Birkaç gün gecikmeli olarak yorumlarımla sizinleyim. Sanırım etkinliğe katılan herkes aynı durumda.
Öncelikle, puanımı yazarak başlayayım madem. 6/10 diyorum ben. Muhteşem bir konu, kötü anlatım ve altı boş karakterlerle anlatılmış. Etkinlik olmasa, kitabı yarıda bırakacaktım neredeyse. Fakat bazı yerlerde ağzım açık okudum, o da ayrı.
Şimdi efendim, bu kitabın yukarılarda da bahsini geçirdiğimiz üzere, çok çok zor bir başlangıcı var. İlk 150 sayfada anlatım o kadar karışık, anlamsız ve kopuk ki; kafada her şey karman çorman oluyor. Üstelik bu kısımlar o kadar sarmıyor ki anlatamam. Avice bir geçmişte, bir gelecekte, bir şimdiki zamanda; ne olduğunu bilmediğimiz bir dünyaya ve sisteme dair garip garip ipuçları veriyor. Karmaşa içinde boğuluyor insan. İşte bu korkutucu eşiği aşmak çok zor. Peki diyelim sabrettiniz ve 200’lere dayandınız. O zaman sizi ne bekliyor?
Harika bir dünya, çok ilginç olgular, bambaşka fakat oldukça somut bir ırk, Arrival klasmanında bir dil kurgusu, akıcı bir anlatım. Kitap açıldıkça, insanların arka arkaya yaptığı hatalarla gittikçe sürükleyici bir hale geliyor ve sonunda kaliteli bir kitap okuduğunuzu hissettiriyor. Kurgu tek yönlü bir hale geliyor ve Elçilik Kenti’nde neler olduğunu merakla okutuyor. Sonlara doğru yine bir tempo kaybı olsa da, genel olarak beni memnun ettiğini söyleyebilirim.
Fakat çok temel eleştirilerim de var. Örneğin bana kalırsa, Avice dışındaki tüm karakterler çok yüzeysel ve betimlemeden uzak bir şekilde anlatılmış. Elçiler dahil, hiçbir karakteri bir türlü benimseyemedim. Bunun büyük bir eksi olduğu kanaatindeyim. Çünkü orta uzunlukta yazılmış yoğun bir bilim kurgu eserinde, karakterlere bağlanmamız gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde, belgesel izler gibi oluyoruz.
Bir diğer temel eleştirim ise, genel olarak çevre ve Ariekalıların betimlemelerindeki zayıflıktan yana olacak. Ne insanların ne de Ariekalıların betimlemeleri yeterli seviyede değil. Yaşayan bir şehirden bahsediyoruz, binalar nefes alıyor, duvarlar büyüyor, silahlar ağzını açıyor. Ama bununla ilgili neredeyse hiçbir betimleme yok. Yalın bir halde kafamızda canlanması bekleniyor. Aynı şey Ariekalılar için de geçerli. Bazen renkleri, kanatları ve gözleri betimlense de, genel olarak kafamda kitabın kapağındakinden başka bir canlanma ne yazık ki olmadı. Hatta insan karakterler dahi betimlenmiyor. Abartmıyorum, dört yüz küsür sayfa boyunca yolculuğuna eşlik ettiğimiz Avice’in dış görünüşüne dair en ufak bir ipucu yok.
İşte burada, bunu eksi olarak yazmak doğru değilmiş gibi geliyor, çünkü sanırım yazarın tarzı bu. Ana karakteri bile betimlemediğine göre, zannedersem kasten betimleme yapmaktan kaçınmış. Ama iyi mi yapmış, orası tartışılır. Bana göre değil deyip geçiyorum.
Özetle, harika bir konu ve güzel bir kurgu; dağınık ve takibi zor bir anlatımla heba edilmiş gibi geldi bana. Yer yer kitabı bırakacak gibi oldum, yer yer ise elimden bırakamadım. Yukarıda bahsettiğim sabır eşiğini aşmaya bakıyor her şey. Ama her ne olursa olsun, kitap beklentimin altında kaldı maalesef.
Yine de China ile tanışmak güzeldi. İnanılmaz bir hayal gücü var. Bir daha okur muyum bilmiyorum ama yine de kendisini kötü anmayacağım.