Doğru, Icarium melezdi. Bir yarısı Jaghut, diğer yarısı neydi peki? Bir de, Jhaglar melez oldukları için saf Jaghutlara kıyasla daha mı güçlüler?
Meral uyandırıcı bir davranış. Önceki yorumumda da kafama takıldığı üzere, ölümlü ve insan olan Imass’ların bu derece güçlü bir ırka galip gelebilmeleri? Holy shit, neler döndü çok merak ediyorum.
Bu arada sırf sana Manifold: Time okurken head-start vermek için yeni romana başladım dostum.
Ben de yaklaşık olarak bi’ 100-120 sayfa kadar okumuşumdur. Chapter 5’te kaldım en son. Kaçıncı sayfaya denk geliyor bilmiyorum. Oraya kadar çok çok etkileyiciydi. Ben Tool reyize çok ısındım.
Chapter 5 ilk çeyrek spoiler:
Lady of Lies’ı merak ediyorum bayağı. Draconus’un kızıydı değil mi? Lady of Lies, Rake ve Caladan Brood kanka kanka geziyorlarmış bir zamanlar.
Bir de Quick Ben’in chained one ile karşılaştığı ve dehşete düştüğü sahneler çok iyi. Ayrıca ve ayrıca, Paran’ın depresif halleri beni coşturdu. Varoluşsal metinler beni her zaman çok etkiliyor. Tattersail ile olan karşılaşması… Kalpler buruk…
Jhag’lerin gücü hakkında bir şey söylemek güç zira şu ana kadar sadece Icarium’u gördük. Bence Icarium en güçlüler arasında ortalama bir yerde. Onu böyle tehlikeli yapan sinirlerine hakim olamadığı zaman kontrolünü tamamen kaybetmesi ve yıkım bitmeden durmaması. Yoksa Gothos’tan daha güçlü değildir bence.
Hah, çok sevindim. Yüzde 5’e geldim ben de.
@GKS Bence bu kitap senin beklentilerini de hesaba kattığım zaman, hayatında okuduğun en iyi 5 kitaptan birisi olacak diye bir his var içimde.
Normalde bir serinin en iyi kitapları bellidir ama bu seride herkesin hem fikir olduğu tek şey 3 ve 8. Kitapların açık ara en iyi olması. Mesela Zaman Çarkı’nda en iyi kitap benim için 4’tür ama çok kişiye göre 5-6-12-14. Kitaplar ondan iyidir. Bakalım nasıl olacak…
Teşekkürler hocam, denk gelmiş seninle de. Sevindim dönmene. Eskisi gibi burada olamıyorum henüz ama bakalım belki zamanla daha aktif olabilirim.
İkinci kitap için zamanında buralarda bir yerlerde onun için de benzer bir beklenti ile okumayı beklediğimden bahsetmiştim. O kitap buna değdi, metroda fantastik edebiyatın f’si ile alakası olmayan arkadaşıma 40 dakika boyunca kitabı zorla anlatırken buldum kendimi. Farklı farklı arkadaş gruplarında ‘‘Şey… Size… Bir şey anlatsam? ’’ minvalinde takıldım bir süre.
İkinci kitapta olan süreç biraz böyle başlarda anlatımdaki gelişim göze çarpıp ‘‘Voaa anlatışa bak, reyiz bu sefer harbi vuracak herhalde.’’ dedirtiyordu ve zamanla açılan bir hikaye okuma anlamında gelmişti ama bu kitap direkt daha ilk sayfalardan en basit tabiriyle ‘‘Oha olaya bak la.’’, ‘‘Uuhh anlatışa bak.’’, ‘‘Alla alla yav??’’ falan dedirterek başladı onu söyleyebilirim. Ha ilk kitap da yaptı tabi bunları ama daha ileri chapterlarda yaptı.
Bir de açıkçası sanırım böyle normalde ‘‘Aaa ne güzel, kitap mı okuyorsun?’’ gibi biraz uzak ya da ‘‘Ooo neler okuyorsun?’’ minvalinde daha meraklı olan kaba tabirle iki ayrı profille karşılaşınca işte şu şu türleri severim aslında ve en sevdiğim yazar/kitap/seri şudur diye bahsedecek olduğumda Malazan’ı buna dahil etmiyorum. Böyle bir şey yarattı benim bünyemde ilk iki kitap. Malazan’ı anlatmadan önce ziyan olur mu, olmaz mı, diye kaygı duymaya başladım. Bir iki kere anlatır gibi olduğumda istediğim reaksiyonu alamamak bozmuştu beni. Malazan olmasa sallamam çok aslında. Malazan’la muhabbet başlatılmaz, Malazan’la nikah kıyılır gibi falan oldu. Bakalım 3. kitap ve serinin geri kalanıyla beraber Malazan’a nasıl bakacağım?
Bir de kurgudışı çok fazla şey okumak durumunda kalıyorum bu ara hem kişisel hem de mesleki açıdan. Kafam sürekli balon gibi. Değişik bir tarz reading slumpa yakalandım, okuyamıyorum kitap bunlar haricinde. Elime alıp hemen bırakıyor kuramsal okumalara dönüyorum. Beynim şişmiş vaziyette. Bir ara başlayacağım umarım.
* Imass’ların henüz ölümlüyken (insanken?) Tellann Ritüeli’nde kendilerini ölümsüz T’lan Imass’lara dönüştürmeye karar verdiklerinden bahsedildi. Jaghutlara karşı sonsuz bir savaş uğruna kendilerini feda etmişler. Çok ilginç, ilk kitaplardan aklımda Jaghutların ve Imass’ların ebedi düşman oldukları kalmıştı sanki evet, ama bu derece kökten ve yüz binlerce yıl ileriye yönelik önlemlere başvurmak? Nasıl bir nefret, nasıl bir düşmanlık bu? Erikson, sen nasıl bir adamsın?
Değil mi? Ama tabi başka şeyler de var işin içinde. RAFO diyelim.
* Aynı şekilde, Imass’ların Raest’i yenmek için bazı Jaghutlarla işbirliği yaptıklarını, ama Raest hapsedildikten sonra bile Jaghutları avlamayı sürdürdüklerini öğrendik. Hatta Jaghutların soyunu kırmışlar. Hayvan herifler. Jaghutlar aklımda son derece güçlü bir ırk olarak kalmış (Raest, Icarium); İmassların (henüz ölümlü) atalarına bu şekilde kaybetmeleri nasıl gerçekleşti acaba?
Buna da bir noktada değinilecek hocam. Ama kısa bir özet isterseniz:
Özet
Jaghut reyizler fazla bireyselci. Asla bir araya gelmiyorlar, bir orduları yok. Aşırı güçlüler ama teker teker avlanıyorlar.
* Rogue Imass bonecaster’imiz, Tool’un kızkardeşi, hangi iki Jaghut çocuğunu kurtardı acaba? Ve çocukları Omtose Phellack olduğunu sandığı bir "rent"e yolladı; bunun sonucunda da sanırım orada hapsolmuş olan kötücül bir varlığı yanlışlıkla serbest bıraktı. Hangi warren’di acaba gerçekte orası?
RAFO
* K’rul, Draconus ve Sister of Cold Nights’in birleşip Kallor’u lanetleme sahneleri hoştu. Kallor, sen nasıl bir sapıksın? Bu arkadaştan yalnız aşırı evil villain havası aldım, altı biraz boş kaldı. Herhalde kitabın ilerleyen bölümlerinde bu adamın tüm bir kıtayı yakıp yıkmasının sebeplerine ayrıntılı bir şekilde değinilir.
Bu sahneyi ben de aşırı beğenmiştim. Kallor saf kötü olmaya en yakın karakter olabilir bu arada. Adam meseleye Sauron gibi yaklaşıyor resmen.
Kesinlikle!
Icarium özel bir durum derdim hocam ben.
Tool reyiz adamın hasıdır.
One of us! Hahahah, çok iyi anladığım bir durum bu. Az first date mahvetmedim, arkadaş ortamında az susturulmadım. Hanım bile susturuyor arada. Heyhat.
Ben de kardeşime anlatıyordum, dizi, film hastası kendisi. Bırakın fantastiği, sıradan çinko kitapları bile zor okur. Ben Van’dayım o Tekirdağ’da Skype üzerinden bol bol anlattım. Geçen gidip kitapları almış, okumaya çalışmış ama beyni eriyip kulaklarından akmış. Bir de gelip bana çattı “vay efendim senin anlattıklarınla hiç alakası yok” diye. Dedim madem öyle, sen bana bundan sonra kitapları al, ben okuyup sana anlatırım. Şimdilik kabul etti. Bu yaştan sonra masal da anlatacağız artık. Ü.
Kallor reyiz dedik, High King’sin dedik, tanrılara kafa tutan kabadayısın dedik. 120.000 yaşındasın halen savaşlarda taktik kasıyorsun diye hürmet edip başımızın üstüne de koyduk.
Ne oldu peki?
Gelen vurdu giden sövdü. Whiskeyjack elinin tersiyle bunun ağzına bir şamar attı, Caladan sözleriyle dövmekten beter etti.
Kallor’dan sinsi hesaplar, ağır ihanetler bekliyorum.
Caladan Brood Ascendent’mış bu arada, wowz. Şu ana kadar Rake’den sonra karşılaştığımız ilk Ascendent sanırım. He tazılar da Ascendent ama onları saymadım.
Psikopat reis The Crippled God’la da tanışmış olduk böylece: QB elinden zor kurtuldu. Bunu tüm tanrılar birleşip yüzbinlerce yıl önce zincire mi vurdular n’olduysa artık, öfkeli. Olaylar yeni bir boyut kazanmış oldu; Pannion Domin’in falan bu arkadaşın tüm dünyayı yok etme planlarının yanında esamesi okunmaz artık. Şerefsiz yamyam çöl bedevileri, sevemedim gitti şu Pannion Domin kurgusunu da. 4. kitapta yine bu uyuzlara dönecek olmak sıkıntı…
Şimdi sana yetiştim, eğer Chapter 5’den devam etmediysen tabii.
Lady Envy’yi mi kastettin? Evet Draconus’un kızı, Rake ve Brood’un eski kankasıymış. Benim de heyecanla okuduğum bir hanfendi.
Bu arada dikkatimi bir şey çekiyor; bu evrende yüz binlerce yıl yaşındaki karakterler var. Rake, Brood, Tool, Kallor, Envy… Sıradan ölümlülermiş gibi insanlarla takılmaları, muhabbet etmeleri, politik oyunlar oynamaları, savaşmaları falan bana tuhaf geliyor. Mesela Chapter 5’de Lady Envy bildiğin Toc The Younger’a cilve yapıyor. En son ‘Benimle biraz sohbet etsene aşkım, bu Segulleh’ler pek de konuşkan değil, sıkıldım yalnızlıktan aşkitom’ dedi.
Düşünsene, 100.000 yaşındasın, hâlâ böyle boş işlerle uğraşıyorsun? Ben 80 yaşıma gelince bile muhtemelen elimi eteğimi dünyadan çekerim, hem olgunluğun hem de usanmışlığın verdiği bir ‘letting go’ ruh hâline bürünürüm.
Hatırlarsan ilk kitapta Ay Tohumu lordu olan Rake, halkının ölümsüzlük sebebiyle “ruhsuz” gibi olduğunu, hiçbir heyecanlarının kalmadığını düşünüyordu ve bu da onu rahatsız ediyordu. Hatta sırf “noble cause” olarak Pale’i koruyordu ki tekrar halkının kalbinde bir kıvılcım oluşabilsin.
Yani ölümsüzlüğü ölümlü bakış açısıyla yorumlamamak lazım. Sanırım bu kişiler kendilerine bir amaç bulmaya çalışıyor ki o “ruhsuz” hali oluşmasın. Ya da basit bir oyun olarak görüyor da olabilirler.
Katılıyorum, duruma ölümlü gözünden yaklaşmak pek doğru bir perspektif değil. Aslında bu yaş konusu Malazan’a özgü bir özellik de değil. Örneğin Gandalf ve Galadriel de on binlerce yıl yaşındalar…
Kendi içinde tutarli, o konuda da bir sorun yok. Kallor mesela lanet yüzünden ölümsüz, ama yükselemiyor da. Öbürleri Ascendent…
Beni genel olarak düşündüren bir olgu, kurgu edebiyattaki çok yaşlı karakterlerin motivasyonları.
Öte yandan Malazan’da biraz gözüme batmasının sebebi bu karakterlerin ölümlülerle olan daha içli dışlı ilişkileri ve mesela Galadriel’in aksine dünyada yüzbinlerce yıldır aktif olarak rol almaları, politikaya şekil vermeleri. Bir geri çekilmişlik, oluruna bırakmışlık yok. Yüzüklerin Efendisi’ndeki elflerde bu nispeten böyleydi. Maia da gündeme pek karışmazdı.
Benzer şeyleri ben de düşündüm. Yani 100 bin yıl yaşında birisin, ölümlüleri ele geçirsen ne geçirmesen ne, ne bileyim oyunlar hileler yapsan ne yapmasan ne…
Ama sonradan aklıma yatan en makul cevap, bu işi vakit geçirmek için eğlenceli bir metot gibi düşünüyor olabilirler. Elbette Malazan dünyasında ölümlülerin ölümsüzler üzerinde yaptırımları ve güçleri var, biraz da o yüzden kontrol amaçlı bu işlere giriyor da olabilirler. Bir de başka bir nokta var ama spoiler olacağı için onu biraz bekleyelim.
Aslında evet, sen söyleyince dikkatimi çekti şimdi. Bence biraz huzursuzluktan muhattap olmak durumundalar. Sürekli bir karmaşa sürekli bir tetikte olma hali. Ha, öyle olsun, evet ama o zaman da üslup niye böyle diyeceğiz değil mi? Caladan Brood soğuk yaklaşıyor mesela veya Krull ortalıkta pek gözümüyor. Rake’in kendine özgü kadim, şerefli bir üslubu var falan. Lady Envy (Lady of Lies kimdi yav, karıştırmışım ) çok böyle sanki hiç öyle değilmiş gibi konuşuyor o da hafiften garip gerçekten. Biraz daha karakter otursun bakalım, nerelere gidecek merak ettim.
Olabilir gerçekten ama ben devam kitaplarını da okumadığımdan çok yorum yapamadım sanırım. Bir eğretilik var mı, öyle bakarsan var aslında ama öyle bakmamak da bir seçenek. Görelim bakalım ne çıkacak. Ben hala Chapter 5 ilk çeyrekten devam edemedim. Bir ara devam edeceğim bakalım.
Aslında bu konu (yani ölümsüz karakterlerin vizyonsuzluğu) kurguda en çok uyuz olduğum şeylerden birisidir. Yani mesela 50000+ yaşında, ölümsüz bir kılıç ustasını (ya da başka herhangi bir şeyin ustasını) arkadaşlığın gücüyle yenmek diye bir şey yoktur; senin aklına bile gelemeyecek şeylerin on katını o adam 100 kere yenmiştir zaten. Ama hep böyle olur, ana karakterler force of nature kabilinden adamları arkadaşlığın/aşkın/azmin gücüyle yener ben de “hadi len” diye izlerim/okurum/oynarım.
O yüzden serzenişin anladığım bir serzeniş şahsen, ama Malazan özelinde hiç böyle düşündüğümü hatırlamıyorum açıkçası.
Erikson reis aslında baya taktiksel davranıyor bence. Mesela Anomander Rake’in hiç POV’u yok, çünkü reis de “böyle bir adamı ben ölümlü halimle anlayıp anlatamam” diyor. Ama bence bunun da ötesine gidiyor reis. Ascendant’ların POV’larında genelde boş iş yapıyor oluyorlar; hiç actually plan yaparkenki düşüncelerine tanık olmuyoruz bizzat.
Tabi Lady Envy’nin kişiliği o hahah, biraz da canı sıkılıyor ablanın.
Ama bu olay biraz da Malazan evreninde bu işlerin nasıl çalıştığının bir sonucu gibi. Bu adamlar ölümsüz ama bazıları doğasının gerektirdiği şekilde müdahil oluyor (Krul, Caladan, Draconus, vs.) bazıları tanrı olduğu için ölümlü inancına muhtaç, bazıları binlerce yıllık planları için taşları diziyor, bazıları sürekli değişen kaygan zeminde gücünü koruyup artırma peşinde convergence kovalıyor, bazıları literally kendine meşgale arıyor, vs.
Malazan evreninde hiç bir ascendant bile tam sağlamda değil hocam. Öyle yapsanız bir kaç yüzyıla ayağınızı kaydırırlardı muhtemelen. Bu açıdan ciddi bir survival bias da olabilir gözlemlediğimiz ascendant’larda.
Ama sanırım asıl anahtar nokta ascendant düzeyindeki oyunculardan bazılarının ölümlü inancına muhtaç olması. Bu ölümlüleri ve yaptıklarını bütün oyuncular için bir başka kaynak haline getiriyor gibi.