Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Yüzeysel İnceleme)

Bisküvi sahnesi başlarda olduğu için çoğu kişi okuyabilir. :joy: Kitabın en güzel yanı böyle komik ve güzel hikayeleri de içinde barındırmasıydı.

3 Beğeni

Felanties: Sessiz Şarkılar

Fantastik ve bilimkurgu hayranı olarak listeme aldığım ama okuyamadığım bir çok eser var. Bu kadar çok eserin olması ise beni bir yandan mutlu ederken bir yadan da hüzünlendiriyor. Mutlu ediyor çünkü sadece hayal gücünün sınırladığı diyarlarda kaybolup hayatın sıkıcılığından kaçabileceğim bir sürü eser oluyor önümde. Hüzünlendiriyor çünkü o kadar vaktim yok. Fakat mutluluk hüzne baskın geliyor olacak ki sürekli kendimi forumlarda kitap önerileri ararken buluyorum. İşte bu aramaların birinde Anıl Teryaki ve kitabı Sessiz Şarkılar ile karşılaştım. Hem en iyi fantastik kitap anketinde adının geçmesi hem de hiç Türk bir yazardan fantastik eser okumamış olmam nedeniyle hemen listeme aldım ve okuyor olduğum seriyi bitirir bitirmez de giriştim kitaba.

Sessiz Şarkılar; fantastik bir evrenin sahnesinin kurulduğu, dekorasyonlarının oluşturulduğu ve baş aktörlerinin tanıtıldığı iyi bir başlangıç eseri. Yazar Anıl Teryaki’nin kalemi ise sade ve çok akıcı. Kitap hiçbir anında okuyucu sıkmıyor aksine bir oturuşta sayfalarca okutturuyor kendini. Karakterleri bol bir kitap için sayfa sayısı kısa olmasına rağmen yazar her bir karakter ile bağ kurdurabiliyor. Bu noktada ise doyumsuz bir okur olarak kitap ile ilgili ilk isteğim ortaya çıkıyor; bağ kurduğum karakteri aynı zor koşullarda biraz daha tanımak. Örneğin; “Kimmel” karakterinin yanında bulunan karakterimizin iç çelişkilerini daha çok okumayı ve onu daha fazla tanımayı isterdim. İkinci isteğim ise; kitabın daha karanlık olması. Sanki karşılaştığımız herkes fazla iyi gibi geldi bana. Ayrıca karakterlerimiz de fazla hızlı güvendi bu insanlara. Bu istek tamamen kişisel bir hissiyat ile alakalı olup belki de hep bu tarz karanlık kitaplar okuduğum için bir koşullanmanın sonucu olabilir. Son isteğim ise; ilk defa karşılaştığımız güçlü karakterlerin ana kahramanlarımız ile olan geçmiş ilişkilerinin biraz daha okuyucuya çıtlatılması ve o geçmişin gerginliğinin okuyucuda daha çok oluşturulması. Örneğin; “Kimmel” karakterinin geçmişi ve yapısı okuyucuya çok iyi geçerken Lonca ile Kral’ın ilk karşılaşmasındaki o gerginlik biraz havada kalıyor. Bu isteklerin hepsinin çok daha fazla kelime demek olduğunun farkındayım ve perdenin diğer tarafını, yazar tarafını, bilmiyorum. Ama başta dediğim gibi ben doyumsuz bir okurum ve beğendiğim şeyin fazlasını istiyorum.

Şuan da ikinci kitaptan devam ediyorum ve ilk kitabın kurduğu sahnelerin oynanmasını ve aktörlerimizin performanslarını merak içerisinde bekliyorum. Anıl Bey ve emeği geçen herkesin eline sağlık. Başarılarınızın devamını dilerim.

Herkese iyi okumalar dilerim.

15 Beğeni

Yapıcı ve detaylı inceleme için çok teşekkür ederim :blush:

3 Beğeni

Rica ederim, umarım kendimi doğru ifade edebilmişimdir. :blush:

Bu arada kitaptaki mini şiiriniz çok hoşuma gitmişti. Yazı da belirtmeyi unutmuşum, o hatayı da şimdi gidereyim :slight_smile:

Tekrardan elinize sağlık, başarılarınız daim olsun.

2 Beğeni

Bu derlemede asıl eserin kırpılarak bir araya getirildiğine dair duyumlar almıştım. Gerçekten de öyle miymiş? Bende kabalcı versiyonu vardı ama bunun ciltli hali çok hoşuma gittiğinden bir daha almıştım. Seriye hangisinden devam etmeliyim bilemedim açıkçası.

1 Beğeni

e23ca77967a907fce3379829d68254b07f7397cc_2_375x500

Phillip Kerr - Mart Menekşeleri
Bitti…

Kitapta beni çeken ve devam etme mtivasyonumu sağlayan şey ikinci dünya savaşı dönemi Berlin’in de geçiyr olmasıydı. Netekim gayet o atmsferi iyi yansıtmış. Hatta kitabın bir bölümünde Hitler’in Generalleri bile işin içine giriyor.
Kitap akıcı, okuması kolay. Ancak kurgu çok karışık geldi bana. Son sayfalarda bu karışıklık toplansa da bazen kim kimdi neredeydik biz dedirtiyor kitabın ortalarında.
Yazarın birde kendini benzetme yapmaya zorlamasıda kitapta kasılmalara yol açan kesimlerden biri. Benzetme yaparken özellikle “gibi” yi devamlı kullanması sinir bozucu oldu


kitap bu şekil paragraflarla dolu malesef.

@Blackheart kitabın sonu, konu bitişi olarak toparladı diyebilirim çok kötü değil iyi de değil ama seri bir kitap olarak kitap bitişi, bence de vasat. Konsept hayranı olmasam devam kitaplarını düşünmem açıkçası.
Sonuç olarak kitabın dönemini seviyorsanız öneririm. 5/3,8 :slight_smile:

6 Beğeni

Bu konu hakkında bir bilgim yok. Okumadan önce bazı bilgiler verildi ama böyle bir şey hatırlamıyorum.

1 Beğeni

Kitap yazarın klasik tarzıyla yazılmıştı bence. Eski dilde sözcükler var ama anlıyorsunuz okumanızı sekteye vurmuyor. Neredeyse her sayfada dipnot da var açıklıyor birçok şeyi.
Diğer kitaplarını da okuduğumdan yabancılık çekmedim. Ufak tefek yerlerde yazım hatası vardı çok takılmadım.
Çok çabuk okunuyor nabız yüksek. Gece yarısı başlamıştım okumaya korka korka da olsa okumaya devam ettim :face_with_hand_over_mouth:. Esirenin kızı olarak doğdu. Kız harami oldu hatta Zorba azraili oldu da kendi halinde bir kızcağız olamadı. Bir de şöyle bir cümle okudum periveş adına zoruma gitti


10 Beğeni

Tanrıyı Aşmak, Tanrı Yanılgısı, Kör Saatçi ve Gen Bencildir kitaplarının bir karışımı. Kapak görselindeki bir başlangıç kılavuzu tanımı çok yerinde olmuş. Dawkins’in anlatımı yine harikaydı. Yazarı ilk kez okumaya başlayacak olan kişiler bu kitaptan başlayabilir.

Kitap toplam 12 bölümden oluşuyor. Bu 12 bölüm de Tanrı ve Evrim olarak da ikiye ayrılıyor. Ben ilk bölümü aşırı beğendim. İkinci bölüm de çok güzeldi. Daha önce okuduğum kitaplardan farklı şeyler de görmek sevindirdi.

8.5/10

15 Beğeni

Amber Yıllıklarının ikinci kitabı Avalon’un Tüfekleri de bitmek üzere. Açıkçası okurken çok eğlendiğimi söyleyebilirim. Gayet akıcı bir anlatıma, süper bir mizaha sahip bir seri ve ana karakter.

Ama bu seri, esasında bana şunu düşündürdü. Sonuçta The Chronicles of Amber 70’lerde yazılmış ve serinin bütün kitapları 200-300 sayfa arası. Acaba ne zamandan beri fantastik edebiyatta böyle olması gerektiği uzunlukta ve dolulukta kitaplar yerine Robert Jordan’dan hallice, kallavi, en az beş yüz sayfalık kitaplar popüler olmaya başladı? Fantastik edebiyat özünde kaçış yaşamak, gerçek hayattan uzaklarda kaybolup gitmek için okuduğun bir tür değil midir? Bunu gerçekten de 7-8 karakterin bakış açısından ve gündelik alışkanlıklarına kadar tüm teferruatıyla gereksizce süsleyip detaylandırarak anlatmaya gerek var mıdır? Daha az kelimeyle derdimizi anlatamıyorsak yazarlık hüneri neye yarar, yenir mi vs vs…

Gerçekten de Zaman Çarkının etkisi mi bilemiyorum ama günümüz fantazya romanlarında en çok şikayetçi olduğum konu bu aslında. Erich Fromm’un 200 sayfada sevmenin sanatını irdeleyebildiği, Lafargue’nin 50 sayfada tembellik hakkını savunabildiği bir dünyada, en az 500 sayfalık bir roman yazıyorsan biraz iddialı bir şeyler söyleyebiliyor olman lazım. (Yanlış anlaşılmasın, genel olarak 500 sayfa üstü romanlara karşı değilim. Fantastik edebiyat gibi bir tür için bu kadar sayfanın fazla olduğunu düşünüyorum sadece.)

Bakın Amber Yıllıklarına, Zelazny hocam 250 sayfada dünyanın macerasını yaşatıyor. Zerre uzayan, ben niye bu kadar şeyi okudum, okudum da değdi mi diyebileceğimiz bir tane yeri yok. Olması gereken uzunlukta vaat ettiğini veriyor zaten. Seriyi bitirince genel bir değerlendirme yapacağım halihazırda, ama şimdilik modern fantastik edebiyattan ve klişe kurgulardan sıkılanlar için tavsiye edilesi duruyor.

19 Beğeni

Felanties: Mahşerin Gölgesi

Serinin ilk kitabı olan Sessiz Şarkılar karşıma çıktığında kitap hakkında genel olarak pek bir bilgim yoktu açıkçası. Dolayısıyla da beklentim olmadan kitabın başına geçip tüketmiş, beğenmiştim. Fakat serinin ikinci kitabı olan Mahşerin Gölgesi bu lükse sahip değildi. Çünkü ilk kitabı okumuş ve beğenmiş biri olarak artık aşılması gereken bir beklentiye de sahiptim ve yazar Anıl Teryaki’nin işi artık daha zordu. Anıl Bey’de bu zorluğun farkında olacak ki sade ve akıcı kalemini daha da derinleştirip iki - üç seviye yukarı çıkartarak önümüze beklentilerimizi aşan harikulade bir eser ile çıkmış.

Yazar Anıl Teryaki’nin Mahşerin Gölgesi eserinde en iyi yaptığı şey bana göre “Evren yaratma (worldbuilding)” aşamasındaki titizliği,tutarlılığı ve detaycılığı. Fantastik kurgu okuyan bizler diğer gerçekçi kurgu türleri (dram, polisiye vb.)okuyanlardan farklı olarak, eser içerisine tam anlamıyla girebilmemiz için, okuduğumuz eserin dünyasına/evrenine “inanmamız” da gerekir. Dolayısıyla içine girdiğimiz evrenin inandırıcı,detaylı ve tutarlı olmasını isteriz. Fakat aksiyonun, büyük savaşların, büyünün ve mucizelerin olduğu bölümler varken evreni genişleten, detaylandıran ve inandırıcı kılan bölümleri okumak görece sıkıcı gelir bizlere. Yani, kim ejderhalar üzerinde yapılan epik bir savaşın olduğu bölümü okumak varken bilmediği bir krallığın soy ağacının anlatıldığı bölümü okumak ister ki? İşte Anıl Teryaki, tüm kitap boyunca görece sıkıcı olması gereken bu evren yaratma aşamasının üstesinden ustalıkla geliyor. Bazen iki karakterin kavgası esnasında, bazen geçmiş hakkında anlatılan etkileyici bir hikaye içinde, bazen de mimari üzerinden anlatıyor içinde bulunduğumuz dünyanın tarihini. Anlatılan tarih yeterince detaylı ve canlı olması yetmezmiş gibi birde; “Aydınlık ve Karanlık” olarak ilk kitapta tarif edilen büyünün detaylarını da işin içine sokuyor. Bunların hepsini kitabın içerisine ince ince işleyerek bize fark ettirmeden, merak uyandırıcı ve inandırıcı bir şekilde yapıyor. Kendimizi bir anda; diyarın en büyük büyücüsü olmak için büyünün tüm detaylarını öğrenmeye çalışan bir büyü öğrencisi veya diyarın en büyük tarihçisi olmak için tarih çalışan bir akademi öğrencisi gibi hissedip daha çok bilgi ararken buluyoruz. Müthiş bir başarı.

Mahşerin Gölgesi, evren yaratma konusundaki başarısını ilk kitaptaki karakterlerinin gelişiminde de gösterirken ayrıca yeni gelen karakterlerin sahneye çıkışlarında da gösteriyor. Karanlığın kapılarının açıldığı ıstırap, keder ve kanın serbestçe dolaşmaya başladığı diyarda savaş hazırlıkları yapan karakterlerimizi bu zor süreçte daha iyi tanıyıp benimserken aynı zamanda da hem karanlık hem aydınlık taraftan çok kudretli karakterlerle de tanışıyoruz. Bu tanışmalar kısa olsa da karakterlerin kudretlerini ve kişiliklerini etkileyici ve net bir şekilde aktarıyor. Özellikle aydınlık taraftaki büyücünün tanıtıldığı bölümde büyücünün öğrencilerine anlattığı bir hikaye var ki, tıpkı öğrencilere verilen ödev gibi bende hikaye üzerine düşünüp sayfalarca yazmak ve büyücüye götürüp onun görüşlerini almak istedim.

Sessiz Şarkılar hakkında yazarken doyumsuz ve iştahlı bir okur olduğumu belirtmiştim. Mahşerin Gölgesi bu iştahımı önüme koyduğu leziz açık büfe ile gidermeyi başardı. Fakat iştahım kesilmiş olsa da bu dünyaya doyamadım. Dolayısıyla en yakın zamanda tekrardan bu sofraya dönmeyi ve leziz tatlar ile mest olmayı heyecanla beklemekteyim.

Herkese iyi okumalar dilerim.

17 Beğeni

Her bir yorum ve eleştiriye oldukça önem veren bir insan olarak, bu denli kapsamlı bir yorum görmek beni ziyadesiyle memnun ediyor ve mutlu kılıyor. Güzel ve detaylı yorumunuz için tekrardan teşekkür ederim. Üçüncü kitabın yazımının devam ettiği şu günlerde bana oldukça şevk verdi ve kuşkusuz vermeye de devam edecektir. :blush:

7 Beğeni

Rica ederim elimden geldiğince ne hissettiysem aktarmaya çalışıyorum. Ufacık bile bir katım olabildiyse ne mutlu bana :blush: Devam kitabınızı merakla beklemekteyim. Elinize sağlık, kolay gelsin. :slight_smile:

3 Beğeni

Tut Ki Bir Rüya Gördün - Charles Beaumont
6 aydır bitmesin diye ara ara okuduğum ama artık son 100 sayfasını dayanamayarak 1 günde bitirdiğim ve çok iyi öyküler barındıran kitap.
Charles Beaumont otuzlu yaşlarında ölen, Black Mirror dizisinin atası diyebileceğimiz Twiligt Zone (Alacakaranlık Kuşağı) dizisinin senaristlerinden olan, genç yaşında çok üst seviye işler çıkaran bir yazar.
İthaki Karanlık Kitap serisinden çıkan bu kitapta çok farklı türde, ortalama olarak kısa ama o kısalıkta insanı çok farklı hisler tattıran öyküleri kaleme almış.
Bir öyküde gerilimli bir yarış hikayesinden diğer öyküdeki ölümün kaçınılmaz olduğu hikayeye, başka bir öyküde zamanın devamlılığına kadar çok farklı tür ve güzellikte öyküler mevcut.
Yaklaşık 24 öyküden oluşan kitapta sadece 1-2 tane öykü insanı biraz sıkıyor ama diğer tüm öyküler çok uzun romanlar çıkacak kadar derin ve sürükleyici.

Kitabın kapağı kitaba göre çok basit ve ucuz kalmış. Okuyacak olanlar kesinlikle kapağa aldanmasınlar ortada çok üst seviye bir çalışma mevcut.

Sonuç olarak korku, gerilim , bilinmezlik gibi konulardan hoşlanan kişiler için biçilmiş bir kitap olan kitap Karanlık Serideki en güzel kitaplardan berisi.
Puanım 8.8/10

27 Beğeni

2 öyküden oluşan kitap her zamanki gibi bir Bradbury klasiği. İkinci öykü çok daha güzeldi. Özellikle sesin uzaydaki yeri fikri beni büyüledi. Daha ayrıntılı bir inceleme gelir mi emin değilim. :slight_smile:

7/10

22 Beğeni

Dune: Grafik Roman, 1. Kısım

Kitabın derinliğinden, uyandırdıklarından, düşündürdüklerinden çok uzak kalan bir versiyon. Çizgi Roman olduğu için bu gayet normal tabi, metinsel olarak tüm kitabın yansıtılması imkansız. Ancak Dune sadece bir olayı, bir macerayı okumak demek değil. Bu nedenle puanım düşük oldu.

Çizimleri de beni pek etkilemedi açıkçası, Villeneuve uyarlaması Dune filmi ile sunulan tasarımlardan sonra çizerlerin oluşturduğu ortamın birini çekmesi zor.

Seriyi ve Dune dünyasını ilk kez tanıyacaklar için güzel bir öneri olabilir, genç bir okura Dune evreninin kapılarını açabilmek adına tercih edilebilir. Ancak daha önce kitapları okumuş bir okura zaman kaybı olacaktır.

16 Beğeni

Ray Bradbury okumayı seviyorum genel olarak. Öyküleri de romanları da yormuyor akıcı, dili kolay. Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim ki hep aynı şeyleri okuyor hissi veriyor bunda tabi aynı öykülerin farklı kitaplarda birkaç kez bulunmasının da etkisi vardır :sweat_smile: Geçenlerde de konuşulmuştu dinozorlarla ilgili 2öykü bu şekilde.

Okurken bu öykü de çok tanıdık geldi sanırım yine tekrar eden öykülerden. Karanlık kitaplarda olabilir. Poe, Dickens, Blackwood gibi yazarlar farklı bir gezegendeler ve hala bir yerlerde kitapları olduğu için yaşıyabiliyorlar kitapları yok edildikçe ölüyorlar.

12 Beğeni

Yakma Zevki’nde yer alan bir öykü okumuşsunuz. Güzel bir öyküydü.

2 Beğeni

Yakma Zevki’ni de okumuştum evet demek ki oradan hatırlıyorum. Teşekkürler :herb:

1 Beğeni

Seride çıkan ikinci kitaptı. Bayağı bir süre beklettim açıkçası, çünkü ABD’nin kuruluş döneminden bir yazar sonuçta yani en fazla ne çıkabilir ki demiştim. Pek de öyle değilmiş. Farklı bir bakış açısından ve kültürden yazılmış gotik korku hikayeleri olarak değerlendirince okumaya son derece değerdi. Zaten Avrupa’da geçen hikayeler de mevcut içerisinde. :smiley:

Öyle çok fazla twist barındıran, okuyucuyu şaşırtmaya çalışan ve yapay bir şekilde inşa edildiği hissedilen modern öykülere benzemiyor haliyle. Biraz daha folklorik, halk söylencesi havasında, sonundan değil de yolculuğun kendisinden keyif alabileceğiniz öyküler mevcut. Başsız süvari miti de bu eserden doğmuş. Bunu da öğrenmiş olduk.

Ama asıl incelemeye değen kısmı benim için çevirisi oldu. Nagihan Çakır, ismini anmadan geçmek olmaz gerçekten çok şahane bir iş çıkarmış. Yamulmuyorsam yine aynı seriden Carmilla’yı da o çevirmişti, çünkü okurken benzer bir keyif almıştım. Çevirmek bir yandan da eseri baştan yazmaktır ve gerçekten de çeviri okumanın sadece bu yönünü seviyorum desem yeridir. Aynı hikayeyi kaliteli bir kalemden ve kendi dilinden okumak.

13 Beğeni