Marquez’in öykü kitaplarından en çok beğendiğim oldu “On İki Gezici Öykü”. Kitabın adını nereden aldığının keyfini okuruna bırakıp, beğendiğim öykülere geçmeden önce, yarım düzine öykü kitabına binaen genel yorumlarımı aktarmak isterim:
Marquez öykülerinin beslendiği temel 3 konu var, bunlar ölüm, cenaze ve hayat kadınları. Kimi tokat gibi sert, kimi “büyülü gerçekçilik” terazisinde sufle gibi yumuşacık kalmış bir tatlı sihrin içinde. İkisinden de güzel örnekler var ama ben daha çok "fantastik edebiyat"a meyilli olduğumdan, bu ikinci kısma çekildim. Şunu da eklemek isterim ki, Latin Amerika edebiyatında siyasetin, darbelerin vb. etkisinin büyük olması bana hep üzücü gelmiştir çünkü “daha güçlü olanın” parmağının karıştığı cânım ülkeler bu yapay gerçekliğin cefasını çekerken, erk sahipleri gündelik hayatın lüks dertlerinin zevküsefasına, kafasına estiği gibi yazıp çizip, üstüne “dünya edebiyatı” literatürünü domine etmiştir.
Gelelim öykülere,
İyi Yolculuklar Sayın Başkan,
Bedeni de kariyeri gibi yorgun düşmüş devrik bir lider, hastane çıkışında aracına bindiği ambulans şoförünün kendi hayranı olduğunu öğrenir ve sohbete koyulurlar. Ev ziyareti sonrası karşıt görünen kutba şoförün eşi de katılır ve hikâye zenginleşerek sonlanır.
Uyuyan Güzelin Uçağı,
Çok güzel bir durum öyküsü. Uçuş öncesi etkisine girdiği kadının yan koltuğunda oturduğunu gören kahramanımız, yolculuk boyunca gözünde uyku bandıyla kadını izler, hayaller kurar, duygularını paylaşır. Frasier’de Niles’ın Daphne’nin her geçisinde kokusuyla mest olması için bile “şimdinin woke kültüründe linç edileceği” yorumlarını okuyunca bu hikâyenin de günümüzde yazılmasının zor olduğunu düşünmek insanı efkârlandırıyor.
“Kendimi Rüya Görmek İçin Kiralıyorum”,
“Büyülü gerçekçilik” etkisinde kaldığımız ilk güzel öykü. Pablo Neruda’nın varlığı "Il Postino"yu akla düşürüyor. Gördüğü rüyalarla insanlardan para ve konaklama hakkı sağlayan bir kadını, kahramanın yolculuğuna eşlik ederken, onun ağzından dinliyoruz.
Maria Dos Prazeres,
Maria yaşlanmış bir hayat kadını. Öleceğini gördüğü bir rüyanın etkisinde kendi mezarını bile yaptırır ve ölümü bekler. Fakat yorumu bambaşka bir kapıya açılacaktır. Bu öykünün resimli “Öyküler” kitabına alınmış olması, kitabı çocuklar için alacak okurlara küçük bir sürpriz yaratacaktır.
Senora Forbes’in Mutlu Yazı, İçeriğe nazaran ironik başlıklanmış bu öyküde, bakıcılarından nefret eden iki kardeşin ondan kurtulmak için yaptıkları planlara karşın, kadının yaşantısındaki sırrın açığa ne şekilde çıktığı kısa hikâyenin vuucu sonunu teşkil ediyor.
Işık Su Gibidir,
Bitiş şahane olmuş çünkü son iki öykü yine “büyülü” gerçekçiliğin Cortazar’a, Buzzati’ye yaklaşan örneklerini vermiş. Bu kısacık öyküye adını veren baba söyleminin evde verilen partiye etkisini yine vurucu finalde okuyoruz ve masalsı bir tatla mahalleye veda ediyoruz.
Karda Kan İzlerin,
Lynch’in Wild at Heart ile Oz’a yaptığını Marquez sanki Disney prenseslerine yapmış, parmaktan çıkan kanı masumiyetin kaybına metafor olarak da düşünebiliriz. "Neden"in ve "nasıl"ın irdelenmeyişi, büyülü gerçekçiliğin sunduğu zırhın avantajlarından biri. Sürpriz bir şekilde hikâye baş kişisini değiştiriyor önce kızın sonra oğlanın gözünden ilerleyerek çekilmemiş en güzel Fargo sezonunu izliyoruz.
Daha az etkilendiğim iki öyküyü de ardına iliştireyim,
Ağustos Korkuları,
Erken dönem gotik edebiyata selam durulmuş kısacık bir hikâye. Şatoda geçiyor.
Poyraz,
Marquez öykülerine sinmiş dördüncü tema diyebileceğim (yukarıdakilerde de var) “batıl inanç” ve ölüm korkusuyla yoğrulmuş, yine kısacık bir hikâye.
Okurken koptuğum diğer üç hikâyeyi de ismen geçeyim: Azize, “Ben Yalnızca Telefon Etmeye Gelmiştim” ve Zehirlenen On Yedi İngiliz". Ortancası senatoryumda geçiyor ve paranoya teması var, fakat koptum gitti gece vakti.
En nihayetinde 9/12 sevdiğim bir antoloji olmuş. Öykücülüğüne kulak vermek isteyenler için en uygun kitap olabilir. Haberciliği nezdinde "Yüzyılın Skandalı"nı da edinmek lazım zira öyküler ve haberler yazınında iç içe.
Son olarak, not aldığım üç alıntıyı da paylaşıyorum, özellikle sonuncusu hem yazarın hem çevirmenin akıcı diline örnek teşkil edecek güzellikte.
“Her zaman derim ya, insan resimlerde, gerçek hayatta olduğundan çok daha çabuk yaşlanıyor.” (İyi Yolculuklar Sayın Başkan, S.23)
“Dünyanın hiçbir hastanesinde, bir ambulans şoförü için sır diye bir şey yoktur.” (İyi Yolculuklar Sayın Başkan, S.25)
“Yemek bitince ışıkları söndürdüler, hiç kimse için olmayan bir film koydular ve biz ikimiz dünyanın yarı karanlığında baş başa kaldık. Yüzyılın en büyük fırtınası geçmişti, Atlantik’te gece uçsuz bucaksız ve berraktı, uçak yıldızların arasında hareketsiz gibi görünüyordu. O zaman onu saatler boyu karış karış seyrettim ve algılayabildiğim tek hayat belirtisi, suyun üzerindeki bulutlar gibi alnından geçmekte olan rüyaların gölgeleri oldu.” (Uyuyan Güzelin Uçağı, S.69)
Çevirmen: İnci Kut.