
Arthur Cravan - Havada Dumandım
O bir kuş! O bir uçak! Hayır, o Oscar Wilde’ın yeğeni olan, Andre Gide ile dalga geçen, Guillaume Apollinaire’i zorbalayan, temellerini attığı dada akımına bile sataşan boksör Arthur Cravan! Kendisinin metinlerinin bir derlemesi (ya da toplu eserleri?) olan bu kitap ise, Arthur Cravan’ın dilimize kazandırılmış tek kitabı olmak ile kalmıyor, kendisinin aynı zamanda nasıl bir “kara mizah azmanı” olduğunu gösteriyor [bu ifade, kitabın arka kapağından alınmıştır].
Bu kitabı hangi kategoriye koyabilirim emin değilim. Bir tarafta şiirler var, bir tarafta anı usulü yazılmış ama kurgusal olduğu çok net olan metinler, bir tarafta düzyazı şiirler, bir tarafta kendisinin notlarından kesitler, bir tarafta da bazı ufak anlatı (?) parçaları. Ama hepsinin ortak bir noktası var ise o da şudur ki, hepsi Cravan’ın karakterini ve nasıl bir “troll” olduğunu sonuna kadar gösteriyor. Ve de şimdi, girişi yapabildiysek eğer gelin davet edelim sizi Bağımsız İncelemeciler Sergimize.
Kitabın içeriğini üç parçaya bölmek mümkün. İlk olarak çevirmenin yazdığı bir önsöz karşılıyor bizi, sonra da Cravan’ın kendi yayınladığı ve (büyük ihtimalle) tek yazarı olduğu “Şimdi!” (Maintenant!) mecmuasının içinden bazı metinler ikram ediliyor, en son da “Kesitler” adı altında bazı notları ile kapı dışarı ediliyoruz.
Önsözden bahsetmek gerekirse eğer, çevirmen Nilda Taşköprü çok değerli bir iş sunmuş bize. Arthur Cravan’ın biyografisi görevi gören bu önsöz aynı zamanda Cravan’ın nasıl biri olduğunu anlamanıza da yardım ediyor. Hatta bu önsöz olmadan kitap eksik kalırdı demek mümkün. Kitabı alıp okuyacaksanız bu önsözü atlamamanızı tavsiye ederim, çünkü bunu yapmak, kitaptan alacağınız keyfi azaltabilir. İşin eğlencesi biraz da Arthur Cravan’ın zihniyetini anlayıp, ona eşlik ederek önümüze gelene bin tekme atmakta yatıyor.
Gelelim kendisinin tek başına çıkartıp işportada sattığı “Şimdi!” dergisine. Kitabın en eğlenceli kısımları da kesinlikle buralar idi. Bu bölümde yer alan üç şiiri için çok da bir yorum yapamayacağım. Kötü olmasalar da öne çıktıklarını söyleyemem. Öne çıkan kısım ise kesinlikle kendisinin düzyazı metinleri. İki bölümden oluşan “Oscar Wilde Hakkında Yayımlanmamış Belgeler” kısmında kendisinin dış görünüşünü, duruşunu, tavırlarını, burun deliklerinin nasıl açılıp kapandığını detaylıca anlatır Cravan, bir taraftan da amcası Wilde’a ne kadar ilgi duyduğunu ortaya koyar. Bu ilgi ise “Oscar Wilde Hayatta” isimli metni olarak dışa yansır. 13 yıl önce ölmüş olmasına rağmen Wilde’ı hayatta ilan ettiği bu metin, o dönemler gazetelere bile konu olmuştur. "Bağımsız Ressamlar Sergisi"nde ise dönemin tüm ressamları ile alay eder, onları taşlar, hakaretler savurur. Söyledikleri özellikle Guillaume Apollinaire’i kızdırmıştır ki Cravan bunla da bir hayli dalga geçer. “Andre Gide” isimli metninde ise “yürüyüşü asla bir mısra yumurtlayamayacak bir nesirciyi ele veren” Mösyö Gide’i nasıl ziyaret ettiğini ve onu nasıl alaya aldığını okuruz. Bu bölümde “Değişik Meseleler” ve “Şair Dövüşçü” başlıklı iki metin de var ve ikisi de ilginç metinler, ama haklarında yapacak çok bir yorumum olmadığı için sadece varlıklarından bahsederek yetineceğim.
"Şimdi"yi geçip sonraya vardığımızda ise Cravan’ın "Kesitler"i karşılıyor bizi. Bu kesitler, başlı başına anlamlı bir bütün ortaya çıkarmıyor, bunun yerine öylesine yaptığı karalamaların bir derlemesi olarak [en azından ben öyle olduğunu varsayıyorum], bize ufak Cravanvari kesitler sunuyor. “Notlar”, “Oof Oooof!”, “Arthur”, “Isaac Cravan Galerisi”, “Temrin 4” ve “Fil Mahmurluğu” şeklinde altı alt başlığa ayrılan bu yazılar, doğaları gereği bir bütün oluşturmuyorlar, çoğu bir anlam bile ifade etmiyor, ama yine de karakter ile dolu, okuması keyifli. Kitabın en alıntılanabilir kısmı da burası, alıntı yapmayı sevenlere duyurulur.
Kitabın en sonunda da Cravan’ın Felix Feneon’a yazdığı bir mektup bulunmakta. Üzerine konuşulacak çok bir şeyi yok bu kısmın, üç sayfacık bir metin zaten, ama kitaba dahil edilmesi beni çok sevindirdi.
Şu noktada kitaba bayıldığımı söylememe gerek yoktur herhalde. Bunun arkasında Arthur Cravan’ın yazım dili var. Samimi, rahat bir dile sahip. Sanki bir arkadaşına anlatır gibi yazmış kimi kısımları. Küfür kullanmaktan, önüne geleni yerin dibine sokmaktan kaçınmamış. Kimisi için yazdıkları edebi değerden yoksun zırvalamalardan ibaret olabilir, ama kendisinin edebiyatçı olmak gibi bir takıntısı yok zaten. Enis Batur’un Kara Mizah Antolojisi’nden alıntı yapmak gerekirse eğer. Cravan’ın “edebiyat konusundaki fikri de netti: Ta, ta, ta, ta, ta, ta.” Burada herhangi bir mesaj yok, anlatılacak bir hikaye de yok. Sadece Arthur Cravan’ın benliği ve kendisinin farklı kişiliğini yansıtan farklı metinler var. Ve yazdıklarını okuması bu kadar keyifli yapan da hiçbir şeyi sakınmıyor olması. Yeri gelir Oscar Wilde’ı (kabalığımı bağışlayınız) sçn bir hipopotama benzetir, yeri gelir gazete okuyucularına laflar eder, yeri gelir burjuvaları gömer, yeri gelir boksörlüğü över. Kendini yılan oynatıcısı, katırcı, portakal toplayıcısı, sanayi şövalyesi, otel soyguncusu ve eski Fransa boks şampiyonu ilan eden birinden başka bir şey de beklemezdim zaten [wikipedia’ya göre girdiği üç resmi boks maçının üçünü de kaybetmiştir.]
“Mizahi” yönü ağır basan bu kitabın herkese gitmeyeceğini belirttim. Ama bununla yetinmeyip, birkaç tane de kitaptan alıntı paylaşmak istiyorum kitabın ve yazarının doğasını daha iyi anlayınız diye.
“Burun deliklerinin seviyesine gelindiğinde, genişçe açılan titrek burun delikleriyle asil burnu yaşayan bir uzuvdu.” [Oscar Wilde Hakkında Yayımlanmamış Belgeler 1 metninden]
“Önce umursamaz bir edayla ‘En çok satan kitap Kitab-ı Mukaddes’tir,’ diye atılıverdim ortaya. Çok geçmeden ailemle ilgilenme lütfunu gösterince de ‘Annemle ben birbirimizi anlamak için yaratılmamışız,’ dedim eğlenceli kaçacak bir şekilde.” [Andre Gide metninden]
“Marinetti’nin diline düşmekten memnunuz zira şöhret rezalettir.” [Değişik Meseleler metninden]
“Ona bakıyordum, devasa bir hayvanı andırıyordu zira. Tıpkı bir suaygırı gibi s*çtığını gözümde canlandırdığımda, bu manzara beni saflığıyla, hakikiliğiyle kendine hayran bırakıyordu.” [Oscar Wilde Hayatta metninden]
“Sanatın burjuvalara mahsus olduğunu, burjuvadan da hayal gücünden yoksun beyefendileri kast ettiğimi kafanıza sokmalısınız muhakkak.” [Bağımsız Ressamlar Sergisi metninden]
“üstadıydım belki de bir şey beceremeyenlerin, çünkü üstad olduğum kesim” [Notlar metninden]
“hem ayılıp bayıldığım hem de içine ettiğim en zor sanat benimkisi” [Notlar metninden]
Bu inceleme buraya kadardı. Umarım Arthur Cravan isimli bu nazik, narin beyefendinin yazdığı, aynı kibarlıktaki metinleri siz de benim kadar beğenirsiniz.
Çözüme Bağlanan İhtilaf 3:
Az yukarıda “Yeri gelir Oscar Wilde’ı (kabalığımı bağışlayınız) sçn bir hipopotama benzetir” şeklinde bir cümle kurmuştum. Bir grup okuyucu bu cümlenin kabalığından rahatsız olduğunu dile getirdi bana. Ben de çözüme kavuşturmaya geldim bu kısmı. Nasıl mı? Önce yüzlerine güldüm, sonra da açıkladım: “Orada ‘Yeri gelir Oscar Wilde’ı seçen bir hipopotama benzetir’ demek istemiştim.”