Kitap değil ama kitap formatında olduğu için burada paylaşmak istedim.
Son 1 aydır okuma konusunda ciddi bir duraklama dönemine girdim diyebilirim. Tess’den okuduğum polisiye kitabı hala bitmedi. Muhtemelen de ara vereceğim ve başka kitaplara yöneleceğim. Bu sürece de Roket ile başlamak istedim ve iyi yaptığımı düşünüyorum.
Kısacası beklediğimden çok daha iyi öyküler okudum. Öykülerin hepsi okurunu sıkmayacak kadar kısa. Farklı kalemler ve farklı öyküler görmek isteyen bilimkurgu severler mutlaka okumalı.
En kısa zamanda da daha detaylı bir inceleme yazacağım seçki hakkında.
Çok farklı bir kitap. Kısa olmasına rağmen yazarın insanlık üstü anlatım yeteneği okuyucuyu garip bir gerilim içerisine sokuyor. Yazar kitabın bu alışılagelmedik üstün yönünü Anton Chigurh karakteriyle sağlıyor, çünkü Chigurh gerçekten normal bir insanın anlamlandıramayacağı kadar gerçekçi bir manyak, kötü, psikopat.
Chigurh, şu ana kadar okuduğum tüm kitaplardaki her zaman bir eksikliği olan "baş kötü"nün eksiksiz yaratılmış hali; kesinlikle, kötü karakter yaratmak isteyen her yazarın incelemesi gereken bir karakter.
"Canın sıkılmıyor mu kimi zaman? diye sordu. "Hiçbir şey olmuyormuş gibi gelmiyor mu bazen? "Ortaya çıkan hiçbir şey yok. Herşey daha filiz verirken sararıp soluyor. "
Âşık Kadınlar, D. H. Lawrence (1970 basım)
●Modernist sanat akımının temsilcilerinden olan D.H. Lawrence, Usula ve Gudrun kardeşlerin aşk öykülerini gerçekçi, incelikli bir yapıtla okurlara sunuyor.
Erken yirminci yüzyıl yazarları arasında öne çıkan D.H. Lawrence, İngiliz edebiyâtına katkısıyla ayrı bir yerde duruyor. Yazar, “Âşık Kadınlar” ile yirminci yüzyıl İngilteresi’ne bizi götürüyor. O dönemin sosyal ve kültürel yapısına ayna tutuyor ve her bir sözcüğüyle o dönemin hayatını kendine has bir çerçevenin içinde sunuyor.
Konusu ilginçti. Kötü değildi. Tek kusuru vardı. Eğer kusur sayılırsa. Hep kısa cümlelerle konuşuyordu. Bu yüzden hikayeye nüfuz edemedim. Onun dışında güzeldi. İnsan bol virgüllü cümlelerden buraya düşünce okuyamıyor.
Güzel bir evren, güzel bir hikaye. Kaldığı yerden devam ediyor. Benim için bu mangada kötü olan şey fiziksel boyutu. Boyutlar büyük olsa, çizimleri rahat rahat görsek harika olurdu.
“Pancarla başlayan hikâye, şeytanla biter.” (1985 1. Baskı) Çoğumuzun Parfümün Dansı adıyla bildiği Tom Robbins’in kitabının orjinal ilk baskısıdır. Daha sonradan Parfümün Dansı olarak isim değişikliği yapılmış. Bu kitabın ilk baskısına sahip olmak bir Tom Robbins delisi için pahabiçilmez
Hep aklımda olan ancak bir ara televizyonda film uyarlamasına denk gelip sıkılınca okumaktan da uzak durduğum kitap aslında harikaymış. Okuyun okumayanları uyarın.
Lady Killer serisinin ilk kitabı aslında çoğu serinin tercih ettiği gibi ağırdan başlamak yerine - Karakter tanıtımı ve altyapısı, evren tanıtımı, hikayeye giriş vs. - direkt olarak konuya girerek benimde keyif aldığım bir başlangıç yapıyor. Fakat hikaye ilerledikçe sıradanlaşıyor ve o sıradanlık ile devam edip ilk kitap sona eriyor. Kötü diyemem ama çok fazla etkilendim de diyemem. Çizimler ise gayet iyi hatta kitabın en iyi yanı diyebilirim.
Okuduğum kitaplar arasında beni en çok boğan, canımı sıkan, duygusal açıdan beni negatif yola sürükleyen, kendimi hapisteymiş gibi hissettiğim kitap oldu. Bunları iyi anlamda diyorum. Distopik evren işte böyle anlatılır. İnsanın canını sıkması gerekiyor.
Az önce bitirdim.
Kitabin konusu kurgusu çok iyi. Sanki The walkingdead in başka bir versiyonu gibiydi. Okurken yaptıgım araştırmada bir dizi girişimi olmus ama sonu kötü olmus ve iptal edilmis ama bence iyi bir kanal işi eline alırsa ikinci bir WD efsanesi çıkabilir diye düşünüyorum(gaza geldim iyice:) Yazar ara ara karakterlerlerin hayatlari ile ilgili bence gereksiz bilgiler vererek akışı yavaşlatsada oldukça akıcı bir anlatimi var. Ceviride de bir sorun görmedim. Türü sevenlere tavsiye ederim.
İlginç ve hoşuma giden bir hikayesi var. Dune kadar beğenemesem de ikinci sıraya yerleşti. Vakıf ve İmparatorluk’ tan devam ediyorum. Nereye varacak merak ediyorum.
Hikayesi güzel, anlatımı güzel, çizimleri güzel ama fiyatlar uçuk. Hikayesi nereye varacak merak ediyorum. Dördüncü cildi okumak için ihtiyaç kredisi çekeceğiz artık. Bu cildi 25 liraya almışım. Şimdi 175 lira.
ŞİKAGO MEZBAHALARI
“Upton Sinclair bu kitabı yazmak için Chicago şehrine gelir. Şehre geldiğinde “Merhaba! Ben Upton Sinclair, buraya işçi sınıfı hareketinin Tom Amca’nın Kulübesini yazmaya geldim!” dediği söylenir. Hemen bir daire kiralar ve günlük hayatın içine girer, caddelerde gezer, insanlarla konuşur, fotoğraflar çeker. Bir Pazar günü Litvanyalı göçmenlerin bir düğününe katılır ve bu sahneyi kitabına giriş bölümü yapar. Düğün sahipleri onu seve seve ağırlar ve ertesi sabahın erken saatlerine kadar orada kalır.” Bu bölüm vikipediden aldığım bölüm. Kitabın ne kadar gerçekçi olduğunu anlatmak istedim. Aslında bu yönüyle bir roman yani kurgu olarak kabul edilebilir mi? tartışmalı bir konudur bence. Ama cesaretle yazılan ve daha önemlisi cesaretle yayınlanan bir kitap olduğuna eminim. Ve benim okuduğum kitaplar arasında yaşadığı topluma bu kadar çabuk etki eden ve derinden sarsan başka kitap hatırlamıyorum. Sizce var mıdır?
Roman Amerika’nın 1900 yıllarının başında alt tabaka diyeceğimiz insanların özellikle göçmenlerin neler yaptığı daha doğrusu neler çektiği konusunu işliyor. Bir yanda ezilen savrulan insanlar diğer yanda bunlara acımayan kendi arkadaşları ve işlerini daima yürüten küçük bir gurup. Bunlar memur, şef, ustabaşı vb konumda işçi olmalarına rağmen patronlar tarafından kollandıkları için kendi arkadaşları kabul edebilecekleri kişilerin üzerinden nasıl çıkar sağladıklarını anlatıyor. Roman 25 Şubat 1905 ile 4 Kasım 1905 arasında Sinclair’in gizli soruşturmasını bir önceki yıl destekleyen sosyalist gazete Appeal to Reason’da yayınladı. Aslında Sinclair bu romanı Amerikan İşçilerinin durumunu anlatmak için yazdığını söylese de okurlar tarafından Gıda güvenliği ve Mezbaha’ların yaptıkları üç kağıtlarla ilgili olan bölümleri daha çok rağbet görmüştür.
Romanın ana ekseninde Litvanya’dan Amerika’ya göç eden bir ailenin olduğunu söylemeliyim. Büyük hayallerle büyük umutlarla gelirler ama kısa bir sürede o yıllarda sürekli göç alan Amerika’nın eski göçmenleri tarafından kandırılırlar. Ana karakter sağlıklı iri yarı ve güçlü biri olan Jurgis Rudkustur. Daha sonra evleneceği bir sevgilisi vardır, Ona Lukoszaite. Bundan başka Marija Berczynskas vardır Ona’nın kuzeni, Teta Elzbieta Lukoszaite vardır, Güzel Ona’nın üvey annesi, Dede Antanas, Teta Elzbieta’nın kardeşi olan Jonas Lukoszas , Elzibeta’nın en büyük oğlu Stanislovas Lukoszas, Jurgis ve Ona’nın oğlu küçük Antanas, ve diğerleri. Bir ailenin ve o aile ön planda olmak kaydıyla en altta bulunan işçilerin dramıdır yazılan. Çarpıcı ve çok sert bir roman Şikago mezbahaları. Genellikle kısa cümlelerden oluşuyor. Bu yalın anlatım sanki sertliği daha da arttırıyor.
Roman toplam 30 bölümden oluşuyor. 29 bölüm durumu kahramanları, yaşadıklarını anlatıyor. 30 bölüm ise didaktik bir bölüm. Kişinin ve kişilerin bu durumda ne yapmaları gerektiği birleşerek hareket etmeleri ve Sosyalizm sayesinde ezilmekten kurtulacakları fikri işleniyor. Ütopik bir dünyanın nasıl kurulacağı ve/veya kurulması gerektiği anlatılıyor.
Eğer biraz da olsa politika ile ilgileniyorsanız, insanoğlu denilen bu canlının neler çektiğini ve ezayı çektirenlerin uzaylılar, yapay zeka ile donanmış robotlar veya kendinden daha akıllı üstün varlıklar değil de bizzat kendi ırkından olanlar olduğunu, Amerika’yı Amerika yapan kapitalist sistemin varabileceği uç noktaları okumak istiyorsanız, okumalısınız derim.
Bir nevi namus cinayeti denen şeyin Yaşar Kemalcesi. Güzide toplumumuzun(!) ne kadar güzide olabileceğini, özellikle küçük yerlerde, anlatmış usta.
Okuduğum ilk Yaşar Kemal romanı. Maalesef anlatım tarzı pek hoşuma gitmedi. Hikayenin içine giremedim.
İlk kitabın bıraktığı yerden devam eden olaylar yine bir sonraki kitap için heyecanlandırarak bitti(Hem nezle hem de felaketimizden sonra ne kadar heyecanla okunabilirse o kadar heyecanla).
İçindeki öykülerin hepsi tek tek farklı öyküler gibi düşünülse de belirli bir temaya bağlı kalınmış. Ama yine de yazarın tarzını ve bilimkurgudaki bilindik temalara yaklaşımını sevdim. Özellikle hem bilimkurgu hem de farklı bir kitap okumak isteyenlere tavsiye ederim.