Malazan sonrası Kinyas ve Kayra etkinliği iyi olur o zaman Etkinlik olursa ben de katılırım sohbete
Zamanım olsa ne etkinlikler yapacağım da, işler aşırı yoğun. Boş vakit bulunca da anca recovery oluyor bende. Geçen ayı sıfır kitap ile tamamladım.
Birkaç ay sonra eski hızımıza döneriz umarım. Zaten daha @Pyrewrath ile Drizzt, @Akahige ile Heroes etkinliği bekliyor. Senle de KK yaparız.
Sormam uygunsa eğer ne işle uğraşıyorsunuz? Sadece meraktan soruyorum
Yazılım sektöründeyim. Normal işim haricinde dışarıdan yaptığımız bir proje vardı, onu canlıya aldık da, o yüzden ekstra yoğunluk var. Yoksa kendi işim kebap gibi.
Hamnet’i ilk gördüğümde -utanarak yazıyorum- bu ne ya çakma Hamlet mi diye ismiyle dikkatimi çekmişti. Sonra kapağına bayıldım. Normalde kitap kapaklarını zerre umursamam, benim için hiç önemli olmamıştır ama bu cidden çok hoşuma gitti. Daha sonra konusu… Konuyu okuyunca tamam alıyorum dedim.
Bu kitap aslında Shakespeare’ın hayatını ve o hayatın bir noktasında yaşadığı büyük bir acı sonrası Hamlet’i nasıl yazdığını anlatıyor. Kitapta Shakespeare var ama adı geçmiyor ondan latince öğretmeni, yazar, baba vs şeklinde bahsediliyor. Ağırlıklı olarak eşi Agnes’i okuyoruz ve biraz onun yanında Shakespeare’ı anlatmış bize yazar. Aslında kitabın ana konusu zaten yaşanan bu acı oluyor buraya yazmam sıkıntı olmaz çünkü başta zaten bahsediyor ama yine de sürpriz bozan olur diye çekiniyorum. Kitabı bu olayı bilerek okuduğunuz halde bir yerden sonra kitaptaki karakterler gibi okur da çok şaşırıyor.
Kitapta en sevdiğim kısım vebanın nerelerden nasıl yayılarak İngiltere’ye vardığını uzun bir sekansla anlatılan bölüm oldu. Yazar çok güzel kurgulamış. Bir de en etkileyen yer bir annenin yaşadığı acıyı iliklerimize kadar yazarın hissettirmesiydi. Bilmiyorum ben mi aşırı etkilendim ama sanmıyorum bence yazar çok ama çok iyi hissettirmiş o duyguları.
Gerçekten beklediğimden iyi çıkan hatta çok iyi çıkan bir tarihi kurguydu. Çok etkilenerek okudum ve çok beğendim. Umarım yazarın diğer kitapları da çevrilir.
Aşırı övülen, bilmemkaçyüz dile çevrilmiş kitapların çoğu gibi beklentimin altında kaldı. Aslında kapak yorumlarından çok takip ettiğim bir kaç bloggerın yorumları sonrası dikkatimi çekmişti. Konusu da çok ilgi çekici olunca alıp okumaya karar verdim. Alicia ve Gabriel isminde çok mutlu evli bir çiftimiz var. Kadın ressam erkek fotoğrafçı. Bir gün kadın durduk yere kocasını öldürüyor ve o günden sonra konuşmamaya başlıyor. Yıllar sonra kadının kaldığı akıl hastanesinde çalışmaya başlayan Psikoterapist Theo Feber bu kadının neden konuşmadığını bulmak ve onu iyileştirmek için terapi yapmaya başlıyor. Kitap hem bu terapiler ve bir yandan Theo’nun hayatı, diğer taraftan Alicia’nın günlükleri şeklinde ilerliyor. Aslında gerçekten çok ilgi çekici bir konu ama sanki ters köşe yapmak için aşırı kasılmış gibi ve kitap bir anda bitiyor.
Goodreads’de Domingo’ya yakışmayan bir kitap diye yorum görmüştüm ve katılıyorum Daha çok Yabancı Yayınları tarzında çıtır çerez şezlong kitaplarından biri bence.
Christopher Golden - Teneke Adamlar
Küresel ısınma ile birlikte kıtlık, ekonomik bunalım ve savaşların egemen olduğu yakın gelecekte geçen askeri bilimkurgu.
Ortalık bu kadar karışık olunca ‘demokrasi havarisi’ Amerikalı arkadaşlar müdahale etme hakkını kendilerinde görmüşler.
Bu müdahaleyi Uzak Er Birlikleri ile (savaş bölgesinden binlerce kilometre uzaktaki insan sürücülerin kullandıği) insansı robotlar aracılığıyla yapıyorlar. Sadece para kaybeden ve savaş sayesinde daha fazlasını kazanan ABD ekonomisi ve askerlerin gerçek bir ölüm tehlikesi yaşamaması nedeniyle kamuoyu durumdan memnun.
İlk başta 3. Sınıf bir Amerikan filminin iyi yazılmış bir senaryosunun roman versiyonunu okuduğumu düşünmüştüm. Kitabın ortalarına doğru 1. Sınıf olduğuna karar verdim ama halen klişelerle dolu bir kitap okuduğumu düşünüyorum.
Heyt be Amerikalılar yine bir şeyleri kurtardılar.
Kitaba alıntıları sebebiyle yüksek beklentiyle başladım. Son 20 sayfaya kadar gayet hızla, zevkle okudum. Son kısım öylesine yazılmış gibiydi. Kitabın belirli bir olay örgüsü ya da kurgusu yok. Anlatmak istediği şeyler var ama onları da yalnızca o ruh haline bürünebilenlerin fark edeceğini düşünüyorum. Yeri yurdu belli olan, olağan seyreden, güvenli oynayan biriyseniz muhtemelen iki sayfa sonra bir kenara bırakırsınız kitabı.
Yazım dili konusunda iki görüşüm var. Ya yazarın ilk kitabı olması nedeniyle zaman kalıpları, anlatıcı bakış açıları çok özenli değil ya da çevirmen ve editör çok özensiz. Orijinal metinle karşılaştırma şansım olmadığı için kimseyi suçlayamıyorum. Pardon, editörü biraz suçlayabilirim. En azından yanlış yazılmış kelimeleri düzeltebilirdi.
Kitapla ilgili alıntıları şurada paylaşmıştım meraklısına.
Puanım 7/10
J.D. Barker - 6. Yaramaz Çocuk
- Maymun serisinin son kitabını da okuyarak seriyi sonlandırdım. İlk iki kitaptaki gibi keyifli ve sürükleyici bir okuma oldu.
Bu kitap yurt dışında çıkalı aslında epey oldu ama Nemesis Yayınevi’nin kitabın çevirisini yayımlaması çok vakit aldı. Bu yüzden önceki kitaplardaki bazı detaylar aklımdan çıkmış. Bu kitaptaki hikaye de önceki kitaplarda anlatılanlarla çok bağlantılı olduğundan, oralardaki olayları tam hatırlayamadan okumak beni biraz zorladı.
Baştan sona heyecanlı ve özellikle son sayfaları bol bol (belki de biraz aşırı) twist’lerle dolu kitabın genel anlamda çok çok iyi olmasa da iyi bir sonla bittiğini düşünüyorum. Beni rahatsız eden bir kısmı ise, son zamanlarda başka polisiye kitap ve film/dizilerde de sıklıkla görmeye başladığım, çok başarılı hacker’lık faaliyetleri. Bu hacker’ları yakalamayı ya da onlara engel olabilmeyi geçtim, onların bir şey yaptıklarını kimse fark edemiyor bile. Hikayeyi yürütmek için bu aşırı becerikli, durdurulamaz hacker’ları kullanmayı biraz tembellik olarak görüyorum.
Seriyi polisiye severlere tavsiye ederim ama okurken alınacak zevki artırabilmek için mümkünse 3 kitabın peş peşe okunmasını öneriyorum.
İsmet Özel’den okuduğum ilk eser. Şiirlerini de aldım ama şu anlık okumuyorum. Daha çok kendi sesiyle okuduklarını dinliyorum. Bu kitapta bir nevi kendi hayatını anlatıyor. Zihin dünyasındaki değişimleri aktarıyor. Bu değişimin sebepleri üzerine konuşuyor ama bunu yaparken sürekli kendisini anlatmaktan çok okuyucuyu sorgulatan olaylardan bahsediyor. Başlığa adını veren olayı da aktarıyor. Kendisini tanımak isteyenler için güzel bir başlangıç olabileceğini düşünüyorum.
Kemal Karpat hocanın makalelerini okuduğum dersler oldu. Bu eserde de başlıkta yazdığı gibi Orta Asya makaleleri derlenmiş. Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında Türkiye’nin Rusya ve Orta Asya genelinde oluşturduğu dış politika hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler okuyabilir.
Arnavut edebiyatından okuduğum ilk eser. Konu çok ilgimi çekmişti. Kitapta söz konusu generalin iç sıkıntılarını hissederek okudum. Sonu belirli bir yere varan bir kitap değil. Daha çok bir yerde başlayıp, finalinde tekrar başlangıç noktasına dönülen filmler gibiydi. Tekrar aynı yere dönüş ama biraz kırık, biraz buruk bir halde.
Joyce Carol Oates - Zombi
Yazarın birçok ödüllü kitabı var ve bu kitap da 1996’da Bram Stoker ödülünü almış. Kitabın tamamı bir seri katil ve tecavüzcünün günlüğü şeklinde yazılmış, bunu yaparken de Jeffrey Dahmer isimli katilden esinlenilmiş.
Kitabın sayfa sayısı az ve büyük fontlarla yazıldığı için kısa sürede bitirilebiliyor ama keyfine çerezlik olarak okunacak bir kitap olarak nitelendirmek mümkün değil. Zaten herhangi bir insanın bu kitabı okuyup keyif alabileceğini sanmıyorum, oldukça rahatsız edici bir içeriği var. Katilin her türlü hastalıklı düşüncesine açık açık yer veriliyor. Hikayedeki karakterin gerçek bir katilden esinlenilmiş olması insanı daha da rahatsız ediyor. Okuduğum hiçbir kitaba benzemeyen tarzıyla benim için oldukça farklı bir okuma deneyimi oldu.
Tolstoy - Anna Karenina bitti.
Araya pek çok şey girdiği için okuma uzadıkça uzadı. Belki de bu yüzden yer yer sıkıldım okurken. Ama kitap muazzam!
Hareket İblisi / Stefan Grabiński
Poe tadını aldığımı gerçekten söyleyebilirim ama hikayeleri okurken çok sıkıldım. Bir şeyler olup bitiyor ama çok soyutsal ve hızlı gelişiyor. Ne ara bir şeyler başlıyor ve son buluyor anlamadım.
13 hikayeden oluşan ortalama bir derleme olmuş. Hikayeler çok kötü değildi ama ben çok sevemedim. Sanki tüm hikayeler aynı gibi geldi bir yerde de. Metafizik, psikoloji, gizem ve yer yer felsefenin olması en azından hoştu. Anahtar kavramlarımız; Trenler, vagonlar, hareket, peron, raylar, cesetler, iblisler, aşklar ve ölümler.
Zoka / Chuck Palahniuk
Chuck Palahniuk’un kendince zeki ve esprili hikayelerini severim. Fakat bu hikâyeler olmamış.
Çizgi roman olsa daha iyi olabilirdi belki. İçeriğine geçmeden kitabın basımı hakkında bir şeyler eklemek istiyorum. Battal boy, aşırı derecede iri puntolar ve çok iyi bulamadığım mandala tarzı çizimler. Bu kadara gerek var mıydı bilmiyorum ama elbette bunu sevenler de olacaktır.
Kitabın içeriğine gelecek olursak 8 tane absürt hikaye okuduğumu düşünüyorum. En çok sevdiğim hikaye “Hayalet Yazar” oldu. Belki tüm hikayeler aşağı yukarı böyle gitse daha çok beğenebilirdim. Aşırı derecede klişe olan hikayeler de vardı. Ben bunları Palahniuk’dan mı okudum diye kendime soruyorum.
Gecenin Dibi / Ryu Murakami
Kitabın ismi aslında “In the Miso Soup”. Kulağa daha hoş gelmesi açısından Miso Çorbasından daha iyi bir seçim “Gecenin Dibi”. Fakat öyle de kalsa belki daha farklı olurdu.
Ryu Murakaminin dilini ve tarzını gerçekten sevdim. Sanki bol aksiyonlu, gerilimli, psikolojik bir film izliyor gibiydim. Donuk bir dili de yoktu onu da eklemek istiyorum, gayet akıcı ve sürükleyici. Hatta fazlasıyla merak uyandırıcı.
Hikayemize gelecek olursak ana karakterimiz Kenji, Japonya’da turist rehberi olarak çalışır ve yolları gizemli bir Amerikalı olan Frankle çakışır. İki farklı kültürün teması adına gayet iyi bir senaryo ve işleniş. Okurken yaşanan her şeyi net bir şekilde zihninizde canlandırabiliyorsunuz ve bu gerçekten ürpertici bir şey. Yer yer ağzımda kan tadıyla gezdim sandım. Hâlâ da var içimde o ürperti ve tiksinti. Düşüncelerimi tam toparlayamıyorum galiba. Şuan için garip ve güzeldi diyebiliyorum.
Tuhaf Kütüphane - Haruki Murakami
“Ne tür kitaplar arıyorsunuz küçük bey?”
“Osmanlı İmparatorluğu’nda vergi tahsil sitemi üzerine” deyiverdim.
Yaşlı adamın gözleri parladı. “Öyle mi? Osmanlı İmparatorluğu’nda vergi tahsil sitemi üzerine demek. Çok ilginç bir konuymuş.”
Hüzünlü ama bir o kadar da sıcacık. Gizemli ve merak uyandırıcı bir hikayeydi. Bir çırpıda okunan kısacık bir hikaye.
Alice Harikalar Diyarında - Lewis Carroll
Son derece sıra dışı bir kitap. 1865 yılında yazılmasına rağmen “Postmodern” kategorisine girebileceğini düşünüyorum. En azından öncülerden sayılabilir.
Alegori mi yoksa sadece absürt kurgu mu?
Karakterler neyi temsil ediyor?
Son derece yoruma açık ve üzerine konuşulabilecek bir eser.
Kısacık bir eser, en azından kültür olması açısından okunmalı diye düşünüyorum.
Yaratıcı işlerle uğraşanlara da ilham kaynağı olabilir.
Nevermoor serisi 2. Kitap - Jessica Townsend
Beğendim.
Kıyamete Koşanlar Kulübü-Adrian J. Walker
Bu aralar indirim rafından aldığım ve kitaplığımdan çıkarmak istediğim kitapları okuyorum.
Asteroitlerin dünyaya çarptığı ve pek cok insanın hayatını kaybettiği yakın bir gelecekte eşinden, kızından, yeni doğan oğlundan ayrı düşen Edgar Hill’in ailesine, kendine ve hayata koşmasını okuyoruz.
Kıyamet senaryosu üzerine yazılmış kitapları okumayı sevmemin asıl sebebi ne büyük ve daha önce yazılmamış felaketler ne de muazzam heyecan ve aksiyon dolu kurgular.
Bu kitapları hayatta kalmaya çalışan insanların neler yapabileceği/yapmak zorunda kalabileceği ve en önemlisi acaba ben olsam ne yapardım sorusuna cevap bulmak için okuyorum.
İyi kötü bir toplum içine doğmuş insanın toplum dışında kaldığı durumda yaşayacaklarını ve yeni toplumların, yeni kültürlerin nasıl ve neyi referans alarak doğabileceği soruları üzerine düşünebilmek için okuyorum.
Bu bakımdan iyi bir eser okuduğumu düşünüyorum. Kurguya verdiği ağırlığı diline yansıtmayarak sırf iyi bir hikaye anlattığı için yalın bir dil kullanmayı hakkı olarak görmeyen, ayrıntılarda boğulmadan koşmak metaforu üzerinden bir adamın değişimini anlatan iyi bir kitap…
“Ruhum derin, karanlık bir uykudan uyanmış gibi ve ben çabaladıkça, koştukça tekrar uyumayacak. Nereye gittiğimizi bilmiyorum. Neye dönüşeceğimizi ya da medeniyetin ne hale geleceğini de. Ama nereye gittiğimi biliyorum ve bu da yeterli.”
Siz paylaşınca aklıma geldi. Ben de indirimden almıştım, kitabı merak ettim okuyacağım, umarım bulabileceğim bir yerlere koymuşumdur.
Dostoyevski - Budala bitti.
Raskolnikov’ dan sonra aklıma bir karakter daha soktun Dostoyevski: Prens Mışkin.