Rayiha (Arapça rāyiḥa) :
1. (isim) Güzel koku:
“Yağmur yağar yeşil otlar bitirir / Yel estikçe rayihasın getirir” - Karacaoğlan
Rayiha (Arapça rāyiḥa) :
1. (isim) Güzel koku:
“Yağmur yağar yeşil otlar bitirir / Yel estikçe rayihasın getirir” - Karacaoğlan
Halita
(hali:ta), Arapça ḫalīṭa
1. (isim, eskimiş, kimya) Alaşım.
2. (isim, eskimiş, mecaz) Birden çok ögeden oluşmuş karmaşık bir bütün:
" Dede tecrübe neticesiyle her insanın zıt şeylerden yoğrulmuş bir halita olduğunu biliyordu." - Halide Edip Adıvar
İmbik, -ği
(isim, Arapça inbīḳ)
Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, damıtıcı:
" Az çok bulamaç olan romantizm şiirinin daha imbikten geçmiş taraflarına geldim." - Yahya Kemal Beyatlı
Tırıl :
1. (sıfat, teklifsiz konuşmada) Çıplak ve zayıf.
2. (sıfat, teklifsiz konuşmada, mecaz) Parasız, züğürt :
" Validenin hâli malum … O benden tırıl…" - Ercüment Ekrem Talu
Anafor:
[isim] Girdap.
Karmakarışık, sinirli, güç durum.
“Korkunç bir anaforun öfkesine kapılmış, sağa sola savrulup duruyorlar.” (Atilla İlhan)
Yolsuzluk yapılarak elde edilen şey.
Sinizm ( Fransızca cynisme) :
1. (isim, felsefe) : İnsanın erdem ve mutluluğa, hiçbir değere bağlı olmadan bütün gereksinmelerden sıyrılarak kendi kendine erişebileceğini savunan Antisthenes’in öğretisi, kinizm.
Sarfınazar
((sa’rfınazar), Arapça ṣarf + naẓar)
1. (isim) Saymama, dikkate almama.
2. (isim) Vazgeçme.
Kromlek (Cromlech): Prehistorik (tarih öncesi) çağlardan neoltitik devirlere kadar, dairesel ya da doğrusal biçiminde sıraya dizilmiş desteksiz ayakta duran dikilitaşlardan menhir oluşmuş megalit yapı türdür.
İhrak-ı binnar: Ateşte yakma.
Esriklik, -ği :
1. (isim) : Sarhoş olma durumu.
(isim, eskimiş, Farsça kūs)
Savaşlarda, alaylarda at, deve veya araba üzerinde taşınan ve işaret vermek için kullanılan büyük davul.
Mutemet, -di :
1. (isim) Dairelerde, iş yerlerinde bazı para işlerine bakan görevli.
2. (isim, eskimiş) Kendisine inanılıp güvenilen kimse.
Çarnaçar
(zarf, eskimiş, (ça’rna:ça:r), Farsça çārnāçār)
İster istemez:
" Yenge hanıma söylemek ayıbıma gidiyor, çarnaçar size başvuruyorum kızım." - Attila İlhan
Helecan
(isim, eskimiş, (heleca:nı), Arapça ḫalecān)
Kalp çarpıntısı, çırpıntı:
" Ben de boyuna helecan geçirerek konuşmalarına dikkat ediyorum." - Etem İzzet Benice
Yeğin :
1. (sıfat, halk ağzında): Zorlu, katı, şiddetli.
2. (sıfat, halk ağzında, mecaz): Baskın, üstün, iyi.
Deryadil
(sıfat, eskimiş, mecaz, (derya:dil), Farsça deryā + dil)
Her şeyi hoş gören, çok sabırlı.
İlenmek, -e :
Birinin kötü bir duruma düşmesi dileğini gönlünden geçirmek veya açıkça söylemek, beddua etmek, lanet etmek.
Kolokyum (kolo’kyum, l ince okunur, Latince) :
1. (isim): Konuşu.
2. (isim): Doçentlik sözlü sınavı.
Yaşmak, -ğı :
1. (isim, eskimiş): Kadınların ferace ile birlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakan, ince yüz örtüsü:
" Çıka çıka, yaşmak feraceli, kazık gibi bir kadın çıktı." - Sermet Muhtar Alus
2. (isim, eskimiş, halk ağzında): Başla birlikte yüzü, ağzı kapatan örtü.
Tevekkeli
(zarf, (teve’kkeli), Arapça tevekkül’den)
Boşuna, boş yere, sebepsiz olarak:
" Ne ukalasın, sana tevekkeli ukala bücür demiyorlar." - Çetin Altan
Miskin
(Arapça miskīn)
1. (sıfat) Çok uyuşuk olan (kimse):
" Hayran olduğum adamı miskin bir mektep çocuğu gibi yaka paça alıp götürdü." - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
2. (sıfat) Hoş görülemeyecek durumlar karşısında tepki göstermeyen (kimse).
3. (sıfat) Cüzzam hastalığına tutulmuş olan (kimse).
4. (sıfat, eskimiş) Âciz, zavallı:
" Âşık olan miskin olur / Hak yoluna teslim olur" - Yunus Emre