Okuma Etkinliği - Ay Bahçeleri (Malazan #1) - Steven Erikson

Bu başlıkta bulamadım ama diğer başlıktan bahsediyorsunuz sanırım. Oradakilere de baktım şimdi.

Buradaki kelime oyunlarını kaçırmış gibi görünüyor bence de @Abraxas’ın da dediği gibi. Eserleri önceden okuyup hakim olmadığı için yakalayamamış sanırım. Şu an ben de o kısımları okumadığım için vs. anlamadım. Göndermeleri anlamamış olsa bile Türkçe okuyunca garip durmasını engelleyecek bir şekilde çevrilebilirmiş sanırım. En sondaki olumluyu olumsuz yapmak çeviri hatası direkt, yanlış okumuş sanırım. Böyle hataları iki metni karşılaştırarak okuyan editör düzeltiyor normalde.

Bu çok küçükmüş, korkutuyorsunuz beni. :joy: Ben bazen doğru kelime mi kullanıyorum diye TDK’den kontrol ediyorum ama bu kadar ince ayrımlara sıra gelene kadar çok başka şeyler var sanırım. Çevirirken o an bu kelimeyi bağlama daha yakıştırarak seçmiş diyebilirim buna sadece. :slightly_smiling_face:

Yon kelimesi güzel bir nokta gerçekten. Ancak olduğu gibi çevirmek Türk okuyucu için İngilizcede yarattığı etkiyi yaratmaz diye düşünüyorum. “Oradaki Sulty’i görüyor musun?” diye çevrilse “yon” kelimesinin verdiği anlam bize yine ulaşmazdı bence. Karamancı da bizdeki konuşma diline uyması için “Bak, Sulty’i görüyor musun?” diye çevirmiş gibi görünüyor. Oradaki diye de ekleyebilirdi tabii ama dediğim gibi aynı hissiyatı vermesi için benzer anlam verecek ve bizim için de alışılmamış bir kelime bulmak lazım. “Pale to insignificance” daha edebi çevrilebilirmiş yine @Abraxas’ın dediği gibi. Mesela benim gözüme de “belalı” kelimesi çok takıldı. :slightly_smiling_face:

The Jaghut kullanımı gramatik olarak çoğul yapıyor kelimeyi, zaten Abraxas da sonradan doğru demiş. Yine de tekrar edeyim dedim. İkinci kısım için de Türkçede “refakati” olarak eklese de eklemese de aynı anlamı veriyor bence. İkisinde de “hükmedilenlerin varlığı sayesinde” anlamı çıkıyor gibi geldi bana.

Genel olarak konuşmak gerekirse çeviri okurken İngilizce orijinalinin tadını birebir almak imkansıza yakın bir şey. Çünkü zaten dil ve anlatım şekilleri tamamen farklı zaten, orijinalde kullanılan ifadeler dilimizde hiç bulunmayan şeyler olabiliyor. Bunların hepsine uygun karşılıklar bulmak gerekiyor. B konuda da çevirmen çkendi birikiminden yararlanıyor ve kendi kararlarını alıyor. Buna editörün yönlendirmeleri ve istekleri vs. giriyor. Günlerce, haftalarca, aylarca her gün uzun saatler boyunca aynı metin üzerinde çalışma durumu da var. Okuyucu olarak harika bir çeviri beklemek özellikle eseri bu kadar sevdiğiniz için hakkınız tabii ki ama Türkiye’deki şartları göz önüne almasak bile zorlu ve öznel diyebileceğimiz bir süreç çeviri. Bunu istediğiniz şekilde çevirecek kişinin fantastik edebiyat çevirisinde deneyimli olmasının yanısıra Malazan’a ve yazara sizler kadar hakim olan bir çevirmen olması lazım, böyle biri bulabilselerdi o kişiye verirlerdi zaten ki bu kişi bile ne kadar hakim olursa olsun yine pürüzlerini bulurdunuz. Kötü anlamda demiyorum tabii, @nefarrias_bredd’in dediği gibi gündeme getirmek yararlı olabilecek bir şey. Hatta keşke Karamancı görse ve sizin sıkıntılı bulduğunuz yerleri neden öyle çevirdiğini söylese. Sizin dediklerinizden de yararlansa ve diğer kitapların çevirisine bu dediklerinizle devam etse ama biraz zor sanırım böyle bir şeyin yaşanması. :slightly_smiling_face:

Bu gerçekten çok doğru. Şu an yaptığım çeviri yayınlandığında forumdaki kimse görmesin diye her şeyi yapacağım sanırım. :joy: (Şaka tabii ki.)

İşte bunu yapması gereken editör ve son okumacı (?) aslında. Çünkü çevirmen zaten İngilizceden Türkçeye çeviri yapıyor ve buna yoruyor zihnini. Bu yüzden anlamı aktarırken Türkçe bozulabiliyor. Editörün işi orijinaliyle karşılaştırarak dikkatsizlikleri ve bozuk cümleleri saptayıp düzeltmek. Son okumacının işi de en baştan okuyarak yazım, noktalama yanlışları gibi ufak tefek şeyleri düzeltmek. Ama çoğu yayınevi son okumayı bırakın editörlüğü bile layıkıyla yapmıyor. Hiçbir yayınevini direkt suçlamak istemem ama bu eser için son okuma yapılmamış gibi görünüyor.

Bir metni bir kişinin yani sadece çevirmenin eline bırakıp bu kişiden tamamen doğru bir kaynak metin beklenmemeli. Bu mümkün olmayacağı için editör, son okuma, düzelti vs. diye bir sürü şey var zaten. Yurtdışında bu sistem daha oturmuş vaziyette. Yani bizim bu yaptığımız bile aslında editörlük gibi bir şey. Yapılan çeviriyi orijinalle karşılaştırıp şöyle olabilirdi diyoruz. Bir kişinin omzundaki yükü paylaşıyoruz bir nevi. İşte yayınevinin yapması gereken bu. Tabii böyle konuşunca sanki editörlük ve son okumanın hiç yapılmadığını iddia etmiş gibi oldum, tekrardan amacım suçlamak değil ama genel olarak okuyucu olarak çoğu kitapta karşılaştığımız sorunlar yayınevinin çevirmene sunduğu şartlar, editörlük ve son okuma yetersizliğinden kaynaklanıyor gibi geliyor bana.

6 Beğeni