KR Kitap Kulübü #1 Yu Hua - Kanını Satan Adam

Ben de bugün okumaya başlıyorum :relaxed:

8 Beğeni

Değerli Kitapkurtları, Platin Günü kampanyamıza gösterilen yoğun ilgi nedeniyle siparişlerin işlenmesinde gecikmeler yaşanmaktadır.

Tüm birimlerimizin olağanüstü bir gayretle çalışmakta olduğunu belirtmek isteriz.

Bir özür beyanı olması adına, siparişlerinde gecikme yaşayan tüm Kitapkurtlarına 500 puan hediye edilecektir.

Yaşanan olağanüstü süreci anlayışla karşılamanızı temenni ediyoruz.

Ayrıca, sizlere daha kaliteli hizmet verebilmek amacıyla yapmış olduğumuz Yeni Otomasyon Sistemi yatırımımızın,
tamamlanma aşamasında olduğunu paylaşmak isteriz. Saygılarımızla…

Kitapyurdu şöyle bir açıklama yapmış. Sanırım bazı gecikmelerin sebebi bu.

1 Beğeni

Kitabım elime ulaştı yarın okumaya başlarım…

4 Beğeni

Bitirip sabırsızlıkla tartışmayı bekleyenler listesine beni de yazın :dancer:t2:

9 Beğeni

10.05.2018 de tartışma başlığı açılacak yazıyor eğer yanlış okumuyorsam, ama ben hiçbir başlık göremedim bu konuyla ilgili :thinking:

1 Beğeni

10.10.2018 oldu. :smiley: 5 gün ileriye aldık teminde problemler olduğu için.

1 Beğeni

Anladım. Tarih için ilk posta bakmıştım sadece. Ondan göremedim demek ki :slight_smile:

1 Beğeni

İlk gönderide de “düzenleme” olarak yazmış @DentArthurDent.

Düzenleme: Kitabı temin etmede yaşanan aksaklıklar nedeniyle tartışma başlangıcı, 10.10.2018 tarihine bırakılmıştır.

2 Beğeni

O zaman ilk tarihi gördükten sonra aşağı bakma zahmetine girmemişim. Ne tembel adammışım be :smiley:

2 Beğeni

en sonunda bir kaç güne yaydım ama bitirdim :sweat_smile:

1 Beğeni

"Sabırsızlık zamanı"nı yaşıyorum. İlk sanal deneyim olacak benim için

3 Beğeni

9 Ekim’in son saatlerinde bende bitirdim kitabı. Beklemedeyiz :slight_smile:

1 Beğeni

Acaba başlığı ben mi bulamadım yoksa çok tezcanlıyım ve daha başlık açılmadı mı? :see_no_evil:

1 Beğeni

Kitabı bu başlıkta tartışacağız. Bu yüzden bugünden itibaren, istediğiniz zaman fikirlerinizi yazabilirsiniz.

1 Beğeni

Merhabalar,
Kanını Satan Adam’ın kapak tasarımını gerçekten beğendim. Sizce de öyle değil miydi? Kitap akıcılık ve anlatım olarak gayet iyiydi bana kalırsa. Ama hikaye beni yeterince içine çekemedi. Üstün körü anlatılan çok fazla konu vardı. Bu hacimdeki bir kitap için normal buluyorum bunu ama. Xu Sanguan’ın zamanla öğrendiği fedakarlık oldukça iyi bir geçişle anlatıldı. Yani Yile ile olan ilişkisi başlarda üzdü. Hele Yile o demircinin oğlunu Sanguan’ın küçük oğlu yüzünden hastanelik etmişti Kitap buraya döner ve Sanguan’ın tepkisi değişir diye beklemedim değil aslında. Kitap dönem dönem Yile için gitti geldi. Bir karşı bir bu tarafın oğlu olan garibimin sokaklarda perişan olması beni etkiledi. Çünkü düşünsenize çocuksunuz ve hata size ait değil. Gidecek bir yeriniz yokmuş gibi hissediyorsunuz ve karnınız çok aç. Peki o Zafer Lokantası konusunda annenin evladını bırakıp gitmesi… Zaten Yulan’ı oldukça cahil ve paçoz buldum. Kapı eşiğinde ağlamalar falan. Yordun beni Yulan, yordun! Cahil demişken kitapta bilge biri zaten yoktu.
Mao döneminin durumu ise güzel dokundurmalarla değinilmesi alanım olan 20.yy için güzeldi. Sonuç olarak tez için kitap siparişinde araya sıkıştırıp aldığım bu kitap biraz nefes almamı sağlasa da beklentimin biraz altında kaldı gibi.

13 Beğeni

Herkes birbirinden birşeyler bekliyor sanırım şu an tartışma için :slight_smile: Dün akşam kitabı bitirdikten sonra Goodreads’e yazdığım yorumu koyayim bende şimdilik.

Yu Hua’nın okuduğum ikinci kitabı Kanını Satan Adam’ı, maalesef ki ilk okuduğum Yaşamak kitabı kadar sevemedim. Yaşamak’ı bitireli henüz daha bir hafta olmuşken, haliyle çok fazla kıyaslama yapmak zorunda kaldım ister istemez. Bu sebeple aslında önce Kanını Satan Adam’ı, sonrasında ise Yaşamak’ı okumayı dilerdim.

Kitabın olumlu yönlerindense olumsuz bulduğum yönlerine değinmek istiyorum. Zira zaten yazarın sürükleyici, sade ve temiz bir anlatımı olduğunu biliyoruz. Öncelikle ilk sayfalarında çok ama çok sık özel isim kullanılması beni rahatsız etti. Diyaloglar son bölümlere kadar oldukça abartı ve gereksiz dramatikti. Özellikle karakterlerin veryansın ettiği isyan çığlıkları ve yakınmalar beni okurken yordu. Bu yüzden hikaye yer yer kendinden soğuttu ve gerçekliğini kaybettirdi gözümde. Bazı kısımlarda karakterlerin ani karar değişiklikleriyle tüm olanı biteni hiçe saymaları ve hiçbir şey olmamış gibi davrandığı durumlarda ise hikayede bir çeşit kopukluk olduğunu hissetmeme sebep oldu. Sonradan çoğunlukla bu açıklar kapansa dahi, yine de tam olarak beni tatmin etmedi açıkçası. Neyse ki kitap ikinci yarısında kendini biraz toparladı ve ilk saydığım olumsuz yönleri giderek azaldı. Nihayetinde hikayeye odaklanmamı ve içine girebilmemi sağladı. Son kısımlarda ise oldukça başarılıydı. Yaşamak kitabındaki o aradığım tadı kitabın sonlarında tam olarak alabildim.

Herşeye rağmen okuduğum iki kitap üzerine Yu Hua’nın kalemini beğendim. Kalan diğer kitabı Yedinci Gün’ü de okuma listeme ekledim şimdiden.

Ekstra olarak değinmek istediğim, yine gözüme batan bir konu daha var. Sanırım Yu Hua, kitaplarında bir kelime seçip, o kelimeyi özellikle kitap boyu bilinçli olarak sık sık tekrarlayarak gözümüze sokmaya çalışıyor. Yaşamak kitabında “gözyaşı” kelimesi ne kadar da çok kullanılmış diye düşünürken, okuyanlar da farketmiştir ki bu kitapta da “kıkırdamak” kelimesinin çok daha fazla kullanıldığını ve tekrar edildiğini farkettim. Hatta bir yerde “Kıkır kıkır kıkırdamak” gibi üçlü kombo içeren bir kullanımı dahi mevcuttu. Bunun sebebini tam olarak çözemedim. Çeviriden mi kaynaklı bilmiyorum. Ama aynı durum yazarın Türkçe’ye çevirilen diğer kitabında da var mı acaba diye düşünmeden edemiyorum :slight_smile:

14 Beğeni

Farkli şeyler yazmayacağım aslında ama dahil olmak istedim ben de :yum: Sade ve akıcı anlatım,kapak tasarımı (olay oldu olay :grinning: ) ,karakterlerin kapılarda ağlayıp sızlanmasına anlam verememe katıldığım noktalar. Karakterin ilk başta Yile’yi kendi oglu olarak kabul etmemesi ama sonradan onun için en büyük fedakarlığı yapıp kanını satması ve bunlar için kapı kapı dolaşması beni etkileyen bir durum oldu. Fedakarlık gerçekten bambaşka birşey… Dikkatimi çeken ve hoş gelen bir nokta da başka işlerde kazandıkları parayı gelişigüzel harcayabiliyorken kan satarak kazandıkları parayı daha önemli görüp aile için yani daha önemli gördükleri bir konu için harcamak istemeleriydi.
Minicik de bir alıntı bırakıp kaçıyorum
Gördün mü bak? Kadınlar böyledir işte,mutlu oldukları zaman gülecekleri yerde ağlamaya baslarlar hemen.

16 Beğeni

Ben de müsait olduğum zaman katılacağım. Koltuğumu güzel yerden ayırtayım.

5 Beğeni

Ben de şimdilik Goodreads’e yazdığımı ekliyorum. :slight_smile: Bu arada Jaguar Kitap ve Erdem Kurtuldu’ya teşekkürler.

Kanını Satan Adam’dan kısa süre önce Yaşamak’ı okumuştum. Bireylerde olduğu gibi kitaplarda da farklı hikâyeler anlatıldığı için birbiriyle kıyaslanmaz fakat Kanını Satan Adam’da mutluluk ögelerine rastlamak mümkünken Yaşamak’ta daha trajik bir hayat anlatılıyor.

Mo Yan’ın Değişim’inde de kan satmak olayına rastladım. Sanırım Çin’de kıtlık ve uygulanan politikalar halkı sefalete sürüklemiş ve böylece halkın damarlarından akan kan, gelir kaynağı olmuş.

Kitap bana göre “İnsan olmak vicdan ister.” sözü üzerine kurgulanmış. Xu Sanguan’ın hataları olmadı mı? Oldu tabii ama vicdan sahibi olmasaydı, iyi biri olmaya çalışmasaydı öyle bir baba ve insan olmazdı.

14 Beğeni

Öncelikle kitabı oldukça beğendiğimi söyleyerek bir giriş yapayım. Yukarıda yorumlarınızdan gördüğüm ve de benim tahmin ettiğim kadarıyla kitap insanlara çok farklı bir beklenti kapısı açmış/açıyor. Kitabın konusunu ve geçtiği dönemi düşününce; daha ciddi, oturaklı ve gerçekçi dramatik öğelerle örülmüş bir hikaye bekliyor insan. Ancak işin aslı tam olarak öyle değil.

Kitabı okurken çoğumuzun farkedeceği bir şey var: Bu kitapta oldukça absürt şeyler oluyor. Kimi zaman karakterlerin içinde bulundukları durumlar oldukça absürt iken, kimi zaman gayet normal bir olaya karakterler aşırı tepki veriyor. Bütün bunlar, daha kitabın ilk 30-40 sayfasından açık edildiği için, bir okuyucu olarak beklentimi kitabın dışa yaydığı auraya göre ayarlamak yerine daha farklı bir yere konumlandırdım.

Kitapta geçen olaylar oldukça ciddi ve hatta bazıları travmatik denebilecek düzeyde. Ancak kitap bunları o kadar sade ve hafif bir şekilde anlatıyor ki, sanki günlük bir takvim yaprağı okuyormuşçasına “normal” hissediyorsunuz. Bu normalliğin kırıldığı nokta, yukarıda bahsettiğim absürt karakter tepkileri oluyor.

Xu Sanguan’ın karısının sürekli olarak kapının önünde çığırtması, karakterlerin devamlı olarak farklı olaylara aynı tepkileri vermeleri, birbiri ardına gelen yinelemeler bir noktadan sonra kitabın dramatik bir hikayenin içindeki traji-“komik” hissiyatı vermeye çalıştığını düşündürttü bana. Bir kadının acı acı ağlamasına; bir adamın karısını aldatıp üstüne kanını satarak öteki kadına tamamiyle iyi niyetle yemek almasına ama her şeyin başına yıkılmasına; Yile’nin ciddi manada acı dolu yolculuğunda makarna yemek istediği sahneye kadar iki ailenin saçma bir ahlak davasına saç baş birbirine girmesine içli bir şekilde gülmeye başladım. Tepkiler sürekli aynı, olaylar sürekli birbirine benzer ve bir o kadar karmaşık, karakterler ise bir o kadar saf salak ve zayıftı. Sanki bütün bu olaylara gülme ve bunları saçma bulma hakkım varmış gibi hissettim ancak öyle değildi. Yİle’nin makarna için tek başına babasının peşinden koştuğu sahne bana bir tokat gibi çarpmıştı. Her şeyin saçmalığına gülerken aslında ne kadar ciddi şeylere güldüğümü hissettim ve tam o esnada kitabın belki de benim almak istediğim mesajını yakaladım:

En büyük trajediler bile, eğer doğru bakış açısından bakarsan komiktir.

Toplumbilimsel bir bakış açısıyla kitabı incelediğimizde farkediyoruz ki kitap içinde geçtiği dönemin siyasi şartlarından daha çok toplumun ahlaki yönüne bir taşlama içeriyor. Karakterlerin yaşadıkları bütün o acılar, çoğunlukla saçma sapan kuruntulardan ve buralarda “elalem ne der” dediğimiz sınırlayıcı ahlaki yapıdan kaynaklanıyor. Kitap, yukarıda bazı arkadaşlarımızın eleştirdiği konu olan birçok repliğin, sözün ve davranışın tekrar edilmesi ile aslında bu eleştiriye biçimsel bir şekilde de yaklaşıyor. Bütün bu ahlaki safsatalar bir döngüden ibaret. Biri diğerini sürekli takip ediyor ve toplumun ahlak yapısına uymadığınızda kimse ölmüyor. Herkes kendi hayatına devam ediyor ve ta ki canları sıkılan insanlar sürüsü kendilerine eleştirecek yeni bir eğlence bulup bütün her şey tekrar edene kadar.

Karısı kocasını aldatıyor, ortalık karışıyor. Ama neticesinde beraber yaşamaya devam ediyorlar. Yile’nin başkasının çocuğu olduğu ortaya çıkıyor, yine ortalık karışıyor. Ama Xu Sanguan’ın oğlu olmaya devam ediyor. Xu Sanguan karısını aldatıyor, aman karısı çığırtıyor elalem ne der diye, neticesinde, yine bir şey olmuyor. Bütün kitap, benzer ahlaki çıkmazların karakterlerin içinde yarattığı aykırılıklardan ibaret. Xu Sanguan ve karısı birbirlerini seviyor. Bir hata yüzünden bırakmak istemiyorlar, ama komşulara rezil olmamak için kendilerinin bile farkında olmadıkları bir gösteri düzenliyorlar. Yile, belki reddediliyor, çok acı çekiyor ama, Xu Sanguan içinde yaşadığı çatışmaya rağmen hayatı boyunca satmadığı kanı onun için satıyor. Neticede her karakter, sonunda yine kendi bildiğini okuyor.

Trajediye doğru noktadan bakarsak her şey çok absürt. Hayattaki bütün acılar, ahlaki ikilemler kendini sürekli tekrar ediyor. İnsanların toplumsal ahlak diye adlandırdığı şey muğlak, sefil bir çabadan ibaret. Günün sonunda elimizde kalan tek şey, kendi istencimiz, kendi sevdiklerimiz, ailemiz oluyor. Her türlü rezillik, utanç, kıtlık, sefillik geride kalıyor ama yaşlanıp geriye baktığımız zaman, kanımızı ne için sattığımızı hatırlıyor ve eğer bir dogma yerine kendi hislerimiz için sattıysak, yüzümüzde bir gülümsemeyle kızarmış domuz ciğeri yiyoruz.

18 Beğeni