Son zamanlarda birkaç kitap için bir şey yazıp çizmiştim. Buraya da atayım
, belki işinize yarar.
Dönüşümler - Ovidius
Puanım:10/10
Ovidius’un Dönüşümleri, uzun zamandır listemde olup sırasını bekleyen kitaplardan biriydi. Dante okurken ikisini de beraber götürmenin daha kolay olacağını düşünürken tam tersine büyük bir külfet oldu. İki dev esere yaptığım en büyük haksızlık sanırım bu girişimimdi, ağzımın payını aldım. Bu yüzden ilk önce Dönüşümleri bitirme kararı aldım. İyi ki okumuşum, gerçekten çok güzeldi.
Ovidius bizlere Homer’in İlyada ve Odysseia’sını da dahil ederek daha farklı ve çeşitli hikayeler sunmuş. Hatta Troia Savaşı’nın o kasvetli hâlini bertaraf etmek için düğün sonrası kargaşa havasını hissettirmeye çalışmış ve bence çok güzel olmuş. Çoban Paris’in aşkı yüzünden çekilen onca şey bir düğünden kalan koca bir gerginlik olarak nitelendirdiği Troia Savaşı’nı basite indirgenerek zihinlerde kolay yer edinmesini temenni etmiş diye düşünüyorum.
Dönüşümler Homer gibi direkt olarak Yunan mitolojisinden beri gelen bir içerik değil, Ovidius’un bu kadar dolu bir eser çıkarabilmesi belki de bundan kaynaklanıyor. Çünkü Ovidius, Dönüşümleri Roma mitolojisi üzerinden bize aktarıyor ki onun elinde Homer’den daha fazla kaynak ve alan var. Her ne olursa olsun Homer’in Yunan ve Roma mitolojisi üzerindeki hakkını yiyemeyiz ve gölgelendiremeyiz.
Kitabı okurken çalakalem okumak istemedim. Kitap hakkında yazılmış çeşitli makale ve yazılar eşliğinde özümseyerek götürmeye çalıştım iyi ki de öyle yapmışım sizlere de tavsiye ederim. Kitabının isminin Dönüşümler olması ve bu fikir üzerinden ilerlemesi ise dahiyane bir fikir. Çünkü mitoloji, tanrıların, insanların ve canlıların dönüşüm geçirdiği bir dünya. Bir bakmışsınız kuğu olmuşsunuz, bir bakmışsınız ağaç.
Bir Kadın Astronotun Anıları - Naomi Mitchison
Puanım: 7/10
Bilimkurgu klasiklerine vermiş olduğum uzun bir aradan sonra seriye Bir Kadın Astronotun Anıları kitabıyla devam etmek istedim, iyi oldu ama waow bir geçiş olmadı.
Hikayemiz, yıldızlar arası yolcuğunun yapıldığı bir zaman aralığında geçiyor. Başkarakterimiz Mary’le beraber “İletişimci” olarak uzak galaksileri ziyaret edip notlar alıyoruz. Mary’nin anılarını okuduğumuz bu yolculukta, ne belirgin bir başlangıç, ne de belirgin bir sonla karşılaşıyoruz. Kısacası bu metinde giriş, gelişme ve sonuç kısmı ne yazık ki yok.
Bir kadın olarak annelik, cinsellik, cinsiyet kavramlarında Mary’nin farklı tutumlar sergilediğini görüyoruz. Ursula Le Guin’in arka kapakta yazısını görmüşsünüzdür. Ben neden bu kadar övdüğünü size söyleyeyim. Çünkü bu kitap Le Guin’in Ekümen döngüsü içinde geçen karmaşık bir anı defteri gibi. Le Guin’in ‘Karanlığın Sol Eli adlı’ eserindeki cinsiyetsiz toplum temalı kitabı gibi yine aynı şekilde bu kitapta da bu temanın işlendiğini görüyoruz. Kış adlı gezegenimizde yaşayan halk dönemsel olarak kadın veya erkek olarak hayatlarına devam ederler. Tam anlamıyla bir cinsiyetlerinin olduğunu söyleyemeyiz. Yine aynı şekilde bu kitapta da cinselliğin ve cinsiyete ait unsurların görünenin ötesinde olduğu anlatılmaktadır.
Yazarımız Naomi’nin anlatmak istediği şeyler aslında bakacak olursak gerçekten büyük bir derya. Fakat bir şeyleri yazma ve yetiştirme telaşından mıdır, nedir bilinmez çalakalem bir eser ortaya çıkmış. Bu da okuma ve anlama sürecini biraz baltalıyor. Fakat genel anlamıyla hayal gücü ve işlediği konular itibariyle şans verilmesi gereken bir eser diye düşünüyorum.
Nagasaki’nin Çanları - Takashi Nagai
Puanım: 8/10
Geçmişin ve geleceğin siyah, beyaz gibi birbirinden net bir şekilde ayrılan keskin bir yapısı ne yazık ki bulunmuyor. Yapılan her şeyin ya dünde ya da bugün ve geleceğe yansımaları meydana geliyor. Evet, dünde yaşanan dünde kaldı, peki yarınlar?
Birinci Dünya Savaşı’nın izleri hâlen günümüzde devam ediyor. Peki ya bunun ikincisinin? Savaşın hiçbir şekilde ne yazık ki yararı yok. Bir şekilde o veya bu kişileri bir şeylerin bedelini ödüyor. Savaşlara doymayan bir Dünya’da yaşıyoruz. Fakat geleceğin de kendimizin elimizde olduğunu unutuyoruz. Belki de bunları insanlığımızı yitirdiğimiz için yapıyoruz.
Fakat her şeye rağmen yaşadıklarını unutmayan, unutturmak istemeyen, toplumunun hafızasında alzheimer bulunmayan Japonya, yaşananları sonraki nesillerine gösterip bugünlerinden ders çıkarması gerektiğini çok güzel bir şekilde öğretiyor. Çok uzağa bakmanıza gerek yok. Bu yılın 6 Şubat gününe lütfen dönüp tekrar bakın. Çok kayıp aldık, çok acı yaşadık, hem maddi hem manevi bir çöküş geçirdik. Ben o depremde orada bulunan insanlardan biriydim. Yaşananları unutmadım, unutmak da istemiyorum. Çünkü yaşadıklarıma yabancı kalmak bana hissizleşmek, mekanikleşmek gibi geliyor. O enkazlardan birkaçını kaldırmamalarını umut ediyorum, tıpkı Japonya’ya atılan atom bombasının üstünü kapamayıp yaşananları sonraki nesillerine gösterdikleri gibi dursun öyle.
Nagasakinin Çanları, İkinci Dünya Savaşı’nın izlerini çok güzel bir şekilde bizlere aktaran harika bir eser. Birinci ağızdan atom bombasının atılma anını ve sonrasını okuyoruz. Birkaç saniye önce yanı başımızda olan insanların bir anda yok olmasına şahit oluyoruz. Varlık ve yokluk alanındaki bu ani geçiş, insanoğlunun hiç alışık olmadığı bir durum. Varlık ve yokluğun ani geçişlerini biz fantastik ve bilimkurgu evrenlerinde görürüz ve ne yazık ki bizim dünyamız hâlen gerçekçi. Kitabın dili çok akıcı, edebi bir beklentiye girmeden keyifle okuyabileceğiniz bir eser.
Gerçek - Terry Pratchett
Puanım: 9/10
Diskdünya evreninin 25. kitabı olan Gerçek’i okurken baya keyif aldım. Sanayi Devrimi alt serinin ikinci üyesi olan Gerçek’le, medya ve hayatın güvenirliğini test ediyoruz.
Baş kahramanımız William deSoze, Diskdünya evrenine gazeteyi dahil ediyor. Matbaacı cüceler, muhabir Sacharissa ve fotoğrafcı vampir cinimiz Otto’yla mini bir işletme kuruyoruz. Cüce Gödenberk veya bizim bildiğimiz adıyla Gutenberg’le Ankh-Morpork Times artık yazıyorrrr
Bu yeni fikre karşı birleşen gravür loncası ve Agathea topluluğuna kafa tutuyoruz, onlar da altta kalır mı hemen rakibimiz oluyorlar.
Malum, Ankh-Morpork’da haber bitmez. Kimi zaman bir meyhanede olay çıkar, kimi zaman bir adam bir köpeği ısırır, kimi zaman da yılın en soğuk kışının bu yıl olduğunu konuşuruz.
Vee günlerden bir gün Ataerk Lord Vetinari’nin dahil olduğu önemli bir olay patlak verir. Gazetecimiz William, bekçiler teşkilatını beklemeden araştırmaya başlar ve hikayemiz tam anlamıyla başlar.
Bu yolculukta bizlere Bay İğne, Bay Lale, Bay Slant ve olmazsa olmazlardan Zararına Dippler eşlik eder. Tabi bu kadar da değil daha nicesi de var ama siz kadroyu bu kadar bilseniz bile kâfi. Çok güzel göndermeler vardı. Heidegger, Tombalanın İcadı, Ucuz Roman filmi, Tarantino, Leonardo Da Quirm yani Da Vinci :), Ezop Masalları…
“Biz yalanların korumasıyız beyler.” pasajıyla da Winston Churchill’e yolladığımız selamlar falan.
Ve daha nice niceleri…
Yolu Diskdünya’ya düşen nice dosta selam olsun o zaman :))