veliahtı denecek şekilde Türk’ün Uzayla İmtihanı dizisinin devamı yazacak şekilde başarıyla Yerli Bilimkurgu Yükseliyor ailesine dahil olduğunu tebrik ediyorum. Bu öyküde Mars yada onun uydularından birinde kurulan sera lokasyonda geçen Türk mizahi anlayışını bilimkurgu öğeleriyle ilmik ilmik nakış işleyerek kurgulanmıştır. Ayrıca okurken de hiç sıkılmadım. İn cin top oynamadığı bir gezegende yada uyduda geçen Türk izleri yüzümü güldürdü ve gururlandırdı. Bu öykünün en kısa zamanda uzun öykü olarak edebiyat vitrininde görmek isterim. Ayrıca Burak Katipoğlu gibi öykünün adı ve içeriği örtüştüremediği gözümden hiç kaçmadı. Emre ile Burak gelecekte çok iyi kafadarlar olacağı ortadadır. Demedi demeyiniz…

Son Domates (Bora AŞIK); Düşlerin İzinde adlı spekülatif kurgu öykü seçkisindeki Hasat adlı bilimkurgu öyküsünü beğendiğim Aşık, uzun aradan sonra yeniden bir öykü seçkisinde yer almasına çok sevindim. Kalem, dersine çalışarak öykü seçkisinin adına yaraşacak türde öyküyle yer aldı. Ümidim bu ailenin kalıcı üyelerinden biri olur. Öyküye dönersek kişioğlu her ne kadar teknolojiyle ve betonla doğayı katletsek de cansız olarak gördüğü doğanın verdiği nimete muhtaç olduğunun farkına varsalar da kölesi olduğu düzenin kısıtlayıcılığından dolayı bunu özlerine kabul ettirmekte zorlanıyor. Ey Tanrı! Son kızanakla özlerini yarı tanrı gören yöneticilerin acizliğini bizlere gösterdiğin için sana ne kadar şükretsek azdır.

Kıpırtısız: Ay Güvercini (Çizgi Roman) (Kenan BÖĞÜRCÜ); Öncelikle çizgi romanın renkli olmasını yeğlerdim çünkü kara-ak tüsler yoğunlukta olduğu için kişilerin gözlerini yoruyor. Ümidim bir sonraki seçkide renkli çizgi roman yapılır. Çizgi romana dönersek Türkçe’nin bilimkurgu dili olduğunu görünce çok duygulandım. Uzay terimlerinin Türkçe’sini görünce dilimizin her türde var olacağını bir kez daha gösterdi. Özellikle Astronot sözü için Gökseven önermesini çok beğendim. İlk kez de çizgi roman okumayı denedim ve çizgi romanda ne anlatıldığını bir çırpıda anladım.

Zamanla Geçmez (Batuhan POZUT); Aslında bu öyküde sanayileşme ve kentleşme hızından dolayı yaşadığı zamanı beğenmeyen kişilerin bir kaçış imkanı olmasını dilediğini öğreniyoruz. Aşk konusunda Navi Cevdet gibi ayakları sağlam yere basmasa da aslında hangi gönül limanına demir attığımızı bilmeden boşa geçirdiğimiz yılların pişmanlığı yüzümüze günden güne vurulurken iki seçenek arasındaki kararsızlığımızı anlatıyor. Ya aşk yada sadakat? Bazen sevmek yetmiyor çünkü karakter, sevginin önüne geçiyor. Öyküye dönersek Mithat, sadakatı seçerek Aris’e dönerken en heyecanlı yerinde öykü bitiyor.

Yeni Kaos (Polat ONAT); Türk Bilimkurgu Edebiyatı’nın gelecek vaat eden isimlerinden biri olan kalem, bu öyküyle seçkiye başarılı bir şekilde giriş yaptı. Öyküde polisiye ögesi olarak Kaos Önleyen Merkezi’nin çalışanlarının beyinlerine takılan implant (bu obje yerine elektronik lens yeğlerdim) sayesinde onlara geçmişi değiştiren olayların öne geçmesine vesile oluyorlar. Burada Uğur Mumcu’nun hayatını değiştiren otobüse binmesini engelleyen karakterle kalem hakkında olumlu yada olumsuz bir fikir beyan edebiliriz ama kimsenin günahına girmemek için iyimser bir şekilde ederinden değer bir not verdim.

Boyutlar Arasında (Mustafa Ali TARGAÇ); Görünmez yaratığın adı ve geldiği gezegenin adından bahsedilmediği için bu öykü, yerli bilimkurgu öyküsü olarak kabul edilir. Kişiler ummadığı anda özüne uzatılan ele nankörlük ediyor. Öyle bir görünmez yaratık gelip bana boyutlar arasında geçiş yapma hakkı verilse o yeşil ormanda kalmayı yeğlerim çünkü öz boyutumda boğulmaktansa tarihi sıfırdan yaşarım. Kişioğlu nankör ve başkaldıran olduğu için özüne sunulan ikramı sormadan o anı olduğu gibi yorumlayarak öz boyutuna geçerse canından olur. Yaşamdaki sınavlar böyledir. Bize sunulan seçenekleri sormadan öz mantığımıza göre uygun olanı düşünmeden seçeriz.

Dünya’nın Gölgesinde (İsmail ŞAHİN); Dünya ile Ay arasında kurulan İstasyon 3 transfer geçidinde yaşanan olayda aslında yerimize gelecek kişiyi küçümsemeyelim çünkü o kişinin iyiliği sana dokunabilir. Yerimiz değiştirildiğinde soğukkanlı bir şekilde davranmalıyız ki sonucu öğrendiğimizde yüzümüzü kızartacak davranıştan kurtulmayalıyız. Soğukkanlı davranıldığında her şey yoluna girecek. Öykünün olumlu yönüne bakarsak ülkemizde yerli Atlantis veya Yıldız Geçidi yazılabileceğini hatta Türk’ün Uzayla İmtihanı saçma değil ayakları yere basan kurgularla yeniden yazılacağını görüyoruz. Kısmen beğenmemin nedeni heyecanın ve merak uyandırıcılığın limitleri düşüktü.

Cansız Mankenler (Meltem DAĞCI); Etkileyici ve ürperici öykünün eksik yanı hemen göze çarpıyor. Teknoloji harikası cansız mankenin ne işe yaradığına dair bir bilgi vermeden bir gerilim havası içinde kurgulanmış öyküde tasarımcı, özünü yaratıcı sezerek büyük bir böbürlenmenin içinde olduğunun farkına varmadığı için cansız mankenlerin aslında canlandığını yada fişlerinin prizde takılı olduğunu görmedi. Lamuş denilen yapay zeka mı yoksa mankurt (siborg) mu bilemediğim çırağın ustasına ihanetini görünce ağzım açık kaldı. Sonuçta bir romanın kesiti olduğumu fark ettim. Etkileyicilik ve ürpericilik, bilimkurgu öyküsü için yeterli olmadığını bildiğim için ederinden fazla değer vermedim. Geliştirmesi adında olumlu yönde geçer not verdim.

Kaplumbağanın Gözleri (Emine VİLDAN); Hipnoterapi ile hayvanların (kulaların) gözlerinde kaybolanları görmek hatta katili bulmada kullanılan bilen bir yöntemdir. Ayrıca doğaya verilen zararların onların gözleriyle görerek yanlışlarımızdan geri dönme imkanımız olabilir. Hipnoterapinin hem iyi hem kötü amaçlar için kullanabilinir. Tek temennimiz iyi yönde kullanılmasıdır. Bir de öyküde kaplumbağayı seçmelerinin nedeni ise kaplumbağalar en uzun ömürlü kuladır. Öyküye olumsuz eleştirim ise didaktik anlatım yerine olay öykücülüğüyle yazılsaydı hipnoterapi, akıllarımızda kalıcı bir şekilde kalabilirdi.

Madenci (YBKY 9.Kısa Öykü Yarışması İkincisi) (Gizem ÇETİN); Kahraman bakış açısıyla yazıldığı için karakterlerin adları belirtilmediği öyküde; beyini algılayan teknolojiyle ellerimizi kullanmadan beynimizle daha doğrusu düşünceyle çalışan bir işçi sınıfının distopik ortamda belli bir süre tatil günleri vardır. Burada bilgisayar veri madenciliği (dargancılığı) (ki madencilik ile bu teknoloji bağlantısını anlamadım. Bence en doğru beyinle bilgisayar veri işçiliği adı daha mantıklı geliyor.) Olumlu yönüne gelirsek kirlenen Dünya’da kardeşiyle tatil yapmak bence en güzel davranıştır. Kalemdeki kardeş sevgisini öyküyle bizlere geçirdi.

Beyaz Sayfa (Mustafa Semih ELİTOK); Bu öyküde gelecekte yeniden takas usulüyla alışveriş yapıldığı dönemde yönetim, halktan nitelikli bilgiler karşısında ürünler vererek ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Belli bir süreç sonra halk bu usulün yetersizliğini görüp yönetime karşı başkaldırmak yerine gizli saklı işler yapmaya çalışıyor. Böyle bir düzenin hakim olduğu dönemde yaşamak istemem çünkü takas edeceğim bilginin ne denli nitelikli olduğunu ve belli bir süre sonra onlara sunacağım konusunda aklım durur. Bu düzende yapılan resetleme işi yani hafıza silme işi, bu dönemde mahkumlara ve topluma zarar verenlere vereceğin en güzel cezadır. Böyle bir teknoloji olsa hemen bu ceza, Türk Ceza Kanunu’na girmelidir.

Teknik Destek (YBKY 10.Kısa Öykü Yarışması Birincisi) (Selahattin BAŞBOĞA); Öyküde işinden memnun olmayan karakter, işten atılmak için bahane ararken yanındaki adamın Orta Çağ Avrupa’nın Paralel evreninden getirdiği ölü sıçan, veba hastalığını başlatan olgu olarak okurlara sunmuş. Paralel evrenler olup olmadığı konusunda bir muamma vardır çünkü ortada ne bir iz ne de sinyal vardır. Batı bilimkurgu filmlerinden etkilediğimiz konulardan biridir paralel evrenler. Paralel evrenler konusuna inanmıyorum çünkü her kişinin hayatı bir tanedir. Bana da absürt bilimkurgu teması geliyor. Paralel evrenler varsayarak kalemimizin bu evrenlere yolculuğunu meslek edinen bir ulus olduğumuz gösteriyor.

Sapma (YBKY 10.Kısa Öykü Yarışması İkincisi) (İsmail ÇAKIR); Bu öyküde zaman yolculuğunu kullanarak belli zaman dilimlerindeki sıkıntıları gidermek için sıkıntı yaratacak kişileri öldürürken bir kurşun, gideceği yoldan saparak Satürn bir uydusuna çarparak o uyduyu paramparça ederek Satürn’un halkaları nasıl oluştuğuna mantıklı yaklaşmış kalem. Öyküdeki konseyin Dünyalı üyeleri bu durumu öğrenince o kurşunun Ay’ı paramparça ederek gezegenimizin etrafında halkalar oluşmasını gönülden istediler. Elbette ben de böyle bir şeyin olmasını isterim ama Tanrı, yaşam barındırdığı gezegenin uydusu Ay her ne kadar etkisiz eleman gibi görünse de bu gezegendeki dengeleri sağladığını unutmayalım.

Rüya Reklamları (Fazıl OKUTAN); Öykünde beğendiğim noktalar; kurgunun güzelliği, karakterlerin yerli olması yani gelecekte teknolojide iyi bir noktaya geldiğimizi inandırması ve merak uyandırıcılıktır. Beğenmediğim kısmı ise Düş bilitleri (reklamları) ve yapay düş teknolojisidir. Metafizik konusu olan tini görmediğimiz için tinin düş tünkürü tarafında gördüğü düşleri öykünme teknolojisi olanaksızdır. Gördüğüm düşleri kayıt altına imkanı kısmen mantıklı geliyor. Bu öyküde teknolojisi bana düşsel kurgu geldi.

Yapraklar Arasındaki Mucize (İrem SELEN); Homo Antecessor (Kişi öncüsü) ile Törüngey Ata (Homo Sapiens’in atası) arasında geçen ve uzun karanlık çağda kişiler ilkel davranmasının nedeni akıl ve iradeyi kullanmadıklarından dolayıdır. Bu zamanda geçen öyküde iki uzaylı yapraklar arasında saklanıp ritüel yapan kişiyi izliyorlar. Öyküyü okurken yüzünü güldüren bir sohbete tanık olacaksın. Bir de öyküde diyalog şeklinde yazıldığı için mini bir senaryo özelliğini taşıyorlar. Bu tür öykülerde ilkel kişiler; Törüngey Ata ve onun balaları olmadığına inanıyorum çünkü Törüngey Ata’dan önce kişilerin var olduğuna inanıyorum.

Sonsuzluğa Uzanmak (Serpil ÜLGER); Bilimkurgu ile düşsel kurgunun karışımında öyküde düşsel kurguyu, Grek ulamışından esinlenerek robotun (işgörücünün) bir denizkızı misali söylediği yırla dedektifi sonsuzluğa uzanması vaadiyle onu modern mankurtlaşmaya (siborglaşmaya) çağırıyor. Kişioğlu, bir şeyin etkisinde kalırsa akıl devredışı kalır. Ayrıca işgörücünün kişi gibi bir akıl iradesiyle konuşması öyküdeki bariz düşsel anlatımdır çünkü işgörücüler bizlerin yaptığı yapay zekalı teknoloji harikasıdır. Akıcı, sürükleyici ve merak uyandırıcılığıyla okurken hiç sıkılmadım. Bilimkurguda böyle saçma düşsel anlatımın olması bana gülünç geliyor. Japon İşi filmindeki düşsel imgeler daha mantıklı geliyor.

Emekli (Zeynep OKÇU); Bu öykü sayesinde bize cazip gelen Cyborg’un gerçek yüzünü gösteriyor. Günümüzde teknoloji harikaları öven öyküler hep okuduk. Bu öykü sayesinde ders verici bir şekilde teknoloji harikalarını detaylı araştırıp ondan sonra faydalanmalıyız. Günlük formatında yazıldığı için siborgun aşırı kullanımından dolayı oluşan bir köle sisteminde emekliliğin cazipliğini gözler önüne sererken aslında emekliliğin anlamı ölüm olduğunu öğreniyoruz. Didaktik anlatım öykülerde aşırıya kaçınmadan öykünün içinde yaydırılınca bize göz kamaştırıcı gelen siborgun modern zamanlarda teknoloji ile mankurtlaştırma politikası olduğunu görüyoruz. Sonuçta iş hayatımızda mesai saatlerimizin dışında fazla çalışmamayı ve teknoloji harikasını kullanırken bilinçli olmalıyız. Didaktik anlatımlı günlükler şeklinde yazılardan aslında pek haz etmem. Fakat konu itibariyle siborgun modern zamanda bir mankurtlaştırma sistemi olduğunu savunduğum ve bu tezi desteklediği için kısmen bende bir yer bulan ve bu sebeple kısmen sevdiğim bir hikaye oldu.

Uzay Tur Rehberi (Mehmet CANPOLAT); Kahraman bakış açısıyla bir adamın uzay tur rehberliğini seçmesine kadar geçen süreçte bahsederken balaların onun işini sevmesinde etken olduğunu dile getirmiş. Toplumun gözünde hilkat garibesi gibi görünsem de balaların saf yüreklerindeki sevgi, hilkat garibesi olmadığını ve güzel bir yüreğim olduğunu sezdiriyor. Bir de uzaya tur yapılırsa Plüton (Yaltırık) gezegenine gitmeyi çok istiyorum. Gece karanlığı olan buzul gezegeninde dolaşmayı çok istiyorum çünkü Yaltırık gezegeni bana hep gizemli geliyor. Bir gün uzay turları olursa bu düşüm gerçekleşir.

Çocukluğun Başlangıcı (Ayşe Gülay YILMAZER); Baba özlemi temalı öyküler ilgimi çekmiyor çünkü babama kırgınım ve kızgınım. Bu da zamanla geçecek bir durum değildir. Öyküye dönersek öykünün adı ile içeriği pek örtüşmüyor çünkü Mars’ta çalışan birinin Dünya’yı özlemesi ve orada doğduğunu dile getiriyor. Bir de Türkler, Mars’taki Solis Lacus demezler ya Güneş Gölü yada Mars Gözü derler. Solis Lacus, NASA tarafında verilen adlandırma olduğu için kalem bu konuda nesnel bilgiyi kullanmıştır. Mars Gözü deseydi etkili olurdu çünkü böyle şeyleri severiz. Her Türk kadını yaşamında bir kez olsun Kedi Gözü denilen bileklik yapmıştır.

Zamanın Ötesinden Gelen Haber (Ayşe Sıla UZUNSELVİ); Bir salgın yani distopya bilimkurgu öyküsünde ya koronavirüsün evrimleşip gezegenden tamamen silinmediği dönemde yada yeni bir salgın virüsünden (öyküde salgın hakkında detaylı bir anlatım olmadığı için aklıma koronavirüs geldi) kurtulmanın yolunu arayan doktorun teknoloji sayesinde Sihirli Okul Otobüsü çizgi dizisindeki gibi küçülme özelliği sayesinde salgına bulaşmayan kişinin bedenine girmeye karar verir. Burada alışagelen kültür yerine Avustronezya (Güney Adalar) ulusundan Kiribatiler’in Animizm kültüründen faydalanmasında sıkıntı yoktur çünkü değişik kültürler kullanıp küresel çaplı bilimkurgu öyküleri yazılabilir. Güney Adalar kültüründe düşlerin öneminde bahseder. Burada kişinin kuru inadının hazin sonunu öğreniyoruz.

Kovan (Uğur ASLAN); Kısmen yerli kısmen çeviri bilimkurgu öyküsü olarak adlandırdığım öyküde Milred adından dolayı çeviri başkarakterin adı zikredilmediği için yerli olarak belirledim. Öyküde uzay çağında sömürgenin son hali olan uzaydaki Milred kovanında çalıştırılan Afrikalı balanın ailesi için yemek alıp o yemeği barakaya taşıması beni çok duygulandırdı. Başkarakterin Türk olduğunu tahmin ediyorum çünkü sömürgeciler gibi taş kalpli değildir. Kişilik değerlerini koruyarak ailesine yemek alan Afrikalı balanın öldürülmesinin öcü olarak kovanı temizlemeye karar veriyor. Belki var olan düzene başkaldırmasak da gittiğimiz yerdeki bozulan düzeni değiştirmek için çabalanmalıyız.

B Planı Olmayacak (Gülnur ERMİŞ); Küresel çaplı bir distopik bilimkurgu öyküsünde karakterler iyi betimlenmediği için Dimash’ın kadın mı erkek mı hatta kişi mi işgörücü mü? Belli değildir. Ayrıca laboratuvar ortamında üretilen virüsün hava yoluyla kişilere geçtiği soluk alma aygıtlardan anlıyoruz ama tam olarak belirtilerini bilmediğimiz için neyin salgını olduğunu anlamıyoruz. Bir de yapay göz, bedenimizin bir parçası olmadığı için o gözle nasıl görebiliriz. Bence onun yerine kök hücreyle üretilen organları, bedenimizde işlevini yitiren organlarla değiştirilme hatta sinir uçlarını da kök hücreyle onarıltabilinir. Kısmen beğenmemin nedeni kurgunun kısmen güzel olması ve yarı yerli bilimkurgu öykülerini desteklememden dolayı.

21. Yüzyıl Mitolojisi (Bahri Doğukan ŞAHİN); Didaktik anlatımın ağır bastığı bu öyküde kalem benim gibi düşünerek 2077-2078 yıllarında insanlığın geldiğini kurgulayarak bu uzay çağındaki ulamış bilgisinin nelerden oluşacağını öngörürken aslında gözden kaçırdığı detay ise robotların (işgörücülerin) ve yapay zekanın yönettiği düzende kişilerin köleleştirildiği için Afrika ve Avustronezya (Güney Adaları) kabileleri işgörücüleri tanrı ve tanrıça olarak yorumlayacaklar. Hatta İşgörücü Digimonları gerçeğe aktarılıp yapay zekalı putlar haline getirecekler. Ayrıca göktaşının Dünya’ya çarpmasıyla kıyametin kopmayacağına inanıyorum. Bu konudaki düşüncelerimi daha önceki seçkileri yorumlarken dile getirdim.

Sığ Beta’dan Derin Delta’ya (Özlem KURDOĞLU); Su gezegeninde geçen yarı yerli bilimkurgu öyküsünde didaktik anlatım yerine cinsiyet değiştirebilen uzaylı QaY ile insanın aşkı nasıl başladığını ve insanın o gezegene nasıl geldiğini anlatılsaydı okuması zevkli olurdu. Cinsiyet değiştiren uzaylı kavramı; gezegenimizce transgender veya gay olarak nitelendirilse aslında uzayda böyle bir varlığın yaşaması gayet normal çünkü her türün bir imtihanı vardır. Bizim imtihanımızda hangi cinsiyette doğduysan o cinsiyette yaşamına devam edeceksin. Uzaylılar da ise imtihan farklı olduğu için cinsiyet değiştirme özelliği onlarda yasak olmayabilir. QaY adının yerine Çav-An adı verirdim çünkü Çav erkek organı iken Çavan dişi organı demek ulamış bilgimizde.

Irkların Savaşı (Elvin MƏMMƏDOV); Öncellikle Azerbaycan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi karşılıklı yapılan söz akımına aktarma deniliyor çünkü diller arasında değil bir dilin iki farklı lehçesi arasındaki söz akımı vardır. Ayrıca paralel evrende geçen alternatif tarih türündeki bilimkurgu öyküsünde Azerbaycan Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne yardım eden uzaylının adı Asena olmalıdır çünkü destanlarımızda ve efsanelerimizde uzaylı kavramı dolaylı olarak vardır. Uzaylı ırklarını detaylı betimlemesi olmadığı gibi onlara verilen adlar da keşke Berkay Kuzu’nun hazırladığı kılgı adları olsaydı böylece yerli uzay operasını okumuş olurduk. Öykü seçkisindeki tek Azerbaycan Türk’ü olan kalemin gelişmesi için yorumladım. Normalde yerli bilimkurgu olmayan öyküleri yorumlayarak kısır dögünün içinde yer almaktansa okuyup geçmeyi yeğlerim.

Derin Mavi (Arda TİPİ); İlk başta okurken bir uzay operası sandım. Öyküyü okudukça mankurt öyküncü (siborg simülasyonu) tarzında yazıldığını anladım. Öykünün gidişatı bana sanki Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek adlı roman tarzında yazıldığını sezdirdi. Oradaki öykünün sonu yeniden bilimkurgu çerçevesinde yazıldığını his ettirdi. Olumsuz yönüne bakıldığında kıyameti unutup deist bir ortamda kişiliğin zihin-birey ve mankurt olarak ölümsüzleşmesi bana absürt gelen konulardı. Zihin-birey ve mankurt (ergenekişi veya siborg), belki uzaylı türleri olarak kurgulanabilir çünkü uzaylılar ve alemler olduğu için her şekilde betimlenebilinir. Gezegenlerdeki koşullara uyum sağlayan canlılar vardır. Biz organiksek başka gezegendeki de ışıktan varlık olabilir. Bir de adları hiç beğenmedim. Kısmen beğendiğim için başka öykü seçkisinde olsaydı ilk beşin içinde olabilirdi.

Bilinmeyene Doğru (İskender YILDIRIM); Çok güzel bir uzay operasını okudum. Okurken kendimi o uzay gemisinin içinde his ettim. Hele de gemi kaptanın keşfettiği pembe atmosferli gezegende onunla dolaşmak bana büyüleyici bir hava verdi. Uzay operasında Yeletin dışında kullanılan adlar Türkçe olmadığı için öykü benden kısmen geçer not aldı. O da kurgusundan dolayıdır. Kurgusundan dolayı tam geçer not versem bu sefer savunduğum düşünceye ters düşeceğim çünkü amacım Türk Bilimkurgu Edebiyatı’nı katledenler olmaktansa geliştirme tarafı olmalıyım. Tanrı koysa bu davamda başarılı olacağım.

Sonsuzluk Mavisi (Burak FEDAKAR); Sonsuzluk … Öyküleri’ni okudukça Zeova türünün aslında balık kişi şeklinde olduğu düşlüyorum. Müziği çok sevdikleri için hatta gücünü ondan aldığından dolayı Pulăyır adı verilmesi daha makuldur çünkü yerli bilimkurgu ruhunun dışına çıkmamalıyız. Sonsuzluk … Öyküleri ile kalemin uzay operasında gelecek vaat ettiği için bizim Möl ve Na’vi filmlerimizin kurgusunu yazacak potansiyele sahiptir kalem. Önemli olan bilimkurgu dili Türk Lehçeleri kabul ettiğinde onu daha iyi bir yerde göreceğiz. Öyküyü anlamak için karakterler gözümüzün önünde belirivermesi lazım. Xerdan gezegeni neden Mars üssü bombaladığı ve insanları karanlık noktayla köleleştirdi. Bu tür sorular havada kalıyor. Sonsuzluk Aşkı! öyküsünün tadı hala damağımda kaldı.

Mümkün Dünyaların En İyisi (YBKY 10.Kısa Öykü Yarışması Üçüncüsü) (Ümit Yaşar ÖZKAN); Bilimkurgu ve Spekülatif Kurgu Öykü seçkilerindeki muammalı kalemine geldik çünkü bazı öyküleri güzel olurken bu ritmi tutmasını pek becermese de gelecek adına umut vaat ettiğini görüyoruz. Bu öyküde ise paralel evrenlerinin mükemmelliği konusunda fizik formülleri kullanarak en mükemmeli Refik-42 denilen Çav-Ansız klonun yardımcısı olan Kronos tarafında bulunduğunu öğrenirken öykünün olumsuz yönü olan Kronos yerine Öğöt Han denilen Zamanın koruyucu ruhunun adı neden kullanılmadığını söylüyorum. Ayrıca cinsiyetsiz kişiyi klonla yaratılması imkansız olduğunu da vurgulamak isterim çünkü kişilerin oluşumunda etkili olan X ve Y kromozomları olmadan hiçbir varlık yaratılmaz.

Nasıl Peygamber Olunur? (Emrecan DOĞAN); Bilimkurgunun hangi alt türüne dayanarak yazıldığını bilmiyorum. Geçmişte böyle olay olduysa gelecekteki etkisi nedir? Bilmiyorum. İnancımızda her kavme yalvaç gönderildiğini biliyoruz. Elbette Hitit ulusuna da yalvaç gönderilmiş. Bu öykü, Musevi inancındaki yalvaçların özellikleri çerçevesinde yazılmıştır. Ayrıca uzaylı, bir kişiyi yolbaşçı yani yalvaç seçemez. Bu konuda “Doğrusu Sirius (Akyıldız)'un yaratıcısı odur.” ayetine anımsatarak Jüpiter’den gelen uzaylının da yaratıcı Tanrı olduğunu vurguluyorum. Yalvaçlık kısmı çıkarılırsa tarihöncesi bilimkurgu korkusu olarak adlandırılanabilir. Kalem, bu öyküyle inandığı İslam dinine ters düşmüştür çünkü inancımızda yalvaç anlayışında yalvaçlar günahsız ve hatasız kullardır vs.

YBKY ekibi periyodik olarak bilimkurgu öykü yarışmaları düzenliyor. Yarışmalarda dereceye giren öyküler o yılın öykü seçkisine dâhil ediliyor. Bilimkurgu Öykü Seçkisi 2022’de dokuzuncu ve onuncu kısa öykü yarışmalarında ilk üçe giren öyküler var. Öyküleri seçerken hangi kıstasları baz aldıklarına anlam veremiyorum. Madem ki “yerli bilimkurgu” etiketini temsil ediyorlarsa o zaman kısa öykü yarışmalarında yerli bilimkurgu öyküsü niteliğindeki öyküleri seçmelidir. Okur olarak onların seçtiklerinin içinde en iyisini bariz bir şekilde rahatlıkla görüyoruz. Gizem Çetin’in “Madenci” adlı öyküsü, 9. YBKY Kısa Öykü Yarışması’nın birinciliğini hak ederdi bence çünkü yerli bilimkurgu öyküsü denilecek nitelikte bir öyküdür.

Beğenmediğim öyküleri yorumlamadığımı fark ettiniz. Savunduğum teze uygun olmadıkları için sadece genel bir yorum yapacağım. Öyküdeki kurgunun güzelliği, akıcılığı, sürükleyiciliği ve merak uyandırıcılığı ben de en önemli ölçüt olmadığını altını çizerek vurguluyorum. Ayrıca bazı öykülerde didaktik anlatım aşırılığı resmen göz yoruyor çünkü bilimkurgu öyküleri; aksiyon, macera, heyecan ve nefes kesen özellikler taşıdığı için didaktik anlatımı öykünün içine eşit bir şekilde dağıtılmalıdır. Sezai Özden’in emek vererek her öykü için çizdiği illüstrasyonlar sayesinde öykü gözümüzde canlandırmasına vesile oluyor. Kısmen beğendiğim ve Gönüllüler’in İhtilali yaşandığı öykü seçkisini okuyup okumamayı sizlere bırakıyorum. Nitelikli okur olarak eleştirilerimle yerli bilimkurgu eserleri bulmaya devam edeceğim. Seçkilerde öykü seçimi, yarışmada seçilen öyküler ve güttükleri vizyonlara gereken notu asıl veren biz nitelikli okurlarız. Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Bilimkurgu Öykü Seçkisi 2023’te görüşmek dileğiyle özlerinize çok iyi bakınız…

6 Beğeni

Slyvain Meuvel - Sleeping Giants’ı okuyorum.

Sleeping Giants, 3 kitaplık Themis Files serisinin ilk kitabı. Bilimkurgu türünde olan bu romanın en belirgin özelliği röportaj formatında, soru cevap şeklinde yazılmış olması.

Popüler toplum ideolojilerini yağlayarak satışları arttırma furyasından ne yazık ki çağdaş bilimkurgu türü de nasibini alıyor. Örneğin Mur Lafferty’nin Altı Diriliş kitabı bu kepazeliğe nokta atışı bir örnek teşkil ediyor. Bu kitaba da bu endişe ile başladım ama şükür benzer bir durumla karşılaşmadım. Spoiler vermeyeceğim için twistlerden ve sonradan açığa çıkan gizemlerden özellikle bahsetmeyeceğim.

Genel olarak, dünya dışı kadim bir uzaylı ırkının, ancak insan ırkı evrilip belli bir teknoloji seviyesine ulaştığında aktif edebileceği çok büyük bir robotun uzuvlarını, bundan binlerce yıl önce dünyanın farklı yerlerine saklaması ve günümüzde insanların bu parçaları tek tek bularak birleştirip tam anlamıyla Voltran’ı oluşturmasını konu alıyor :slight_smile:

Genele bakarsak oldukça hızlı ilerleyen kendini okutan bir roman fakat B Sınıfı aksiyon filmleri tadındaki saçmalıklardan da geçilmiyor. Bu üstün teknoloji onlarca metre boyundaki robot parçaları en basit şekliyle Argon-37 gazı ile etkileşime geçince aktif oluyor. Bir anda parçanın etrafındaki toprak çöküyor ve görünür hale geliyorlar. Bunu anlayan Amerikalı arkadaşlar helikopterden seyreltilmiş argon gazı salarak bu robot uzuvlarını aramaya koyuluyorlar. Nerede arıyorlar? Tüm dünyada :rofl: Dünyayı parsel parsel işaretleyip her ülkenin toprağında helikopter uçuruyorlar. Bu yeteri kadar saçma gelmediyse devamında bir parça bulurlar ise isterse yerleşim yerinin altında olduğu için açığa çıkarken onlarca kişinin ölümüne yol açmış olsun, onlarca metre boyundaki parçaları hemen gelip alıp kimse görmeden Amerika’ya götürüyorlar ve uydurma bir “Terör saldırısı” kılıfı ile olayı geçiştiriyorlar. Saçmalama konusunda üst bir seviye :slight_smile:

Bunun gibi “Ya yok devenin nalı” dedirten birçok kısım var ama yine de kendini okutuyor. Çoğunlukla röportaj formatında ilerlediği için de çok daha hızlı okunuyor. Genel itibarı ile ben beğendim.

11 Beğeni

Japon klasikleri serisi ilgimi çekiyor ama ithaki’nin çevirileriyle sorunluyum, çevirilere dair düşünceleriniz neler?

2 Beğeni

Çeviri konusunda yetkin değilim ama bazılarının kötü olduğunu anlamak için belli bir çaba gerekmiyor. Mesela Esranur&Esmanur Yiğit çevirileri hoş olmamış. Okuyanların büyük kısmı onlardan şikâyetçi zaten. Yeşil Bambu ve Diğer Öyküler kitabını harcamışlar diye düşünüyorum. Birkaç kitap daha var böyle. Umarım bir daha Japon klasikleri çevirmezler. Diğerlerinde sorun yaşamadım.

1 Beğeni

Algernon’a Çiçekler- Daniel Keyes

Bilimkurgu türüne giren bu kitap, ilk olarak 1959’da kısa bir öykü olarak yayınlanmış, ardından 1966’da yazarı tarafından romana çevrilerek tekrar yayınlanmış. Kitabın oluşma sürecine yazarın hayatındaki bazı olayların ilham olduğu söyleniyor.

Ana karakterimiz, basit bir işte çalışan düşük IQ’ye sahip bir adamdır. Zekasını artırmak için deneysel bir ameliyat olur. O, bu ameliyatın ilk insan deneğidir. Ondan önce birkaç hayvan üzerinde denenmiştir. En fazla başarı Algernon isimli fare üzerinde elde edilmiştir. Kitaptaki her şeyi, ana karakterin yazdığı ilerleme raporlarından ya da daha doğrusu günlüklerden öğreniyoruz.

Romanı okurken karmaşık düşünceler içindeydim. Düşündüren yönü zaten çok fazla. En çok zeka ve insan davranışları üzerine düşündürtüyor, sorgulatıyor. Kitap etkisiyle zeka gelişimi üzerine açıp okumalar yaptım.

Bazı yerleri -anıların olduğu kısımlar özellikle- fazlasıyla duygusaldı. Sonlara doğru bu duygusal yön daha da arttı. Kitabı beğenerek okudum. Bitirince tuhaf oldum. Psikolojik yönü yüksek, insanı etkiliyor…

Puanım: 9/10

28 Beğeni

CEBİRCİ - IAIN M. BANKS

Herkese selam. Uzun bir okuma yolculuğunun sonunda, bir şeyler söylemek istedim bu kitap hakkında. Gerçekten okuduğum en zahmetli kitap oldu Cebirci. Eğer iyi bir bilim kurgu okuru değilseniz ciddi şekilde yarım bırakılma potansiyeli taşıyor. Bunun bazı sebepleri var ve elimden geldiğince değerlendirmemde bunlardan da bahsedeceğim.

Kitap ms. 4000’li yıllarda geçiyor. İnsanlık galaksilere yayılmış durumda ve sadece insan türü olarak değil, pek çok uzaylı türleri olarak Mercotaria denilen bir çeşit otokrasi tarafından yönetilmekteler. Mercotaria Makineler Savaşı denilen bir savaştan sonra yapay zekayı yenilgiye uğratmış ve yapay zeka düşmanlığı üzerinde bir araya gelinerek kurulmuş (tabii yazar bize bunu anlatmıyor, sadece biz olayların bütününden bunu anlıyoruz). Yine Mercatoria’yı haksız bularak sistemlerden uzaklaşmış bir topluluk olan Öteden Gelenler denilen bir topluluğumuz da mevcut. Tabii Mercatoria onları öcü olarak göstermekte. Kitap boyunca yazar bizi hem Mercatoria hem öteden gelenler, hem de yapay zeka hakkında sorgulamaya itiyor. Ciddi şekilde politik göndermeler ve sorgulamalar barındırıyor kitap. Bir de IT-5 Ayrışması denilen (diğer ismiyle Sefiller Tarikatı) bir grubumuz daha var. Onlarda aslında Mercatoria’ya bağlı bir birlikken çeşitli olaylar sonrası ayrışmaya gitmiş ve Rahip Luciferous adında bir rahibin liderliğinde organize olmuş durumdalar. Kitaptaki taraflarımız bunlar, tabii bir de gaz devlerinde ikamet eden Ahali isimli bir türümüz de var. Milyarlarca yıl yaşayabilen, kabaca havada süzülen iki tekerleğimsi oluşum ortasındaki silindir şeklinde canlılar bunlar. Çok değişik bir toplumsal sistemleri ve olaylara bakış açıları mevcut. Kitabın ortalarında dahil oluyorlar ve ondan sonra kitap aslında ilgi çekici hale geliyor.


Ahali ırkı aşağı yukarı bu şekilde denilebilir.

Konumuz Fassin Taak adında Ulubis sisteminde yaşayan bir yavaş kahin etrafında şekilleniyor. Burada yavaş ve hızlı kavramlarını da açıklamak lazım; yavaş türler uzun süre varlığını sürdüren ve yaşam süreleri de uzun olan türlerken, hızlı türler daha kısa yaşamlı ve genelde savaşlarla vs mevcudiyetini bitiren türler diyebiliriz. Kahinler ise insan türü olmakla beraber, bir şeyleri araştırmak için kurulmuş bir topluluk. Taak işte Nasqueron denilen gaz devi ve de orada yaşayan ahali mensupları daha önce araştırmalarda bulunmuş bir kahin. Taak’a Şeriflik Oculası denilen yarı gizli bir örgütlenme tarafından özel bir görev veriliyor ve hikayemiz de bu konu üzerinde devam ediyor. Bir yandan da Öteden Gelenler ve IT-5 ayrışması Ulubis sitemine, sistemi ele geçirmek için uzun süreli bir plan neticesinde büyük bir istila girişimi başlatmış bulunuyor. Yani dev bir savaşın eşiğinde, bir yandan Kahin Taak’a verilmiş görevi takip ederken, bir yandan da farklı türlerin özelliklerini, olayların gelişimini, yaklaşan savaşın detaylarını, ilerleyişini okuyoruz.

Kitapta çok farklı türden canlılar var ve bazılarını kafada canlandırmak cidden zordu. Ama bilim kurgu kitaplarında okuduğum en ilginç canlı türleri sıralamasında ilk sıraya Ahali mensuplarını koyabilirim. Cidden çok değişik bir gelenekleri var, çok gizemliler ve süprizlerle dolular. Kendileri evrenin en yaşlı ırkları ve diğer canlı türleriyle iletişime geçmemeyi tercih ediyorlar, hatta umursamıyorlar bile onları. Ahali ırkını tanıdıkça alışıyorsunuz ve yaklaşımlarını anlamaya başlıyorsunuz. Bu bakıma çok yönlü bir ırk yaratmış Banks. Tabii diğer türler de kendi ölçülerinde güzel tasarlanmıştı.

Kitap konu olarak aşağı yukarı böyle, tabii bu yalnızca yüzeysel olarak böyle. Pek çok süpriz ve detay barındırıyor içerisinde. Saluus kahar’dan, Taince Yarabokin ya da Illien gibi karakterlere değinmedim bile.

Kitabın zor okunma sebeplerine de değinelim. Birincisi çok farklı bir zamanda geçmesi tabii. Evren çok geniş ve yeni olan pek çok şeyle karşılaşıyoruz. Bir diğer sebebi yazarın uzun mu uzun cümleleri. Gerçekten neredeyse bir sayfa süren cümleler var kitapta. Anlatım da yer yer biraz süslü kalıyor. Bir başka nedense olayların özellikle de başlarda çok az olması. Aksiyon dozu kitap boyunca (bir uzay operasına göre) oldukça düşük. Yine olayların bazen çok karışık olması. Kim kimdir, neler oluyor çözemediğimiz bölümler oluyor bazen. Bir de kitap 730 sayfa ama puntolar çok az küçük ve kitap boyutu büyük. Yani 1200 sayfaya falan denk geliyor olabilir standart boyutlarda. Son nedense benden kaynaklı, okumaya ayırdığım zaman fazlasıyla düştü, dolayısıyla kopuk bir şekilde okudum. Yani daha çok zaman ayırabilsem muhtemelen dah akıcı gelecekti bana.

Sonuç olarak ben beğendim kitabı. Çok emek verdim ama tatmin de etti beni sonunda. Herkese tavsiye edemem tabii ama bu türde değişik bir okuma isteyen sabırlı okuyuculara tavsiye ederim. Hepinize keyifli okumalar dilerim.

31 Beğeni

THE OBSIDIAN PATH

Uzun zamandır fantastik okumadığım için seneye fantastikle başlayayım dedim. The Obsidian Path’ın ilk kitabını tam iki sene önce okumuştum. Bende etkisini bırakmış olacak ki kaldığım yerden devam etmek zor olmadı.

Issızlığın ortasında bir mezarda uyanan Khraen’in hatırladığı tek şey, binlerce yıl önce taş kalbinin parçalandığı ve parçalarının dünyanın etrafına saçıldığı. Hatıralarını geri kazanmak istiyorsa kalbinin farklı parçalarına ve farklı hatıralara sahip diğer Khraen’leri avlamalı. Çöllere, okyanuslara ve hatta farklı boyutlara uzanan bu yolculuğunda hem geçmişiyle hem de geleceğiyle yüzleşmek zorunda.

Tür olarak high fantasy ve grimdark bir eser. Ejderhalar, şeytanlar, lovecraftımsı varlıklar, büyücüler… aklınıza fantastik deyince ne geliyorsa burada bulacaksınız. Ölümün ucuz olduğu, vahşet, entrika ve sürprizlerle dolu bir hikayesi var. Fantastik ögelerin haricinde Dr. Moreau adası, Aztek mitolojisi ve yazarın önceki serilerinden esintiler de gördüm.

Indie bir eser olduğu için Türkçe’ye çevrilmesi imkansıza yakın.

24 Beğeni

Yılmaz Açık - 1980 Sonrası Türk Edebiyatında Bilimkurgu Romanları

Bilimkurgu, yaklaşık iki yüzyıldır dünya edebiyatında bir tür olarak ortaya çıkmış olsa da Türk Edebiyatında gelişimi daha yavaş oldu. Her ne kadar Osmanlı’nın son dönemlerinde dahi Ahmet Mithat Efendi gibi bazı yazarlar o dönemki adıyla “fenni roman” türünde eserler verse de, 2000’lere kadar bu türde çıkan roman sayısı elliyi geçmedi. 2000 yılından sonra ise bir patlama yaşanarak 200’den fazla bilimkurgu romanı yayınlandı ve bu sayı (iyi ki) her yıl artarak devam ediyor.

Yılmaz Açık bu çalışmasında 1980’den sonra yayınlanmış bilimkurgu romanlarını masaya yatırıyor.

Dört bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde bilimkurgunun tanımı, tarihçesi ve Türk Edebiyatındaki gelişimi anlatılmakta. Dünyadaki gelişmelerin bilimkurguya etkisine yer veriliyor. Örneğin geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısında bilime iyimser bir şekilde yaklaşan, bilimin ve teknolojik gelişmişliğin insanlığın sorunlarını çözeceğine inanan sert bilimkurgu türü revaçtayken, ABD’nin Japonya’ya atom bombası atmasından sonra distopyalar yaygınlaşmış. İnsanların hayal kırıklığı kendini edebi eserlerde göstermiş. Ay’a ayak basılması, bilgisayar teknolojilerinin gelişmesi bilimkurguda yeni akımlara ve eğilimlere yol açmış, yeni alt türler ortaya çıkarmış.

Yine bu bölümde bilimkurgunun ütopya, distopya, fantastik, mitoloji, sinema ve çizgi romanla ilişkisi anlatılıyor.

İkinci bölüm, kitabın asıl ve en uzun bölümü. 1980-2000 arasında Türkiye’de yayınlanmış bilimkurgu romanları alt türlerine ayrılarak anlatılıyor. Bu dönemde yayınlanmış roman sayısı ne yazık ki az. 21. Yazar, bu 21 romanı 8 alt tür altında inceleyerek değerlendiriyor. Sonrasında da 2000’den sonra yayınlanmış romanlar var. 2000’den kitabın yazılış tarihi olan 2019’a dek yayınlanmış 238 romanı 22 alt tür altında inceleyen yazar, bu romanları anlatarak bilgi veriyor.

İkinci bölümde sadece Türk bilimkurgu romanlarını öğrenmekle kalmıyor, alt türler ve içerikleri hakkında da bilgi ediniyorsunuz. Yazar, alt türleri temsil eden dünyadaki eserler hakkında da bilgi verdiği için bu kitap, bilimkurgu genel kültürünüzü geliştirecek bir nitelik taşıyor.

Üçüncü bölümdeyse dizinler var. Romanlar, kronolojik, roman adına göre, yazar adına göre olmak üzere üç ayrı şekilde sıralanmış. Burayı bir okuma listesi olarak kullanmak mümkün. Gerçi kitapların üstünü çizmeye kıyamam ama burada okuduğum kitapların yanına tik atarak takip edebilirim.

Dördüncü bölüm, sonuç bölümü. Yazar, burada kitap boyunca anlattıklarını özetliyor.

Bir de ek bölümü var. Ek bölümünde kitapların türlere ve yıllara göre dağılımını içeren iki liste daha var. Ve… Selma Mine ile söyleşi var. Selma Mine, Türkiye’deki ilk kadın bilimkurgu yazarı ve onu, bu kitap sayesinde tanıdım.

Kitap, unuttuğumuz, bilmediğimiz Türk bilimkurgu edebiyatının kıymetli yazarlarını ve kitaplarını bizlere tanıtıyor. Bilimkurgu severlerin kitaplığındaki en güzel köşelerde yer almaya layık bir eser.

18 Beğeni

Hocam bu güzel yorumun üzerine kitabı araştırdım ve nadirde birkaç baskısının satıldığını gördüm.

Ben Kara Bulut, İşte Tanrılar ve Tanrının Gözündeki Zerre romanlarını severek okumuştum ve sanırım Cebirci de bu üçünün toplamına yakın bir şey. Bu 3 kitabı severek okuyan bana Cebirci’yi önerir misiniz? Güzel bir sepet yaptım, önerirseniz Cebirci’yi de ekleyeceğim.

2 Beğeni

❝Zamanın dışında, bedenini ona uydurmadan sadece düşünerek yaşıyordu. Belki de sonsuza dek, kıpırtısız, olduğu yerde kalacaktı.❞

Tarihin Başladığı Gün ¬ Selma Mine

Evreni yok edebilecek bir formüle dair mühim buluşunu, kötüye kullanılacağı endişesiyle Pentu adındaki gezegeninin yöneticileriyle paylaşmayan Bilgin Dörin’in cezası ıssız bir gezegene sürgün edilmek ve orada 12 Pentu yılı geçirmektir.

Pentu yönetiminin beyin tarama ve düşünceyi okuma aygıtları olmasına rağmen, Dörin onları atlatmanın bir yolunu bulmuştur. Tek yapması gereken, bu yeni gezegeni incelemek ve özelliklerini yönetime bildirmektir. Gezegendeki akıllı yaratıklar çok uzun zaman önce yok olmuştur.

Ne var ki gezegenin tek misafiri Dörin değildir. Bir misafir daha vardır… Zaman boyutuna dışarıdan bakabilen, geçmişte ve gelecekte olup olacakları algılayabilen, gezegene hükmedebilen ve istediği görünüme bürünebilen bir varlıktır.

O varlık ki diğer akıllı yaratıklarla uğraşmaktan bıkmış, biraz dinlenmek için bu ıssız gezegene gelmiştir. Ne var ki geleceği bildiğinden dolayı, burada da yapacağı işlerin olduğunu bilmektedir. Dörin karşısına çıktığında, artık bu ıssız gezegende, tarihi sıfırdan başlatma vakti gelir.

Acaba varlık Dörin ile ne yapacak? Pentulular bu durumu nasıl tespit edecek ve nasıl önlem alacaklar? Tarih nasıl başlayacak?

Oldukça sürükleyici ve kısa bilimkurgu romanında bütün bu soruların cevabını bulabilirsiniz.

14 Beğeni

Okuduğum Tarih: 13-19 Kulca 2022
[Okuduğum 309.betik]
2022 (Pars) yılında okuduğum 36.betik
[Kulca ayının 2.betiği]

15 Haziran 1826’da II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı kaldırılmadan önceki sosyal ortam, helva sohbetleri, bu sohbetlerdeki yüzük oyunu ya da tura oyunu gibi çeşitli eski eğlenceler bir olay örgüsü çevresinde anlatılıyor. Ele alınan olay örgüsü de epey bir stresli ama aynı zamanda komik. Kısaca, anlaştıkları üzere davetli oldukları helva sohbeti için arkadaşlarıyla yola koyulan alkol müptelası Behram Ağa’nın başına gelmedik kalmıyor.

Ahmet Mithat Efendi’nin söylediğine göre bu yaşanmış olay Behram Ağa tarafından yakın bir dostuna ve o yakın dostu tarafından da kendisine aktarılmış. Böylece o da biraz süslü bir hâle getirerek bu stresli ama komik olayı bizlere ulaştırma şerefine ulaşabilmiş. Yani yaklaşık 200 yıl önce yaşanmış bir Osmanlı anısını okuyor olacaksın. İçeriğinden bahsetmek gerekirse, kurgu üzerinden öğüt verici bir niteliğe haiz olan eser dönemin sosyal hayatından izler taşıyor. Betimlemelerin kuvvetli olması ise eserin etkileyicini artırır nitelikte. Öyle ki okurken kendinizi sahnelenen bir oyunu izliyormuş gibi hissedebilirsiniz.

Öncelikle alıntılama yaptığım okurlara tek teşekkürümü sunduktan sonra sizi dizi uyarlaması köşemize davet ediyorum. Günümüze uyarlanırsa şakalaşmayı seven Behram (Bayram), yanlışlıkla zengin bir eve konuk olur. Bayram rolünde Halil Ergün, Leyla rolünde Hazal Türesan, Mustafa rolünde Mustafa Üstündağ ve Ahmet rolünde Kaan Urgancıoğlu canlandırırsa çok güzel olur. Severek okuduğum eseri okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

8 Beğeni

Kara bulut’u okumadım, o konuda tam bir yorum yapamam ama tanrı’nın gözündeki zerre ve işte tanrılar kitaplarından çok daha ağır bir kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Başları çok durağan, genel olarak ortalarına kadar da durağan devam ediyor. Ama yarısından sonra aksiyon dozu artıyor ve daha anlaşılır oluyor kitap. Yazarın cümleleri çok uzun, aslında bence biraz da ondan zor okunuyor. Yoksa kitap ilgi çekici. Eğer sabırlı bir okursanız, ki bildiğim kadarıyla iyi bir bilim kurgu okurusunuz, bence şans verin. Ama kitap fiyatı çok fazlaysa emin de olamadım tavsiye konusunda (ben okuduğum için mutluyum açıkçası), izmir içerisindeyseniz ödünç verebilirim.

4 Beğeni

Hocam ben severim uzun cümleleri. Lovecraft okuduğum zamanlar kendimden geçiyordum uzun cümleleri okurken. Hatta şu an Dan Simmons’ın Kabus kitabını okuyorum. Punto küçük, cümleler uzun ama her gün oturup okuyorum. Seviyorum demek ki. Bunun bk versiyonunu okumak ayrı bir deneyim olacak. Bu açıdan yorumunuz hem yazım hem içerikle ilgili olarak çok güzel yol göstermiş oldu. Teşekkür ederim.

Kitabın fiyat ikinci ele göre yüksek ama sıfırına göre çok uygun kalıyor. Şimdi ithaki basacağım dese 200’den aşağı fiyat koymaz. Akşama diğer 2 kitapla birlikte patlatırım siparişi. Şu aralar vaktim varken gelir gelmez kitabı okuyacağım, yorumlarımı paylaşırım.

Ödünç verme teklifiniz için de ayrıca teşekkür ederim. Balıkesir uzak değil gerçi, Ahali varsa oralarda yollayın gelsin🙂. Ama kitapta gizli emelleri varsa spoiler olmasın hocam kitap😁.

2 Beğeni

Rica ederim, yolu düşen olsa gönderirdim tabii ama malesef. :smile: Fiyatta sorun yoksa alın okuyun. Farklı bir bilim kurgu okumak için güzel bir tercih bence. :+1:t2:

2 Beğeni

Üç Cisim Problemi - Cixin Liu

Kesinlikle kendi okuma standartıma göre hızlı bir okuma olduğunu söyleyebilirim. Şerhlerim olacak ancak genel olarak kendisini okutan, akıcı, sürükleyici bir eser. Orijinal bir konusu var, okurken heyecan uyandıran bir eser. Klişelerin dışında bir hikaye en azından ben şimdiye kadar bu şekilde işlenmiş bir ilk temas hikayesi okumadım. Yazar gerçekten güzel bir yerden kurgulamış hikayeyi.

Kitap çok güzel bir yerde bitiyor. Hikayenin konusunu ve nasıl gelişeceğini aslında kitabı bitirdiğimizde anlayabiliyoruz ancak. Bu da güzel bir şey, çember veya spiral metaforunda olduğu gibi hikayenin kendini tamamlaması ve yeni hikayenin başlaması hikaye anlatım tekniği açısından son derece başarılı bir şekilde uygulanmış bence.

Doğrusunu söylemek gerekirse kitabın bir çok olumlu yönü var ancak kendi adıma kusursuz bir eser olduğunu söyleyemeyeceğim.

  • Çin politakasıyla ilgili bölümleri genel olarak zorlama buldum. Bu bölümler kısa tutulsaydı bence daha iyi olabilirdi.

  • Hikayeyi sürükleyecek ve hikayenin onun etrafında şekilleneceği bir ana karakterin olmaması, bu bence bir problem. Genel olarak karakter gelişimi göremiyoruz. Empati yapabileceğimiz veya kendimizle özdeştireceğimiz bir baskın karakter de yok açıkcası.
    Karakter odaklı bir hikaye değil, burada ana karakter dünya denilebilir ancak bu da söz konusu değil hikaye oldukça dar bir çerçeveden ele alınıyor.
    Aslında ana karakterler belli ancak bu karakterler ile okurun bütünleşmesi için bir fırsat sunmamış yazar. Karakterleri yüzeysel buldum.

  • Bir takım grupların motivasyonlarını ikna edici bulmadım. Spoiler vermek istemediğim için üstü kapalı anlatacağım. Hayatınızdan, sevdiklerinizin hayatından veya daha büyük şeylerden vazgeçiyorsanız büyük bir motivasyonunuzun olması gerekiyor. Hikayedeki bu karakterin motivasyonu bana tatmin edici gelmedi açıkcası. Biraz yüzeysel hatta karikatür seviyesi geldi kötü karakterlerin motivasyonları.

  • Olumsuz bulduğum yönler genel olarak kitabın edebi yönüyle ilgili. Kitap edebi yönüyle ön plana çıkmıyor açıkcası.

Yazarın hayal gücünü çok beğendim. 2. kitabı da okuyacağım. Yer yer tempo problemi de olsa kitap çok güzel bağlanmış. Sonunu çok beğendim. Kitabın sonu bu kadar iyi bağlanmamış olsa 3 verirdim ancak şimdi 3.5’den 4 veriyorum. Edebi yönü zayıf olmasına rağmen hikaye anlatım tekniği ve yazarın yaratıcılığı bunu hak ediyor bence.

Bilimkurgu sevenlere tavsiye ederim. Keyifli bir eser.

4/5

32 Beğeni

Meyra - Sinan Akyüz

Yazar, İncir Kuşları kitabını yazarken Bosna’ya gitmiş ve orada Meyra ile karşılaşmış. Bosna’daki savaşın hayatta kalanlarından biridir Meyra ve kız kardeşi Diba’ya verdiği sözü tutmak için yaşadıklarını anlatır. Savaştan sonra hisleri ölmüştür artık, öyle söyler. Yani bu kitapta anlatılanlar gerçek bir hayat hikâyesine dayanmaktadır.

1992’de başlayan kâbus, Srebrenitsa’da 1995’te 8372 insanın katledilmesine kadar sürmüştür. Masum insanların başına ölüm yağmış, ölmeyenlerin başına da tecavüz, işkenceler, aklınıza gelebilecek her türlü onur kırıcı eziyet gelmiştir. Okurken size bile aradan yıllar ve mesafelere rağmen acı çektirecek, iğrendirecek kadar kötüdür yaşadıkları. Aileler parçalanmış, umutlar yok olmuştur.

Toplama kampındaki namaz kılma kısmı… Tam anlamıyla ikonikti. İkonik, simgesel demek bu arada. İnançlarından dolayı gördükleri işkencelerin simgesi. Kitapta asla unutmayacağım bir kısım olarak yerini aldı.

48 Saat Kül ve Duman… Ustaşaların (Aşırı milliyetçi Hırvatlar) zulmüne dair Ahmiçi köyünde bir müze varmış. Gerçekte de yaşanmış, kitapta da anlatılıyor. Boşnakları katleden sadece Çetnikler değildi. Ustaşalar da vardı. Nasıl bu kadar nefretle dolmuşlar, anlaşılır gibi değil.

Kitabın anlatımını aynı yazarın Bosna konulu diğer eseri olan İncir Kuşları’ndan daha iyi buldum. İncir Kuşları’nda karakter gelişimini eksik bulmuş ve şöyle demiştim “… başta sıradan bir insanken, ırkçı fikirlerden etkilenerek yavaş yavaş karanlık tarafa geçen biri olarak okumak isterdim.” Bu kitapta hem iyi hem kötü karakterler daha derinlikli. Sıradan bir gençken katile, tecavüzcüye dönüşen Radomir karakterinin sahnesi çok vurucuydu. Gerçi hangi bölüm vurucu değildi ki? Ancak edebi açıdan da ilk kitaba göre daha başarılıydı.

Eleştireceğim iki nokta var, bazı diyaloglar defalarca tekrarlanmış ve bir yerden tekrarlar bayıyor. Diğeri de kitabın fazlaca uzatılmış olması ki bu da tekrarlardan kaynaklanıyor. Konu yarı hacimde bir kitapta da gayet iyi işlenebilirdi.

Kitabı okurken olduğum yerde terlemeye başladım. Elim ayağım titredi. “Yetti, tamam.” deyip ara vermek, derin derin nefes almak zorunda kaldım. Ben normalde filmlerdeki, kitaplardaki şiddet sahnelerinden fazla etkilenmem ama bu kitapta anlatılanlar kurgu değil, gerçekten yaşanmış. Üstelik Müslüman olmaktan başka hiçbir suçu olmayan çaresiz masumlara… Empati yapmayı denemek bile sizi bir mengenenin içine sıkıştırmaya yetiyor. Allah ve ahiret inancının insanın aklını, dengesini yerinde tuttuğunu da anladım. Allah’ın adaleti olmasaydı delirirdik. Kötülüğün mantıksızlığı zihin melekelerimizi iptal ederdi.

Bosna Soykırımı’yla ilgili okuduğum üçüncü kitap bu. Neler olduğunu bilmeme rağmen, acı vermesine rağmen bu konudaki kitapları okumaya devam edeceğim. Çünkü hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür ve “unutulan soykırım tekrarlanır.” Çünkü orada, insanlığın öldüğü o yerde, neler olduğunu bilmeli ve gelecek kuşaklara aktarmalıyım. Bugün Kosova’da Sırplar barikat kurduğunda, asker alımı haberleri çıktığında, 9 Ocak’ta Bosna Hersek’te yasa dışı Sırp Cumhuriyeti* kutlamaları yapıldığında bunun normal olduğunu falan düşünmemeliyim. Çetnik zihniyetinin yaşadığını bilmeliyim.

*(Sırp Cumhuriyeti Sırbistan değil. Bosna Hersek içindeki bir bölge. Bosna Hersek’i bölmek istedikleri için anayasalarına aykırı olan bu kutlamaları yapıyorlar.)

Boşnaklara büyük saygı ve sevgi duyuyorum. Son yüzyılın en feci soykırımlarından birine maruz kalmalarına rağmen intikam değil, yalnızca adalet arıyorlar. Hayata, inançlarına ve kimliklerine sarılıyorlar. Yüreklerinin güzelliğini koruyorlar. Yaşama tekrar gülüyor, o onulmaz travmaların içinden çıkıp yaralarını sarıyorlar. Geçen bir haber okudum. Bosna’da kimsesiz bir teyze huzurevinde vefat etmiş. Cenazesinin masraflarını bir hayırsever karşılamış. Bu haber sosyal medyada yayılınca 200 kişi teyzenin cenazesine katılmış.

Normalde mazlum, zalime dönüşür. Tarihin gösterdiği budur. Örneğin Naziler Yahudileri soykırıma uğratmıştır ve yıllar sonra İsrail, Filistinlileri katletmiştir; Japonlar Çinlileri II. Dünya Savaşı’nda katletmiştir, bugün Çinliler Uygur Türklerini soykırıma uğratmaktadır. Bakın burası çok ilginç, Sırplar da zalime dönüşmüş mazlumlardır. II. Dünya Savaşı’nda Naziler ve Ustaşalar, Sırpları işkencelerle katletmişlerdir. Sırpların içinden de tarihin en cani oluşumlarından biri olan Çetnikler çıkmıştır.

Bireysel olarak da bu böyledir. Mesela ebeveynlerimizden gördüğümüz travmayı çocuğumuza yaşatırız. Yaşadığımızı yaşatırız. Bu döngüyü kırabilmek için kendimizi dinleyip yaralarımızı iyileştirmemiz gerekir.

Boşnaklar okuduğum kadarıyla bu zinciri kırabilmiş bir millet. Aliya İzzetbegoviç’in “Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.” sözü bunun göstergesi mesela. Ben böyle bir söz söyleyen başka bir lider bilmiyorum. Liderler halklarının yansımasıdır. Bugün Bosna-Hersek’de üç entite birlikte barış içinde yaşıyor. Bosnalı Sırpların başında bugün Bosna Hersek’i bölmek istediğini her fırsatta söyleyen Milorad Dodik diye kışkırtıcı bir yönetici olmasına rağmen galeyana gelmiyorlar. Ruhları olgunlaşmış. Sabırla, huzurla sürdürüyorlar yaşamlarını.

Bu halin kaynağının, İslam’ı özümsemelerinde yattığını düşünüyorum. İslam, şeriat adı altında kaskatı kanunlarla yönetilmek, cübbe, sarık, çarşaf giymek (ben de tesettürlüyüm tesettürü küçük görmüyorum asla, başka bir şeyi vurguluyorum ben burada) ya da sürekli namaz kılmak, oruç tutmak değildir. İslam öncelikle vicdandır ve ben Boşnaklarda bunu görüyorum. Her musibet bir imtihansa eğer, Bosnalı Müslümanların, bu ağır imtihanı başarıyla geçtiklerine inanıyorum.

Velhasıl dostlar, ben okudukça Bosna’ya âşık oluyorum.

22 Beğeni

Bu yazarı çok merak ediyorum gerçekten. Tam benim zevkime göre bir hayal gücü var.

1 Beğeni

Babalar ve Oğullar - Turgenyev

Eser, Turgenyev ile tanışma kitabım oldu. İlk defa 1862 yılında yayımlanmış. Dönemin toplumsal gelişmeleri, kitabın arkaplanını oluşturmuş.

Kitabın konusunu özetlemeyeceğim. Çünkü kitapta çok fazla şey anlatılıyor. Bunlardan bazıları baba ve oğul ilişkileri, kuşak çatışmaları, sosyal sınıflar arasındaki farklılıklar vb şeyler. Eserde birçok karakter var ama bunlar içinde nihilist Bazarov önemli bir yer kaplıyor. Bazarov’un, o zamanlar ortaya çıkan orta sınıfın bir temsilcisi olduğu söyleniyor. Bir de Pavel karakteri var. Kendisi aristokrat, eski (romantik) nesli temsil eden bir adam olarak anlatılıyor. Pavel ve Bazarov’un tartışmalarını okumak ilgi çekiciydi.

Kitap genel olarak ağır ilerledi. En başta heyecanlı olaylar olmadı. Yani kitabın çoğu sakin geçti. Karakterler ise güzel işlenmişti. Her biri farklı farklıydı. Yine de onların çoğundan hoşlanmadım.

Puanım:7/10

20 Beğeni

Babalar ve Oğullar’ın tam karşısına Dostoyevski’nin Cinler’i koyabiliriz. Her iki kitap benim çok sevdiğim kitaplardan. Belki Cinler’i biraz daha fazla seviyor olabilirim. :slight_smile: Sizin yazdıklarını görünce İki kitabı da tekrar okuma isteği oldu ben de.

2 Beğeni

Dostoyevski’nin Cinler’ini okumadım, onu da çok merak ediyorum. :slight_smile:

Bazı kitaplar tekrar tekrar okunmalı gerçekten. :smiley:

2 Beğeni