Neden Türk Edebiyatı Okumuyoruz?

Hay Karantina’na…

5 Beğeni

Ya hahaha… Koca koca insanlarsınız. Hâlâ anlamadınız mı? Bakın bu tip insanlara verilecek tek tepki şudur:

İnternette birine bir şey anlatmanın artık mümkün olmadığını anlamadınız mı? İnternet bir bilgi çöplüğü, bir dezenformasyon cehenemmi. Yararlı olanı al, anlamsız olana gül, geç…

10 Beğeni

Ya arkadaşlar… Şu “benim fikrim yüzde yüz doğru; bana karşı çıkan herkes yanlış” anlayışından kurtulamadınız bir türlü gitti. İnatlaşarak, konuyu başka yerlere çekerek, gerginlik çıkararak ne elde etmeyi amaçlıyorsunuz bilmiyorum ki…

Daha önce de pek çok kereler rica ettim. Fikrinizi belirtin, sizinle aynı fikirde olmayanlara da saygı gösterin. Kimse sizin düşündüğünüzü doğru kabul etmek zorunda değil. Ama herkes birbirinin düşüncelerine “saygı göstermek” zorunda.

Dünya ve ülke gündemi bu kadar boktan vaziyetteyken, ölümcül bir virüs komşumuza sıçramışken eften püften sebeplerden ötürü birbirinizin kalbini kırmanızı da anlayamıyorum gerçekten. İsteyen istediğini okusun, hayat kısa, size ne keyif veriyorsa onu yapın. Bırakın başkaları da neyden keyif alıyorsa onu yapsın.

Gözlerimden ateşler fışkırttırmayın bana yine :slight_smile:

15 Beğeni

Bu konu 2 gün sonra otomatik olarak açıldı.

Kısaca belirtmek gerekirse;

  1. Aşk Teması olması yüzünden.
  2. Öykü ya da romanın konusunun günlük hayatta karşılaştığımız olaylardan seçilmesi.

Bu iki etken benim Türk Edebiyatına olan bakış açımı tamamen değiştidi. Bu nedenle bilimkurgu ve Fantezi türü dışında Türk Edebiyatından bir eser okumamaya gayret ediyorum.

Genelleme yapmıyorum. Elbette bu bahsettiğim türün dışında belki de sevebileceğim sayısız kitap vardır. Ama şimdilik yok. Belki ilerleyen yıllarda. :slight_smile:

3 Beğeni

Şu ara Zaman Çarkı okuyorum, bunların hepsi var Zaman Çarkında. Bence konu değil sizi çekmeyen biçim.

6 Beğeni

O kadar yazılmış çizilmiş ama, bu sorunun cevabı yazılıp çizilenlerde olmasına rağmen pek dillendirilememiş sanki. Şunu kabul etmek gerek, kendi edebi eserlerimizi ve edebiyatçımızı hakir görüyoruz ve buna dair kırılması çok zor bi önyargıya sahibiz.

Mesela Tutunamayanlar, Kürk Mantolu Madonna gibi eserleri sadece popüler oldukları için okuyoruz. Bu ve benzeri eserlerin alt metinlerini anlamlandırma kaygımız yok, sadece ve sadece olay kurgusuna odaklanıyoruz. Bu bağlamda da edebiyatımızın sığ olduğuna dair bi önyargı geliştiriyoruz. Sıkıntı daha çok okurda bence…

Eğitim sistemimizin dayattığı okuma listeleri, toplumsal olarak kendimize dair negatif önyargılarımız, ezberci eğitim sistemimiz gibi bir sürü sosyo-ekonomik-politik sebebin bi sonucu bu durum. Bu bağlamda da, kendimizi ve toplumsal yapımızı eleştirmeden bu sorunsalı anlayıp çözümleyebileceğimizi düşünmüyorum. Yani kendimizden başlayarak önyargılarımızı kırmalıyız diye düşünüyorum. Kendimden bi örnek verecek olursam Aslı Erdoğan ile tanışmam Amsterdam Kitap Fuarı’na onur konuğu olarak davet edilmesiyle oldu. Yani gavura inandım ve dedim ki, bu adamlar iyi diyorsa iyi olsa gerek :sweat_smile:

Mesela Kemal Tahir’in Devlet Ana’sı, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı, Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Metin Kaçan’nın Ağır Roman’ı, Aslı Erdoğan’nın öykü kitapları gibi hiç düşünmeden tavsiye edebileceğim bi sürü eser var.

10 Beğeni

Konu ya da biçim bunlardan birisi kesinlikle benim kitap seçimimde büyük rol oynuyor. Ama benim konu olarak bahsini ettiğim şeyi de birazcık açma ihtiyacı duyuyorum. Mesela Aşk- Memnu konusu içeriği vs her şeyi belli ve ben bu tarz eserleri kesinlikle okumam. Kimseye de okunur mu bunlar diyemem. Diğer yandan kitaplarda aradığım bir şey varsa o da hayal gücüdür. Benim beklentim tamamen hayal güçüne dayanıyor. Yazar bana hangi dünyaları hangi eşsiz karakterleri hayal ettirecek diye heyecanlanırım. Ama bu kriterlerinne yazık ki ben Türk Edebiyatında pek bulacağımı düşünemiyorum. Yine de bu önyargımı son zamanlarda kırarak yerli bilimkurgu eserlerini de okumaya başladım.

Çok fazla uzatmadan neticeye gelmek istiyorum. Türk Edebiyatını tek bir tür üzerinden yargılamamak gerek. Harika eserlerin de olduğundan eminim inanın ki. Ama lise ve ortaokul yıllarında bize sürekli tekrarlattıkları eserler yüzünden ben ve benim gibilerde bir önyargı oluştu. Bu önyargıyı kırmak da tabiki okuyarak gerçeleşecek.

5 Beğeni

Hep çoğul konuşmuşsunuz da neye dayanarak böyle diyorsunuz? Bu kitapları okuyan kaç kişiyle konuştunuz, milyonlarca kişi okumuştur bu kitapları bu kadar genelleme yapmak hiç doğru olmuyor.

Ben Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü okudum ve bana hiç bir şey katmadı, türk toplumunun fotoğrafını çeken ama neden bu durumda olduğunu anlatamayan bir eserdi. Ne siyaseti ne devleti ne eğitimi hiç bir şeyi eleştirmiyordu. Kitabı okuyan birisi türk toplumunun genetik özellikleri yüzünden “tutarsız” olduğunu sanar. Bu kitap bana göre başyapıt değil gayet basit bir kitap.

Ben edebiyatın yenilikçi olması gerektiği ve yazıldığı dönemdeki fikirleri ileri taşıması gerektiğini düşünüyorum, böyle eserler ilgimi çekiyor. Saydığınız hiç bir eser yeni bir fikir ortaya koymuyor ne global anlamda ne yerelde.

Yeni fikir üretmeden de başarılı olabilirsin bu da anlatım şeklinle olur yeni bir anlatım tekniği geliştirirsin kendine has özgün yöntemler uygularsın ama bunlar da yok.

4 Beğeni

Ruh Adam, Türk edebiyatının yetkin ve nadide yapıtlarından biridir. Ama pek sözü edilmez. Bunun başlıca iki nedeni vardır:

  1. Yapıtlar üzerine yorum yazanların genelde sol görüşten olmaları ve yazarının milliyetçi görüşünü itici bulmaları.
  2. Ruh Adam’ın tanıtımının yapılmaması. Tanıtım olmayınca tanınma da az gerçekleşiyor tabi. Fakat bu pek de önemli değil. Çünkü kitap epeyce satmış, epeyce de okunmuş durumdadır; artık bir klasik olmuştur (kimi kesimler kabul etmese de).

Ruh Adam’ı siyasal görüşlerinden sıyrılarak okumayı başarabilen yorumcular hep hakkını teslim ederler zaten.

Ruh Adam üzerine doğru bilgiler edinmek için Metin Savaş’ın “Sevda Gibi Bir Gizli Emel” adlı inceleme yapıtına bakılabilir.

2 Beğeni

Herkes gibi şahsi fikir, deneyim ve tespitlerime dayanarak. Nasıl siz beni eleştirirken kendinizinkileri esas alıyorsanız, ben de kendiminkileri esas alıyorum :sweat_smile: Ayrıca bu başlık altında yazılanların bir kısmı da, şu ya da bu şekilde bu tarz önyargılarımız kanıtlar gibi :upside_down_face:

Bence kitabı gayet iyi anlamışsınız zira kitap toplumsal olarak içinde bulunduğumuz çelişkiler bağlamında toplumumuzu eleştiriyor ki, bu durum iki yüz yıldır devam etmekte. Ama kitabı beğenmemeniz tabiki sizin zevkinizle alakalı ve bu bağlamda haklı ya da haksızsınız diyemem.

Yeni fikirden kastınız nedir bilmiyorum. Zira birçok şeyi kastediyor olabilirsiniz. Ama yeni bi anlatım biçimi diyorsanız eğer bunu en son başarabilen Ovid, Goethe gibi yazarlar galiba. :sweat_smile: Bu birazcık zor bi olay diye düşünüyorum.

Ve son olarak şunu eklemek isterim. Bu başlık altında daha önce yazdıklarınız, aynı ama farklı bi şekilde bazı önyargınız olduğunu gösteriyor. Tabi benim naziçhane fikrim…

1 Beğeni

Ben çoğul bir kitle adına konuşmuyorum ama kendi fikirlerinizi söylüyorsanız kendi adınıza konuşmanız gerek. Bir grubun sözcüsü gibi konuşuyorsunuz yukarıdaki yazınızda.

Bence kitabı gayet iyi anlamışsınız zira kitap toplumsal olarak içinde bulunduğumuz çelişkiler bağlamında toplumumuzu eleştiriyor ki, bu durum iki yüz yıldır devam etmekte. Ama kitabı beğenmemeniz tabiki sizin zevkinizle alakalı ve bu bağlamda haklı ya da haksızsınız diyemem.

Anlaşılmayacak bir şey yokki. Gayet basit sığ bir kitap. Benzer konuları işleyen Dostoyevski’nin Budala kitabının yanına bile yaklaşamaz mesela.

Edebiyat akımlarından bahsediyorum, postmodernizm, büyülü gerçeklik vs. Dünya edebiyatı devamlı olarak kendini yeniliyor ve yeni fikirler, akımlar ortaya çıkarıyor ama biz 2020 yılında halen tutunamayanlar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü öneriyoruz.
Dünya edebiyatını takip etmek yerine türk edebiyatı okumak için bir sebep göremiyorum. Çünkü en iyisi bunlar denilen kitaplar dahi hayal kırıklığı benim için. Bir kitabı basit bulmak nasıl önyargı oluyor onu da anlayabilmiş değilim.

Bu coğrafyada 200 yıldır dünyaya entegre olamama sorunu devam ediyor diye bunun bir parçası olmak zorunda mıyım? Hiç sanmıyorum.

4 Beğeni

Bunun toplumsal bi olgudan kaynaklandığını düşünüyorsam ve işbu olgu içinde buluduğum toplumdan kaynaklı ise kendimi de dahil ederek birinci çoğul şahıs kullanabilirim gibime geliyor. Bence bu hususa çok takılmayın. Zaten kendinizin bu gruba dahil görmediğinizi ısrarla belirtmişsiniz.

Sürçü lisan eğlersem affola. Yalnız bunlar salt edebiyata maledilebilecek kavramlar değil. Kül olarak algılanması gereken sanatsal akımlar. İşbu kavramların çıkış noktası olarak belirili isimler ya da coğrafyalar verilir gayet haklısınız, ama bunları Dünya Toplumuna malletmek gerektiği kanısındayım. Zira bu kavramların, tüm insanlığın ortak hafızasının ve kültürünün ortaya koyduğu, dışavurumsal tavır ve paradigmaların bir bütünü olduğu kanısındayım. Kaldı ki bu akımlar küresel olduklarından dolayı elbetteki ülkemizde de dışavurumlarını buluyorlar. Mesela Büyülü Gerçeklik’in ülkemizde ilk akla temsilcisi İhsan Oktay Anar.

Ayrıca önyargıya sahip olduğunuz kanısına benim mesajıma yazdığınız cevaptan varmadım. Şu mesajınız bende böyle bi kanı oluşturdu :

Ki benim amacım kendimi ayrıksayarak tespitte bulunmak değil. İşbu tespite tabiki kendimi de dahil ediyorum.

Zaten amacımız şu yazar ya da bu ülkenin edebiyatı hakkında karşılaştırma yapıp kendi edebiyatımızı övmek ya da yermek değil. Kendi yazınımız, kendi ülkemizde neden rağbet görmediği konusunda tespitte bulunmak. Ama siz edebiyatımızın kötü olduğu için okunmuyor şeklindeki fikrinizi beyan edderken dahi, fikrisabit bi beyan bulunuyormuş gibi algılandığınızı düşünmeksizin; benim önyargım yok, dolayısıyla içinde bulunduğum toplumun böyle bi önyargısı olduğunu düşünmüyorum diyorsunuz. Edebiyatımızın neden ülkmeizde rağbet görmediğine dair tespitimde işbu durum zaten.

Saygılar efenim, kırıcı olduysam özür dilerim…

1 Beğeni

Aslında yukarıda yazılan yorumlardaki çoğu anlaşmazlıkların nedeni öznel fikirlerin nesnel bir şekilde ifade edilmesi yüzünden kaynaklanıyor bence. Birde arkadaşlar bu başlıkla belki çok alakası olmayacak ama hemen hemen çoğu kişi yorumlarında ‘‘bu kitap bana ne kattı’’ gibi tabirlerle boğuşmuş. Bir kitap bize ne katmalı? Sanat boyutsal anlamda birçok forma sahip bir kavram bence. Yani bir kitabı okuyup bitirdiğinizde illa ki daha prestijli bir insan olmanız gerekmiyor. Bazen de sadece neşelenmek için okuyabilirsiniz. Yani bomboş bir içerikten bahsetmiyorum tabiki. Sadece bazen o anın tadına varabilir ve yazılanlardan keyif alabilirsiniz bence. En nihayetinde görebilene her kurguda da bir mesaj vardır zannımca. Bu kadar anlaşmazlığa gerek yok. Kimse gerçekten bulunduğu ülkenin edebiyat yapısını kötülemek istemez. Yadsınamayacak bir gerçek var ki bu konuda biraz eksiğiz. Bu konuda bu kadar genel fikir belirtme nedenim de ülkemizdeki kitapların fiyatlandırılması, dağıtımı, kategorize edilmesi ve yazarlığa verilen önem açısından.Koskoca ‘Türk Edebiyatı’ denildiği zaman yukarıda yazılan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tutunamayanlar, Aylak Adam gibi gibi belirli başlı eserler geliyorsa sadece aklımıza bu bile bence biraz eksik olduğumuzu gösterir. Tekrar belirtiyorum bu kısım benim şahsi fikrim. En azından böyle bir mecraya sahibiz. Bunun değerini bilelim ve biz bu önyargıları yıkmaya çalışalım en azından. :raised_hands:

5 Beğeni

Şunu merak ediyorum; Neden Türk Edebiyatı okumuyoruz? bu sorunun cevabı kalite eksikliğinden başka ne olabilir sizce?
Önyargı dışında.

1 Beğeni

İşbu hususa dair cevabım hoşunuza gitmediği için özür dilerim ama, önyargı terimini bilgisizlikten dolayı varılmış fikrisabit olarak algılıyorsunuz galiba. Önyargı dediğimiz şey deneyim ve bilgiyle de oluşabilir. Ayrıca sanat eserlerinin değeri gibi göreceli bi kavrama dair bu kadar net ve tartışılmaz fikirlere sahip olmak önyargı değil de nedir ? Bu bağlamda ben fikrimi savunmak için yeni tezler ihtiyacı içinde değilim. Zira sizin söylemleriniz bu işi benim yerine yapıyor…

Rus edebiyatı deyince de Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Gogol, Turgenyev akıllara gelmez mi ? Peki Rus edebiyatı bu yazarlardan mı ibarettir ? Selpak gibi bi şey bu aslında. Çoğumuz kağıt mendil değilde selpak diyoruz. İkisi birbiri ile o kadar özdeşleşmiş ki, ikisini birbirinin yerine kullanıyoruz. Benzer şekilde edebiyatımızın en kanıksanmış isimleri de, özdeşleştirilerek örnek verilmiş. Yoksa işbu örnekleri verenlerin Aslı Erdoğan, Metin Kaçan, Barış Bıçakçı, Bilge Karasu, Kemal Tahir, Orhan Kemal ve daha nicelerini yok saymak gibi bi amacı olduğunu sanmıyorum.

Neden spekülatif eser vermiyoruz-veremiyoruz demişsiniz. Mizah ve hayal gücünün eksikliğinden dem vurmuşsunuz. Doğru tespitler kanımca. Biz hayal kuran adamı pek sevmiyoruz galiba. Çok hayal kuranın kafasına vuruveriyoruz. Birde nedense mizah bizde karikatürle özdeşleşmiş. Mizah yapmak isteyen soluğu karikatürde alıyor. Yazmak gibi ciddi bir işe yakıştıramıyoruz galiba bunları. Çocuk ve genç-yetişkinlere yönelik eserler vermeye yönelik isteksizliğimiz de bundan olsa gerek. Mizah ve dizginsiz bi hayal gücü olmadan bu mecralarda eser vermek sıkıntı nede olsa :sweat_smile: Umarım bu husus değişir, hatta ufaktan değişiyor galiba…

1 Beğeni

Pekala şöyle yapalım o zaman.
Yabancı edebiyatın çok okunmasının sebebi ne peki? Bunu söylerseniz türk edebiyatında eksik olan şeyi buluruz belki. Bir de toplumun yabancıya karşı değil de yerliye karşı ön yargı duyması sizce de olağandışı değil mi? Böyle bir şey varsa sorun ön yargı oluşturan insanlarda mıdır yoksa ön yargıya mahzar olan yapıtlarda mı?
Sizden ön yargı dışında bir cevap alabilmem mümkün mü merak ediyorum.
Her şeyin cevabı ön yargıysa “tamam” deyip uzaklaşmaktan başka yapabileceğim bir şey yok.

1 Beğeni

Bunun sebebi, en azından kendi yorumumda bu eserleri örnek göstermemin sebebi, Türk edebiyatı okumayan okurların dahi bu isimlere aşina olması. Dilerseniz daha farklı isimleri de söyleyebilirim ki bu, benim argümanımı da kuvvetlendirir. İyi isimler ne yazık ki pek tanınmıyor; çünkü bir kısım okur Türk edebiyatını yalnızca çok satanlar rafından tanıyor.

3 Beğeni

Çocuk ve genç-yetişkin edebiyatına yönelik algımız son 10-15 yıl içerisinde değişti/değişiyor. Ki bu değişim edebiyatın birçok türünde geçerli. Yüzüklerin Efendisi’nin filminin çekilmesi, hayal gücü ve temel bağlamını buradan bulan edebiyat türlerine bakışı sadece ülkemizde değil tüm dünyada değiştirdi. Mesela yıllar önce çocuk edebiyatı dendiği vakit akla Ömer Seyfettin geliyordu. Ancak ben Ömer Seyfettin öykülerinin çocuklara yönelik olduğuna kesinlikle karşıyım. Bu bağlamda senelerce Kemalettin Tuğcu okutuldu çocuklarımıza, hatta okutulmaya devam ediliyor. Ancak bunu Muzzafer İzgü, Gülten Dayıoğlu gibi isimler kırabildi. Ben çocukken Gülten Dayıoğlu ve İzgü’nün Anneannem Serisi sayesinde okumayı sevdim. Tabi en son okuduğum çocuk ya da genç-yetişkinlere yönelik kitap Harry Potter’dı. O yüzden güncel eserler hakkında pek bi bilgim yok. Ancak şunu belirtmek isterim genç-yetişkinlere yönelik eser sayısındaki yükseliş sadece ülkemizde değil tüm dünyada Harry Potter ile başladı. Yani bu türe dair çok eserimizin olmaması pekte şaşırtıcı değil aslında. Ancak çeşit konusunda eksikliğimiz bunun belirili türlerde hiç değil, olsa olsa az eser verilmiş olmasıdır diye düşünüyorum.

Birde şu husus gözden kaçırılıyor. Benim okuduğum eserler arasında yerli edebiyat %10-15 gibi bi orana denk geliyor. Tek kitabını okuyup, bir daha yüzüne bakmadığım yazarlar da oluyor tabi. Ve bu yazarlar önünde sonunda edebiyat sahnemizden siliniyor. İşte aynı süreç Amerika, Fransa, İngiltere, Japonya ve daha nicelerinde de yaşanıyor. Dolayısıyla yayınevleri kendi ülkesinde başarıya ulaşmış, kabul görmüş, nitelikli eserleri Türkçe’ye kazandırıyor. Böylece diğer ülkeler bağlamında yurt dışı olan bizler, bu ülkelerin süzgecinden geçmiş görece daha nitelikli eserleri okuyoruz.

Şunu da eklemek isterim Dünya vs. Türkiye biraz acımasız değil mi ? Kendi edebiyatımızı eleştiriyoruz ama bunu yaparken kullandığımız argüman dünyanın geri kalanı. Birde böyle düşünün. Okuduğumuz tüm eserler tek bi ülkeden çıkmıyor. Gerçi küresel kültür bağlamında bu husus da tartışılabilinir ancak yerel edebiyatın niteliğinden bahsederken karşısına başka bi yerel edebiyatla değilde tüm dünyayla çıkmak bağlamdan kopmakmış gibime geliyor.

Aynı soruyu farklı şekillerde sorduğunuz vakit alacağınız cevap yine aynıdır. Tüm söyleminiz aksini işaret ederken ve sanat eserinin niteliği gibi göreceli bi kavrama dair, kendi fikriniz değişmez gerçekmiş gibi davranarak beni haklı çıkarmaya devam ediyorsunuz. Sizi tatmin edecek cevabın, kendinizde olduğuna zaten eminsiniz. Benden doğrulama almanıza gerek olmadığı kanısındayım :upside_down_face:

4 Beğeni