Bu ay okuduğum eserler hakkında düşüncelerimi birkaç cümle de olsa anlatayım dedim.
- Cthulhu’ nun Çağrısı - H.P. Lovecraft
Howard Philips Lovecraft’ ı ilk kez Everest Yayınları’ nın Açıkhava dizisinden okudum. İnce bir kitap olmasına rağmen ağırdı ama bir o kadar da akıcıydı. Tabii burada “ağır” dan kastım korku edebiyatının bana biraz uzak gelmesi çünkü korkuyorum . Eser aman aman korkutucu olmasa da bir ürpermedim değil.
Daha önce Dan Brown okumuş olduğumdan yazarın kalemini ona benzettim biraz. Kurgu dışında Lovecraft’ ı çok ama çok beğendim. Beni hikayeye devam ettiren de o çarpıcı anlatımıydı. Öyle ki Cthulhu adlı yaratığın gerçek olduğuna inananlar falan varmış ki bunun yazarın çok detaylı anlatımından kaynaklandığını düşünmekle beraber ben de bir sorgulamadım değil
Tüm bu övgülere rağmen belki ileride bir gün yolumuz yine kesişecek olsa da sanırım H.P. Lovecraft’ ı bir süre okumayacağım çünkü korkuyorum .
- Çıplak Ayaklıydı Gece - Ahmet Ümit
Uzun zaman önce yine ilk kitap okuduğum dönemde Ahmet Ümit’ in Patasana, Sultanı Öldürmek gibi birkaç kitabını okumuş hayran kalmıştım. O tadı bir daha alma ümidiyle polisiye türüne yine bir giriş yapayım ve kronolojik olarak Ahmet Ümit külliyatından zaman zaman okuma yapayım dedim. Nitekim tam olarak aradığımı bulamadım çünkü kitap kapağında dediği gibi “12 Eylül darbesine direnen insanların gerçek yaşamlarından çarpıcı öyküler” i anlatıyor. Polisiye türünde esintileri sezmiş olsam da önceki okuduklarımdan tamamen farklı bir eserdi. Bir Akdeniz Düşü, Ölümün Hükmü Yok!, Pezevenk, Gökyüzünden Yıldız Olmak öyküleri hoşuma gitti. Yine de siyaseti ve siyasetle ilintili şeyleri okumayı çok sevmiyorum.
- Bir Ses Böler Geceyi - Ahmet Ümit
Diğer kitabıyla bir arada olduğu için okudum. Yine 12 Eylül ile ufak da olsa ilintili ama temel olarak Alevi inancına farklı bir bakış atan uzun bir öyküydü. Bu öykünün filmi de varmış, izlemeyi düşünmüyorum. Mistik öğelerle harmanlanmıştı ve ben fantastik, mistik şeylere ilgi duysam da pek benlik değildi. Kısacası yazarın ilk eseri olduğundan belki, beğenmedim. Bakalım Ahmet Ümit’ in diğer kitaplarında o eski tadı alabilecek miyim…
- Yalnızca Çocuklar Uzaklara Bakar - Şükrü Erbaş
Şükrü Erbaş’ ın Kitap Günleri etkinliği kapsamında Maltepe’ ye geleceğini öğrenmemle beraber şairin daha önce adını duymuş olduğumu anımsadım ve gidip birkaç kitabını kısaca inceledikten sonra alıp kendisine imzalatabildim. Sağolsun kendisi tüm kitaplara güzel, farklı bir söz bırakarak imzasını attı
Öncelikle şiir konusunda çok tecrübesiz olduğumu belirterek bu toyluğumla yorum yapmak istemediğimi ve arada şiir de okuyarak farklı bir bakış açısı geliştirmek istediğimi söyleyeyim. Şiirler kitabın adından da anlaşılacağı üzere çocuklar ve çocukluk üzerineydi. Şükrü Erbaş’ ın torunu Ciwan ile yaptığı konuşmalardan esinlenerek yazdığı şiirler de vardı kitapta. Ayrıca şairin kitabın sonuna yerleştirilmiş bir röportajdaki sorulara verdiği mütevazi cevapları okumak da oldukça hoştu. Çok beğendiğim birkaç şiiri: Tanrının Süt Kokan Fotoğrafı, Ben Sadece Ağlıyorum, Yenilik, Çocuk Bilir Bunu, İçimden Öyle Geliyor.
- Öteki - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Dostoyevski’ den okuduğum üçüncü kitap oldukça zor geldi. Üzerine söyleyecek çok şeyim var ama tüm sözlerim eksik kalacak ve bu bir yüzeysel inceleme başlığı. Öncelikle bu kitapta henüz adı konulmamış, tanımı yapılmamış çeşitli psikiyatrik rahatsızlıkların hastanın gözünden tasvir edilmesini sağlayan muhteşem bir deha var karşımızda: Fyodor Mihayloviç Dostoyeski. 100. Sayfadan sonra uşak ile gelip giden mektuplarını olayını tam olarak anlayamadım ve beyin spazmı geçirdiğim için dönüp dönüp bir daha okudum o kısmı. Sonra Ulus Baker’ in “Anlamak zorunda değilsiniz!” sözleri kafamda yankılandı ve hikayeye devam ettim. Tam olarak memur Golyadkin’ in psikiyatrik hastalığını da anlayamadığımı belirtmem gerek. Şizofreni miydi, Disosyatif Kişisel Bozukluğu mu vardı yoksa hepsi miydi… Soru işaretleri oluşturdu.
İlber Ortaylı bir programda Tolstoy ve Dostoyeski hakkında konuşurken Dostoyevski için “insanlığın yazarı” demişti. Biraz hayatını ve eserlerini araştırınca ben de öyle düşünüyorum. Yine çok da acele etmeden Dostoyeski’ nin de külliyatını bitireceğim. Muhtemelen dört beş yılımı alacak ama yaşarsam otuzlu yaşlarımda bir daha dönüp külliyatını okumak gibi çılgınca bir fikrim de yok değil
- Martı Jonathan Livingston - Richard Bach
İkinci okuyuşum. Aradan yıllar geçti ama ilk okuduğumdaki o tadı yine aldım. Gerçekten çok güzel, anlamlı ve kısacık bir öykü. Herkese okumasını şiddetle tavsiye ederim.