Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Yol İşaretleri

Roger Zelazny’den bir Doctor Who hikayesi. Eğer Zelazny’nin Amber Yıllıkları serisini ve BBC’nin nesiller boyu devam eden efsane dizisi Doctor Who’u beğendiyseniz o zaman bu kitap tam size göre.

Kitapta tıpkı Doctor Who’daki Doktor gibi zamanda ileri geri gidebilen bir ana karaktere odaklanılıyor ve bu karakterin başından geçen aksiyon dolu olaylar anlatılıyor. Fakat ana karakterimiz Red, Doktor gibi zaman makinesi kullanmıyor. Çünkü Zelanzny’nin bu evreninde zaman; üzerinde herhangi bir araçla ileri veya geri hareket edebildiğin çeşitli zaman aralıklarına açılan talihi yolların bulunduğu bir ana yol. Hem de kendi zamanlarına geri dönemeyenlerin veya dönmek istemeyenlerin kurduğu restoranları, tesisleri ve otelleri barındıran bir ana yol.

Ana karakterimiz Red de Yol’u kullanan herkes tarafından tanılan yolun en büyük gediklisi. Red, ağır ağır geri dönen anıların yarattığı rüyaların pençesinde kaç zamandır Yol’u kullandığını bilmeden evini, ütopyasını, arayan biri. Ve tıpkı Doktor gibi imkansız veya çözülemez gözüken olayları bilginin getirdiği tecrübe ile alt eden biri.

Hikayemiz Red’in ütopya arayışındaki zamansız zaman yolculuğu ile başlıyor ve karşılaştığı ilk kişiyle hikayenin yönü şekilleniyor. Bu kişi Red’e kimsenin karışamayacağı Yol’un kadim suikast yasasının yürürlükte olduğunu ve hazır olması gerektiğini söylüyor. Böylece Red, Yol üzerinde “ilerleyerek” ütopyasını ararken peşindeki suikastçılar ile olan kovalamacasına başlamış oluyor.

Fakat bu suikastçılar öyle bilindik eğitimli kiralık katillerden değiller. Bunlar bu evrene ait özel suikastçılar; gezegen yok eden silahlara sahip bir uzaylı, ölümcül bir ninja keşiş, özel donanımlara sahip bir cyborg, zaman çizgisinden çekip çıkarılmış bir dinozor, bir büyücü, bir ejderha…

Zelazny, işte tam bu noktada King’in Kara Kule’de başardığı imkansızı başarıyor. Aynı eser içerisinde olması kafa karıştırıcı ve eserden uzaklaştırıcı olan konuları tek eserde okuru kaybetmeden toparlıyor. Böylece okur tıpkı Kara Kule serisinde olduğu gibi birbirinden bağımsız eserlerde karşısına çıkan bu konuların toparlanıp tek bir eser içerisine yedirilmesinin şaşkınlığı ile büyüleniyor ve gözüne far tutulmuş tavşan gibi kitaba bağlanıyor.

Lakin Zelazny’nin Yol İşaretleri’nde kullandığı kitaba bağlama büyüsü teknikleri sadece Kara Kule büyüsü ile sınırlı değil. Zelazny, Red’in hikayesinin aralarında karşımıza çıkardığı ikinci ana karakter ile repertuvarına Memento filminin büyüsünü de ekliyor. Yazar, bu karakterin zaman akışını Red’in zaman çizelgesine göre “tersten” kurguluyor ve zaman yolculuğunun yarattığı doğru zamanı yakalayamama olgusunu kullanıyor. Bunu da okurun kafasını karıştırmadan ve zaman yolculuğunun mantıksal problemler çukurunda kaybolmadan yapıyor. Böylece Kara Kule imkansızlığı Memento muhteşemliği ile birleşmiş oluyor. Bambaşka bir başarı.

Sonuç olarak; Yol İşaretleri Doctor Who, Kara Kule ve Memento’nun çok güzel bir sentezi olarak karşımıza çıkmış oluyor ve okuması keyifli bir zaman kovalamacası sunuyor. Sayfa sayısı bu kadar az olup soru işareti bırakmadan tüm hikayeyi bağlamasıyla da ayrı bir başarıya imza atıyor.

Herkese iyi okumalar dilerim.

24 Beğeni

İnsan Beyninin Gizemi

İnsanın aklına dahi gelmeyen sorulara gerek hikayeler üzerinden gerekse bilimsel açıklamalarla cevaplar veriyor. Beyin, sinir sistemi, davranışlar, duygular, sinirsel hastalıkların gerçek detayları… Yazar bilinmeyen şeyleri göz önüne sererken anlatımı insanı boğmuyor. Bu kitabı okumak için biyoloji hakkında bilgi birikimine ihtiyacınız olmadığı halde eğer ki bu tarz bilimsel konular dikkatinizi çekmiyorsa sizin tarzınız olabileceğini söyleyemem. Herkesin kendi vücudu hakkında gerekli bilgiye sahip olması gerekir bence. Bunun mümkün olması içinse insan önce kendi beynini bilmelidir.:brain:

12 Beğeni

61efv1s74UL.SY466

Italo Calvino feat. Rekin Teksoy - Zor Sevdalar :closed_book::closed_book::closed_book::closed_book:

Zor Sevdalar, çevirdiği her kitapta olduğu gibi, edebi lezzetinde Rekin Teksoy’un da bir kulbundan tuttuğu kupa kızının bu seferki maceralarında heyecandan heyecana koştuğu, kimi zaman hınzır ve muzır kimi zaman duygusal yolculuklara çıkarıyor bizi: Trenlerden açık denizlere, fotoğraf atölyesinden bar taburesine, yıllanmış, sıcacık ısıtılmış yumuşacık döşeklere… Kitap, Rekin Teksoy’un elinden çevrilmiş olmasaydı eminim ki bir puan kıracağınız denli tadını yitirecekti, zaten 13 öyküden kendisine ait olmayan tek çevirideki fark hemen gözünüzü alacak. Beğendiğim öyküleri sıralamadan evvel, bir çevirmenin kendi dilini de nasıl kullanması gerektiğine dair EN yetkili kalemin bir kere daha okunması gerektiğinin altını çiziyorum:

  • Bir Piyade Erinin Serüveni (tren)
  • Denize Giren Bir Kadının Serüveni
  • Bir Fotoğrafçının Serüveni
  • Bir Yolcunun Serüveni (tren)
  • Bir Okurun Serüveni (deniz)
  • Evli Bir Kadının Serüveni (bar)

mansiyon: Bir Karı Kocanın Serüveni.

Rekin TEKSOY; ruhun şâd olsun, ellerinden saygı ve özlemle öpüyorum.

13 Beğeni

Nasıl olduda bu kitabı daha önce görmedim. Güzel kitaba benziyor. Hukuk temelli olması da özgün bir eser olduğunu gösteriyor. Teşekkürler hocam.

1 Beğeni

Gözden kaçması normal, dilimizde bu sene çıktı ( 5-6 ay önce falandı sanırım ). Yurt dışında da çok eski değildir yayınlanması ( 2-3 yıl max ).

Benimde radarıma yabancı youtuber ların 2023 videolarındaki beğenileri ile girmişti, Türkçeye kazandırılınca okuma listeme önlerden kaynak yaptı :slight_smile: . Yayınevinden pek bir sinyal görmedik henüz ama umarım devamı da dilimize gelir bakalım, bekliyoruz.

2 Beğeni

Yazarı internette pek takip etmesem de düşüncelerinin %80 ile hemfikirim. Tasavvuf konusu yıllardır kafamda bir türlü oturmamıştı. Bu kitapla neyin İslam neyin başka dinlerden ve felsefelerden dine katılmaya çalışılan kavramlar olduğunu daha iyi fark ettim. Kuran okurken anlatılan bir çok şeye aklım erse de onu yorumlayan metinlerde garip bir gizemcilik ve çelişki hissediyordum, sebebini anlamış oldum. Uzun süredir okumaya odaklanamiyordum ama bu kitabı 2 günde bitirdim, akıcı ve ilginçti çünkü. Şeyh, tarikat, keramet, panteizm gibi konularda zihni karışık olanlara tavsiye ederim.

8 Beğeni

Sarah Bakwell’den Hümanistler’i okudum. Kitap Hümanizm’i ve Hümanistliği çok detaylı bir şekilde ele almış. Bunu yaparken de birbirinden ünlü isimlere ve onların hayatlarına yer vererek gerçekten okuması çok keyifli bir eser ortaya çıkarmış. Petrarca, Boccacio, Cicero, Voltaire, Diderot, Bertrand Russel, Çehov, David Hume ve daha fazlasıyla beraber bilgiye, insanlığa, iyiye ve ahlâka dair birçok kavram yazarın nefis anlatımıyla hayat bulmuş diyebilirim.

Hümanist düşüncenin zorlu yolculuğu beni şaşırtmasa da gösterdiği cesarete hayran kaldım. İster inançlı olun ister inançsız; hayatın tadını çıkarıp ölene kadar öğrenmenin yanı sıra başkalarına zarar vermeden duygudaşlık sayesinde beraberce mutlu yaşamak varken, birbirimize zulmederek ve dogmatik düşünceleri sorgulamadan ve yeterli araştırma yapmadan cahilce yaşamak insana yani bize yakışmıyor.

9/10

15 Beğeni

41NoOucy1ZL.SY466

Josephine Tey - Zamanın Kızı :closed_book::closed_book::closed_book:

İngiliz ve Amerikan polisiye listelerinde kendine ayrıcalıklı bir yer bulan bu tarihî dedektiflik romanı, Hitchcock’un Arka Pencere fotoğrafçısına evrilecek yatalak kahramanıyla gri hücreleri çalıştırıp, güçlünün yazdığı tarih sayfalarının doğruluğunu araştırmaya koyuluyor. Bunu yaparken de okurundan Tudor Hanedanı’ndan Thomas More ve Henry VIII dönemine değin, İngiliz tarihine dair ön bilgi ve merak talep ediyor. Eğer bunları kuşanmış iseniz, herhangi bir araştırmaya gerek duymadan, bir solukta okuyup bitireceğiniz, keyifli bir roman olmuş. Sinemada JFK’in yarattığı etkiden fazlasını edebiyatta yaratmış görünen kitap, aynı şekilde, akıcı ve akılcı bir kurguyla ilerliyor. Öne sürdüğü savlar Wiki’de toplanmış olmakla beraber, burada zikretmem spoiler sayılacağından, sadece Richard III’ün yeğenlerini öldürdüğü savının doğruluğu üzerine araştırma yapıldığını söyleyeyim.

Kimi tarihsel gerçekler:

Titulus Regius Kanunu ile yeğenlerin gayrimeşru sayılıp taht iddialarının bulunmaması, makûl şüpheye yer bırakmıyor.

Tudorların İlki Henry’nin (VII) Kral olması için önünün “temizlenmesi” mühim.

Krallığın kalemi Virgil ve Shakespeare oyunları bir yana, Kardinal olacak John Morton’un anlatılarını kâğıda döken Thomas More’un bu dönemde daha çocuk olması (Richard öldüğünde 8 yaşındadır), söylemlerini birinci ağız yerine “hearsay” (kulaktan dolma) durumuna düşürüyor.

Richard öldüğünde ülkede büyük bir yas yaşanıyor vs.

Çözülmemiş komplo teorilerini sevenler için daha bir keyifli olacak, prestiji de kendinden malûm bu kitabı klâsik polisiye değil de, enigmaları çözmeye meraklı okur için tavsiye ediyorum.

Edit: kulaktan yaprak sarmasi.

10 Beğeni

Belgariad Serisi

Fantastik kurgu ve bilimkurgu serilerini davet ettiğimiz ve uzun zamandır sadece Dune, Kara Kule ve İlahi Kentler serilerini ağırladığımız masamıza bugün Belgariad serisi konuk oluyor. Fantastik kurgu türünde olan serimiz kendine Kara Kule ve İlahi Kentler serilerinin arasında bir yer buluyor ve masamızın kuralları* gereği geldiği ilk gün kendisi hakkında konuşmak zorunda kalıyor. Konuşmasına serinin en basit bilgilerini vererek başlıyor…

Koyu bir Tolkien hayranı olan David Eddings tarafından yazılan serinin toplamda beş kitabı bulunuyor; Kehanetin Oyuncağı , Büyücüler Kraliçesi, Sihirbazın Tuzağı, Büyülü Şato ve Efsuncunun Son Oyunu. Seri yine beş kitaptan oluşan Malloryon serisiyle devam ediyor. Ayrıca her iki seriyle bağlantılı üç adet tekil kitap da bulunuyor ama maalesef bu tekil üç kitabın Türkçe çevirisi bulunmuyor. Ama zaten Belgariad ve Malloryon serileri bittiğinde hikaye toparlanmış ve kapanmış oluyor. Yani bu kitaplar hikayenin biraz daha çeşnisi, baharatı…

Artık bu kadar zaman geçtikten sonra bu baharatın çevirisi düşünülür mü bilmiyorum ama umarım bir gün çeviriler yapılır da biz de Belagriad evrenine tekrardan dönüş yapabilir, baharatın tadına varabiliriz. Neyse, şimdilik odağımızı yeniden ana yemeğe, Belgariad’a, döndürelim ve seriyi detaylandırmaya başlayalım.

Belgariad bir yolculuk ve büyüme hikayesi. Seri daha küçük bir çocuk olan ana karakterimiz Garion’nun tüm kıtayı katettiği yolculuğuna ve bu yolculuğun Garion’a olan etkilerine odaklanıyor. Tıpkı Yüzüklerin Efendisi serisindeki Frodo gibi Garion’da etrafında olan büyük olaylardan habersiz bir maceranın içine sürükleniyor;

Pol Teyzesiyle kasabadan hallice bir yerde mutlu çocukluk anılarını biriktiren Garion’nun hayatı, ara ara yaşadığı köye uğrayıp hikayeler anlatan, görünüşü yaşlı ama dinç, sevecen ama yakınlaşmaya çekinilen, aklı havada gibi gözüken ama bilge olduğu hissedilen, içmeyi ve sarhoş olmayı seven dilenci görünümlü Bay Kurt’un, Pol Teyzeyi yaşanmış çok büyük bir olayı çözmek için köyden götürmek istemesiyle tamamen değişiyor. Tek başına korumasız bırakılamayacak kadar önemli olan Garion bu olayın çözümü için gerçekleştirilecek olan yolculukta onlarla katılmak zorunda kalıyor ve böylece beş kitap boyunca sürecek olan yolculuk başlamış oluyor.

Tanıdık geldi değil mi? Frodo-Gandalf-Yüzük yolculuğu.

Fakat bu tanıdıklık hissi yolculuğu başlatan büyük olayın; gizemli, büyülü, müthiş güzellikte ve çok güçlü bir taşın çalınması olmasıyla biraz daha derinlik kazanıyor. Silmaril. David Eddings’in koyu bir Tolkien hayranı olduğunu söylemiştim değil mi? Ama merak etmeyin ufak tefek göndermeler hikaye ilerledikçe karşımıza çıkmaya devam etse de benzerlikler burada bitiyor. Yazar, anlatmak istediği yolculuk hikayesini bu taşın kovalamacası üzerine kuruyor o kadar. Zaten ne Bay Kurt Gandalf gibi, ne de Garion Frodo gibi.

Bay Kurt ile Gandalf arasındaki en temek fark Bay Kurt’un insan olması. Bay Kurt insanlara has tüm noksanlıklara sahip. Hisleri ile yanlış karar verebiliyor, yorulabiliyor, eksik veya hatalı düşünebiliyor vs, vs. Ayrıca her ne kadar büyünün Belgariad evrenindeki doğası gereği büyüyü kullanırken dikkatli davranması gerekse de bol bol büyü kullanmaktan da çekinmiyor. Garion ise başlarda Frodo gibi gözükse de aslında “kendisinden büyük bir yolculuğa çıkmak” dışında aralarında pek bir ortak nokta bulunmuyor. Garion daha çok Star Wars’daki seçilmiş kişiye benziyor. Seri boyuncada seçilmiş kişinin büyümesini, kendisini keşfetmesini ve seçildiği görevi tamamlamasını izliyoruz.

Peki ya Silmaril? O hikaye benzer mi? Taşın ne pahasına olursa olsun geri alınması ihtiyacı dışında pek değil. Tolkien evreninde büyük acılara ve büyük kayıplara sebep olan Silmaril’in peşinden gidilmesinin sebebinin onur meselesi olduğunu söylersem çok da yanlış sayılmam sanırım. Fakat bu evrendeki adıyla Aldur Taşı Belgariad evrenindeki 8 tanrıdan biri olan Aldur’un bizzat yarattığı bir taş. Dolaysıyla dengeleri değiştirecek ve kazanan tarafı belirleyecek muazzam bir güce sahip. Bay Kurt’un Pol Teyzeyi ve hazırlıksız olan Garion’u böylesine zorlu bir maceranın içine çekmesinin sebebi de tam olarak bu güç. Ama tabi ki Bay Kurt bu zorlu maceranın yardım alınmadan tamamlanamayacağının farkında. Dolayısıyla yolculuğumuz başlar başlamaz ekibe Bay Kurt’un arkadaşları katılıyor ve yol boyunca da katılmaya devam ediyor. İşte burası David Eddings’in parlamaya başladığı nokta oluyor: Arka plan hikayeleri kuvvetli yan karakterler ve karakter diyalogları.

Hikayeye giren, hikayenin sadece bir bölümünde hikayeye girip sonradan çıkan, hikaye üzerinde denk gelinip sadece iki üç kere konuşulan, kısacası hikayede karşılaştığımız tüm karakterler tamamen kendine özgü, özel ve farklı hissettiriyor. Bu da seri boyunca tüm dünyanın ana karakterlerimiz etrafında dönmüyor olduğunu, dünyanın kendi kendine yaşamaya devam ettiğini ve ana karakterlerimizin sadece o dünyaya katkı veren kahramanlar olduğunu hissettiriyor okura. Böylece fantastik kurguda okura belkide en zor aktarılan inandırıcılık hissi seri boyunca okurun kemiklerine kadar işlenmiş oluyor.

David Eddings’in bunu başarabilmesinin sebebi ise; müthiş diyalog yazma yeteneği. Kitapta karşılaştığımız istisnasız tüm karakterlerle yapılan diyaloglar; akıcı, sempatik, öğretici ve eğlendirici. Bir tüccarla pazarlık yapılırken bile gülümseten diyaloglar ortaya çıkartmayı başarabiliyor yazar. Çok büyük bir yetenek. Ve David Eddings bu yeteneğinin farkında. Çünkü tüm seri boyunca yazar elini korkak alıştırmıyor ve okurun üstüne bolca diyalog gönderiyor. Hal böyle olunca okur seride ne zaman beş kitap bitti, ne zaman Molloryon’a geçildi anlayamıyor. Sayfalar saatleri kovalıyor. Kitabın başında saatler geçip gidiyor. Düşük teknolojili zaman yolculuğu…

İyi karakterler ve bu karakterler arasında geçen iyi diyaloglar yazabilmenin yolu da tutarlı, inandırıcı, merak uyandırıcı, heyecan verici, gizemli ve katman katman örülü bir evren kurmaktan geçiyor. Yazar evrenini 8 farkı Tanrı etrafında bu tanrılara taparak tanrıların kişilik özelliklerine göre şekillenmiş toplumlarla kurguluyor ve bu toplumları okura müthiş yansıtıyor. David Eddings karakter yaratımında parladıysa evren kurma ve bu evrene göre toplumları şekillendirme de göz kamaştırıcı oluyor.

Şimdi burayı örneklendirerek biraz açmak istiyorum fakat, seri boyunca bu tanrıları ve toplumları keşfetmek kitabın en keyfili yanlarından biri olduğundan sadece en bariz ve en basit olan örneği biraz çarptırarak kullanıp keşfetme zevkinizi kaçırmayacağım. Yine de spoiler olacağını düşünenler aşağıdaki paragrafı atlayabilirler.

Kitaptan çıkartabileceğim en net ve basit toplum Yılan Tanrısı toplumu. Bu toplum temelinde yılanlara benziyor. Yılanların sevdiği ortamlarda yaşıyorlar ve tıpkı yılanlar gibi sinsi ve tehlikeliler. Fakat bunu sadece tek bir kişinin özelliği gibi düşünmeyin. Tüm toplum bu şekilde. Yani yasalar, gelenekler, alışkanlıklar ve yaşanan hayatlar bu özelliklere göre şekilleniyor. Örneğin; bir kişiye suikast düzenlenmesi toplum nezdinde gayet normal karşılanıyor ve başarısız suikastçılar bir utanç kaynağı olarak görülüyor. Dolayısıyla bu toplumdan kıtanın en değerli suikastçıları çıkıyor ama diğer toplumlar tarafından da “medeni” bulunmuyorlar. İşte seride böyle 7 ayrı Tanrı ve 7 ayrı toplum bulunuyor. Ayrıca Tanrısız toplumlar ve aynı Tanrıya tapan ama farklı şekillenen toplumlar da bulunuyor.

Çeşitlilikteki yaratıcılığı düşünmeyi size bırakıyorum ve serinin büyüye olan yaklaşımına geçip yavaş yavaş toparlıyorum.

Seride büyü sık sık kullanılıyor ve çoğu eserde olduğu gibi büyünün kaynağı, yakıtı, irade oluyor. Kendi iradesine veya bir başkasının iradesine söz geçirebildiği takdirde büyü kullanıcısının karşısında herhangi başka bir engel bulunmuyor. Yani büyü ile hemen hemen her şey yapılabiliyor. Fakat yazar, irade üstünden o kadar inandırıcı büyü anlatımı yapıyor ki okur, karakterlerin her şeyi yapabilecekken neden uçup kaçmadıklarını veya tek hamle ile rakiplerini yok etmediklerini hiç sorgulamıyor. Aksine büyük irade isteyen büyüler yapıldığında oluşacak olan durumdan endişe ediyor.

“Peki o zaman nasıl sık sık büyü kullanıyor?” dediğinizi duyar gibiyim. Diyet gibi düşünebilirsiniz. Sık sık ama azar azar. Serinin ilk iki kitabının tamamında ve üçüncü kitabının yarsında kullanılan büyüler çoğu zaman koruma, takip etme, illüzyon yaratma, şaşırtma ve iz sürme gibi fiziksel olmayan zihinsel büyüler. Ve bunun için yazarın kullandığı çok güzel bir bahane de var;

Karakterlerimizin Aldur Taşı’nın izini sürdükleri arayışlarını sessizce halletmeleri gerekiyor ve büyü büyük ölçekte kullanıldığında ses çıkartıyor. Bu nedenle karakterlerimizin olabildiğince büyüden kaçınmaları ve karşılaştıkları zorluklarda çeliğe başvurmaları gerekiyor. Ama bu ilgili kitaplarda(1-2-3/2) hiç büyük büyü yapılmıyor demek anlamına da gelmiyor. Yapılıyor, hatta bu zamana kadar artık sonuçlarının ne olacağını çok iyi kavrayan okur, büyünün serbest bırakılmasıyla yaşanan epik sahnelerden mest oluyor. Okuma keyfine keyif katılıyor. Tıpkı yıllarca olimpiyatlara hazırlanan bir atletin sonunda altın madalyayı kazanması gibi hissediyor.

Toparlayacak olursak; Belgariad serisinin Fantastik kurgu seven herkes tarafından mutlaka okuması gereken bir seri olduğunu düşünüyorum. Çünkü seri “Fantastik Kurgu: Bütün Fikirler Başlangıç Rehberi” gibi. Seri içerisinde birçok eserde kullanılan fikirlerin temelleri barınıyor ve yazar mutlaka bir tanesi ile sizi yakalamayı başarıyor. Fakat daha da önemlisi kitap okura ilginç bir şekilde huzur veriyor. Sayfalar tıpkı okyanusun ortasında fırtınaya yakalanan gemi tayfalarının sahil şeridine ulaştıklarında kavuştukları rahatlama hissi gibi bir yaratıyor okurun üzerinde. Ferahlatıyor, sakinleştiriyor.

Herkese iyi okumalar dilerim.

*Masa Kuralları;

  1. Masa hakkında konuşmayacaksın.
  1. Masa hakkında konuşmayacaksın.
  1. Masada tek seferde bir kitap konuşulur.
  1. Masada konuşulan kitap hakkında spoiler verilemez.
  1. Eğer masadaki ilk geceniz ise mutlaka konuşmalısınız.
18 Beğeni

Yorumunuz o kadar canımı çektirdi ki alayım kenarda dursun diye baktım ama ilk kitap tükenmiş sanırım. Epub okumaya başladım ben de. Durup dururken düştük batağa. Bekleyen de bir sürü kitap vardı halbuki. Beklemeye devam etsinler artık n’apalım :sweat_smile:

2 Beğeni

Çok memnun oldum. Yazmaktaki en büyük motivasyonum yanıtınızdaki “canım çekti” cümlesi. Umarım seri bana hissettirdiği duyguları size de hissettirebilir. Keyifli okumalar dilerim.

2 Beğeni

41Lwu+AlGVL.SY466

Isaac Singer - Son İblis :closed_book::closed_book::closed_book::closed_book:

Singer’in bu ilk toplu öykü derlemesinde ağırlık, cemaati baştan çıkaran şeytan figüründe. Her ne kadar esas şeytanın insanın içinde olduğunu yinelese de, iblis üzerine düşeni yapıyor ve ortaya seyri keyifli tablolar çıkıyor.

13 öykülük kitapta özellikle Krakovlu Beyefendi, Görünmez, Kreşev’in Mahvı, Papa Zeidlus, Kısa Cuma ve kara mizah tadında Budala Gimpel’i beğendim. Son İblis ve Yeşiva Öğrencisi Yentl’ı da eküri olarak not ettim.

Coelho’nun Şeytan ve Genç Kadın’ından Cazotte’nin Aşık Şeytan’ına, Faust’a değin, bu baştan çıkarma öykülerini seviyorsanız bu kitabı da sevmemeniz için hiçbir engel yok. Yiddish geleneklerine çokça yer verilmesi bu keyfi baltalamıyor. Başarılı bir kalem, başarılı bir kitap. Öykü müptelâlarının kaçırmaması gerekiyor.

11 Beğeni

41i90YyvjHL.SX342_SY445

Algernon Blackwood - Söğütler :closed_book::closed_book::closed_book:

Algernon’a Çiçekler :cherry_blossom:

"İyi bir kitap çeviriyle nasıl yavan hale getirilir"in güncel yanıtlarından biriydi, kısıtlı zamanda okuduğum. Aklımda hep şu vardı: “Bu metni Rekin Teksoy (veya Behçet Necatigil vb.) çevirse nasıl olurdu?” Ancak son bölümlerde duyabildiğiniz heyecanın cümle cümle söndürüldüğünü estetikten yoksun, gürül gürül çağlamak yerine damla damla zerk edilen göz zevkinizden fark ediyorsunuz. Umarım bir gün başka bir çevirmenin elinde hak ettiği Türkçeye kavuşur.

İşbu halde, son yarım saati orman sakinlerince ziyaretle hızlanan, iki gezginin yaban hayatının tekinsizliğiyle flört ettiği serüven filmleri çıtasına inmiş. Şu “atmosfer başarılıydı” kalıbıyla keklenen hamurdan gişe canavarlarına.

Bu kitap özelinde tekrar yineliyorum ki, yayınlanacak bir kitap için en önemli “detay”, telif alım aşamasından son okumaya değin, onu iyi bir çevirmenin eline emanet etmektir. Ne benim ne başka bir kimsenin sunacağı bir detay şu kitabı yavan çevirisinden kurtarabilir. Diğer nicelerini kurtaramadığı ve kurtaramayacağı gibi. Umarım bu mantalite bir gün tekrar yayıncılığımıza hakim olur. O güne dek, sahafa selam, yola devam.

Kitaplığımda çeviri metinlerin de yerli eserlerimiz kadar lezzetli bir sunum sağlaması amacıyla uyguladığım filtre uyarınca, bu kitapla vedalaşıp, Wendigo’yu yakında yanına göndermek üzere telkinle, uzaklara uğurluyorum.

11 Beğeni

41i90YyvjHL.SX342_SY445

Algernon Blackwood - Wendigo :closed_book::closed_book:

Önceki kitabın yazısını takiben okuyup bitirdiğim kitabın çevirisini daha iyi bulmakla beraber, çizgi romanlardan ve filmlerden tanışık olduğumuz düşük profilli Wendigo kişisinin yaşadığı ve yaşattığı gerilimi bir dudağı gökte bir dudağı yerde dev anası masallarımızdan evlâ bulamadım, göremedim. Fowles’in dediği gibi, perdede çok daha başarılı ve kısa zamanda verilebilen tasvirlerin böylesi durumlarda yetersiz kalması, kalabalık etmesi, bu türde metinler okumaktan soğutuyor. Açıp Predator izlemek var, yahut Tarzan and His Mate. Algernon’a ve silahlarına veda edip, başka diyarlara yelkenimi açıyorum.

11 Beğeni

Tut Ki Bir Rüya Gördün - Charles Beaumont

Charles Beaumont, asıl adı Charles Nut olan Amerikalı yazarın kalem adıdır. Kendisi korku bilimkurgu ve spekülatif kurgu türlerinde eserler vermiş. Ayrıca Twilight Zone(Alacakaranlık Kuşağı) yazarı olarak da anılıyormuş.

Biraz araştırdım ve öğrendim ki Beaumont, 38 yaşında onu hızla yaşlandıran gizemli bir beyin hastalığı nedeniyle vefat etmiş. Bazıları bu hastalığa Alzheimer’ın nadir rastlanılan bir türü diyormuş…

Kitap, toplamda 23 adet öyküden oluşuyor. Yazarın anlatımı sade ve duru. Bazı öykülerin ilerleyişini, okurken tahmin edebilirsiniz ama bu okuma keyfini baltalamıyor. Öykülerin finallerinde tamamen sonra ermemişlik hissi/havası vardı. Yazar burada okuyucuya da bir iş bırakmış. Neler olduğu, finali aslında belli, tabii dikkatli bir okuyucu için…

Yazarın hayal gücünü, yaratıcılığını sevdim. Öyküleri uzun bir zaman dilimine yayarak okudum, okurken pek sıkılmadım. Benim için genel olarak iyi bir okuma oldu.

Kitaptan en beğendiğim öykülerin isimleri şöyle:

*Tut ki bir rüya gördün
*Orman
*Baba, Babacığım
*Uluyan Adam
*Kendi Suretinde
*Güzel İnsanlar
*Bedava Toprak
*Son Ayin
*Yeni Komşular
*Träumerei

17 Beğeni

Bunu sanki ben satın aldım ama hatırlamıyorum şimdi. Türkçe baskısı vardı bunun. Kim bilir nerede. :sweat_smile:

Türkçe var tabi, Türkçe okudum zaten :smile: Ciltli yok. Sen muhabbetin sonunu yarımdan yakalamışsın :joy: Daha üstte benim kitap yorumu var, onu okuduktan sonra evde bulursun kitabı :joy: .

1 Beğeni

Hızlı hızlı geçerken arada kaynamış. Yakalandık :joy:

1 Beğeni

IF THE UNIVERSE IS TEEMING WITH ALIENS … WHERE IS EVERYBODY?

13 milyar yaşında olan ve sayılamayacak kadar çok galaksi, yıldız ve gezegen içeren bu evrende neden hala başka bir uzaylı medeniyetine dair hiçbir kanıt bulamadık? İnsanları yıllardır düşündüren bu sorunun ismi Fermi Paradoksu ve henüz cevaplanabilmiş değil. Yazar ise bu kitabında popüler kültür, bilimkurgu edebiyatı, ve bilimsel makalelerden derlediği 75 farklı cevabı ele alıyor.

75 senaryo 3 kategoriye bölünmüş: uzaylılar var ve kanıt elimizin altında, uzaylılar var ama henüz tespit etmedik, uzaylılar yok. Amerika’yı uzaylılar yönetiyor gibi birkaç tanesi hariç senaryolar bilimsel temelli. Astrofizik, parçacık fiziği, biyoloji, jeoloji, zooloji, olasılık, bilgisayar bilimi vs. her türlü daldan yaklaşımlara yer verilmiş.

Uzay mesafelerinde ulaşım sağlanabilir mi? Galaktik imparatorluklar mümkün mü? Mümkünse bu kolonileşmenin bir sınırı var mı?

Uzaylılar sinyal göndermek ister mi? İsterse bile gönderebilir mi, ve nasıl gönderir? Peki biz bunları tespit edebilir miyiz, edebilirsek de anlayabilir miyiz?

Ya medeniyetler bizim tespit edebileceğimiz kadar uzun yaşayamıyorsa? Nükleer felaket, küresel ısınma, nanobot sürüleri, süper yanardağ vb. felaketler kaçınılmaz mı?

Dünya onların kontrolündeki bir simülasyon mu? Belki de onlar kendi simülasyonlarında yaşamayı seçiyor? Ya paralel evrenleri keşfetmekle meşgullerse? Yoksa maksimum kompütasyon gücü için evrenin en soğuk köşelerine göç ettiler?

Peki ya yalnızsak? Hayatın başlangıcından günümüz insanına ulaşan aşamaların hangisinde bir terslik çıkmış olabilir? Çokhücreli hayata mı geçemediler, yoksa alet kullanmayı mı öğrenemediler?

Benim için ufuk genişleten bir kitap oldu. Okuduğum bazı bilimkurgu kitaplarına referanslar görmek de sevindirdi.

13 Beğeni

Kitap ilgi çekici. Biraz bakındım ve 50 çözümlü bir versiyonunu bulabildim. Rica etsem 75 çözümlü olanı paylaşma imkanınız var mı ya da nereden bulabilirim?

1 Beğeni