Her Yeni Güne Bir Yeni Kelime

Diaspora (Fransızca): 1. Herhangi bir ulusun veya inanç mensuplarının ana yurtları dışında azınlık olarak yaşadıkları yer. / 2. Herhangi bir ulusun yurdundan ayrılmış kolu, kopuntu. / 3. Yahudilerin ana yurtlarından ayrılarak yabancı ülkelerde yerleşen kolları, kopuntu.

Virtüöz (Fransızca): 1. Herhangi bir müzik aracını büyük ustalıkla çalabilen sanatçı. / 2. Herhangi bir işte usta olan kimse.

Melamet (Arapça): 1. Kınama. / 2. Azarlama, çıkışma.

5 Beğeni

Standart, -dı

(Fransızca standard)

1. sıfat Belli bir tipe göre yapılmış veya ayrılmış, ölçün, ölçünlü, tek biçim.

2. sıfat Belirli ölçülere, yasaya, kullanıma uygun olan, ölçün, ölçünlü.

3. sıfat Örnek veya temel olarak alınabilen, ölçün, ölçünlü:
Standart tütün.

4. isim Bir işletmede, bir ürünü, bir çalışma yöntemini, üretilecek miktarı, bütçenin para miktarını belirlemek için konulmuş kural.

3 Beğeni

Antropoit (Fransızca): İnsansı.

İçkin (Türkçe): 1. Varlığın içinde bulunan, varlığın yapısına karışmış olan, mündemiç (felsefe). / 2. Yalnızca bilinçten olan, yalnızca bilinç içeriği olarak var olan, mündemiç. / 3. Deney içinde kalan, deneyi aşmayan. / 4. Dünya içinde, dünyada olan.

Mündemiç (Arapça): İçkin.

5 Beğeni

Homojen

Fransızca homogène

1. (sıfat) Bağdaşık. Birbirlerine benzer karakterlere veya yapıya sahip parça veya birimlerden oluşan (bütün veya topluluk), mütecanis.

2. (sıfat, matematik) Bütün terimleri aynı derecede olan (çok terimli).

Heterojen

(sıfat, kimya, Fransızca hétérogène)

Ayrışık. Ayrı türden, çeşit çeşit, muhtelif.

Hasep (Arapça): Kişisel özellik, nitelik.
Hasep nesep: Bütün soy ve hısımlar.
Hasebiyle: Nedeniyle.

Allame / Allameicihan (Arapça): Çok ve derin bilgisi olan, çok bilgili.

Kadit (Arapça): 1. Çok zayıf. / 2. Güneşte veya hafif alevde kurutulmuş et. / 3. İskelet.
Kadidi çıkmak: 1. Çok zayıflamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek. / 2. İskeleti görünmek.

Hasıl (Arapça): Olan, ortaya çıkan, görünen.
Hasılıkelam / Hasılı: Kısacası.

Hançere (Arapça): Gırtlak.

Dirim (Türkçe): 1. Hayat, yaşam. / 2. Yaşama gücü.
Dirimsel: Hayatla ilgili veya hayata bağlı olan, dirimlik, hayati.

2 Beğeni

Tekellüf (Arapça): 1. Zahmet veren bir iş görme, güçlüğe katlanma. / 2. Bir işi gösterişli bir biçimde yapmaya çalışma, özenme, gösteriş.
Teklif tekellüf: Samimi olmama, resmî olma durumu, teklifli olma.

Lala (Farsça): 1. Çocuğun bakım, eğitim ve öğretimiyle görevli kimse. / 2. Şehzadelerin özel eğitmenleri. / 3. Padişahların vezirlerine seslenirken kullandıkları bir söz.
Lala paşa eğlendirmek: İşini gücünü bırakıp karşısındakinin hoş vakit geçirmesini sağlamak.

4 Beğeni

Azletmek: Arapça ʿazl + Türkçe etmek

Bir kişiyi görevinden almak, uzaklaştırmak:
" Beni bir daha devlet işlerinde kullanılmamak üzere azlettiler." - Reşat Nuri Güntekin

2 Beğeni

Ataraksiya (Latince): Hiçbir heyecan veya zihin etkisiyle uyarılmayan ruh dinginliği, acıya olduğu kadar kıvanca karşı da ilgisizlik (felsefe).

Sürmenaj (Fransızca): Sürekli ve aşırı çalışmadan doğan yorgunluk, bitkinlik.

Kesbetmek (Arapça + Türkçe): Kazanmak, elde etmek.

Süngüsü düşük: 1. Sağlığı, esenliği bozuk. / 2. Ataklığı, etkinliği, neşesi kalmamış.

Temize havale etmek: 1. Uzayıp giden bir işi bitirivermek. / 2. Yiyeceği yiyip bitirmek. / 3. Kısa yoldan çözümlemek, çabucak bitirmek. / 4. Ortadan kaldırmak, öldürmek. / 5. Kumar oyunlarında öbür oyuncuların bütün paralarını almak.

5 Beğeni

Eklektik : Seçmeci (sıfat, felsefe)
Kurulmuş olan dizgelerden değişik düşünceleri seçip alan ve bunları birleştirerek kendi öğretisi durumuna getiren (yöntem, düşünce, filozof). Bir öğreti ya da dizge kurmak istemeyip, ortalıkta olan düşünceler dağarcığından kendilerine uygun gelen bir bu, bir şu düşünceyi alarak benimseyen.

2 Beğeni

Eşkin (Türkçe): 1. Atın dörtnal ile tırıs arasındaki hızlı yürüyüşü. / 2. Filiz.

İspritizma (Fransızca): Ruhun ölmediğine inanan, gereğinde ölülerin ruhlarıyla ilişki kurulabileceğini ileri süren inanış.

Taammüm (Arapça): Yayılma, genelleşme.

Taammüt (Arapça): 1. Bir işi veya suçu bile bile, tasarlayarak yapma. / 2. İşlenecek bir suçun daha önceden tasarlanması.

Merhale (Arapça): 1. Derece, basamak, aşama, evre. / 2. Varılması istenen noktaya kadar aşılması gereken yerlerin her biri, konak, menzil. / 3. Bir yolcunun sekiz saatte gidebileceği mesafe.

Nedim (Arapça): 1. Arkadaş, yakın dost. / 2. Yüksek makamdaki kişileri hoş sözlerle, güzel fıkra ve hikâyelerle eğlendiren kimse.

3 Beğeni

İhtiyar (I)

(Arapça iḫtiyār)

1. sıfat Yaşlı, kocamış olan, pir (kimse), genç karşıtı:
" Bir gün odama kızgın bir ihtiyar girdi, elindeki bir tomar kâğıdı neredeyse fırlattı masama." - Ayşe Kulin

2. sıfat Cansız, sönük:
" Genç olmasına karşın bakışları çok ihtiyardı." - Ayla Kutlu

3. sıfat Eski:
" Şu ihtiyar toprak neler götürmüştür neler." - Ahmet Kabaklı

4. isim, teklifsiz konuşmada Baba veya anne.

ihtiyar (II)

isim, eskimiş, (ihtiya:rı), Arapça iḫtiyār

Seçme.

Not: Türkçedeki özel kullanımı, “seçkin kişi, hayırlı kişi” anlamından türemiştir. • İhtiyar heyeti deyimi “seçim kurulu” anlamındadır.

2 Beğeni

Egzajere:

  1. Mübalağa, abartma, abartı.

Egzajere etmek:

  1. Bir şeyi, bir olayı olduğundan büyük veya çok gösterme, abartmak.

TDK’da bir anlamını bulamadım ama İngilizce sözcük olan “Exaggerate” Türkçeleştirmesi olduğunu düşünüyorum.

Düzenleme:

Şöyle bir bilgi buldum;

Egzajere

~ Fr exagérer abartmak ~ Lat exaggerare yığmak, biriktirmek, büyütmek < Lat ex+ agger yığın, küme ex+ agger yığın, küme

Tarihte En Eski Kaynak

[ m (1968) : Niçin egzajere ediyorsun? Biliyorsun ki darling sana karşı çok ay lav yu’yum. ]

Önemli Not: Bu kaynak kayıtlara geçmiş ve bu kelimenin kullanıldığı yazılı ilk kaynaktır. Kullanımı daha öncesinde sözlü olarak veya günlük hayatta yaygın olabilir.

Kelime Kökeni

Fransızca exagérer “abartmak” fiilinden alıntıdır. Fransızca fiil Latince exaggerare “yığmak, biriktirmek, büyütmek” fiilinden alıntıdır. Bu sözcük Latince agger “yığın, küme” sözcüğünden ex+ önekiyle türetilmiştir.

Ek Bilgi

1880 dolayında Fransa"da çocuk psikolojisi disiplininde ortaya çıkmış bir terimdir.

Kaynak: etimolojiturkce.com

1 Beğeni

Mütenasip (Arapça): Orantılı, oranlı, uygun.

Lümpen (Almanca): 1. Sınıfsız. / 2. Ayaktakımı.

4 Beğeni

Neşet (Arapça): Çıkma, ileri gelme.
Neşet etmek: Kaynağını bir yerden almak, doğmak.

Mümessil (Arapça): Temsilci.

Semitik (Fransızca): Yahudi.

Epigram (Fransızca): Her türlü konuda yapılmış kısa manzume (edebiyat).

Amorf (Fransızca): Biçimsiz (fizik).

4 Beğeni

Kethüda

isim, tarih, (kethüda:), Farsça ked + ḫudā

Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya.

1 Beğeni

Eşraf (Arapça): Bir yerin zenginleri, sözü geçenler, ileri gelenler.

Hasretmek (Arapça + Türkçe): Bir şeyin bütününü birine, bir şeye ayırmak, vermek.

Kebir (Arapça): 1. Büyük, ulu. / 2. Yaşça büyük, yaşlı.
Kebire: Dinen yasaklandığı konusunda kesin delil bulunan ve hakkında dünyevî veya uhrevî ceza öngörülen davranış.

Berhava (Farsça + Arapça): 1. Havaya atılmış, uçurulmuş. / 2. Yararsız, boş.

Yave (Farsça): Saçma, saçma sapan söz.

3 Beğeni

Bakışım (Türkçe): İki veya daha çok şey arasında konum, biçim ve belirli bir eksene göre ölçü uygunluğu, simetri.

Çakaralmaz (Türkçe): 1. Basit, ilkel çakmak veya tabanca. / 2. Kalitesiz. / 3. İşe yaramayacak durumda olan, bozuk.

4 Beğeni

Kem

Farsça kem

1. sıfat, eskimiş Kötü, fena (göz, söz vb.).

2. sıfat, eskimiş Noksan, eksik:
Kem akçe.

2 Beğeni

Garaip (Arapça): Görülmemiş, şaşılacak şeyler, işitilmemiş olaylar.

Suyolu (Türkçe): 1. Bazı giysilerin yaka, kol, cep vb. yerlerini süslemekte kullanılan işlemeli şerit. / 2. Bazı kâğıtların dokusunda bulunan, ışığa tutulduğunda görülebilen çizgi, resim veya yazı, filigran. / 3. Kâğıt üzerine konulan noktaların aralarını çizgilerle birleştirerek oynanan bir çocuk oyunu.

Majüskül (Fransızca): Büyük harf.

2 Beğeni

İzzetinefis, -fsi

(izze’tinefis), Arapça ʿizzet + nefs

1. isim Öz saygı
" İzzetinefsime yediğim bu şamardan sersemledim." - Aka Gündüz

2. isim Kişinin kendine verdiği değer:
" Kadın bir izzetinefis coşmasına benzeyen öfke ile gözlerini açtı." - Peyami Safa

2 Beğeni