Benim için de en etkileyici hikaye dördüncü hikayeydi. Sanırım ebeveynler en çok alimin hikayesinden etkileniyor.
- Hikaye beni etkileyen hikaye oldu, bahsettiğiniz gibi ebeveyn olmak, hikayenin daha içine girmenizi sağlıyor.
Ama yine de ilk hikaye insanın kendi ve inancının keşfine Nietzsche vari bakışı olması ile daha düşündürücü ve akıcı hissettirdi
Kitabı bir iki saat önce bitirdim. Allahım, inanılmazdı!
Hani ne desem boş yani.
İlk başladığımda nasıl bir şey okuyacağımdan emin değildim ancak hikayelerin anlatılacağı andan itibaren bir tür Canterbury Hikâyeleri okuyacağımızı anlamıştım, bu da kitabın temposunu belirlemişti zaten.
Hikâyelerdeki en çarpıcı öğe yazarın her birine verdiği üsluptu. Tüm karakterler hikâyelerini kendilerine has bir şekilde anlatıyorlar ve hepsinin şu veya bu şekilde Hyperion’la bir bağlantısı var.
Kitapta kavrayamadığım o kadar çok gönderme ve referans var ki ne desem boş. John Keats konusunda ise bir şey diyemiyorum. Bölümde bir ara kendisini işlemiştik ama zerre hatırlamıyorum maalesef.
Kapanış bölümüne geldiğimizdeyse hikayenin bu kitapla bitmeyeceğini tahmin etmeye başlamıştım ki doğru çıktı, tam da en heyecanlı yerde yahu!
Sonuçta hayatımda belki de ilk kez ağır tempolu bir kitabı büyük bir merak ve zevkle okudum diyebilirim, devamını merakla bekliyorum.
@YaprakOnur da çeviride ve terminolojide çok güzel bir iş çıkarmış bence, ellerinize sağlık. Bu arada hazır çevirmeni de bulmuşken sormak istiyorum: Kitabı okurken dikkatimi çekti, bazı ölçü birimleri Amerikan birimlerinde bırakılmış, özel bir sebebi var mı acaba? Aslında bir tane daha sorum vardı ama yukarıda cevap bulmuş, şu B. meselesi.
Kitabı beğenmenize çok sevindim.
Ölçü birimleri aslında Amerikan ölçü birimleri olarak bırakılmadı; yazar kitap boyunca karakterine göre farklı ölçü birimleri kullandığı için hepsi olduğu gibi bırakıldı.
Anladım teşekkürler. İnç ve Fahrenheit görünce şaşırmıştım bayağı.
Yorumu yazmakta düşündüğümden de geç kaldım. Zaten 12. sınıftayım yani üniversite sınavına hazırlanıyorum üstüne araya başka bir kitap girdi. O kitabı bitirdikten sonra Hyperion’a başladım ama bu sefer de araya sınav haftam girdi. Sonunda etkinliğin bitiminden 1,5 ay kadar sonra bugün kitabı bitirmeyi başardım.
DİKKAT YAZIDA TÜM BÖLÜMLERDEN SPOİLER VAR!!!
Serinin kalanını okumadım sonuçta ama kalite düşmüyorsa okuduğum en iyi bilimkurgu serilerinden biri olacağı kesin. Diğer kitaplar bu seviyede değilse bile bu kitabı harika olarak hatırlayacağım. Her hikaye çok farklı tarzlarda ve birbirinden başarılı yazılmış. Bölümler arasında bir sıralama yapmam gerekirse 3>6>5=4>1>2 şeklinde olur. Tabi en alt sıradaki Kassad’ın bölümünü bile bir novella olarak okusam memnun ayrılırdım. Sadece diğer bölümlere kıyasla sönük buldum. Galiba ikinci bölümü bu kadar aşağıya koyan tek kişiyim.
İlk hikaye konusunda yukarıda @Gelu’nun yaptığı Doktor Moreau’nun Adası benzetmesine katılıyorum. Ama o kitapta ana karakter adaya şans eseri düşüyordu burada Peder Dure kendi isteğiyle Bikuraları araştırmaya gidiyor. Issız bir yere bilimsel inceleme amacıyla giden kişinin dehşet verici bir gerçekle karşılaşması teması yüzden ben Lovecraft’ın Delilik Dağlarında’sına benzettim. Hikaye başlayana kadar olan giriş bölümü kitap sert bilimkurgu olacakmış havası veriyor ama hikayelerden hiçbiri tam sert bilimkurgu değildi, genelde felsefi taraf ağır basıyordu. Böylesini daha çok seviyorum zaten. Oradaki İstavroz’un nereden geldiğine dair oldukça iyi bir teorim var onu zamanı gelince yazacağım. Son olarak bu hikaye Peder Hoyt’un hikayesi denmesine rağmen hikayede neredeyse hiçbir rolü olmaması bir tek bana mı tuhaf geldi?
İkinci hikaye kitaptaki en az sevdiğim hikaye. Ama bu sevmiyorum demek değil. Bu bölümü de Bitmeyen Savaş ve Yıldızgemisi Askerleri’ne benzettim. (Hadi tartışma başlatayım Yıldızgemisi ayrı mı bitişik mi yazılır? İthaki baskısında ayrı yazılmış ama kitabın orijinal isminde Starship bitişik. Ben bitişik yazdım.) Çok başarılı bir askeri bilimkurgu örneği olmuş ama ben pek askeri bilimkurgu sevmiyorum. Zaten bu yüzden en alta koydum. Yine de yapmaya çalıştığı şeyi başarılı yaptığını düşünüyorum. Askeri bilimkurgu sevenler daha çok zevk almıştır.
Üçüncü hikaye favorim oldu. Eski dünya kısımları çok ilginçti ve sonrasında zaman atlamalarıyla yavaş yavaş Hakimiyet’in nasıl kurulduğunu, bu hali aldığını öğreniyoruz. Edebiyatın gelecekteki durumuyla ilgili öngörüleri ilginç buldum. Hüzünlü Kral Billy çok ilginç bir karakterdi. hikayenin sonundaki sahne resmen bir korku filminin şeytan çıkartma sahnesiydi. Bu bölümün edebi yönü net şekilde diğerlerinden daha güçlü. Bu hikaye orijinal olmuş bence, diğer hikayeler gibi şu kitaba çok benziyor falan diyemiyorum. Bu bölüm hem edebi yönü hem bizim dünyamızdan başlayıp hikayenin geçtiği zamana kadarki boşlukları doldurması ve hikayeye bir arka plan kazandırması hem de ölümlerden beslenerek şiir yazma fikrinin ilginçliği sebebiyle ilk sırayı aldı. Gördüğüm kadarıyla çoğu kişi de benimle benzer düşünmüş zaten.
Dördüncü hikaye bana henüz okumadığım ama okuma listemdeki Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi’ni hatırlattı. Hikayenin yarısından sonrası tahmin edilebilirdi ama bence bu kötü bir şey değil. Olayın İbrahim İshak hikayesine bağlanması ilginçti. Sol Weintraub’un tanrı benzeri şey ile kafasında yaptığı konuşmalar ve gördüğü rüyalar ilginçti. Yukarıda @GKS bu şeyin Shrike olabileceğini yazmış, ben de okuduktan hemen sonra aynısını düşünmüştüm ama biraz düşününce fikrim değişti. Bana kalırsa Rachel’ın kurban edilmesini isteyen güç Shrike değil, başka bir şey. Kitap boyunca Shrike’ı golem olarak tanımlayan tek kişi Sarai. Hatta kitabın başka hiçbir yerinde golem sözcüğü geçmiyor. Hesaba katmadığımız Shrike kadar büyük bir güç daha varmış gibi hissediyorum.
Beşinci hikayede ben de Asimov tadı aldım. Kitabı okumamın üstünden çok zaman geçti bu sebeple yanlış hatırlıyor da olabilirim ama hikaye bence Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi’ye de benziyordu.
Sonunda yapay zekalar hakkında bilgi almaya başladık. Sibridler tam olarak ne anlayamadım. Öncelikle Sibridler direkt metalden mi yapılmış yoksa normal bir insan gibi etten mi oluşuyorlar? Eğer metalden oluşuyorlarsa Lamia nasıl hamile? Etten oluşuyorlarsa da Yapay zekalar nasıl normal insandan hiçbir şekilde ayırt edilemeyen bir insan yaratmışlar. Bana bir bilimkurgu evreni için bile fazla uçuk geldi. Muhtemelen etten oluşuyorlar ki bu mantıklı çünkü insanlar yapay zekaları yarattıktan sonra yaratımın yaratanı geçtiği ve insanların kendilerine yardımcı olarak yarattığı şeyler tarafından yok edileceği anlamına gelir. Bir de hikayede çok net bir Film Noir havası var.
Altıncı ve son hikayeye gelelim. Burada da Ursula Le Guin esintileri var ki gezegenin adalar topluluğu olması bana Yerdeniz serisini, bölümün genel anlatım özellikleri ve işin bilimkurgu kısmı Hainli döngüsü kitaplarını hatırlattı. Ben Ursula Le Guin kitaplarını aşırı sevdiğim için bu bölümü de aşırı sevdim. Konsolos’un ajan çıkması beklenmedikti. Ben hep ajanı Masteen varsaymıştım. 5. hikayede Johnny ile konuşan şövalyenin o olduğunu ve ölmesi sebebiyle kimse o hikayeyi dinlemediği için açığa çıkmayacağını varsaymıştım. Ölmediğini görünce de düşüncelerim Gaspçıların bilmediğimiz bir teknolojik cihazla onu uzaklaştırdığı şeklinde değişti. Dediklerim hala mantıklı geliyor. Bence Gladstone Konsolos’un Gaspçılara çalıştığını biliyordu. Ajan diye bahsedilen kişi Konsolos dışında biri yani Masteen olabilir gibi.
Shrike’ın ne olduğu konusunda da bir teorim var. Şimdi bulamadım ama Konsolos bölümünde “Hakimiyet bilim insanları alanaştıranları hiç incelemedi, Gaspçılar inceledi ve başarısız oldu. Yine de bu onlara zaman ve uzay konusunda çok şey öğretti.” diye bir şey geçiyordu. Aynı bölümün başka bir yerinde de Gaspçıların zamana ne kadar değer verdiğinden bahsediliyordu. Bence YZ’ler Hakimiyet’i yenmeyi başardı ve Gaspçılara saldırmaya karar verdi. Gaspçılar da savaşı kaybederken zaman hakkındaki bilgileriyle YZ’lerin planlarını bozacak bir şey yaratıp onu zamanda geriye yolladılar. Bu şey de Shrike. Shrike’ın YZ’lerin planlarında olmaması da bu şekilde açıklanabiliyor. Hatta Labirentleri bile benzer bir amaçla geleceğin Gaspçıları yapmış olabilir. Sonuçta ilk bölümde Shrike’ı Hyperion’daki Labirent’te görüyoruz. Hatta belki Shrike bu Labirentlerin içinden Labirentler arası seyahat edebiliyordur, yani Labirentler bir nevi gelişmiş alanaştıranlardır. Labirentler savaş için stratejik noktalara yerleştirilmiştir. Sonuçta Gaspçılar savaşı bir defa yaşadığı için nerenin önemli olacağını biliyorlar. Gaspçılar da sonuçta eski dünya kökenli. Dini inançlarından da hiç bahsedilmedi. Belki aralarından Hristiyan olanlar vardır. Peder Dure’un gördüğü istavroz da Hristiyan inancındaki Gaspçıların zamanda geri yolladığı bir şeydir. Yazdıkça aklıma daha fazla şey geldi benim de kafama daha çok yatmaya başladı.
Çevirmen @YaprakOnur’a ve editör @Everfever’a da bu muhteşem kitabı bizimle buluşturdukları için teşekkür ederim. Çeviride hiç hata göremedim ve kitapta yazım hatası yoktu. Bir tek bizim Platon olarak bildiğimiz Antik Yunan filozofu kitabın içinde İngilizcedeki şekliyle Plato olarak bırakılmış. Bir defa olsa yazım hatası harf basmayıp kaçırmışlar derdim ama birkaç defa var. Bence Platon yazmak daha doğru olur. Bir de Fahrenheit meselesini soracaktım @cankutpotter yukarıda sormuş.
Son olarak @YaprakOnur’a sormak istiyorum:
İkinci kitap ne durumda?
Bazı çevirmenlerin düştüğü bir hata bu aslında, sırf İngilizce’de birleşik yazılıyor diye türkçe’ye de aynı şekilde birleşik yazarak çeviriyorlar. Starship İngilizce’de birleşik olabilir ancak Yıldız Gemisi Türkçe’de iki ayrı sözcüktür, bileşik bir yapıda değillerdir. Yani doğrusu İthaki’nin yaptığı oluyor.
Soruya gelirsek yukarıda cevabı verilmişti aslında.
Normal bir kelime olsa hak verirdim ama Yıldızgemisi normal ingilizcede kullanılan bir kelime değil yazarın türettiği bir kelime. Yazarın türettiği kelime ayrılır mı emin olamadım.
Buradaki çevirmenler daha iyi cevap vereceklerdir ancak bana kalırsa yazarın türettiği bir kelime olsa da burada asıl gözetilmesi gereken şeyin Türkçe’nin imla kuralları olması gerektiğini düşünüyorum.
Kitabı okurken daral geliyor sıkılıyorum. Bu sorunu yaşayan var mı? Kitap okumayı seven biriyim bu arada. İlk bölüm tahmin edilebilir ama eğlenceliydi fakat Kassad’ın hikayesini biterene kadar can çekiştim arkadaşlar. 2. Bölümün başında ara verip başka kitaba geçmiştim şuanda da diğer bölüme başlamadan araya başka bir kitap sokma düşüncesindeyim. En kötü kısım 2 mi sizce?
Ben hepsinden ayrı keyif aldım. Hepsinin de türü farklı olduğu için sevme ihtimaliniz her zaman var. O yüzden bir şey diyemeyeceğim.
Kitap bence Sol Weintraub’un hikayesinin anlatıldığı 4. Kısım’da zirve yapıyor. Ama ben Shrike dolayısıyla Kassad’ın öyküsünü de beğenmiştim.
Bence en zayıf hikaye Kassad’ın hikayesiydi. Ama her hikaye çok farklı bir tarzda yazılmış ve biraz okuyana bağlı. Yani Kassad’ın hikayesi başkasının favorisi bile olabilir ona bir şey diyemem. Eğer zevklerimiz benzeşiyorsa diğer hikayeleri çok beğeneceğinizi düşünüyorum.
Hepinize teşekkürler. Şairin hikayesi biraz daha iyi gibi. 4. Hikayede kitaba mola vereceğim. Kitabın içine dalamıyorum. Bu aralar karışık duygular içerisindeyim belki bu yüzden kitabın hakkını veremiyorumdur. Tek bir karaktere bağlanabileceğim Loki’nin müjdesi kitabına başlamayı planlıyorum. Soğuk bir günde bu kitaba geri dönmeyi dört gözle bekliyorum…
Filme sığdırmak için kitabın %70’ini kesmeleri lazım. Hyperion değil de Predator çıkmasın ortaya.
Şu ekibin hakkını verin!
Bakalım devam kitabı 2022 ocak-şubat gibi çıkacak mı? çıkarsa etkinlik eşliğinde okumak zevkli olurdu. Konudakiler hem fikir mi bilemiyorum ama.
Daha dün Hyperion’un filmi çıksa da şu devam kitaplarını hızlandırsalar diye düşünmüşken, bugün bu haberi görmüş olmam
Shrike ‘ ın ve istavrozun zamanda geri yollanması çok mantıklı, diğer bahsettiğiniz kısımlarda… Spoiler gibi bir şey oldu
Diğer türlü istavrozun, -haçın ne kadar hristiyanlık ile alakalı olduğunu düşünsemde- başka bir din ile de alakalı olabileceğini düşünecektim.
Devam kitaplarından haber yok mu ?