Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Yüzeysel İnceleme)

Yok oluş - Jeff Vandermeer

Çok beğendim. İnanılmaz sürükleyici, yer yer ürpertici, kısa ama etkili bir hikayeydi. Dört bilim insanı kadının X bölgesi olarak ayrılan, gidenlerin geri dönmediği bir bölgeye bazı araştırmalar yapmak için gönderilmesiyle aslında o bölgenin gerçekte nasıl bir yer olduğunu görüyoruz. Anlatılan doğanın tekinsizliği ve mutasyonların tipi biraz last of us’ı hatırlattı ama burada olan çok daha farklı durum elbette.Karakterlerin birbirlerine olan güvensizlikleri, hatta çok da sevilesi tipler bile olmayışları çok gerçekçi geldi. Üzerine filmi izledikten sonra keşke kitaba sadık kalındaydı dedim.

Tek eksi başka yorumlarda da gördüğüm gibi tasvirlerin yetersizliğinden yahut yazarın öyle tercih etmemesinden kaynaklı kafada canlandırması zor yerler olsa da büyük bir olumsuzluk değildi benim için. Bence en büyük sorun Alfa’nın 2. kitabı hâlâ basmıyor oluşu. :slight_smile: Lütfen serilerdeki eksik kitapları tamamlayın artık.

Yazarın Borne isimli başka bir kitabını aldım, çok merak ediyorum ama kalemini sevdiğim için o kitabını da severim diye umut ediyorum.

13 Beğeni

Filmde bilimkurgusal öğelerden çok “kanser psikolojisi” hakimdi. Kitapta daha büyük bir bilimsel derinlik var mı.

2 Beğeni

Bence kesinlikle var. Film kendi kafasında olayları çözmüş bir hava veriyor ama kitap bilinmeyen pek çok konuyla bitiyor. Kanser olayı da var ama filmdeki gibi değil. Lovecraft esini çok net hissediliyor kitapta ve filmde pek korkmamama rağmen kitap baştan sona o tekinsiz ve ürpertici havayı korumayı başarıyor.

4 Beğeni

Herkese selamlar. Bu aralar pangea kitaplığı’na biraz kapılmış durumdayım ve son dönemde okuduğum bazı kitaplar hakkında kısa kısa yorumlarımı paylaşmak istedim. Her zamanki gibi mümkün olduğunca konulara ve detaylara derinlemesine girmeden kitaplar hakkındaki fikirlerimi belirteceğim.

Melankolik Cinler Kılavuzu

Kitap ismi ve çok kısa olmasıyla dikkatimi çekmişti. Hikaye gizem unsurları barındıran ve güzel bir anlatımla başlıyor. Gizemli bir köşkte bulunan Kütüphaneyi araştıran karakterimiz bir anda insan ve cin karakterlerin yazdığı notlarla köşkün ve köşk sahibesi’nin hakkında hayli ilginç bir hikayeyi bize sunuyor. Tabii bu hikayeyi ve daha da mazisini cinlerin gözünden de anlatıyor. Buradaki cinler sevimli ve iyi niyetli yaratıklar. Korku hikayesi gözünüzde canlanmasın.

Fena bir kitap değildi, anlatımı ve dilini beğendim ama biraz tempo sorunu olduğu için hacminden daha zor okundu diyebilirim. Feminizm arka sosunu yazar güzel işlemiş. Yine de aşırı beğendiğimi ve herkesin okuması gerektiğini söyleyemem. Okursanız ilginç ve güzel bir masalı dinlemiş gibi olursunuz.

Kamikazeler El Ele Uçmaz

Bülent Ayyıldız’dan daha önce Hiçbir Şey Göründüğü Gibi Değil’i okumuş ve çok beğenmiştim. Hal böyle olunca kendisinin öykülerini de merakla okumaya başladım. Genel olarak beklediğimi buldum diyebilirim. Zaten inanılmaz seviyede öyküler beklemiyordum, ortalama ve güzel kurgulanmış öykülerle karşılaştım kitapta. Kitabın sonunda bulunan 4 öykü Kampüs dörtlemesi olarak geçiyor, korku ve fantastik öğelerin olduğu öykülerdi ve ben gayet başarılı buldum. Diğer öyküler de korku - fantastik çerçevesindeydi ama kampüs dörtlemesi bence daha başarılı yansıtmıştı atmosferi.

Yine iyi zaman geçirmek için tercih edilebilecek ama okunması şart olmayan bir kitap.

Karakambur

Ömer İzgeç aslında Fevkalbeşer Sair Bey Ve Suskunluğu kitabıyla ilgimi çekmişti, yazarın hikayelerinden oluşan bir kitap olduğunu görünce bununla başlamak istedim. Bu kitap beklentimin üstünde çıktı diyebilirim rahatlıkla. Hem anlatım hem de dil olarak başarılı bir yapıya sahipti. Bir iki öykü tam bana hitap etmedi ama birkaç tane de çok çok başarılı öykü vardı. 77, Yoksa ve İzleyen sanırım yerli isimlerden okuduğum en iyi öyküler arasına rahatlıkla girer.

Bu kitabı elinize geçerse ihmal etmeyin diyorum. Zaten kısa kısa öykülerden oluşuyor. Normal okumalarınızın arasına ya da iş yerinde okumak için eklenebilecek bir kitap.

Gerçeğe Aykırı Beyanlar

Yine beni şaşırmayı başarmış öykülerden oluşan bir kitap. Özellikle ilk öykü çok başarılıydı ama arada bir iki öykü hariç hepsini çok beğendim. Yazarın dili çok akıcıydı. Hikayeler kısa olmasına rağmen hepsi daha detaylı ve uzun olabilecek derinliğe sahiplerdi. Beklentisiz başladığım için sanırım arada bir iki öykü okurum derken hemencecik bitiverdi kitap.

Yine elinizde varsa ya da denk gelirseniz mutlaka şans verilmeyi hakkediyor. Okuma tıkanıklığı varsa da birebir gelebilir.

Kemikler Ve Kartlar

Gelelim Kemikler Ve Kartlar kitabına. Kapağı ve okuduğum bir yorum çok ilgimi çektiği için kitabı almıştım. Zaten hikayenin başını ya da arka kapağı okuyan fantastik/gizem sever okurlar büyük ihtimalle almasa dahi aklının bir kenarına not alırlar bu kitabı. Sadece sabaha karşı o da 1 saatliğine açık olan bir kumarhane, içerisinde beyaz eldivenliler denilen adamlar, zarlar, Kartlar kemikler…

Kitap iki bölümden oluşuyor; ilk bölüm Kemikler, ikinci bölüm Kartlar. Hikayemiz çok güzel gizem ve merak unsurlarıyla başlıyor. Neyin ne olduğunu anlamaya çalışarak düşüyoruz karakterlerin peşine. Düşüyoruz düşmesine de burada bir eleştirim var, yazarın anlatımı çok yüzeysel. Duygular bize tam geçmiyor, tesadüfler biraz sakil duruyor. Dile hakimiyeti de biraz toy gibi… Yine de hayal gücü o kadar yüksek ki, kitaptan kopmak biraz zor. Tabii ilk bölümde oldukça fazla gelgitler hatta kitap boyunca bazı tutarsızlıklar dikkati çekiyor. Karakterlerin motivasyonu bazen soru işareti olabiliyor. Yine de hayal gücü hatırına devam ediyoruz dediğim gibi.

Kartlar bölümündeyse Kemikler bölümündeki olaylara aslında ufak da olsa açıklamalar getiriliyor ama yepyeni bir dünya ve bambaşka olayların içerisinde kalıveriyoruz. Tam bir nereden nereye kitabı diyebilirim. Tabii ki eksikler özellikle tutarsızlıklar dikkatimi çekti. Yine de hayal gücü…

Kitabın sonu ise bence Kitabın genelinden çok daha güzel şekilde bağlanmış. İşte bu nedenle tüm aksaklıklar, tutarsızlıklar boşa düşüyor, hakkını teslim etmem lazım. Harika bir hayal gücü, kurgusu karakterleri çok ilgi çekici ama çok detaysız ve düz bir anlatım. Olayların bir kısmı, yaşanılan dünyalar yan karakterler tarafından bize özet şeklinde veriliyor, tabii ki kitabın daha da uzamaması ve yormaması için böyle uygun görmüş yazar (geçiştirmiş neredeyse bazı yerleri) ama yine de bu konu sanki biraz daha güzel bir dille, tutarsızlıklar azaltılarak ve daha detaylı şekilde işlense şahane bir kitap ortaya çıkarmış.

Konusu ve masalsı atmosferi, ilk bölüm ve ikinci bölümün arasındaki atmosfer farkları, genel olarak merak unsurunu güzel şekilde sürdürmesi ile başarılı; anlatımı, karakterlerin duyguları ve tepkilerinin tam aktarılamaması/fazla yapay olması, bazı detayların ve olayların gereksiz hızlı işlenmesiyle başarısız bulduğum bir kitap. Genel toplama ve bağlandığı yere bakınca da gerçeküstü kitaplara, fantastik kitaplara ilgi duyan, detaylara çok takılmayan, yerli bir yazardan ilginç bir öykü okumak isteyen okurlara kesinlikle tavsiye ediyorum.

Herkese keyifli okumalar dilerim.

17 Beğeni

Borne harika bir roman. Beğeneceğinize eminim. Yazarın bu üçlemesi de elimde var fakat henüz okumadım. Ama Borne’la aynı evrende geçen devamı sanıp okuduğum fakat ne devamı ne öncülü olduğunu düşündüğüm Ölü Astronotlar o kadar deneysel bir metin ki çok zorladı beni okurken ve hiçbir şey anlamadım.

3 Beğeni

Bunu duyduğuma gerçekten çok sevindim ya, ben de beğeneceğime inanıyorum. Yazarın diğer kitaplarını incelerken Ölü astronotlar ve bir kaç kitabı arasında kararsız kalmıştım ama sonunda içeriğini okuyarak Borne’e karar vermiştim. Yok oluş serisini tamamlamayı çok istiyorum ben de, bir umut kitap fuarını bekliyorum.

2 Beğeni

Sally Rooney - İntermezzo bitti.

Kendisinin popüler olduğunu bu kitabı elime geçtikten sonra öğrendiğim Sally ablamızın dördüncü romanı. Birbirinden farklı karakterlere sahip iki erkek kardeşin etrafında kişilerarası ilişkiler, aile, yas, toplumsal kurallar irdeleniyor.

Popüler bir kitap olduğu için önyargıyla yaklaştığım bir kitaptı kendisi fakat yine de yeni kitap siparişlerim gelene kadar boş durmaktansa okumayı yeğledim. Başlarda anlatım biçiminden kaynaklanan bir sebeple hikayenin içine dahil olamasam da zamanla biçime alıştım ve sonradan artık kötü gelmemeye başladı. Ve nihayet kötü olmayan hislerle kitabı bitirdim.

:star::star::star:

9 Beğeni

Çok yakın bir zamanda yeni çıkan Sarı Yüz kitabını okudum. Aslında polisiye dedikleri için ve yeni çıkıp da çok satan bi kitap olduğu için okumuştum yani yazarın diğer kitaplarını okumadım ve tanımıyorum. Ama bunlara rağmen gerçekten değdi. Okumanızı öneriyorum. Kitap daha çok bir yazarın çektiği zorluklar ile ilgili. Kitap yazmak, editörlerle kavgalar, yayın dünyası ve (çok büyük oranla) sosyal medyanın yazarın üstündeki etkisi. Kitap çalma muhabbeti üzerinden mükemmel anlatılmış. Kitabın sonu bana biraz aceleye gelmiş gibi geldi ve değişik bir sondu. Ama bütün bunlara rağmen mükemmel koşun ve okuyun :slight_smile:

13 Beğeni

Kulleteyn”, “iki kulle” (yaklaşık 13 ton) su demek. Durağan bir suyun temiz (“tahir”) sayılabilmesi için Şafi mezhebine göre bu kadar olması yeterliydi. Daha az olamazdı. Bu kadar oldu mu, içinde ne bulunursa bulunsun “temiz”di artık; “pislik”lerle dolu bile olsa…

Doluydu zaten. İlk görüşte bataklık bile sayılabilirdi. Ama mademki Şeriat temiz demişti, temizdi. Şeriat neye pis diyorsa, pis olan da oydu.

Turan Dursun’dan okuduğum ilk kitap olan Kulleteyn aslında otobiyografik bir eser. Yazarın çocukluk yıllarında babası tarafından okusun ve alim olsun diye Kürtlerin arasına atılmasını ve yaşadığı bazı gerçek olayları anlatıyor kitap. Şafi mezhebi ve Kulleteyn olayını henüz araştırmadım ama doğruysa bazı hassas kimseler Kulleteyn’in olduğu bölümlerde rahatsız olabilir. Ayrıca cinsellik de mevcut eserde. Bunun yanında Türko’nun yaşadığı dönemi çok iyi yansıtmış Turan Dursun. Doğunun şivesini ve o yıllardaki Türk Kürt çatışmasını da canlı bir yayın izliyormuş gibi hissettiriyor yazar.

Kısacası her bölümünde ders çıkarılacak bir şey mevcut Kulleteyn’de. Şeriatın iğrençliğini ve mantıksızlığını, insanımızın ne kadar işine geldiği gibi davrandığını bir kez daha gördüm diyebilirim.

9/10

13 Beğeni

:open_book: Agâh Ensar Can - Karadüzen Öyküler

Gündelik hayatın dönen çarklarına çomak sokan küçük hesapçıları anlatan dört keyifli kısa mizah öyküsü. Bir çırpıda okuyup bitirmek mümkün.

Otoparkçı arkadaşına yardım etmek için hava durumunu yanlış söyleyen hava tahmincisinden, beyaz eşya satmak için elektrikle oynayan şirkete, sahile çöken işletmeye ve şirketinin anlaşmalarıyla oynayan finansçıya… Son iki öyküdeki olay ve tiplemeler oldukça gerçekçiydi bu arada. İlk ikisi yoktur, umarım yoktur yani. Öyküler hoş olsa da kahramanları son derece sinir bozucu. :slight_smile:

12 Beğeni

Sihrin en koyu tonu - Victoria schwab

Kitap başlarda ilgimi çekerek başladı, en azından yeterli sürükleyiciliği sağlamıştı. Ancak ilerledikçe beklediğim gibi çıkmadı pek çok unsur. O yüzden biraz zorlamayla bitirdiğimi ve hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim.

Ana karakterimiz farklı sihir güçlerine göre renklerine ayrılan -kırmızı, gri, siyah ve beyaz- Londra’lar arasında yolculuk yapabilen bir büyücü ve klasik şekilde bir noktada işler ters gitmeye başlayınca bir maceranın içine atılıyoruz. İlginç fikirlerle açılan hikaye asla zenginleşmiyor; fantastik öykülerde alışık olduğumuz farklı yaratıklar, yerler, yan olay örgüleri ve ilginç karakterler gibi detaylar kitapta yok. Tek bir hedefimiz var ve yalnızca onu takip ediyoruz. Yaratılan evrene bakınca yazarın detaylara inmemesine üzüldüm açıkçası. Ayrıca karakterlerin aldıkları kararları saçma buldum, bir diğer kitaptan soğutan mevzu da yazarın çok yorum yapması :slight_smile: Keşke sadece olayları anlatıp yorumu bize bıraksaymış. Eğer lise çağlarımda elime geçmiş olsa daha çok beğenirdim muhtemelen. Yine de kampanya döneminde yazarın hem farklı bir kitabını hem de bu serinin ikincisini aldığım için bir ara devam etmeyi düşünüyorum. Belki fantastiğe başlangıç olarak okunabilir ama yetişkin okuyucuları tatmin etmez diye düşünüyorum.

Umarım yardımcı olabilmiştir :slight_smile: @justbookworld

Ardından Jeff Vandermeer’ın Borne kitabını okudum

Aslında kapağı okuyup heyecanla başlarken daha delice şeyler beklemiştim ama bu haliyle de güzeldi. Ana karakterleri kadın olarak yazmayı ve çoğu yazarın es geçtiği detayları açıkça yazmayı seviyor Jeff abimiz :sweat_smile: Okurken güldürmeyi de başardı. Ayrıca tuhaf korku janrını da sevdiğimi anladım.

Hikaye hiç tam olarak söylemese de kıyamet sonrası bir dönemde, açlık ve sefaletin kol gezdiği, tuhaf yaratıkların mafyalaştığı karanlık bir şehirde geçiyor. İsimler ve yerler yok. Yalnızca Şirket, Büyücü ve Mord var; Şirket şehri mahveden büyük şeytan, Mord şehirde terör estiren dev ayı ve Büyücü de zafere giden her yol mübahtır kafasındaki garip kişilik. Bu kaosta erkek arkadaşıyla birlikte hayatta kalmaya çalışan Rachel bir gün Borne isminde ne olduğu anlaşılamayan ucube bir yaratık bulur. Ne insan, ne hayvan ne de bitki olan bu yaratık bizi sürekli şaşırtmayı başarır.

Hikayenin temposunu düşüren, yazarın tarzından kaynaklı eksiklikler var. Bana kalırsa tasvirler yeterli değildi ve bazı olayların çözülme şekli oldu bittiye gelmişti. Karakter değil olay örgüsü temelli bir gidişat vardı, bu da benim okumayı sevmediğim bir yazım şekli. Yine de sürükleyiciliğini koruyan, yer yer hüzünlendiren, hızlı okunan ilginç bir kitaptı. Son olarak da orijinal kapağını çok beğendim, keşke aslında sadık kalınarak basılsaymış.

16 Beğeni

Teşekkür ederim yorumunuz için. Yorumunuza göre benim için pek uygun değil fakat ileride okuması için kızım adına alabilirim. Şimdilik öncelik listemde olmayacağı belli oldu. :blush:

1 Beğeni

Robert L.Forward - Dragon’s Egg (Cheela #1)

En baştan söyleyeyim, kitap harika. 9/10

Kitap bir ilk temas hikayesi olarak değerlendirilebilir ama aynı zamanda cheelaların tüm evrimi de bize eşlik ediyor; kendini kopyalayabilen ilk hücrelerden bitkilere, sonra hayvanlara, düşünebilen canlılara, tarıma… Ve böylece devam ediyor.

Yıl 2020. Bir bilim insanı güneş sistemine girecek bir nötron yıldızını tesadüfen keşfeder. Draco takımyıldızının yakınında gözlemlendiği için Dragon’s Egg ismi verilir. Güneşin 250 AU yakınından geçeceği öngörülür ve 2050 yılında bir keşif gezisi yola çıkar.

Bu sırada -yerçekimi dünyadakinin 67 milyar katı olan- nötron yıldızının
yüzeyinde ilk canlılar oluşur. Cheelaların evrimi boyunca, tarımı, yazıyı, dini (insanların keşif aracı gökyüzünde sabit bir parıltı haline gelince tanrı olarak adlandırmaları) keşfetmelerini müteakip bir yanlış anlaşılma sonucu (nasılını söylemeyeceğim ama güldürdü) insanlarla iletişime geçmelerini okuyoruz. Buraya kadar her şey standart bir bilim kurgu romanı gibi gözüküyor.

Kitabın diğer sürüsüne bereket ilk temas romanından ayrıldığı nokta cheelaların bizden 1 milyon kat daha hızlı yaşamaları(Yazarımız fizikçi bir abi olduğundan açıklamasını da güzelce yapmış ama kavradığımdan şüpheliyim, etkinlik ile okumadığımdan kafama takılanları araştırmaya zaman zaman üşendim). Zaman da metabolizmaları da 1 milyon kat hızlı, tabii evrimleri de. İnsanlarla olan iletişimlerinde bu zaman farkınının sonuçlarını detaylıca anlatıyor yazar. Dolaylı olarak cheela evrimini biraz da insan evriminin aynası olarak da kullanıyor. Kitap Çocukluğun Sonu’na göz kırparak bitiyor ve daha güzel bir son hayal edemiyorum.

Üzerine yazılabilecek çok şey olsa da ciddi bir kısmı teknik bilgi ya da spoiler içereceğinden incelemeyi uzatmayacağım.

Canlıların evrimini gözlemlemenin bende büyüleyici bir etkisi oldu. Devam kitabını da ilk fırsatta okuyacağım. Her bilim kurgu severe şiddetle tavsiye ediyorum.

@eomerezer Bu eseri dilimize kazandırsanız ne güzel olur, bkk serisine çok yakışacak bir kitap. Hatta Starquake ile birleştirip tek cilt olarak yayınlasanız tadından yenmez.

23 Beğeni

Çok merak ettirdi. Matrix gerçek olursa ensemden sokacağım kabloyla beynime ilk aktaracağım kitap bu olacak. :slight_smile:

Devamını okuyacak mısın?

3 Beğeni

Yep, yazdıydım gözünden kaçmış. Matrix’i bekleme bence, 350 sayfa zaten, okuyarak yükle beraber devam edelim. :wink:

3 Beğeni

Vandermeer ara ara radarıma giren bir yazar, yorumlarınızı takipteydim. Borne yorumunu okurken yine bi gazlandım, Southern Reach ler ile beraber alayım dedim ama üçlemenin baskıları bitmiş meğer :grinning_face_with_smiling_eyes: . Vandermeer yine şansını kaybettin kardeşim, benimle buluşman başka baharlara kaldı :grinning_face_with_smiling_eyes: .

3 Beğeni

Borne’u öneriyorum kesinlikle. Vazgeçmeyin.

3 Beğeni

Faydalı olabildiyse ne mutlu :sweat_smile: Ama bence okunmaya değer bir yazar Vandermeer :slight_smile: Yani gerçekten kafa açan fikirleri var, Borne belki biraz eleştiriye açık bir kitap ama Yok Oluş’u kesinlikle tavsiye ederim. Bence seriyi tamamlamadan tek başına bile yeterli bir kitap. Maalesef 2. kitabı basmadıkları için ben orijinalinden okuyup devam etmeyi düşünüyorum, yorumumu da bir sıkıntı çıkmazsa buraya eklerim.

3 Beğeni

Cahiliyye dönemi anlatıldığı gibi mi yoksa değil miydi merak edenler için 60 sayfalık çok kısa bir kitap. O yüzden bu kitabı bir ön okuma olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Muhammed doğmadan önce ve o hayattayken, Arap milleti kız çocuklarını diri diri gömüyordu, hoşgörü adına bir şey yok ve batıl inanışların sayısı çok fazla vs gibi unsurları çocukluğumuzda ya okumuş ya da aile bireylerinden duymuşuzdur. Peki bunların hepsi ne kadar doğru? İlhan Arsel’in Cahiliyye kitabı da bunların üstünde duruyor.

Cahiliyye’de yukarıda bahsettiğimiz toplumu kötü yönden etkiliyen unsurların hepsi hiç yok demiyor. Aksine var ama dindar kesimin abarttığı kadar değil diyor. Hepsini de bir bir açıklarken akıllara şöyle bir kaç soru geliyor; madem kız çocukları diri diri gömülüp öldürülüyor, nasıl oluyor da Arap milleti üremeye devam ediyor? Kız çocuklarını öldüren ve onlara değer vermeyen bir milletin nasıl oluyor da taptığı üç put da dişi oluyor? Hem erkek hem de dişi develer hakkında onlara değer verildiğini gösteren geleneklerin ayetlerle yasaklanması akıllara zarar bir durum.

Tabii ki 60 sayfa böylesine bir konu için yetersiz. Ama yazarın Arap Milliyetçiliği ve Türkler ile Şeriat Devletinden Laik Cumhuriyet’e kitapları bu konu için daha hacimli.

9 Beğeni


Murat Menteş-Ruhi Mücerret

Ruhi Mücerret uzun zamandır listemde olan bir kitaptı, sonunda okuyabildim. Bu aralar pek fazla kitap okuyamadığım için elimde süründü biraz, normal hızımda okusaydım bir günde biterdi.

Kitaba gelecek olursam. Kitap absürt bir fantastik roman. Absürt romanları çok severim ama bu kitapta beklediğimi pek bulamadım, kitapta haddinden fazla aforizmalar ve kurguya hizmet etmeyen diyaloglar vardı. Bu yüzden okurken yoruldum ve bu sebeple kitabı sevemedim.

13 Beğeni