Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Kitabı çok beğendim. Dili akıcı ve bir çırpıda okunabilecek bir kitap.
Konusu toksik ilişkiler üzerine. Bence okunması gereken bir kitap. İlişkinin en başından verilen toksik sinyalleri yakalamakta faydalı olabilir. Toksik bir ilişkiden çıkma çabası içindeyken bazı şeyleri görmemi sağladı. Faydalı oldu benim için.
Kitapta bir bölüm olay örgüsü ile karakterlerimizi ve olayları anlatırken diğer bölümde ise okuduğumuz olayların analizini anlatıyor.

5 Beğeni

Dikkatiniz ve ilginiz için teşekkürler Alper
-OD

4 Beğeni

NONZERO

Kitabın ele aldığı ana soru “Yaşamın ve evrimin bir yönü var mı? Yönü varsa bir hedefi var mı?”. Yazar var olduğunu savunuyor. Oyun teorisini kullanarak, ve doğal ile kültürel evrimi ilişkilendirerek bize bu tezini kanıtlamaya çalışıyor.

Kitap üç bölüme ayrılmış:

İlk kısım insanlık tarihinin bir özeti niteliğinde. İşbirliği, tarım, din, yazı, feodalite, coğrafi keşifler, bankacılık, matbaa vb. icatlar üzerinden kültürel evrimin ilerleyişi anlatılıyor. Roma’nın yıkılması kötü müydü, Batı medeniyeti Doğu’yu nasıl yakalayıp geçti, çok uluslu imparatorluklar neden çöktü, WTO ve IMF gibi organizasyonlar bir dünya hükümetinin habercisi mi gibi sorular oyun teorisi kapsamında cevaplandırılıyor.

İkinci kısım ise doğal evrim ile ilgili. Entropi ve hayat, hücre ve çekirdek, akraba seçilimi, canlı kolonileri gibi konular işleniyor. Sonucunda ise zeki bir yaşam formunun ortaya çıkışı kaçınılmaz mıydı sorusu üzerinde duruluyor.

Kitabın son bölümünde ise doğal seçilimin ortaya çıkışı, insanlığını geleceği ve evrensel biyosferle ilgili yazarın teorilerini içeriyor. Bu kısmı uçuk bulsam da okuması eğlenceliydi.

14 Beğeni

Daha önce de söylemiş olmalıyım. Neil Gaiman, bir şeyler anlatmayı fazlasıyla seven birisi. Ayrıca, bir başka anlatıyı yorumlamak onun hobilerinden biri olsa gerek. Biraz düşününce, Neil Gaiman’ın bazı eserlerinde onunla yakın arkadaş oluyoruz. Gün içi yaşadığı ilginç, sıradan, yahut anlatmaya değer gördüğü herhangi bir durumu yakınıyla paylaşıyormuş gibi.

Yani. Düşündüm. Düşünme kısmı uzun sürmedi. Değerlendirilebilecek bir eser değil. Vurucu değil. Öğütleyici değil. Mistik hikayesine çekebilecek kadar uzun ve derin değil. Öylesine bir anlatı. Hislerim bu yönde.

Okumasam da olurdu.

Hain yazar. Sandman eseriyle gönlümde taht kurmamış olsaydı, mesela bu çizgi romanına daha ağır yorumlarda bulunabilirdim. Çünkü onun anlatım tarzını bilmiyor olurdum.

Neil Gaiman’a aşina olmayan biri okumamalı. Muhtemelen daha sert yorumlarda bulunacaktır.

9 Beğeni

000

Rebecca - Daphne Du Maurier

“Dün gece rüyamda yine Manderley’deydim.”

Her şey bu cümleyle başlıyor. Otelde yaşayan evli bir çiftin günlük, sıradan ve sıkıcı yaşamından kesitler görüyoruz. Derken, birden anlatıcı geçmiş zamana gidiyor. Onun yakışıklı, zengin ve varlıklı bir dul olan, 42 yaşındaki Maxim de Winter ile nasıl tanıştığını öğreniyoruz. Yani kocasıyla…

Anlatıcı son derece silik bir karakter. Yaşayan ama etkisiz olan bir kadın, belki bu yüzden asla ismini öğrenemiyoruz. Ona kitapta Bayan de Winter deniliyor.

Kurguda garip bir tezat var. Ölmüş bir kadının hatırası, yaşayan birinden (anlatıcıdan) çok daha canlı duruyor. Bu kadın, kitaba ismini veren ilk eş Rebecca’dan başkası değil. Anlatıcımız büyüleyici, zarif, harika bir kadın ve eş olarak anılan Rebecca’nın varlığını, Manderley isimli bu özel mülkte hissetmeye ve kendisini onunla kıyaslamaya başlıyor. Rebecca onun olamadığı her şeydir.

Sayfalar ilerledikçe geçmişe dair uğursuz olaylar açığa çıkıyor. Bilinmeyenin karanlık yüzü aydınlanıyor. Gerilim ve sonrasında ne olacağına dair merak güçleniyor.

Bu roman Maxim, iki eşi ve Manderley’e dair bir romandı. Rebecca’yı severek okudum. Her ne kadar kitabın ilk 100 sayfasında anlatıcının düşük özgüveni beni çileden çıkarsa da devamında böyle bir şey olmadı. Karakterler güçlüydü. Bazen biraz delilerdi. Bir bölümde Bayan Danvers’ten biraz korktum. Betimlemeler çok canlıydı. Denizin kokusunu hissettim, koruda adeta ben de dolaştım. Manderley’in tüm odalarında anlatıcıyla birlikte ben de gezindim! Kitap pek beklemediğim şekilde bitti. Ama çok beğendim!

1938 yılında, yayımlanmış roman. Bu kitaba dair Jane Eyre’nin değişik bir yorumu da deniliyor. Ayrıca yazar, hem Rebecca’ya hem de anlatıcıya kendi kişilik özelliklerini vermiş. Kapağı da 1940 yılındaki Rebecca filminden sanıyorum.

Puanım: 10/10

Rebecca_ Going Back to Manderley Again

Filmdeki o sahneyi de arayıp buldum. :grinning:

20 Beğeni

Kitabı bugün bitirdim, zaten sizin okurken yaptığınız paylaşımı görünce ilgimi çekmişti ve uzun zamandır okunmayı bekleyen Rebecca’ya bir şans verdim ben de. Harikaydı gerçekten de. Çok güzel bir inceleme olmuş. Emeğinize sağlık :cherry_blossom:

4 Beğeni

Nazik sözleriniz için, çok teşekkür ederim. Güzel bir kitabı daha erken okumanıza vesile olmuşum, ne güzel. :cherry_blossom:

3 Beğeni

Rica ederim, ne demek :blush::cherry_blossom:

2 Beğeni

0001963685001-1

Uzunca bir aradan sonra Blacksad hikayesine döndüm. Okudum. Tabii ki beğendim.

Blacksad, okuma konusunda inanılmaz bir güven veriyor. Belli bir standart. Belli bir kalite. Aşağısına düşmeyecek. Şüphem yok. Daha fazlasını verebilir. Kesinlikle.

Komik bir tesadüf ki Oppenheimer’ı izleyeli uzun bir zaman olmadı. Benim için. Sosyal medyada hype olmuşken ben pek de hype olmamıştım. Blacksad’a dönüş yaptım. Bu sayıda anlatılan hikaye hoş bir tesadüf oldu. Böyle tesadüfleri daima severim.

Blacksad, ilkbahar esintisi gibi hissettirmiştir bana. O tatlı esintinin tenimi yalamasından hoşlanıyorum. Hafif bir esinti. Kısa bir esinti. Fazlasını arzulatan bir esinti.

Hikaye hakkında söylenebilecek pek bir şey yok. Bolca siyasi eleştiri, Oppenheimer’ı bir çeşit yorumlama, komik bıyıklı adama ve döneminin ideolojik furyasına güzel bir selam.

Batıl inançlı olmayan kara kedimiz ise, kara kedi uğursuzluğunu daima kendisine yaşatan bir adam.

14 Beğeni

Steven Erikson, maharetinin öyle bir iki kitapla sınırlı olmadığını Zincirler Hanesi ile tekrar kanıtlıyor. Serinin diğer kitapları gibi Zincirler Hanesi de başlı başına muazzam bir yığın. 3. Kitabın ikinci yarısı hala favorimdir. Bu nedenle son çıkan kitapta da beklentim yüksekti. Peki bu beklenti karşılığını buldu mu? Kesinlikle evet.

Karakterlerin her birininin mükemmeliği ve kendilerine has diyaloglarının birbirleriyle olan düellosu benim için Malazan serisinin en iyi yanı. Bu kitapta da bu başarı eksiksiz devam ediyor. Çünkü diyaloglar arasında hem güldüm hem üzüldüm hem de derin düşüncelere daldım. Bu açıdan oldukça tatmin oldum yani.

Kurgu konusunda da Steven yine bildiğini okuyor. :slight_smile: Bu kadar olayı ve karakteri böylesine ustalıkla bir araya getirmek her yazarın yapabileceği bir şey değil. Olayları ve aksiyonu nerede kesip nerede devam ettireceğini çok iyi biliyor.

Gelelim genel bir yoruma; heyecan kaldığı yerden firesiz devam ediyor. Yeni karakterlerden Karsa ve onun gelişimine tanık olmak enfes bir tat verdi bana. Sonraki kitaplarda Karsa’yı sabırsızlıkla bekleyeceğim. Ve tabii Leoman’ı, Kesici’yi, Neferrias Bredd’i, Onrack’ı ve yoldaşı Sengar dahil diğer tüm karakterleri de yabana atmamak gerek.

Bir sonraki kitapta görüşmek üzere.

Puanım 10/10

26 Beğeni

Serinin 1. Kitabı hariç her kitabı övülüyor heryerde. Sanırım birinci kitap seri için çok büyük bir eşik :thinking: (ki ben geçemedim o eşiği)

3 Beğeni

Olayların geçtiği evrene ve karakter çokluğuna alışmak gerek. Tabii bir de yazarın tarzına. Bunu da reread ile rahatlıkla yapabilirsiniz. Zaten ilk iki kitap için forumda etkinlik var ve o konuda da Türkçeleştirilmiş bir çalışma mevcut. Bana göre önemli olan o eşiği aşmak. Alışınca ne kadar sağlam bir seri olduğu anlaşılıyor.

3 Beğeni

Şimdi senden gaza gelip tekrar elime aldım kitabi kaldığım yerden bir iki bölüm daha okumaya çalışıcam ki bir iki arkadaşimda “şu eşiği aş gerisi çok iyi” gibi telkinlerde bulundu.
Biraz okudum da, bence bu kitabın en büyük problemi çeviri. Okuma etkinliğindeki rehberdeki özel isimlerin çoğu zorlama türkçeye çevrilmiş, mesela Crone’a kocakarı demiş -ki tamam türkçe karşılığı o ama bence özel isimler çevrilmemeli. Zaten karakter bolluğu olan bir yerde iyice kafa karışmasına sebep oluyor.
Neyse bakalım büyük sabırla ilk eşiği aşmaya çalışıcam

4 Beğeni

Kitapta bir karakterin üç ismi bile olabiliyor. Irkı, ismi ve lakabı. Özellikle askerler arasında her karakterin mutlaka bir lakabı oluyor. Belki bu bahsettiğiniz şey -hatırlamıyorum şu an kocakarı kısmını- o kişinin lakabıdır ve çevirmen lakap olduğu için öyle çevirmiştir.

Benim tek tavsiyem 3. Kitabın ikinci yarısına kadar kesinlikle sabretmen. Ondan sonrası alıp götürüyor. Bana göre asıl eşik orası. :joy:

3 Beğeni

Yok bildiğin kuzgun kendisi :blush:

:scream:Naptin hocam ben ilk kitabın 250.sayfasını geçemedim daha :rofl::rofl:

3 Beğeni

Aradaki ikinci kitap da iyidir ama o dediğim kısım daha çok zorlayacaktır. Ki beni seriyi bıraktıracak dereceye kadar getirmişti.

2 Beğeni

Hocam Crone aslında kuzgun demek ama ecnebiler çok yaşlı yalnız nahoş kadınları aşağılamak için de kullanıyor :sweat_smile: Crone reyiz kuş, yaşlı, dişi, huysuz ve de kurnaz birisi olduğundan ben makul bulmuştum biraz.

3 Beğeni

Malazan o kadar geniş ve ayrıntılı tasarlanmış bir evren ki ilk kitapta yazarın edebi becerisi, aklındakileri kağıda dökmek için yetersiz kalıyor. İkinci ve sonraki kitaplarında yazarın kendini ne kadar geliştirmiş olduğu açıkça anlaşılabiliyor.

…ve evet, ilk kitap Malazan’ın ancak insanüstü bir zeka tarafından yaratılabilecek evrenine ulaşabilmek için geçilmesi gereken uğraştırıcı bir eşik.

5 Beğeni
  1. kitabın sonunu okumadan erken karara varmayın bence.
2 Beğeni

Şuan 1.kitaba kaldığım yerden tekrar başladım 400 lere doğru geliyorum. Biraz biraz açılmaya başladı diyebilirim. İlk kitabın bitişine göre ikinciye geçmeyi düşünüyorum. Seriye tam olarak dediğiniz noktada karar vericem gibi duruyor :+1:

2 Beğeni