Kule yolculuğumuzun kapanış sahnesi öncesi yavaş yavaş cevaplar almaya başlıyoruz artık. Ama tabi ki King bu cevapları sunarken gerçeklik algımızla oynamayı da ihmal etmiyor. Dördüncü duvar zorlanırken, adanmışlık, çılgınlık, sahiplik ve yaratılış hakkında muazzam diyaloglara şahit oluyoruz. Bazı bölümlerde öyle diyaloglar ve olaylar oluyor ki uzun süredir okumaktan yorulduğunuzda veya bir iş için ara vermeniz gerektiğinde bile kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.
Böylelikle yolculuğun sonu kendini ilk defa göstermiş oluyor ve gidilecek tek bir yer kalıyor. Kara Kule.
Herkese iyi okumalar dilerim.
Not: Belirtmeden geçemeyeceğim okuduğum en tatmin edici yaratan/yaratılan konuşmasıydı. Öyle bir ilerledi ki konuşma bittiğinde, “neden şunu da sormadın, neden şöyle demedin” diyemedim. Şimdi düşününce o bölümden nasıl bu kadar basit kurtulabildi anlayabilmiş değilim.
İlk kitabı 456. Sayfaya kadar büyük bir keyifle okumuş, kitabın sonundaki bana o hayal kırıklığı yaşatan klişe ile kitabı bırakmıştım. Bu kitaba da o ilk 456 sayfanın hatırına başladım yazara bir şans daha vermek adına ama bu kitapta da gördüm ki yazarın tarzı bu. Kitap, özellikle Türk okuyucular için, yeşil çam klişeleri ve mantık hataları ile dolu. Bu sebeple bu kitap ve yazar benim için hayal kırıklığı oldu. 5/2
Sonunda benim gibi düşünen biri. İlk kitabın sonu kekremsi bir tat bırakınca ikinciye elim gitmemişti. Çok güzel bir yemek yerken son lokmada sinek görmüşüm gibi hissetmiştim. İkinci kitaba bir şans versem mi diye düşünüyordum. Yazınızı görünce okumaktan tamamen vazgeçtim.
Charlotte Perkins Gilman - Sarı Duvar Kağıdı
Kitap 4 öyküden oluşan kısa bir eser. Kitaba adını veren ilk öyküyü okuyunca çok karamsarlık ve buhran haline girdiğim için orada bırakmıştım.
Bugün bitirmek için elime aldım ve diğer öyküleri bir çırpıda bitirdim. Diğer 3 öykü ilk öyküye göre çok daha hoşuma gitti. Özellikle ilk öyküyü çok karamsar zamanlarınızda okumanızı tavsiye etmem. Kitap yazıldığı zamana göre iyi, günümüz için ortalama diyebilirim.
Puanım 7/10
Uzun zamandır beklettiğim biryandan da merak ettiğim bir kitaptı. İkinci dünya savaşı roman okumalarıma geçerken ilk kitap olarak başladım. Gerek ödüllü olması
gerek goodreads puanı, gerek yorumlar, gerekse Netflix’in üzerine dizisini yapması beklentilerimi arşa çıkarmıştı.
Sonuç ; Hüsran.
Goodreads te düşük puan verenlerden birinin yorumuna katılıyorum. " Bir kitap hakkında ne kadar çok yorum varsa o kadar uzak durun" minvalinde bir yorum vardı, katılıyorum.
Kitabın konusu güzel ama kurgu için aynı şeyi söyleyemem. Kitapta 2 ana karakter var(sonradan başkaları da giriyor) ve yazar anlatımı karakterler arası geçişlerle ve bu karakterlerle bir geçmişe bir geleceğe giderek anlatıyor. Bu geçişler öyle 20-30 sayfada bir değil 2-3 hatta bazen 1 sayfada oluyor. Kendi adıma başım döndü. Ne duyguyu ne konuyu ne savaşı bu geçişlerden anlayamadım diyebilirim. Bence iyi bir anlatımla şakır şakır ağlatabilirdi bu kitap
5/3,5
Herkese iyi okumalar
Din tacirleri tarafından “Şapka takmayı reddettiği için asıldı” diye kahramanlaştırılan zatın bu nedenle değil, milli mücadele düşmanlığı nedeniyle idam edildiğini belgeler ve mahkeme zabıtlarıyla anlatan bir eser. Yakın tarihimizi okumayı sevenlere, eğer okumamışsanız öneririm.
İstiklal mahkemeleri diktatör ve zorba bir yönetimin mahkemeleridir. Mahkeme denmesi bile abestir. Onları ve kararlarını aklamak için takla atanları sirklerde mahir taklacı değil ama mahir olanları taklit eden palyaçolar olarak istihdam etmek gerekir.
İstiklal mahkemeleri Türk devriminin sigortası, gururudur. Rejim düşmanı soytarıların kuyruk acısının olması, her fırsatta saldırmaları bu mahkemelerin aklanmaya ihtiyacı olduğu anlamına gelmez.
Çok şey var yazılacak ancak yapılan yorumun iyi niyetli olduğunu düşünmediğim için cevap yazmak istemedim. Propaganda amaçlı, forum ahalisini kışkırtmaya yönelik söylemlerin içerdiğini düşünüyorum. O yüzden cevap vermeye değer görmuyorum.
En doğrusu sizin yaptığınız aslında, ben kendimi tutamamış bulundum, sonra da silmedim. Tepki vermek karşındakini ciddiye aldığını gösterir. Bir yandan da diyorum ki tepkisiz kaldıkça birtakım zehirli “fikir” sahipleri ortamı boş bulup serbestçe at koşturuyor.
Herhangi bir niyetle yazmadım. Kemslist ideoloji ve resmi tarihin sultası altında adına milli eğitim dedikleri tamamen boş bir tezgahtan geçirilerek hizaya sokulmuş, kuzey kore saçmalığından farksız ütülenmiş kafaya sahip, cahil, duygusal ve aptallaştırılmış bir sosyolojinin üstünde istediği gibi tepinen ve oradan yolunu bulan az gelişmiş ülke aydını modellerinin yaxıp çizdiklerine aykırı bir duruşun gerekliliğini savunuyorum.
Enfes…Sai King yolculuğun sonuna yakışır şekilde kalemini kullanarak bizlere yolculuğun sonunu enfes bir şekilde sunmuş. Serinin tamamında bulunan o iç gıcıklatan merak duygusu devam ederken diğer tüm duygularımız kitabın başından sonuna dek sürekli dalgalanıyor. Bir üzülüyor, bir gülümsüyoruz. Bir heyecanlanıp bir sakinleşiyoruz. Bir an dehşete düşüp sinirleniyoruz, bir an sonra duygusallaşıp üzülüyoruz. 4-5 ekibin aynı anda tek bir nokta etrafında halat çekme oyunu oynar gibi duygularımız bir o yana bir bu yana çekiliyor. Tüm bunlar, sadece kule kapısı kalana kadar tek tek tüm kapılar kapanırken karşımıza çıkan, hikayelerini tamamlayıp istirahatlerini isteyen eski dostlar sayesinde oluyor. Geriye açılacak son bir kapı kalıyor. Ama kapı açılacak mı ? Hayır. Doğru soru bu değil aslında.
Hayatta maceracılıktan daha fazlası olduğunu inanan Viv efsanelerde duyduğu Scalvert Taşı’nı elde etme şansı bulunca emekli olur ve bir şehre yerleşerek kahve dükkanı açar.
Yazar Viv’in (resimde sağdaki ork hanım) yeni hayatına adapte olma çabasını anlatıyor kitap boyunca. Fantastik kurguda alıştığımız ırkları ve çok çok az miktarda büyüyü içerse de yazarın anlatmak istediği hikaye bir karakter yolculuğu ve standart fantastik kurgu bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacaktır. Kitabın dili ağır olmasa da yazarın kelime seçimleri biraz farklı ve bol bol sözlüğe başvurmak zorunda kaldım. Yine de anlatım güzel fakat benim zevkime göre tasvir biraz fazlaydı. Aksiyondansa karakter odaklı, sıcak bir anlatımı olan kafa yormayacak bir kitap okumak isteyenler şans verebilir. Yine aynı türde olan ama bu kitaptan bir kaç gömlek üstün olduğunu düşündüğüm Küçük Öfkeli Gezegene Yolculuk kitabını ise herkese şiddetle tavsiye ederim.
Goodreads’te LGBT tagını görünce woke diretmesiyle karşılaşır mıyım diye aklımdan geçirmiştim ama hakkını yemeyeyim, yazar hikayesini gayet hoş ve naif bir şekilde anlatıyor.
Sonuç olarak okuduğuma memnun olsam da devamını muhtemelen okumayacağım bir kitap. @Olatris Umarım yeterince fikir vermiştir yazdıklarım.
Richards Dawkins’den okuduğum 3. Kitap olan Kör Saatçi, evrim konusuna merakı olanların başvurması gereken ilk kitaplardan birisi. Çünkü Dawkins diğer eserlerinde de olduğu gibi yine çok nazik ve akıcı bir şekilde anlatıyor her şeyi. Kör Saatçi’nin %80’i ilginç ve okunması kolay bölümlerden oluşurken kalanı ise yazarın da itiraf ettiği gibi anlaması zor ve sıkıcıydı. Ben özellikle ‘‘Küçük Değişimlerin Birikmesi’’ adlı bölümü çok sevdim. Birçok yeni şey öğrendim. Son olarak Dawkins’in ‘‘bana açıklaması olmayan karmaşık bir organ gösterseniz Darwinci Evrimi terkederim’’ demesi yazara saygımı daha da arttırdı. Ama aynı cesareti yaradılışçı düşünceden yana olanlarda zerre kadar görememek çok üzücü. Kitabın sonundaki okuyucu yorumlardan birisini kısaltarak bitirmek istiyorum bu kısa mı kısa incelememi. Evrimci ve yaradılışçı kutupların ortasında kalan kim varsa bu kitabı mutlaka okumalı.
8/10
@isos81 beğendim ama Tanrı Yanılgısı’nı daha çok sevdim diyebilirim.