Hakkında uzun uzun yazabileceğimi sanmıyorum. Kitapta Eagleton, daha çok gerçekçi romanlar ve şiirler üzerinde duruyor. Bunu da örneklerle güzelce besliyor diyebilirim. Her ne kadar bilinen klasik eserler üzerinden bunu sağlasa da her türden okurun okuma deneyimine kesinlikle bir şeyler katıyor. Ben de bundan sonra karaktere, atmosfere ve bakış açılarına daha çok dikkat kesileceğimi düşünüyorum.
Dostoyevski - Ezilenler bitti.
Tek eleştirim çok fazla ağlama ve bayılmanın olması. Bunun dışında usta yine zavallı halkı anlatmış. Hafif bir eski Türk filmleri tadı aldım okurken. Akıcı, merak uyandırıcı bir kurgusu vardı. Acaba olaylar nereye bağlanacak diye okuttu kendisini.
CUMHURİYET’İN 100. YILINDA TÜRK EDEBİYATI
Her ne kadar başlık Türk Edebiyatı dese de incelediği ve detaylı incelediği ilk konu Türk şiirleri ve şairleri oldu. Kitabın bu bölümünde; Nazım Hikmetler, Hasan Hüseyinler, Garipler, İkinci Yeniler, Sezai Karakoçlar vs hep değinmiş ve bu kısımda çok güzel bir işin üstesinden gelmişler.
Şimdi daha yeni 135.sayfaya geldim ve romanlara yeni geçti. Bu kısıma yeni geldiğim için yorumlamıyorum ama biraz okuyunca buraları da yorumlayacağıma emin olabilirsiniz
Herkese keyifli akşamlar ve okumalar dilerim.
Melih, şiiri edebiyattan saymıyor musun?
Edebiyat denince aklıma şiir gelmiyor. Supriz oldu bana. Ben sadece roman, öykü vs sanıyordum
CUMHURİYET’İN 100. YILINDA TÜRK EDEBİYATI
2.bölümde romanları ele almış. Kurtuluş ve Kuruluş döneminden başlıyor, tek parti, oradan demokrat parti dönemi romanları, oradan 60-70 darbesi, 80 darbesi, oradan 2000’li yıllar ve sonrasında yazarları ve romanları dönemin atmosferinin nasıl şekillendirdiği anlatılıyor. Daha sonra polisiyeler, bilimkurgular,korku ve fantastikler, aşk ve tarihi romanlar, yeraltı edebiyatı vs çok kapsamlı anlatılmış. Ansiklopedi gibi. Özellikle öykü bölümüne geçtim ve gerçekten muazzam iş çıkarmışlar. Kitapta emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Öykü bölümü bildiğiniz ansiklopedi gibi. Yazarlar, eserler tanıtılmış ve bilmediğim yazarlarıda bu kitapla öğrenmiş oldum. Neyse bu bölümü bitirince yorumlayacağım
Herkese iyi okumalar ve iyi geceler dilerim.
Isaac Asimov - İşte Tanrılar bitti.
Büyük bir beklentiyle aldım ve okudum. Beklentilerimi sadece yarı yarıya karşıladı diyebilirim. Konusu itibariyle dikkatimi çekmişti ancak hikayeden beklediğim performansı alamadım. Kitabın arka kapağında ‘‘en iyi uzaylı tasviri’’ denmiş ama ben öyle bir şey de okumadım maalesef. Hikayenin konusu dikkate alındığında olasılıklardan bir tanesi ama en iyisi değil. Belki de iyi bir Hayalsi değilimdir.
Çok hızlı bitirdim. Nasıl bu kadar hızlı oldu bilmiyorum, sanırım binge read yapmak istedim sırf. Masalsı, inandırıcı olmayan bir evreni var. Şaşırtıcı incelikle düşünülmüş detaylı yönleri olması, Camelot masallarını andıran evreniyle tezatlık içeriyor. ASOIAF’la benzerliklerini sık sık okurdum, tuhaf ama eşleşen kısımları var(en çokta semboller üzerine). Suikastçılar üzerine iyi düşünmüş ve sanırım gerçeğe en yakın yansıtıldığı birkaç kitaptan biri.
Sıkıldığım her an ikinci kitabın yarısında seriyi bırakabilirim, günümüz itibariyle pek matah bulmadım.
Edit: İkinci kitap 799 sayfaymış. Okumaktan vazgeçtim canım çekerse belki dönerim.
N.H. Kelinbaum - Ölü Ozanlar Derneği bitti.
İlham verici, güzel, sinemaya da uyarlanmış bir eser. Biraz daha uzun olsaymış daha güzel olurmuş dedirten bir kitap. Namını sinema uyarlamasıyla duymuştum. Filmi izlemedim ama kitabı (şimdi) okuyunca önceden izlediğim onlarca benzer hikayeli film de aklıma gelmedi değil. Belki de izlediğim onlarca filmin o benzer hikayeleri buradan yola çıkmışltır, bilmiyorum. Ancak kitap bende filmini de izleme isteği uyandırdı.
Bu kitap vesilesiyle mevzuunu geçeyim, kimi hikâyeler önce filme çekilip daha sonra kâğıda dökülüyorlar. Bu onlardan biri. Bir diğeri de pek yakında yeniden basılması muhtemel Fantastic Voyage. Isaac Asimov.
Malazan Serisinin 5. Kitabını bitirmiş bulunuyorum. Normalde daha erken bitebilirdi ama araya şampiyona girince biraz aksadı.
Gelelim kitaba. Diğer kitaplar gibi ilk yarısı sabır isteyen ama kalan kısmı da oldukça meraklandıran ve son düzlüğe iyi giren bir yapıya sahip Geceyarısı Gelgitleri. Yazarın anlatım tarzına vs alışınca da çoğu şey rayına oturuyor. Ben de bu konuda kendimce alıştım diyebilirim. Karakterlerin ve olayların çokluğunda bocalamadım yani. Kitap kronolojik olarak ilk sırada yer alıyor. Forumda kitabı okuyan arkadaşların da söylediği gibi; bu kitabın beşinci kitap olduğunu bilmeden okuyan birisi bile hiçbir şey kaybetmez. İlk dört kitap Genebackis ve Seven Cities’de geçiyor ve beşinci kitap da çok daha uzaktaki bir kıta olan Lether’de geçiyor. Dolayısıyla bir iki karakter hariç diğer tüm karakterler de yeni.
Kitabın konusuna değinmeye gerek yok. Tiste Edurlar ve Letherler arasında geçen olaylar her zamanki gibi epik bir şekilde bize sunuluyor. Bolca tahmin ve gizem içinde geçen hikayemiz Steven Erikson’ın elinde bir güzel yoğrularak son 200 sayfada beğenimizi kazanmaya çalışıyor. Ki bu konuda bence oldukça da başarılı oluyor. O kadar olay ve o kadar karakter ile bir bulmacanın parçaları gibi sonunda müthiş bir şey ortaya çıkarıyor Steven.
Daha fazla uzatmaya gerek yok gibi. Kısacası yine müthiş bir kitap okudum ben. Malazan evreninde kaybolmanın zevkini okuduğum her sayfasında alıyorum. Altıncı kitapta görüşmek dileğiyle.
10/10
Ülkü Demiray - Cümbezin Kızı bitti.
Kısa, bir çırpıda okunabilecek hüzünlü bir hikaye. Değindiği konu itibariyle alınıp okunabilecek bir kitap.
Uzun zamandır başlamayı düşündüğüm Malazan serisine ilk kitabı okuyarak başlamış bulundum.
İlk sayfalarda nereye düştüm ben diye düşünerek, kitabın sonuna gelemeyeceğim diye korkmaya başlamıştım ama ondan sonra kitap öyle bir açıldı ki kendi okuma rekorumu da kırarak kısa sürede bitirdim. Karakter gelişimleri ve olayların birbiri ile bağlantısı çok keyifliydi özellikle son 200-300 sayfada kitaba da alışınca akıp gitti kitap. Fantastik kitap sevenlere kesinlikle öneriyorum. Yeter ki okurken biraz sabırlı olun
Cyberpunk ve Matrix’in atası denilen Simülakron-3’ü okudum. @MelihAntepli’nin de dediği gibi Neuromancer gibi zorlayıcı ve anlaşılmayacak bir kitap değil. Ben sadece finalini çok daha iyi bir şey beklediğimden birazcık zayıf buldum. Yine de okunması gereken bir eser. Yazarın diğer kitaplarının ve öykülerinin de çıkması dileğiyle 8 puanımı da vermiş olayım.
8/10
9 verirsin diyordum. Sıfırcı Ahmet koydum senin ismini
Jinx olmayaydı eyiydi. Çünkü ben aşk temasının böylesine konuları çürüttüğünü düşünüyorum.
Senin puan kıracağını düşündüm de 9 verirsin dediydim
Bir süredir okuma listemdeydi, bir çırpıda kendini okutan bir akıcılığa sahip çıkınca hızla bitiriverdim. Lakin “nasıl anlattığın önemli” kıldığımız hususun "ne olduğu"nda kilitliydi merakım. Fowles’i okurken katharsis’e evrilen “şahaneymiş!” duygusunu - en azından bana - verememiş düğüm noktasında Japon kültürüne özgü kimi stereotiplerle yeniden karşılaşmak “eeeh!” dedirtti. Kitaplığımdan da uzak tutacağım kızımın ruh sağlığı için.
Karakterimizi hayattan soğutan iki kilit olay gerçekleşiyor. İlki, öksüz kaldığı anı takiben çok güvendiği amcası tarafından dolandırılması. Sonrasında ise aynı kıza aşık olduklarını öğrendiği en yakın arkadaşından önce davranıp, arkadaşının intiharı sonrasında hayat boyu taşıdığı vicdan azabı ve yaşadığı farkındalıkla amcasından farksız bir kötülüğü içinden çıkardığı için intiharla yaşamına son vermesi. Kitap da bunları açıklayan mektupla noktalanıyor zaten.
Kitap boyunca “görmüş geçirmiş” bir müzminlik içinde sunulan karakterin esasında hayat tecrübesi neredeyse hiç olmayan, sadece saflığını kaybetmiş biri olarak çıkması, çokça korku külliyatında gördüğümüz “durum öyküsü” yerine 330 sayfalık bir romana yedirilince, maalesef yemeğin sonunda damakta yavan bir tat bırakıyor. Şahsen, depresif konuları okumaktan da kaçınıyorum zaten. Bu sebeple, anlatım 10 numara, kitapsa bu duygudurumdan etkilenecek okurlar için “Balkanlardan gelen soğuk hava” diyorum. Çeviri dili de çok hoşuma gitti, “suizan” gibi kelimelerin kullanımı hem dönemselliği aktarımı hem bunu dili ağdalamadan da yapabilmesiyle takdiri hak ediyor.
Öncelikle Sam Harris’i Richard Dawkins’ten daha saldırgan buldum. Sam Harris’e göre inanç ve dinler üstüne oturduğumuz bir bombadır. Eninden sonunda o bomba bir yerde patlayacaktır. Peki bunun çözümü nedir? Sevgi, akıl ve dürüstlük dini dogmaları geride bırakan şeylerdir Sam’e göre. Çözüm de tedavi de işte bu üçüdür.
İnancın Sonu’nu genel olarak beğendim. Yazara katılmadığım tek nokta ise uyuşturucular hakkındaki düşünceleri diyebilirim. Aslında Sam Harris çevreye ve kişiye zarar vermeyen uyuşturucuların denetlenmesine harcanılan paranın ve sürenin daha iyi alanlarda kullanılmasından yana. Yine de beni pek tatmin etmedi. Belki çok daha uzun bir bölüm ayırabilirdi bu konuya.
8/10