Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Ortaokul veya lise de zorunlu din eğitimi yerine programlama gibi dersler koysalar ne güzel olur. İleride programlama bilmek insanlar için çok değerli bir artı olacak. Fakat bizim ülke o seviyeye gelene kadar bi yüzyıl daha geçer sanırım :smiley:

4 Beğeni

Din eğitimiyle programlama birbirinin zıddı değil, ikisini de verebilirler ama din dersi zorunlu değil seçmeli olmalı diye düşünüyorum. :smiley:

Eskiden okullarda astronomi, jeoloji gibi dersler varmış ama sonradan kaldırılmış. Eğitim sistemimiz giderek ve bilerek basitleştirilmiş.

6 Beğeni

Din dersinin Türkiye’deki tarihçesi Atatürk döneminden AKP dönemine kadarki siyaseti bir çırpıda özetliyor.

“Din dersi, 1928’den 1940’ların sonuna kadar müfredata dahil edilmemiş, sonrasında ise seçmeli bir ders olmuştur. 12 Eylül Darbesi’nden sonra zorunlu hale getirilmiş DKAB dersine, 2012’den itibaren “Kur’an-ı Kerim”, “Hz. Muhammed’in Hayatı” ve "Temel Dini Bilgiler” seçmeli dersleri ilave edilmiştir.”

9 Beğeni

Bu işin sonu nereye varacak sence hocam? Eğilim çizgileri pek iç açıcı değil gibi :grinning:.

Din dersine karşı değilim gerçi de sadece din dersi vermekle olmuyor bu işler.

1 Beğeni

RAIDERS AND REBELS: THE GOLDEN AGE OF PIRACY

Kitap, Batı korsancılığının Altın Çağı denilen 1693 - 1726 yıllarını işliyor.

Avrupa ve okyanusların durumunu hakkında bir ön bilgi verdikten sonra; denizcilerin yaşantısı, ekonomik ve sosyal şartlar gibi o dönem korsanlığın patlamasına neden olan sonuçları irdeliyor. Kitabın geri kalanında ise kronolojik ilerliyor. Madagaskar, Bahamalar ve Gine’nin nasıl korsan vatanı olduğu ve daha sonra nasıl temizlendiği anlatılıyor. Babür İmparatorluğu, Doğu Hindistan Şirketi, korsanlarla iş birliği içinde olan Amerikan koloni valisi ve tüccarları gibi dönemin farklı oyuncuları tanıtılıyor. Thomas Tew, Henry Every, William Kidd, Woodes Rogers, Edward Teach, Bartholomew Roberts gibi dönemin önemli isimlerinin hikayelerine de ayrıca yer veriliyor. Bu büyük çaplı korsancılığın bitiş sebepleriyle de kitap sona eriyor.

Oldukça bilgilendirici ve çoğunlukla hikaye kitabı gibi okunan bir kitaptı.

18 Beğeni

2012: Müfredata 3 seçmeli din dersi ilave edildi.
2028: Tüm seçmeli din dersleri zorunlu hale getirildi.
2036: Matematik, fizik ve kimya seçmeli dersler haline getirildi.
2042: Matematik, fizik ve kimya müfredattan kaldırıldı.
2047: Türkiye’nin gayrisafi millî hasılası dünyada ilk 5’e girdi.
2050: Türkiye bilim ve teknolojide dünya lideri oldu. Mars’taki ilk insan yerleşimlerini Türkiye kurdu.
2065: Türkiye yıldızlararası seyahati mümkün kılan Alparslan İticisi’ni icat etti.
2071: Epsilon Indi yıldız sistemindeki gezegenler Türkler tarafından terraform edildi.
2233: Türkler neredeyse tüm galaksiye yayılarak ölümsüzleşen ilk millet oldu.

15 Beğeni

Tanrının Gözündeki Zerre kitabından spoiler vermişsin. :sweat_smile:

2 Beğeni

Ethical Equations - Murray Leinster

A Logic Called Joe’nun yazarı Murray Leinster’den 1946 Hugo adayı bir kısa öykü. Öyküyü Hugo adayı ve kazananı öykülerin toplandığı bir antoloji kitabında buldum. Kitabı önce zamanın ilerisinde gerisinde biraz kurcaladıktan sonra lineer okumaya karar verdim ve 1946’dan başladım.

Öykü şöyle.

Jüpiter yakınlarında büyük bir kütle bulunmuştur. Kütlenin ne olduğunu araştırmak için bir uzaygemisi olay yerine gönderilir. İlk incelemelerden sonra bu kütlenin yıldız sistemimiz dışından gelen bir uzaygemisi olduğu ortaya çıkar. Mevzubahis uzay gemisi bilinen elementlerin Dünya’da bulunmayan izotoplarını bolca içerir. Bozuk yabancı geminin sakinleri ise 2000 yıldır cryogenic uykudadır (tabii burada cryogenic terimi kullanılmıyor), uyku haznelerinin açma kolu içtendir ve çok çirkindirler.

Dünyalı uzaygemisinin mürettebatı ise bu soruşturmayı sürdürmekle görevli subaya karşı cephe almıştır. Çünkü bu subay düşük rütbelidir ve nepotizm sonucu bu araştırmada görevlendirilmiştir. Mürettebat başka bir yıldız sistemiinden gelen bu uzaygemisinin pahada ağır olduğunu öğrenince (geminin dünyaya getirilip parçalanması dünya ekonomisinin on yıllık toplamından fazladır) ganimet rüyaları kurmaya başlar. Ganimeti sorunsuz bir şekilde ele geçirmek için uzaylıları uykusunda öldürmeyi planlarlar. Yağmanın önündeki tek engel ise düşük rütbeli görevli subaydır.

Bu subay elementlerin bu izotoplarının jüpiterden daha yakın bir yere yaklaştığında fazla ısınacağını ve patlayacağını bulur. Geminin yok edilmesi artık elzemdir. Subay ise, yabancı gemiyi detaylı inceledikten sonra arızasını giderir.

Buradaki usa vurumu etik denklemler sonucu eğer yabancılarla ilk karşılaşmamızda dostane tavırlar göstermek istiyorsak bizim de bu ilk karşılaşmamızda dostane bir tavır sergilememiz gerektiğidir.

Hikaye özellikle bu etik denklemler buluşuyla Cixin Liu’nun Karanlık Orman teorisinin tam ters yönünde duruyor.

Yukarıda anlatılan özette fazla aksiyon varmış gibi duyulabilir fakat öykü çok durağan ve döneminin hakkını vererek tam bir hard bilimkurgu.

Bunun dışında söyleyebileceğim, bu nepotizm, ast-üst ilişkisi gibi gerilimlerin, belki de hakkıyla işlenmediği için pek de çalışmadığı.

Fakat fena bri öykü değil. Yine de eğer Murray Leinster’le tanışmak isterseniz A Logic Called Joe’yla başlamanızı ve bu öyküyü olabildiğince sona bırakmanızı öneririm.

12 Beğeni

Bilimin Büyüsü - Celâl Şengör

Çelâl Şengör’ün Habertürk gazetesinde bilim üzerine hazırladığı yazıların derlemesinden oluşan kısa bir popüler bilim kitabı. Şengör’ün bu denemelerdeki amacı müspet bilimlere aşina olmayan okurlarda genel bir kanı oluşturmak, bilimin karakterini ve bilimsel yöntemi izah etmek olmuş.

Konuyu sık sık kendi alanı olan jeolojiden verdiği örneklere pekiştirmiş ancak biyoloji, evrim ve astrofizik gibi konulara da değinmiş. Bilimsel yöntemin İlk Çağ’daki öncüleri Thales ve Anaksimandros’dan başlayıp Orta Çağ’da İbn Haldun, Leibniz, Newton, Evliya Çelebi; yakın çağ ve günümüzde Darwin, Mendel, Einstein ve Hawking gibi bilim adamlarına uzanan geniş bir yelpazeden ilgi çekici bilgiler bulmak mümkün. Özellikle bu kişilerin birbirlerinin teorilerini sürekli sorgulayarak, yanlışlayarak veya geliştirerek bilimi ilerletmeleri zinciri hoş bir şekilde hazırlanmış.

Ama benim en çok Şengör’ün anılarını anlattığı kısımlar hoşuma gitti. Özellikle yetiştiği çevreye ve ailesine dair hatırlarını okumak keyifliydi. Tahsilli, kültürlü, çağdaş anne-baba ve akrabalar, yüksek tabakadan aile arkadaşları gibi etkenler Şengör’u Şengör yapmışlar. Kariyerini sonuna kadar desteklemişler, bu amaçta kendisinden hiçbir imkanı esirgememişler. Tabii çok varlıklı bir aileden geldiği için hayatının hiçbir döneminde para sıkıntısı çekmemiş, babası istediği her şeyi temin etmiş. Bir yerde anlatıyordu, 80’lerin sonunda jeolojiyle ilgili bir çalışması buna Zürih’te önemli bir ödül kazandırmış, ödül kabul töreni için ailesi Zürihe’e yanına gelmişler. Şengör bir kitapçıda dünyada sadece 20 nüshası bulunan 300 yıllık değerli antika kitabı satın almak istemiş, günümüzün parasıyla 30 bin dolar. Konuyu babasına açmış, babası “bu kitap bir işine yarayacak mı ?” demiş. Şengör kitabın açıkçası hiçbir işine yaramayacağını ancak bunu satın alırsa o yirmi nüshadan birinin artık Türkiye’de olduğunun bilineceğini söylemiş. Babası hadi git al o kitabı demiş.

Bir diğer anısında, yurt dışında profesör mu doçent mi ne olduğunda babası bunu telefonla arayıp kutlamamış bile. Şengör biraz bozulmuş elbette, ancak babası davranışını sonra şöyle açıklamış: “E bu kadar maddi imkanın bu kadar lüksün içinde yetiştin, asıl bu hedeflerine varamasaydın tuhaf olurdu!” Böyle hoş bir ilişkileri var. :slight_smile:

16 Beğeni

Elindeki imkanları verimli bir şekilde kullanmış.

1 Beğeni

Belki şu da ilgini çeker.

7 Beğeni

Sağ ol, güzel bir söyleşiye benziyor. İlk yarım saatini izledim, buraya kadar anlattıkları (Thales & Anomander Rake ikilisi) Bilimin Büyüsü’nde neredeyse birebir mevcut.

Yeni kitabı çıkmış galiba reyizin? Dikkate Değer Mevzular. Tanıtım yazısına baktım, tamam, reyiz gene dolmuş. :slight_smile:

“Türkiye hep böyle kalitesizdi. Bunun nedeni 1000 yıllık cehalet yönetimidir.”

4 Beğeni

:thinking: Thales, Malazan evreni üzerine felsefe mi yapıyor yoksa Anomander Rake, Ay Tohumu’na atlayıp evrenimize gelip Thales’i mi kesiyor? Telefon Anaksimandros ile Anomander Rake’i karıştırmış :grinning:.

1 Beğeni

Cadılar Dışarıda - Terry Pratchett - Diskdünya 12

Okuma düzenimde ara ara sırası gelen bir Diskdünya koyup moralimi düzelttiğim, kendime geldiğim bir sıra oluşturdum. Ancak Cadılar Dışarıda beğenimin en düşük olduğu Diskdünya romanı oldu maalesef. Yine de hem keyiflendirdi, hem eğlendirdi.

Pek beğenememe nedenlerinden en büyüğü sanırım kitabın ana temasının masallar üzerine olması oldu. Sindirella ana temasından başlayıp kırmızı başlıklı kızı, rapunzeli vs irili ufaklı pek çok klasik grimm masalını malzeme almış Pratchett ama buradan bütünleşik bir konu oluşamamış gibi. İlk iki yüz sayfada ufak bölümler ile kendi halinde mini mini eğlencelikler okuyoruz aslında. Genua’ya varış sonrası biraz daha bütünleşik bir hikaye oluşmaya başlıyor, son 100-120 sayfa ve balo sekansı ile beraber tempo da eğlence de artıyor. Kitap ilk yarısı itibari ile biraz elimde süründü açıkçası ama ikinci yarısı ile beraber toparlandı gibi.

Yüzüklerin Efendisi, cüceler ( Kazanova Cüce :slight_smile: ), 1-2 Oz Büyücüsü vs gibi göndermeli ile yine irili ufaklı pek çok yerde eğlendirmeye devam ediyor Pratchett. Havamumu Nine, Ogg Ana ve Magrat üçlüsünü görmek de her zaman keyif diye düşünüyordum ama Cadılar Dışarıda da bu ekibin kendi içerisindeki dinamiklerinde biraz tekrara düştüklerini de hissettim.

Pratchett ne yapsa yerim düşüncem devam ediyor :slight_smile: Ama her kitabını da über süper sevemeyeceğimi anlamış oldum biraz. Bakalım, sırada Küçük Tanrılar :slight_smile: .

20 Beğeni

Ben de şu anda okuyorum Cadılar Dışarıda’yı. Ekibimiz Henüz Genua’ya varmadı. Bana Shrek’i anımsattı biraz masalları konu edinmesiyle.
Bu kitapta Nine’nin Magrat’a tavrını rahatsız edici buldum açıkçası. Kızcağıza resmen zorbalık yapılıyor. Magrat arkandayım bacım. Laflarını yedir şu kocakarıya
(Neden bu kadar yükseldim bilmiyorum😅)

2 Beğeni

Hahah Shrek güzel oldu bak :smiley: Yani artık bu masalların o kadar farklı çeşit versiyonunu görmüşüz ki, benim Diskdünya’da görmeyi beklediğim bir şey değilmiş sanırım.

180 ler gibi Genua ya geliyorlardı, son 100 sayfa civarlarını ben daha çok beğendim kitabın geneline göre.

2 Beğeni

image

Şato - Franz Kafka

Kafka benim için en büyük edebiyatçılardan bir tanesi, yapıtlarının felsefi, sanatsal, psikolojik yönlerden derin olması beni oldukça etkiliyor. Kafka’nın psikolog yönünün çok güçlü olduğunu düşünüyorum, bu durum kuvvetli gözlem yeteneğiyle birleşince de insanların görünen davranışlarının ötesine geçip zihinlerindeki öz benliklerini ve davranışlarının altındaki gerçek düşüncelerini algılayabilmesini sağlıyor.

Bu yeteneği sadece Dostoyevski gibi edebiyatın zirvesinde olan bazı yazarlarda gördüğümü söylemeden geçemeyeceğim.

Kafka’nın Dava kitabı benim gözümde edebiyatın zirve noktasıdır. Eşsiz gözlem yeteneği, felsefi sorgulama güçlü kurgu yeteneğiyle birleşince ortaya bir başyapıt çıkmış.

Ben durumu Şato’da da görüyoruz. Biçim ve atmosfer olarak Dava kitabındaki temel yapılar bu eserde de karşımıza çıkıyor. Başı sonu belli olmayan asla aşılamayan bürokrasi, topluma güvenini kaybolmuş sadece statülere olan bağlılık ile hayatını sürdüren insan topluluğu ve elbette olmazsa olmaz güç mücadelesi içerisinde kadınlığını kullanarak ilerlemeye çalışan kadınlar.

Kafka’nın kadınlara olan güvensizliğini bu kitapta da görüyoruz. Kafka’nın kadın karakterleri genellikle güvenilmez, sadece kendi çıkarını düşünen, erkekleri kullanan kişiler oluyor. Bu kendi hayatının bir yansıması mı veya sembolik anlatım ile daha farklı bir noktaya mı işaret ediyor bilmiyorum fakat üzerine düşünmeye kesinlikle değer. Bence Kafka özellikle Dava ve Şato kitaplarında dişilik ve erilliği freud vari bir arketip olarak net bir şekilde kullanıyor. Bu sebeple de kadın karakterler devamlı daha fazlasına ulaşmaya çalışan, en iyi erkeği hedefleyen ve bunun için kadınlığını taktiksel olarak kullanan karakterler oluyor.

Bu kitaptaki çarpıcı noktalardan birisi de Kafka’nın modern devlet tasavvurunun bir yansıması olan statüye gösterilen saygı ve statü kaybında gelen toplumdan dışlanma durumu. Bu bence çok başarılı bir şekilde işlenmiş, kişinin yaptığı hiçbir şey değişmemesine rağmen sebepsizce bir statü elde ettiğinde arkadaşlarının, dostlarının sayısı, toplumda ona karşı olan ilgi alaka artıyor ve yine aynı şekilde sebepsizce gelen bir statü kaybında ise vebalı muamelesi görüp dışlanıyor.

Kafka’nın insanın özünü yakalamaya yaklaşan bu gibi eserleri bana yıllar geçse ve insanların alışkanlıkları, eğitimi, zevkleri değişse de özünün aynı kaldığını gösteriyor. Bizi yönlendiren şeyin avcı-toplayıcı geçmişimizden gelen evrimsel dürtüler olduğunu düşünmek insanı oldukça etkiliyor. İnsan ne kadar değişirse değişsin ve gelişsin özündeki arzular ve hedefine ulaşmak için kullandığı taktikler hep aynı.

Kitabı okumak isteyenlere söylemek isteğim bir-iki uyarı var; öncelikle kitap okuması biraz zor, okurdan çaba isteyen bir eser. Sonrasında ise bu kitap tamamlanmış bir eser değil, onun için kitabın sonu oldukça açık. Post-modern edebiyattan alışık olduğumuz şekilde sonu için değil olayların akışı için okunması gereken bir eser.

4/5

12 Beğeni

Kings of the Wyld - Nicholas Eames

@isos81 kitabı @Pyrewrath’e, o da geçen sene bana önermişti. İkinize de teşekkürler, baştan sonra bir an bile sıkılmadan okudum. Daha da iyisi, kitabın mizah ve ciddiyet dengesi o kadar iyi ayarlanmış ki, ya durmadan sırıtıyordum ya da karakterler için kaygılanıyordum.

Kings of the Wyld için “G.R.R. Martin, Terry Pratchett’la buluşuyor” gibi bir yorum okumuştum, güzel bir tespit. Nicholas Eames’in bu ilk kitabı 10 yıllık bir emeğin ürünüymüş; 500 sayfaya sığdırdığı bu kadar çok sayıdaki kaliteli karakteri, D&D Monster Manual’dan fırlamış gibi duran bin çeşit yaratığı ve düşmanı düşününce anlaşılır buluyorum.

Grubumuz, 50’li yaşlarının başında, bir zamanların en şöhretli paralı askerleri olan tankımız Clay, kılıç ustası Gabriel, büyücü Moog, hırsız Matrick ve tam bir ölüm makinesi olan Ganelon’dan oluşuyor. Bu grup, kitaptaki hikaye başlamadan 20 yıl önce dağılmış ve herkes kendi yoluna gitmiş. Kelimenin tam anlamıyla çoluğa çocuğa karışmışlar. Ta ki bir gün Gabriel Clay’in kapısında belirip ondan kızını ölümcül bir durumdan kurtarmak için yardım isteyene ve grubu yeniden toparlamalarını teklif edene kadar.

Bundan sonrası müthiş tempolu bir aksiyon filmi gibi gelişiyor. Kaliteli, sık sık güldüren mizah duygusu, iyi yazılmış düşmanlar, en ince detayına kadar düşünülmüş bir dünya yaratımı ve grubumuzun arasındaki sıcacık dostluk kitabın en güçlü yanları. Kings of the Wyld kendini ne ciddiye alıyor ne de hafiften satıyor, böylelikle ortaya dengeli, usta işi bir eser çıkmış. Yakın dövüşlerin, özellikle kalkan kullanımının okuduklarım arasında en iyilerinden olduğunu da belirtmek istiyorum.

Malazan ve Kadim Kanunlar gibi daha “ciddi” eserlerin arkasından soluklanmak için harika bir fantezi. :heart:

26 Beğeni

Çok alakalı olmayabilir ama Zardoz filmini K’nın Şato’ya girişi olarak görmüşümdür hep.

2 Beğeni

Sözde İthaki basacaktı. Geçen seneki Burcu ablanın Alican Saygın Ortanca ile yaptığı Malazan yayında sormuştum, basacaz demişlerdi. Şimdi ne olur bilmiyorum.

1 Beğeni