- Kitabın arifesinde geldiniz. Umarım giderken söylediğiniz şeyleri başarabilmişsinizdir. @Bunn-Y hayırlı haber için sizin gelmenizi bekliyordu.
- Kitabın arifesinde geldiniz. Umarım giderken söylediğiniz şeyleri başarabilmişsinizdir. @Bunn-Y hayırlı haber için sizin gelmenizi bekliyordu.
Hahah, sayılır. Projeler teslim edildi, evler tasındı, rutinler iyi kötü oturtuldu, oyunlar oynandı, kitaplar okundu. Temkini elden bırakmadan yavaş yavaş online’lığa dönüyorum hocam.
Çok teşekkür ediyorum. Çok keyifliydi benim için de.
Sizin dediğiniz de çok mantıklı. Ben bu isimlerden sadece Kalam Mekhar ve Dassem Ultor’u gördüğüm için böyle bir gözlem yapamadım tabii. Şimdi siz sıralayınca gerçekten tutarlı göründü benim gözüme de.
Bu da olur, neden olmasın. İngilizce sözcük anlamına da tamamen uygun zaten. Bu kelime aklıma gelmemişti benim hiç.
Ben Younghand-Eliuzun isimlerinin arasındaki farktan bahsetmiştim aslında. Eliuzun demesini mi Crokus’un Crooked ile ilgili olmasından kaynaklandığını düşünmüştünüz? Eliuzun hırsızlara söylenen bir söz ama sizin dediğiniz çarpıklığa da uyar. Ancak Crokus’un herhangi bir deformasyonu var mıydı hatırlayamadım. Bir de bunu araştırdığımda direkt crocus/krokus’tan geldiğini düşünmüştüm, çiğdem çiçeği yani.
Evet, dediğiniz doğru. Şaman olmalarıyla uygun aslında Kemikbakar anlamı ama sadece ilk kitap bazında bu tarz bir eylemlerine tanık olmayınca sorgulamıştım ben de.
Zaman ayırıp okuduğunuz ve fikir belirttiğiniz için çok teşekkür ediyorum.
Garden of the Moon için incelememi aşağıya bırakıyorum. Bu vesile ile, en azından 2 sözümden ilkini @isos81 dostuma tutmuş bulunuyorum :))
Öncellikle bu kitabı hiç karışık bulmadığımı ve karakterler arası atlamanın çok düzgün ve muntazam bir şekilde yapıldığını düşünüyorum. Örnek vermek gerekirse Ganoes Paran ile başlayan kitabın, devamında da bu karakteri tam zamanında ve gerekli yerlerde işin içine soktuğunu görüyoruz.
Kitapta Zaman Çarkı ve biraz da Fırtınaışığı ile ciddi benzerlikler olduğunu gözlemledim. (Etkilenme olarak düşünülmesin ya da kopya gibi. Shannara’nın ilk kitabı tamamen LOTR benzeridir (Shannara’nın Kılıcı) ve sonra tamamen özgünleşmiştir.
Daha tam olarak nasıl işlediğine dair tüm detaylar olmasa da Kovanların, ZÇ’ındaki Yollar’a benzediğini düşünüyorum. Fakat ZÇ evreninde yolların önemi ve kullanımı Malazan evrenindeki kovanlar kadar önemli değildi. Burada ilerleyen kitaplarda kovanların nasıl oluştuğunu göreceğimizi ya da kullanımının ne kadar fecaat sonuçlara yol açacağına tanıklık edeceğimizi düşünüyorum. ZÇ evreninde ise Trolloc ve Myyrrddaal taşımak dışında pek işlevi yoktu.
Bu evrende asıl hoşuma giden şey ise net bir kötü ya da iyi tanımı yok. Mesela Empress Laseen’in iyi ya da kötü bir yere koyabilmemiz için gerekli veri yok. Olsa bile herkesin için bu durumun değişeceğini ve subjektif olmayacağını düşünüyorum. Ama ZÇ’ında Lanfeer - Ishamael veya Demandred pure kötüydü ve bunun aksini yorumlayabilecek hiç kimse olmazdı. Gene örnek vermek gerekirse, kitapta bir bölümde Baruk istemsizce Anomander Rake’e Karanlıkların Oğlu diyor. O da buna çok kızıyor ve anca aptalların ve onlardan korkanların ona bu lakabı taktığını söylüyor. Karanlıkların Oğlu’nun pure kötü olmasını beklersin ama durum hiçte böyle değil. Mesela nötr olarak görebileceğimiz Oponn ikizlerinin ise aslında ezik büzük saçma karakterler olduğuna şahitlik ediyoruz.
İlk kitapta POV olarak çok rolü olmasa da Sergeant Whiskeyjack’in (Alakarga) Fırtınaışığındaki Kaladin’e çok benzediğini düşünüyorum. Brandan Sanderson’a bir yayınında bu soruyu sormayı düşünüyorum fırsat olursa. İkisininde özgüven problemleri olan ama liderlik konusunda su götürmez bir yeteneklerinin olduğu aşikar. Kaladin’de, Whiskeyjack’ta korkunç bir savaş durumunun içinde 1 kişiyi bile kaybetmeye tahammülü olmayan kişiler olarak bizim karşımıza çıkıyor. Whiskeyjack’in geçmişini tahminen 3.kitapta göreceğiz ve ondan sonra daha net yorumlama şansına sahip olacağım. Bridge 4 bile muhtemelen Bridgeburners’tan gelmiş.
Malazan ile ilgili hiçbir spoiler yemedim şu ana kadar. Nasıl ilerler, kim ilerler, hikaye nereye evrilir çok fikrim yok ama şöyle bir tahminim var. Ermişlerin ölen fanilerden oluştuğunu düşünüyorum, bu durumda buradaki tanrıların bazıları (ata olmayanlar) ölen faniler gibime geliyor. Çok sallama da çıkabilir ama nedense böyle bir tahminim var.
Sihir ve fantastik ögelerin bir anda üstümüze yağması hoşuma gitti. Bir anda 5 ejderha ile çarpışan Jaghut Tyrann sahneleri güzeldi. Devam edecek mi bilmiyorum ama sanki sonu çok aceleye getirilmiş gibime geldi. Eğer hikaye burada bitecekse bunu bir zayıflık olarak görürüm.
Bu seride insan olsun, ermiş olsun veya tanrı olsun hiçbir kimsenin gerçek gücü olmadığını ve günümüz dünyasındaki insanların genel olarak kötülüğüne ithafen yazılmış olduğunu düşünüyorum. Sürekli korkunç şeyler oluyor ve akan kanlar durmuyor. Bu da günümüz dünyasındaki 1 numaralı yırtıcı olan insanın nasıl kendini yok eden nefret dolu bir topluluk olduğunu tekrar tekrar kanıtlıyor. Bu anaforun içinde Whiskeyjack ya da Kruppe gibi iyi insanlarında olabileceğini bize sunuyor.
Onun dışında enlerimi yapayım.
En sevdiğim karakter: Quick Ben (Tez Ben)
En sevmediğim karakter: Adjunct Lorn (Muavin Lorn)
En merak uyandıran karakter: Tattersail (Yırtıkyelken)
En ürkünç karakter: Kotilyon (Sorry olarak takıldığı zamanlar)
En tahmin edilebilir karakter: Anomander Rake
Beklentimin en yüksek olduğu karakterler ise Dujek ile Whiskeyjack
Ayrıca Zaman Çarkı’nda ki korkunç ezici ve sıkıcı politik kısımlar burada bence çok güzel gidiyor. Baruk vs Kruppe gibi. Darujhistan üstünde dönen oyunlar çok acayip ve dallanacak gibi.
Aklıma geldikçe ekleyeceğim. Herkese iyi 2.kitap tecrübesi dilerim. İngilizce okuma imkanı olanlar kesinlikle böyle okusun, tavsiye ederim.
1 ve 2.kitabın ingilizceleri bende 2 şer tane var. Talep eden olursa verebilirim.
Henüz okuyamadım yazını ama 2. Kitaptan spoiler var mı?
Yoktur :)) tamamen 1.kitap çok az zç ve stormlight spoilerı ama çok önemsiz seviyede.
Benim buna bakış açım henüz seriye de derince dalmamış olmakla birlikte biraz farklı. İnsanın yaratıldığı dünyada insan olduğunu hatırlama çabasını okuyoruz. O yüzden aslında temelde bir umut söz konusu. İkinci kitabın teması bu idi, en azından. Hoş, bir çaba var mıydı bilmiyorum ama derin bir ısrar vardı hatırlamaya yönelik diyeyim.
Bridge Four - Bridgeburners benzetmenizi ilginç buldum aslında. Olabilir. Biraz daha tanıyabilsek aslında daha net bir kıyas yapabiliriz ama oldukça benzerlik var bence de. Kaladin - Whiskeyjack için de benzetmeniz yerinde ama henüz Whiskeyjack’i tam tanıyamadığımız için emin olamadım.
İlk iki kitapta sırasıyla neden bu şekilde hissedebileceğinizi biraz hayal edebiliyorum hocamlar. Serinin kalanını da okuyunca bakalım nasıl düşüneceksiniz .
Est Hocam ya ne sözü. Maksat birlikte Malazan konuşup keyifli vakit geçirmek.
Kovanlar ile Yollar benziyor ama dediğin gibi, Kovanlar çok daha fazlası. İleride kovanlara dair daha fazla şey illa ki okuyacağız.
Kesinlikle. Benim de en sevdiğim şeylerden birisi bu. Bazı karakterlere karşı duygularımın zaman içerisinde değişmesi bence çok keyifli bir deneyim sunuyor.
Aslında WJ’de pek özgüven sorunu yok. Dassem seviyesinde silahtarlığı var. Ayrıca, Ay Bahçeleri’nin giriş kısmında çocuk Paran ile konuşurken aslında Malaz Orduları komutanı. Laseen sonrasında demote edilip Çavuş’a indiriliyor rütbesi. Hatta normalde Dujek ona bağlı, sonrasında kendisi Dujek’e bağlı oluyor. Dujek mesela bunu sorun ederken, o tam bir profesyonel bir asker olduğu için işine bakıyor. Tabii o dönem, özellikle Laseen Bridgeburners’ı yok etmek istediği zaman bazı içsel problemler yaşıyor ama bunu da çok kısa sürede çözüyor.
Bridge 4 nereden geliyor bilmiyorum ama Bridgeburners, Glen Cook’un The Black Company’sinden geliyor.
RAFO.
Diğer konuya da yazdım. Biraz beklentiler ile alakalı. Raest’in finnest’i yoktu biliyorsun ve finnest onun gücünün çoğunu barındırıyordu. Raest de onu elde etmeye çalışıyordu. Karşılaştığı 5 ejderha sonrası Azath house da çıkınca, zaten güçten düşmüş olan Raest’in çok bir şansı kalmıyordu.
Bu seri insanı anlatıyor ama işte “siz şöyle alçaksınız, böyle şerefsizsiniz” diyerek sorunu tespit edip orada bırakmıyor. Çözüm öneriler de sunuyor. Zaten bu yüzden serinin ana teması “Compassion”.
Bu arada bu incelemeyi spoiler başlığa yazdığın için çoğu kişi görmeyecektir. Ana konuya kopyalayacağım.
Bir wickans vs caladan brood’umuz olmalı sanki :))
@nefarrias_bredd Hocam DG’nin tor reread’ini okuyordum da, Bill’in aşağıdaki yorumlarını okuyunca sen geldin aklıma.
And now to another plot strand…Mallick Rel. Boy I hate Mallick Rel.
Yes, politics is going to play a big role coming up with this army. Note the captain’s “oh crap” when he let fly his unfiltered view of Coltaine and Mallick Rel (Boy, I hate Mallick Rel.) says “thanks!”
Bill: I-H-MR
isos: F-MR
nefarrias: M-F-R
Öhöm. Fuck Mallick Rel
Yalnız god is not willing’de de var Mallick Rel -Allah belasını versin-. ÇİLEMİZ BİTMEMİŞ.
Deadhouse Gates ikinci okumamda, harika bir foreshadowing fark ettim:
İkinci kitap için spoiler içerir, bitirmeden bakmayın.
‘Now I am confused, Captain. The High Fist holds his army in Aren. More, he holds the entire Seven Cities fleet as well. Neither has moved in months. He has had countless opportunities to despatch either force to our aid. Tell me, Captain, in your family’s hunting estates, have you ever seen a deer caught in lantern light? How it stands, frozen, unable to do anything. The High Fist Pormqual is that deer. Coltaine could deliver this train to a place three miles up the coast from Aren and Pormqual would not set forth to deliver us. Do you truly believe that an even greater plight, such as you envisage for us in Ubaryd, will shame the High Fist into action?’
Ulan Pormqual, yatacak yerin yok.
İş ve özel hayatımdaki yoğunluğumdan dolayı serinin 6. kitabını yarım bırakmak zorunda kalmış ve seriyi okumaya ara vermiştim, bu başlıkta yukarıda bir yerlerde bahsetmiştim bundan. Yoğunluk geçmiş sayılmaz aslında ama seriyi özlediğim için 6. kitaba tekrar başladım ve parça parça okuyarak bitirdim. Forumda herkes şu an 2. kitabı okurken “Hangi Kitabı Okuyorsunuz” başlığında 6. kitaptan bahsetmek istemediğim için buraya geldim. Zaten uzun uzun ve spoiler’lı yazma niyetim var.
Yazının kalanı 6. kitap için spoiler içeriyor.
The Bonehunters’ı daha önce yaklaşık ortalarına geldiğim sırada yarım bırakmıştım, o zamanki ruh halimle yorucu gelmişti kitap. Kitapta uzun bir 7. bölüm var ki (Y’Ghatan Savaşı’nın anlatıldığı bölüm) o dönem okuduğumda beni özellikle o bölüm çok yormuştu ama okurken bir taraftan da sakin kafayla okusam bu bölümü çok severim diye düşünüyordum. Nitekim ikinci okumamda kitabın açık ara en sevdiğim bölümü oldu. Son derece detaylı, harika bir savaş tasviri. Saymadım ama bölümde 50 kere falan POV değişmiş olabilir. Bu tür yazım stili çoğu kişinin hoşuna gitmez ama aynı olayı farklı kişilerin gözünden takip etmeyi sevdiğim için ben beğendim. En sevdiğim kısım ise tabii ki bölümün sonlarında bizimkilerin şehrin altındaki tünellerde çıkış yolu aradığı kısımlardı, oraları soluk soluğa okudum. Kurtulduktan sonra kendilerine taktıkları Bonehunters lakabı da çok yakıştı, Bridgeburners gibi bir ekip olurlar umarım. Bridgeburners demişken, kitaptan bir alıntı yapmadan edemiyorum .
Özet
“Gods run when they see a Bridgeburner.”
Malazan komik olayları ile öne çıkan bir seri değil tabii ki ama serinin kendine has bir mizahı olduğu da bir gerçek. 6. kitabın özellikle ilk yarısı seride şu ana kadar en komik bulduğum diyalogların olduğu kısımdı. Özellikle askerlerin arasındaki bazı konuşmalar epey güldürdü. Hatta trajik olarak değerlendirilebilecek bazı olayları bile anlatım şekli sebebiyle eğlenerek okudum (Joyful Union’ın zamansız ölümü gibi).
- kitap itibariyle kendisi hakkındaki ilk düşüncemden en farklı noktaya giden karakter Leoman oldu. Ben dava adamı, sadık bir karakter olarak kurmuştum onu kafamda ama dost-düşman demeden herkesi sattı. Bakalım hikayesi ileride nasıl bir noktaya gidecek.
Bu seriye bazen neden eklendiğini anlayamadığım karakterler oluyor. Bu kitapta da Ganath için böyle düşünüyorum. Bir süre Ganoes Paran’ın yanında takıldı, sonra ayrıldılar, bir süre sonra da öldü. Erikson’un bu karakteri ne amaçla yazdığını, karakterin hikayeye nasıl bir katkısı olduğunu çözemedim.
Serinin spoiler’sız başlığında geçenlerde seriyi bilgisayar oyununa benzetenler olmuştu. Serinin geneli için benim böyle bir izlenimim yok ama zaman zaman birbirleriyle pek alakalı gözükmeyen kişilerin bir grup halinde yolculuk etmeleri, bir bilgisayar oyununda bir quest’e gitmek için alakasız kişilerin grup oluşturulmasıyla benzeşiyor gerçekten. Örneğin bu kitapta Ganoes Paran ile Ganath’ın, Karsa Orlong ve Samar Dev’in ya da Apsalar ile Telorast ve Curdle’ın birlikte yolculuk etmeleri için bence kayda değer sebepler yoktu.
Zamanında @isos81’in sorduğu serideki en favori karakteriniz sorusuna espri olsun diye kendisinin hiç sevmediğini bildiğim Mallick Rel’in ismini vermiş ve ocak dışı kalmıştım . Tabii o zaman Mallick Rel’in sadece 2. kitapta yaptıklarını biliyordum ki orada da kendisini sevmemek için yeterince gerekçe vermişti. Bu kitapta kendisi geri dönüyor ama dönmez olaydı. Coltaine’in senden ve Korbolo Dom’dan çektiği nedir, adamın ölüsüne bile saygınız yok. Coltaine’i ve Wickanları hain ilan ettikleri o sayfaları okurken fena sinirlendim. Deadhouse Gates’i okurken Mallick Rel’i Yüzüklerin Efendisi’ndeki Solucandil’e benzetmiştim biraz. Bu kitapta yaptığı propagandayı ve Laseen’in de bu propagandayı desteklediğini görünce bu kez ülkemizde yaşadıklarımız geliyor aklıma. İşlerin kötü gittiği dönemlerde yöneticilerin yerlerini sağlama almak için kendilerine düşman yaratmaları, yalan yanlış propagandalara başvurmaları evrensel bir uygulama gördüğüm kadarıyla. Mallick Rel bir sonraki kitapta çıkıp dünyanın en zengin otataral madenleri aslında Quon Tali’de ama yüz yıl önce yapılan bir antlaşma nedeniyle çıkaramıyoruz, antlaşmanın süresi dolunca uçuşa geçeceğiz, hedef Burn’un uykusundan sonra 2023 dese şaşırmam.
Serideki favori ikilim olan Mappo ve Icarium bu kitapta ayrı düştüler, umarım kısa zamanda tekrar bir araya gelirler. Bu zamana kadar bolca sözü geçen Icarium’un gücüne de sonunda şahit olduk. Orada bana biraz tuhaf gelen kısım Trull Sengar ile dövüştüğü kısımdı. Icarium’un ne kadar güçlü olduğunu önceki kitaplardan biliyoruz. Burada da bu şöhretine layık bir şekilde herkesi kesip biçerken karşısına Trull Sengar geliyor ve tek başına Icarium’u uzun bir süre oyalıyor. Sonunda Apt araya girmeseydi Icarium onu da öldürecekti muhtemelen ama yine de mızrağıyla bu kadar uzun süre direnebilmesi normal gelmedi bana. Sonuçta Icarium T’lan Imass’lerin üstesinden bile zorlanmadan gelebilen bir karakter.
Kitapta tuhaf gelen bir diğer kısım ise Kalam’ın onlarca claw’ı pek de zorlanmadan öldürmesiydi. Apsalar da benzer bir şey yaptı sanırım, o kısmı çok iyi anlamamış olabilirim, ama öyleyse bile onu zamanında bir tanrı ele geçirdiği için gücünü makul karşılayabiliriz. Kalam da çok güçlü bir karakter olabilir, claw’ların en iyisi de olabilir ama en nihayetinde kendisi gibi claw olan bu kadar fazla kişiyi bu kadar rahat öldürmesini beklemem. Yukarıdaki Trull Sengar olayı ile birlikte Kalam’ın bu yaptıklarını, sevdiğimiz karakterler daha iyi gözüksün diye plot armor’un biraz fazla abartıldığı sahneler olarak değerlendirebilir miyiz sizce de? Kalam o kadar kişiyi öldürürken kendisi de yaralandı diyebilirsiniz ama o da aslında plot’un bir parçası, o yaralar sayesinde Pearl’ün ona yüklediği zehri vücuttan atabildi. Tabii okurken bazı noktaları atlamış veya tam anlamamış, bu yüzden böyle düşünüyor da olabilirim, en başta bahsettiğim gibi çok odaklanarak okuma yapamıyorum. Zaten özellikle kitabın son kısımlarında anlayamadığım bazı yerler oldu, bu konuda serinin müdavimlerinden yardım rica ediyorum .
1- Quick Ben’in kızkardeşini kurtardığı bölümün sonunda Shadowthrone Cotillion’a Quick Ben’i elinden kaçırdığı için dert yanıyor. O kısmı okurken Shadowthrone’un Quick Ben’i öldürmek istediğini düşünmüştüm. Kitabın sonlarında ise Quick Ben’i Icarium’un karşısına gönderiyor. Quick Ben yaralanıyor ama Shadowthrone onu iyileştirmeye gidiyor. Neden ölmesi için bırakmıyor?
2- Shadowthrone Quick Ben’i kızkardeşini kurtarması için gönderdiğinde Quick Ben ona borçlanıyor. Sonra bu borcunu ödemesi için Shadowthrone Quick Ben’i Icarium’un karşısına çıkarıyor. Bunu yapmasının sebebi nedir? Quick Ben’in Icarium’u durdurmak için yeterli olmayacağını biliyor olmalı, o zaman neden bu hakkını bu şekilde harcadı? Quick Ben’i öldürmek için desek, sonrasında onu tedavi etti. Quick Ben Kalam’a yardım edemesin de Kalam ölsün diye desek Shadowthrone Kalam’a da yardım etti. Bu arada Kalam’ın Deadhouse’a girmesinin sonuçlarının ne olacağını şu anda tahmin edebilmeli miyim yoksa RAFO mudur ?
3- Shadowthrone Apsalar ile konuşurken “Too many bad judgements, the poor woman. As we feared. Tonight, the Clawmaster, and three hundred and seven Claws – all by your hands, dear lass. I still…disbelieve. No matter. She’s on her own, now. Too bad for her.” diyor. Burada poor woman ve her derken kimi kast ediyor? Laseen gibi geliyor sanki ama Lassen’in düştüğü duruma Shadowthrone üzülmez sonuçta. Orada yaptığı alaycı bir konuşma mı?
4- Samar Dev Icarium’un yaptıklarını nereden biliyor? Kendisine witch diyorlar ama eğer ben atlamadıysam öyle büyüyle pek bir işi olmadı. Bununla birlikte “I heard the name of the champion” da diyor Icarium’u kast ederek, kimden duydu adını?
Epey uzun yazdım, yine çok keyif alarak okuduğum bir kitap oldu diyerek bağlayayım. Seriye yine bir ara vermeyi düşünüyorum ama kendimi tanıyorsam fazla geçmeden yedinci kitaba da geçerim .
Solucandil Mallick Rel’in yanında Nihat Hatipoğlu gibi kalır.
Kendimi Mallick Rel’den Nefret Edenler Cemiyeti’nin (MaRNEC) kurucu başkanı ilan ediyorum. Herkesi şanlı cemiyetimize üye olmaya davet ediyorum.
Soruların çoğunu hatırlamıyorum ama kısaca yorumlamam gerekirse
Özet
Ganath, ilginçtir, bence de aşırı gereksiz bir karakterdi. Erikson adama bir şekilde önem vermesine rağmen senin de dediğin gibi hiçbir fonksiyonu olmadı.
Trull Sengar dedin içimizi dağladın.
Kalam konusunda katılmakla birlikte hatırlarsan ikinci kitapta da benzer bir durum olmuştu ve Topper bunu “culling of the weak” olarak yorumlamıştı. Şimdi hatırlamıyorum ama karşısına çıkanların hepsi Clawmaster değildi sanki. Zaten ucu ucuna kurtuldu, ölü gibi bir şeydi kitap sonunda.
Shadowthrone çok sinsi bir karakter ama kötücül olduğunu düşünmüyorum şahsen. Hele ki Path to Ascendancy ilk kitaptan sonra onu daha yakından tanımaya başlayınca gerçek yüzünü daha net görebiliyoruz. QB bildiğin üzere normalde Gölge’nin rahibi iken ayrılıyor. ST de buna çok içerliyor çünkü hem Bridgeburner olması hem de potansiyeli sebebiyle onu çok istiyor. Ben şahsen ST QB’yi ele geçirse bile asla öldürmeyeceğini, bir şekilde kendi davasına katmak için sinsi planlar yapacağını düşünüyorum. Kalam da aynı, BB oldukları için hem Cot hem de ST onlara içten içe sempati duyuyorlar diye düşünüyorum (çünkü onlar zamanının en sadık askerleri idi bunlar).
Poor Woman’dan kastı bence de Laseen çünkü tahtı ele geçirdiğinden beri bir sürü hatalı karar vermiş durumda. Zaten Deadhouse Gates’te örneklerini görüyoruz. Coltaine’i kızağa çekmek, Wickan büyücülerinin kökünü kazıtmak, Rel yavşağına haddinden fazla güç vermek, Pormqual gereksizini High Fist yapmak gibi… Ben (yine şahsen), ST’nin Laseen’e nefret duymadığını düşünüyorum. Hatta Laseen’in de yaptığı darbeden dolayı pişman olduğunu düşünüyorum (düşündüğü gibi değilmiş işler…).
Aklıma gelenler bunlar. Umarım faydalı olur.
Üyelik başvurusunu nereye gönderiyoruz hocam
Ganath kadındı diye kalmış aklımda hocam, ama evet anlamsız/boşuna bir karakterdi. Reis seviyor bazen futile şeyler anlatmayı hahah.
Diğer noktalarınıza da aynen katıldım hocam
Özür ya, ben tamamen karıştırdım. Ben şu ilk kitapta Paran Hanesi’ndeki Guard master mı, horse master mı öyle bir adam vardı ya, ona gitti aklım.
Edit: Gamet imiş adı.
Ganath Jaghut sorceress imiş.
Özellikle Shadowthrone’u anlamak açısından faydalı oldu, çok teşekkür ederim . Bu fani aklımla tanrıları anlamakta zorlanıyorum zaten
.
Mesela Eres’al’ın amacını da çözemedim. Ölene kadar T’amber’ı ele geçirip Tavore’nin yanında savaştı. Kitabın sonunda da gidip Icarium’u bayılttı. Bunları neden yaptı acaba? Belki sonraki kitaplarda netleşir.
Memories of Ice’tan 70 sayfa okudum: Malazan evrenini ve SE’nin anlatımını özlemişim.
Hele The Blacktongue Thief’in ağzımda bıraktığı yavanlık hâlâ tazeyken bu kitaba başlamak derin bir oh çektirdi. İlk iki kitaptaki yaratıcılık, foreshadowing hissi ve gizem üçüncü bölümde de artarak devam edecek gibi gözüküyor.
İkinci kitaptaki olayların 300.000 yıl öncesinde yaşanan son Imass - Jaghut savaşından bir kesit sunan giriş bölümü tüyler ürperticiydi. Sağlam bir başlangıç oldu.
Fark ettim ki bazı Malazan terimlerini unutmuşum. Omtose Phellack kimin kovanıydı, K’rul hangi tanrıydı derken internette biraz hafızamı tazeledim.
Etkileyici sahneler, merak uyandırıcı gelişmeler:
-
Imass’ların henüz ölümlüyken (insanken?) Tellann Ritüeli’nde kendilerini ölümsüz T’lan Imass’lara dönüştürmeye karar verdiklerinden bahsedildi. Jaghutlara karşı sonsuz bir savaş uğruna kendilerini feda etmişler. Çok ilginç, ilk kitaplardan aklımda Jaghutların ve Imass’ların ebedi düşman oldukları kalmıştı sanki evet, ama bu derece kökten ve yüz binlerce yıl ileriye yönelik önlemlere başvurmak? Nasıl bir nefret, nasıl bir düşmanlık bu? Erikson, sen nasıl bir adamsın?
-
Aynı şekilde, Imass’ların Raest’i yenmek için bazı Jaghutlarla işbirliği yaptıklarını, ama Raest hapsedildikten sonra bile Jaghutları avlamayı sürdürdüklerini öğrendik. Hatta Jaghutların soyunu kırmışlar. Hayvan herifler. Jaghutlar aklımda son derece güçlü bir ırk olarak kalmış (Raest, Icarium); İmassların (henüz ölümlü) atalarına bu şekilde kaybetmeleri nasıl gerçekleşti acaba?
-
Imassların "warren"lara “rent” yani yarık dediğini öğrendik.
-
Rogue Imass bonecaster’imiz, Tool’un kızkardeşi, hangi iki Jaghut çocuğunu kurtardı acaba? Ve çocukları Omtose Phellack olduğunu sandığı bir "rent"e yolladı; bunun sonucunda da sanırım orada hapsolmuş olan kötücül bir varlığı yanlışlıkla serbest bıraktı. Hangi warren’di acaba gerçekte orası?
-
Aynı sahnede K’Chain Che’Malle’lerden de bahsedildi; off sanırım en kadim ırklardan biri öyküye sonunda dahil oluyor. Bunlar sanırım dinozor olan arkadaşlar.
-
K’rul, Draconus ve Sister of Cold Nights’in birleşip Kallor’u lanetleme sahneleri hoştu. Kallor, sen nasıl bir sapıksın? Bu arkadaştan yalnız aşırı evil villain havası aldım, altı biraz boş kaldı. Herhalde kitabın ilerleyen bölümlerinde bu adamın tüm bir kıtayı yakıp yıkmasının sebeplerine ayrıntılı bir şekilde değinilir.
-
Draigpur’u Draconus dövmüş, Anomander Rake ise Draconus’u kesmiş. Vay alçak.
Memories of Ice çıksa da başlasak biz de, heyecanlandım yazdıklarını okuyunca.
Bu arada @Haplo okusun da feyz alsın. Kesin hala 50. sayfadadır.
Icarium çok güçlü evet ama Jaghut değil Jhag, yani Jaghut melezi. Babası da Gothos. Kendisi Ölühane Azath’ta hapis olan Jaghut. Hatta Icarium babasını kurtarmak istiyor filan…
Imasslar ölümlü iken insanlar evet. Jaghut’lar ile savaşabilmek için Tellann mıydı ismi, öyle bir ritüel sonrası ölümsüz oluyorlar. Sadece ileriye yönelik değil, Jaghut’ların sınırsız gücüne karşılık verebilmek için de yapıyorlar bunu.
Imass’ları sevdiysen kitaba da bayılacaksın. Eminim @nefarrias_bredd de öyle düşünüyordur.