Kitaplardaki Çeviri Sorunları

Amazon’un %63 indirimine kanmış ve yıllardır süren Gönül Suveren çevirisi okumama kararımı hiçe sayarak Çılgınlığın Ötesi’ni almıştım. King’in bin bir fiilimsiyle birbirine bağladığı güzelim uzun cümleleri Sayın Suveren 2 değil, 3 değil, 4-5 cümle halinde çevirmiş. Anlatımın edebi havası gitmiş, yerine kısa kısa ve aynı etkiyi veremeyen cümleler gelmiş.

Kötü bir çeviri diyemem ama bence doğru ve yeterli bir çeviri de değil. Bir daha Amazon’un indirimlerine kanıp böyle bir hataya düşmem, Suveren kardeşleri görünce kaçmaya devam.

4 Beğeni

Metin kısaltan, cümle ekleyen, eserin zaman kipini değiştiren çevirmenlerden “abi hikayeyi beğenmedim, o yüzden oturup kendim yeniden yazdım” hareketi bekliyorum. Gerçi bu arkadaşın yaptığı bir nevi o olmuş…

5 Beğeni

Benim anlamadığım bir çevirmen kendinde hangi yetkiyi görerek cümle yada paragraf çevirmeyip atlıyor. Yazarın kelime oyunlarını iyi aktaramaya bilir çevirmen ama cümle anlam olarak yazarın yazdığı anlamda olmalı en kötü. Diğer türlüsü translateden çevirmekle farkı kalmıyor. Burada yazar ne yazmış, çeviren makine aslında ne anlatmak istiyor.

@Leingrad translate o adamdan daha iyi çeviriyor bence. Hiç olmazsa kendi kafasına göre cümle atlamıyor.

4 Beğeni

Bunların yaptıkları çeviri değil. Adam rekorlar kitabına giricem diye kitaptan bir kaç paragrafı okuyor sonra aklında kalanı yazıyor. Öyle cümle cümle üstünden gidiyim, şurada bağlaç kullanayım, bu kısmı ayırayım falan öyle bir şey yok. 2-3 paragraf okuyor aklında ne kalıdysa, ne anladıysa kendisi yazıyor. O yüzden futbol topu futbol sahası oluyor, güve sinek oluyor, konuşmalar paragaflar atlanıyor vs… Benim gibi okuyucular da yazarın kitabı diye okuyor. Gerçi bu kitapların bir de yayıma hazırlayan editörleri falan var. Nasıl bir vasıfsız akraba kontenjanından işe girdiyse yayınladığı kitabın bir sayfasına bile bakmamışlar.

9 Beğeni

Elimde Harmancı’nın çevirdiği Düşman (The Enemy - Lee Child) adlı kitap vardı. Merak ettim nasıl çevirmiş diye. Kitabın çeşitli sayfalarından 10 sayfa kadar inceledim. Devasa kayıplar yok ama kısa ifadeleri birleştirip tek cümle yaptığı onlarca yer var.

Lakin şöyle bir durum var, belirtmek gerek:
Bazen yazarlar eserlerini yeni baskılarda gözden geçirip değiştirebiliyorlar. Ufak değişiklikler ama yine de yapılıyor. Türkçesi eski baskıdan çevrilmiş bir eseri özgün metnin yeni baskısıyla karşılaştırınca “vay çevirmen burayı çevirmemiş, buraya kafasına göre cümle eklemiş” diyebiliyoruz. Ama aslında metnin özgün hali değişmiş. Ben az evvel The Enemy’nin dijital halini internetten aradım ve Türkçe çevirisi arasında büyük farklar gördüm. Sonra biraz daha araştırıp çevirinin yapıldığı baskıyı buldum ve ufak değişiklikler hariç sorun bulamadım.

Ama yine de Harmancı’nın yaptığı doğru değil.

Şimdiye dek eleştirdiğim tüm çevirmenlerden özür dilemem gerek. Mehmet Harmancı varken onların çevirilerindeki hataları belirtmekten utanıyor insan. Hala kendisine kitap teslim ediliyor mu acaba?

4 Beğeni

O zaman bu çevirmen arkadaş rekorlar kitabına girmeyi hak etmiş. Bunu hangi anlamda söylediğimi belirtmeme gerek yok sanırım :slight_smile:

Dune serisinin son çıkan iki kitabını çeviri olarak karşılaştıran oldu mu? Daha önceden çıkan 4 kitabın çeviri durumu nasıldı?

Dost Körpe çevirisi hakkındaki genel görüşüm böyleydi. Şu an 5. kitabı okuyorum ve gayet başarılı buldum. En çok çeviri hatasına 2. kitapta rastlamıştım, diğer kitaplarda çok az hata olduğunu söyleyebilirim. Genel olarak aslına uygun bir çeviri. Kitabın yer yer zor anlaşılır olmasının faturasını çeviriye kesmemek gerek. Orijinali daha da anlaşılmaz çünkü :smile: İngilizcesi çok anlaşılır dille yazılmış da çeviride sıçmış değil yani. Eğer Körpe sırf kolay anlaşılır olsun diye metni basitleştirip götünden yorumlar katsaydı (Mehmet Harmancı gibi) o zaman kötü çeviri derdim. Fakat aslına uygun bir şekilde okuyucuyu zaman zaman yoran, muğlak bir dil kullandığı için kendisine kızamayacağım. Daha iyi bir çeviri elbette yapılabilirdi ama 2. kitaptaki yanlışlar hariç bence kötü bir çeviri değil, geçer not alır her türlü. Alıntıladığım gönderimde bahsettiğim gibi biraz ingilizcesi olanlar orijinal metni ve çeviriyi paralel okuyabilirler.

Bu arada Körpe’nin Fahrenheit 451 çevirisini aynı şekilde savunamayacağım maalesef. İlk o çeviriyi görseydim Dune’u da öyle çevirdiğini düşünüp başlamazdım muhtemelen ama okurlar emin olabilir, Dune çevirisi öyle değil :sweat_smile:

4 Beğeni

Rods’u rotlar olarak çevirmişler. Çubuk, sopa vs. demeleri gerekiyordu. Ayrıca, belki de ve görünüşe göre aynı anlamdaki sözcükler değiller.

2 Beğeni

Google’ın çevirisi de yanlış. "It looks like"ın yanında “maybe” var dikkat edersen. “Görünüşe göre belki de” gibi bir şey yazması lazımdı, yani orjinalinde de bir gözlemden ziyade varsayımdan, ihtimalden söz ediliyor. Sonraki Why not? (Neden olmasın?) da bunu destekliyor, yani “belki” anlamı bozmuyor. Nükleer reaktör rotları yerine de çubuk kullanılabilirmiş ama sırıtmıyor bence. Dilimizde yeri olan bir kelime (rot ayarı, rot kolu, rot balans). Buraya taşıyacak kadar bir sorun göremedim, hatta neredeyse hiç sorun görmedim açıkçası.

1 Beğeni

Stanisław Lem, İletisim Yayinlari, Aden. 4. Baski, 2015.

İngilizce ceviriden ceviri:

“Bilmiyorum,” diye yanıtladı Mühendis.
“Peki, neler olduğu hakkında bir fikrin var mı?”
Atmosfere yaklaştığımızı düşünmediğimiz bir anda kozmik hızla atmosfere daldık. Ama otopilot hata yapmış olamaz.”
“Hatayı biz yaptık, otopilot değil,” dedi Kaptan.

“I don’t know,” the Engineer replied.
“Do you have any idea what happened?”
We ran into atmosphere at cosmic velocity, where atmosphere should not have been. Yet the autopilot could not have made an error.”
“The autopilot didn’t make the error, we did,” said the Captain.

Kabul, Türkceye cevirisi zor, ancak anlamda degisiklik olmus.

“Evet,” dedi Mühendis. “Ve stratosfere girdiğimizde hâlâ altı ya da yedi mil yapıyorduk. Gerçekten de parçalara bölünmeliydik. Geminin buna dayanmış olması çok garip.”
“Garip mi?”
“Bu gemi, yirmilik bir akım yükleme oranına göre tasarlandı. Ve ben ekran patlamadan önce okun göstergede nasıl fırladığını kendi gözlerimle gördüm. İbre otuza çıktı.”

“Yes,” said the Engineer, “and when we entered the stratosphere, we were still doing six or seven. We really ought to have smashed to pieces. It’s strange that the ship withstood it.”
“Strange?”
“She’s designed for a load factor of twenty, and before the screen blew, I saw with my own eyes how the arrow jumped off the scale. The scale goes up to thirty.”

Akım yükleme oranı? :slight_smile: Bir malzemeye uygulanan yük, “akım” olmuş.

“Çok farklı bir şey,” dedi Mühendis. “Atmosfere çarptığımızda dış muhafaza çok yüksek bir ısıya ulaştı. Baş taraf erimeye başlamış olabilir. İşte şimdi de gövdenin bazı bölümleri soğuyor ve değişiyor.”

“It’s something quite different,” the Engineer said. “When we hit the atmosphere, the external shield reached a very high temperature. The prow may have begun to melt. And now parts of the frame are cooling and shifting.”

Bir türlü öğrenemedi cevirmenlerimiz sıcaklıkla ısının aynı şeyler olmadığını. Shift cevirisinde “değişme” yerine kayma veye yer değiştirme daha iyi olurmuş. Soğuktan büzüşen parcalarin hareket etmeye/yer degistirmeye başlamasi kastedilen.

“İçerde erime yok. Bu da hiç şaşırtıcı değil, çünkü seramitin ısı iletkenlik oranı çok zayıf.

“Nothing melted from the inside, which isn’t surprising, since ceramite conducts heat poorly.

Arkadasi burada ısıyı sıcaklık olarak cevirmedigi icin kutluyorum. Ancak bu “oran” konusunda baya bir takintisi var. Isı iletkenlik oranı nedir yahu. Bir orandir gidiyor.
Seramit ısıyı kötü iletir de olsun bitsin.

Böyle gidiyor genel olarak. Görüldügü gibi bir cok mühendislik teriminde bocalama var. Hard sci-fi cevirmeden önce cevirmenlerimiz keske teknik ceviri becerilerini bir kez sorgulasalar ve aciklari arastirsalar veya bir bilene sorsalar.

5 Beğeni

Pek de zor değil aslında: Atmosferin olmaması gerektiği bir yerde, kozmik hızla atmosfere girdik (atmosferle karşılaştık).

Ya da Google kullanılabilir. :slight_smile:

5 Beğeni

The men stopped about twenty feet from this extraordinary growth, but the Engineer continued toward it and was lifting his hand to touch the “trunk” when the Doctor cried, “Stop!”

The Engineer drew back reflexively. The Doctor pulled him away by the arm, then picked up a small stone and tossed it high into the air. The stone described a steep arc and dropped straight into the flattened top of the calyx. They all gave a start, so sudden and unexpected was the reaction. The calyx began undulating and closed; there was a brief hissing sound, like gas escaping, and the whole grayish column, now trembling feverishly, sank into the earth as if sucked in. The hole that was created was instantly filled by a greasy, foaming brown substance. Then particles of sand began to float on the surface, the coating of sand became thicker, and in a few seconds no trace of the hole remained: the ground was smooth and unbroken.

They were still standing there in amazement when the Chemist shouted, “Look!”
They lifted their heads. Before, they had been surrounded, at a distance of a few hundred feet, by three or four similar tall and slender growths—now there was not one.

Koca bir paragraf çeviriden atılmış. Yuh artık ya… 4. baskı bir de bu. Hem Stanislaw Lem’e hem de Türk okuruna büyük saygısızlık.

4 Beğeni

Çevirisi zor bir paragraf değil. Acaba çevirinin yapıldığı edisyon mu farklı?

Ya da “Ya sevgili Lem, ne gerek var şimdi bu paragrafa” diyerek ve konu bütünlüğünü korumak için çevirmen de kaldırmış olabilir. :slight_smile:

2 Beğeni

Bu daha muhtemel. Yazarlar bazen eserlerinde değişiklik yapabiliyorlar.

Evet İngilizceye tek çeviri varmış. Türkçeye çeviren kafasına göre o kısmı atmış.

1 Beğeni

Sanmam, Lehceden İngilizceye zaten gördügüm kadariyla sadece bir çeviri var: 1989, Marc E. Heine.

Madem Lehceden çevirmekle uğraşmiyorsunuz, bari İngilizcesini doğru çevirin ya…

Bu konuda Kitabı Mukaddes’in Eski Ahit yani Tevrat’ın Hakimler bölümünde yer alan Hz. Samson’un kıssasını okumanızı tavsiye ederim, Samson peygamberin Filistler ile mücadelesi, bir Filistli olan Delilah ile sonu felaketle biten aşkını ve Hz.Samson’un hazin ölümünü okuyacak ve Filist toplumu hakkında da bilgi edinmiş olacaksınız.
Hamiş: Hz. Samson, Kur’anı Kerim’de peygamberler kadrosu içinde yer almaz fakat hadislerde Şemsun adıyla anılan önemli bir peygamberdir.

1 Beğeni

Evet, ama hadi belki edisyon farki olabilir mi diye gene de bir arastirdim:

  • İletisim Yayinlari’ndan cikan ilk baski 1995.
  • Kitabin ilk İngilizce edisyonu 1989 Houghton Mifflin Harcourt, çeviri Marc E. Heine.
  • Kitabin ikinci İngilizce edisyonu 1991 Mariner Books (HMH), çeviri Marc E. Heine.
  • 1995’e kadar (hatta 2010’lara kadar) baska bir Ingilizce edisyon yok.

Yani bizim cevirmen ya 1989 ya da 1991 edisyonunu kullandi, ama iki edisyon arasinda ceviri bakimindan hicbir fark yok.

1 Beğeni

Alfa’da da durum aynıymış. Aynı çeviriyi kontrol etmeden basmışlar muhtemelen.

1 Beğeni