Ataol Behramoğlu’nun yazılarının derlendiği bu denemeyi, Rus Edebiyatı Antolojisi İş Bankası kitabı için bir eskiz niteliğinde gözden geçirdim.
Kısa kısa görüşlerim:
Puşkin ve Gogol isimlerinin hakkı teslim edildikten sonra, Tolstoy, takipçisi Şolohov, Turgenyev övgüye mazhar kılınıyor.
Çehov maalesef sadece oyunlarıyla anılıyor. Öykülerine dair bir söylem yok.
Gorki yine yazarın özgün bulduğu isimlerden. Öykücülüğüne ve Hasan Ali Ediz’in çevirilerine defaten övgü var.
Dostoyevski’de Nabokovcu bir yaklaşımla, fakat onun kadar açık olmaksızın, çiğlikten dem vuran bir eleştiri mevcut. Karamazov bunun dışında kalmış, “çok sesli roman” nitelemesi paylaşılırken, finalini tasvip etmediği Suç ve Ceza’nın baş kahramanını da etimolojik açılıma tâbi tutuyor.
Lermontov var, Bulgakov yok, Pasternak var, Rus şiiri var, bolca şair var; düz yazıdan ziyade şiire yoğunlaşmasından ötürü ben yeni kitabı doyurucu bir kaynak olarak göremedim. Gorki’nin Rus Edebiyatı Tarihi de keşke bizde basılsaymış. Beliy’in Petersburg’u ve daha niceleri yine burada (ve sanıyorum yeni kitabın indeksinde) yok.
Anna Karenina için güzel tahliller, pasajlar eşliğinde veriliyor. Bir kez daha görüyoruz ki, Nabokov’dan Hemingway’e, Tolstoy’un dehasına ve yazınına saygı duruşunda bulunmayan tek bir yazar yok. Dostoyevski’ye dönersek, Freud’un kendisine dair görüşlerinin “indirgenmiş” olması söylemi de güzeldi. Yerli kalemlerin daha cesur olabilmesini, Behramoğlu’nun kendi deyişiyle “eleştirilerini saklamasına rağmen herkese önermek” yerine çatır çatır düşündüklerini söyleyebilmesini isterdim. George Carlin’in kariyerinin ikinci döneminde geçirdiği radikal değişim gibi. Belki de bu yüzden "özgür dünya"nın kalemlerini bizimkilere tercih ediyoruz. Özgürlük kavramı ne kadar çarpıtılmış olsa da, dünya nereye biz nereye diyor, Tarkan’a sevgilerimi gönderiyorum.
Not: Ana’yı unutmuşum. Ataol Bey romanı sevmediğini paylaşmış. Diğer yandan Gorki’nin öykülerine hayranlık duyuyor. Bize bunlarla gelmelerini talep ediyor ve istiyoruz.