Konu olarak çok ilginç bir kitaptı. Özel isim bolluğundan ilk 100 sayfası biraz sancılı ilerliyor ama karakterleri tanıdıktan sonra geri kalanı gayet akıcı. Hinduizm ve Budizm konusunda bilgili birisi, Budizm’in doğuşundan ve Hindistan’ın dini yapısından esinlenmiş bu eserin daha ince noktalarını takdir edebilir. Benim gibi “sadece adını duydum” seviyesindeyseniz de endişelenmeyin, karakterleri hikaye ile birlikte tanıyoruz ve hikaye de bilim kurgudan ziyade fantastiğe daha yakın.
Dönemin birçok kitabı gibi karakter diyalogları dini metin resmiyetinde(sonuçta tanrılar) ama geri kalan kısımların dili oldukça süslü.
Özetle: dili zevkli, teması ilginç ve hem savaş sahnelerinin hem de uzun dini vaazların olduğu 300 sayfalık bir hikaye.
İthaki Yayınları’nın bilim kurgu klasikleri serisinde Türkçesi var.
Güçlere ben de bir ara başlamalıyım. Ama Sesler biraz canımı sıktı, biraz daha özel güç gösterisi görmeyi bekliyordum. Güçlerde böyle bir sahne var mı?
Evet öyleydi. Eskilerin hikâyeleri anlatılırdı. Güçlerde böyle bir şey yok. Ama demek istediğim seride genel olarak gücü kullananların hikayesi anlatılsa da asıl anlatılmak istenen, çocukların büyüme ve kendini bulma ve düzene karşı koymaları. Yani savaşlar kahramanlıklar bekleyerek okursanız, hayal kırıklığı yaşamanız olası.
Kitap: Fablehaven Özgün Ad: Fablehaven Yazar: Brandon Mull Yayın: Pegasus Yayınları Baskı: 2012 Haziran, 1. basım Çeviri: Yelda Rasenfos Sayfa: 352 Özgün Basım: 2006 Temmuz, ABD
Beş kitaplık Fablehaven dizisinin ilk kitabını okudum (hemen ardından ikinci kitaba geçeceğim). Akıcı bir biçimde okunabilen çok güzel bir masal. Evet bir çocuk kitabı ama büyükler de (tabi benim gibi içinde çocukluk kalmış olanlar) zevkle okuyabilir. Ben okurken çok keyif aldım… Ayrıca, çevirmen Yelda Rasenfos’un, çok temiz bir Türkçe kullandığını belirteyim.
Öykümüz Kendra ile kardeşi Seth’in tatile çıkan anne babaları tarafından, büyükbaba Stan’ın bir arazide bulunan konağına emanet edilmeleriyle başlıyor. Büyükbaba torunlarını yakındaki ormana girmemeleri konusunda uyarıyor. Çünkü ormanda büyülü yaratıklar bulunmaktadır (tabi büyükbaba bu yaratıklardan çocuklara söz etmiyor). Eh; serüvenin başlaması için birinin muzurluk yapıp ormana girmesi gerek ki bu kişi de Seth oluyor. Seth ormanda bir ağacın kovuğunda yaşlı bir kadına rastlıyor. Bu yaşlı kadın… Gerisini alın okuyun kardeşim…
Not: Kitabı öneren ve kitap hakkındaki düşüncelerini paylaşan @Asli_Dagli ile @Seli.nnn 'e teşekkür ederim.
Şah ve Sultanı okuyorum. Önceden Türk edb. Küçümserdim. Son sınıfta gördüğüm edebiyat dersi özellikle Ahmet Hamdi Tanpınarın bir kitabında rüya gören karakterin uyandıktan sonra tarihin 2. Dünya savaşının başlangıç tarihi olmasi çok etkili oldu .
Neyse Şah Ve Sultani cok beğendim. Hadım edilmiş bir gencin Âskı ve sevgiyi sorgulamasi beni kitaba bağladi. Ikiz kardeşlerden birinin şahın diğerinin sultanın yanında olmasinida etkiledi.
Edit: okuldaki tüm öğretmenlerim bu kitabın ağır olduğunu söylüyordu ancak kitap hiç ağır degil.
Türk edebiyatında gerçekten güçlü kalemler var ama aradan bulup çıkarmak lazım. İskender pala da bunlardan biri. Üç kitabını okudum üçü de birbirinden güzeldi. Katre-i Matem kitabını da öneririm.
Charles Dickens’tan Sinyalci’yi okudum. Uzun zamandır Dickens okumuyordum forumdan bir arkadaş bu kitabı hediye edince dayanamayıp okumaya başladım. Kitap Sinyalci ve Cinayet Davası adlı iki kısa hikayeden oluşuyor. İki hikayeyi de beğendim ama hikayeler kısa olduğundan mıdır nedir pek Dickens havası alamadım.
İlk defa Laputa Kitap yayınevinden bir kitap okudum. Kitapta kullanılan yazı tipi alışık olduğumuz yazı tiplerinden farklıydı, ilk başta garip gelsede biraz okuyunca bu yazı tipinin kitabın havasına daha uyduğuna kanaat getirdim.
Kitapta bazı yazım yanlışlıkları vardı. 1. hikaye olan Sinyalci’de 2 tane harf eksikliği vardı ve bu kabul edilebilir sınırdayken, 2. hikaye olan Cinayet Davası’nda kesme işaretlerinin neredeyse yarısında kesme işareti yerine “>” bu işaret kullanılmış. Toplamda 25-30 tane yazım hatası vardı, kitap yeni ve küçük bir yayınevi tarafından basıldığı için bu hataları görmezden geliyorum.
Hazal Yalın ile gerçek hayatta tanışmış olan var mı?
Helikopter Yayınları’ndan çıkan Rusça eserleri bu kadar mükemmel nasıl çevirebilir ya? Kitapların orijinallerine bakmadım ve baksam bile anlamam da sanki kitapları baştan yazmış. Ya da çeviri bir eserin edebi değerini bu kadar koruyarak nasıl çevirmiş? Sanki içine Tanpınar kaçmış.