Burası nezih bir mahalle bayım. Mogora fanlarını aramızda istemiyoruz.
O zaman Pust yazsın diyor Algoritma Bey.
@zaidext teşekkür ederim. Elimizden geleni yapıyoruz. Boşuna dememişler şiddet beceriksierin başvurduğu son çaredir diye.
Biliyorsun ki Malazan askerlerini tehlikeli yapan şey, düşünmeye teşvik edilmeleri…
Est solarus oth mithas, mithas oth solarus est!!!
Sorun yok gördükçe benim robot el atıyor bu sorunlara.
Baş Denetmen gidince rahatladık diyebiliriz. Şaka bir yana tekrar döner umarım.
Heh. Bir ara ben de bu sorundan muzdariptim. Bilgisayardan yazıp telefondan düzenledim utanç verici uzunlukta bir süre. Sonra bilgisayarın klavye ayarlarını değiştirmek aklıma geldi nihayet🙄
Ama tabi benim durumumda zaten yıllarca türkçe klavye kullandığımdan tuşlarda ne yazdığının pek önemi yoktu, o büyük bir avantaj oldu.
Oldukça geç olsa da şimdi bitirdim kitabı. Dumura uğramış vaziyetteyim.
- bölüm ve öncesinden zaten biraz bahsetmiştim o yüzden bu kez beni dumura uğratan son bölümlerden bahsedeceğim.
İlk olarak burada okuyana kadar kapanıştaki bebeğin Coltaine olduğunu anlamamıştım. Zaten Coltaine’in epik ölümü beni o kadar şaşırttı ve üzdü ki acaba dedim ben burada Coltaine şöyle Coltaine böyle diye övüp karaktere sempatimi dile getirirken okuyanlardan bana üzülen oldu mu.
Aynı durum Duiker için de geçerli… O kadar üzüldüm ve şaşırdım ki ölmesine. Siz o kadar acıyı derdi çekin, yüzüp yüzüp kuyruğuna gelin sonra… Olacak iş mi be Erikson. Dağladın ciğerimi. Bu arada GKS ve İsos aralarında bahsetmiş ama Shaik’in evlat edindiği kızına Felisin ismini vermesi ve Heboric’e üzülmene değmez demesi de ciğerimi dağladı. Orada bi’ yakınlaştık karakterle (nihayet.)
Icarium’un sonda yine hafızasını kaybetmesi… Yani bazı yaşanmışlıklar bu kadar mı boşuna olur.
Bu açıdan Erikson’un isteyerek mi bilmiyorum ama gerçek hayata çok yakın bir konu işleyişi olduğunu düşünüyorum. Yani gerçek hayatta da olur ya, yüzer yüzer kuyruğuna gelir sonra kendini boğulurken bulursun. Ya da heveslenirsin, ya o heves kursağında kalır ya da gerçekleşince büyüsü kaçar. Bu anlamda öylesine gerçekçi bir anlatım mevcut ki son bölümleri okurken aşırı üzüldüm.
Bunun dışında kitaba ve yeni karakterlere tam anlamıyla ısınmam 200-300 sayfa kadar aldı. Ondan sonra 600. sayfaya kadar kitap öyle bir aktı ki bazen ne okuyorum ben diye inanamayıp geri döndüğüm oldu. 600-700. sayfadan sonrası zaten benim için -lezzetli- bir çorba gibi “ben ne okuyorum” diyerek olayları anlamaya çalıştığım bir silsileye dönüşüyor. Özellikle okurken anlayıp anlamadığımı anlamadığım çok oldu sonlarda.
Mesela Kalam ile Laseen’in arasında geçen konuşma. Laseen orada değildi, Kalam farkındaydı, vazgeçti. Ama vazgeçmesinin bu kadar kolay olması bende öyle bir tatminsizlik yarattı ki anlatamam. Umarım bu olay böylece kalmaz. Minala’nın dediği gibi, 3 kıta aştı bu hedef uğruna. O kadar kolay olmamalı ya. Ama bi’ yandan da Erikson işte, insan güvenemiyor.
Ya bir de araya bir soru katayım, Duiker’in İsimsiz asker sevgilisinin neden ismi yok? Sonradan adı geçti de ben mi kaçırdım yoksa isimsiz gelip isimsiz mi gitti.
Başka bir sorum da kapak resmi. Kapaktakiler Heboric ve Felisin, diğer büyü(?) yapan kişi kim? Bunu anlamadığım için biraz utanıyorum ama affedin.
Sonda Kemancı & Kalam reunionı beni çok sevindirdi sebepsizce. 2 saniye sürmüş olsa da… Bu arada Minala ile Kalam’ın hikayesini aşırı merak ediyorum. Acaba 1300 çocuklarıyla yeni bir imparatorluk falan mı kuracaklar. N’apılır o kadar çocukla ya. Bir de İlydious’un dediği gibi Apsalar ile Crokus’un hikayesi bitti gibi hissettirdi cidden. Mutlu sona kavuştular gibi bir şey oldu. Umarım öyle değildir çünkü Apsalar acayip potansiyeli olan bir karakter benim gözümde.
Bunun dışında şimdilik aklıma gelen yok. Belki üzerine konuşulursa konuştukça hatırlar yorum yaparım.
Sonuç olarak Ölühane Kapıları inanılmaz bir serüvendi. Anlatımı, edebi açıdan yoğunluğu ve olay örgüsü çok iyi, ilmek ilmek işlenmiş resmen.
Yani sadece değişik ve aksiyonlu olay örgüsüyle ilerlememesi, karakterlerin iç dünyalarının anlatılış biçimi ve birçok cümle/paragraf beni o kadar etkiledi ki. Alıntı işiyle uğraşmayı pek sevmiyorum ama sevseydim kesinlikle bir tomar alıntı yapardım kitaptan, öyle vurucu cümleler ve tanımlar var.
Bakalım sıra 3. kitapta. Heyecanla bekliyorum.
İsmini öğreniyoruz, Duiker’in cesedini almaya gelenlerin ceplerinde ilk buldukları kağıtta kadının ismi yazıyordu.
Büyücü Kulp olması lazım, yanlış bilmiyorsam
Kaçırmışım demek ki burayı.
Aa doğru ya bu neden hiç aklıma gelmedi… Teşekkürler.
Beğenmene sevindim.
Oldu.
Tabii ki isteyerek. Hayatın kendisini yazıyor Erikson. İnsanı anlatıyor. Zaten bence bu yüzden bu kadar etkileyici.
Laseen orada değildi, yapabileceği bir şey yoktu. Konuştukları da ikna etti onu, sonuçta bu suikastın motivasyonlarını teker teker elimine etti Laseen ve isteseydi Kalam’ı rahatlıkla öldürebilirdi. Bir de bu açıdan bakmak lazım.
Hey gidi, boşa yazıyoruz özetleri ve notları.
Şimdi sıra üçüncü kitapta.
Doğru. Bakalım, Kalam’ın bundan sonraki yolculuğu daha da meraklandırdı beni. Çok severek okuduğum bir karakter.
Aslında bölüm sonunda hepsini okuyorum ama dün kitabı bitirmiş olmanın verdiği heyecanla son birkaç özete hızlı hızlı göz atıp başlığı taradım. O yüzden ismini komple kaçırmışım.
Kitabı sonunda bitirdim. Büyük bir zevkle okumama rağmen okumak
için fazla vakit bulamadığım için kitabı bitirmek beklediğimden uzun sürdü.
İlk kitaptaki karakterlerin çoğu bu kitapta olmadığı için ve olaylar daha yavaş geliştiği için kitaba alışması biraz uzun sürdü ama kitabı yarıladıktan sonra sonunun muhteşem olacağını ve ilk kitaptan daha iyi bir kitap olduğunu anlamıştım.
Coltaine, Duiker, Icarium, Mappo gibi muhteşem karakterlerle tanıştık ve Gölgetaht, Kotilyon, Laseen gibi ilk kitaptaki gizemli karakterleri az da olsa tanıdık ve Azathlar hakkında bilgi edindik. Bu yönleriyle kitap çok tatmin ediciydi.
Duiker ve Coltaine’nin ölümleri çok sarsıcıydı, neyse ki ikisi de bir şekilde dirildi. Icarium’un geçmişi de ilginçmiş. Mappo, Icarium’un kasabasını yok ettiğine inanmasına rağmen onu arkadaşı olarak görmesi etkileyiciydi. Ticaret Loncası kitapta Deux ec Machina görevi görmüş ama ilginç bir oluşum.
Kotilyon ve Laseen ilk kitaptaki kadar kötücül karakterler olarak durmuyor.
Lağımcıların komutanı gizemi çok iyiydi, Coltaine’in yanlışlıkla komutanın rütbesini düşürmesine koptum.
Silanda’nın geçmişini ve yeni tayfasının maceralarına diğer kitaplarda da rastlarız umarım.
Kalam, Kemancı ve Tez Ben’in diğerleri tarafından bu kadar saygı görmesi beni onlar adına gururlandırdı.
Beğenmene sevindim.
Silanda’nın hikayesini dördüncü kitapta öğreneceğiz.
Evren o kadar büyük ki aynı karakterlere iki kitap sonra rast gelebiliyoruz.
Eveeet sonunda kitap hakkındaki görüşlerimi yazmak için oturacak vakit buldum. Dün demiştim ama ev işleri falan çıktı yine oturamadım doğru dürüst. Bir iki saat boyunca ikinci kitabın etkinliğindeki yazıları okudum. Anlamadığım birkaç şey açığa kavuştu. Bundan dolayı özellikle @isos81 hocama çok teşekkür ediyorum. Özetleri üşenmeden sıkılmadan çevirmiş. Bu da seriyi ne kadar sevdiğini gösteriyor.
Kitap hakkında genel birkaç şey söyleyeceğim sonra da karakterler ve olaylar hakkında. İlk kitap okuyup bırakan ve sevmeyenlerin aksine beni çok tatmin etmişti. Kitabın ilk yarısını uzun bir sürede okusam da ikinci kısmını bir günde falan okudum. Beni o derece etkiledi yani🙂 Özellikle sonu çok güzeldi ve beni yüksekte bıraktı.
Daha sonra ikinci kitaba başladım fakat bu sefer işler ilk kitapta olduğundan daha karışık geldi bana. İlk 30-40 sayfayı üç dört kere okudum ne yalan söyleyeyim. Her şey yerli yerine otursun diye yaptım ama biraz zaman aldı bu tabi. Fakat dedim ki bu yetmez. Aldım ilk kitabı ve haritayı. Yanıma koydum. Önüme de açtım ikinci kitabı. Çok sevdiğim bir derse çalışır gibi okudum. Evren hakkında bir bilgi gördüğümde hemen kitapları ve sözlüğü karıştırdım. Şehirleri ve mekan isimlerini gördükçe haritaya bakıp bağlantı kurmaya çalıştım. Bundan asla sıkılmadım hatta çok daha fazla zevk verdi diyebilirim. Söylendiği gibi bu kitap arada bakıp okurum diyenler için değil. Yazar bu kitaba kendini vereceksin diyor. Öbür türlü alınan zevk oranı düşüyor bence.
Böyle bir şeyi daha önce yaşamadığım için hem heyecanlandım hem de mutlu oldum. Çoğu seride böyle bir durum yok. Yazar her şeyi ya laps diye önüne yığıyor. Ya da okuyucuyu pek zorlamadan anlatıyor. Fakat Erikson bu klişeyi adeta elinin tersiyle itiyor ve ben okuyucuya yeni bir nefes aldırmak için gelen kurtarıcıyım diyor. Böyle yapıp her şeyi berbat edebilirdi ama alnının akıyla çıktı. Bu yüzden daha başta benim büyük takdirimi topladı. Çok cesur ve yetenekli bir yazar.
İki hafta içinde falan kitabı bitirdim ama kitabın sonlarını kafamı ellerimin içine alarak okudum resmen. Dış dünyadan koptum. Baba biz ne okuyoruz diye söylendim sürekli. En sonunda bu böyle olmaz deyip tekrardan okumaya karar verdim her şey biraz daha yerine otursun diye ama aslında bu bir bahaneydi. Kaybettiğim bir dostu yıllar sonra bulmuş gibiydim. İşte bu kitap benim kitabım bu seri benim serim dedim.
Ömrümün sonuna kadar okuyacağım bir seri buldum diyerek birkaç gün içinde tekrardan okudum. Yine büyük bir hüzün ve aynı zamanda büyük bir heyecan ile kapattım kitabı. İyi ki okuyanları dinleyip bu kitabı aldım diye söylendim kendi kendime. Abartıyor gibi gözüküyor olabilirim ama cidden içimden bunlar geçiyor.
Kitabın iyi yaptığı şeylerden bahsetmek istiyorum. Savaş sahnelerini yazar o kadar güzel yazmış ki anlatamam. Bazı yerlerde nefessiz bir ortamda kalmışım gibi hissettim. Bazı yerlerde korktum bazı yerlerde gözlerim doldu. Eskiden Zaman çarkı, asoiaf ve berserk gibi eserler benim için savaşı en iyi anlatan eserlerdi. Lakin Malazan geldi ve Zaman Çarkı ile birlikte baş köşeye oturdu. Bu kadar kaliteli savaş tasvirleri beklemiyordum. Her şeyi düşünüp taşınmış ve eksiksiz bir durum ortaya koymuş. Üstte de dediğim gibi böyle yerleri okurken sürekli daraldım. Fazla gerçekçi geldi ve bu benim için büyük bir artı. Bu konu hakkında daha saatlerce konuşabilirim herhalde. Beni o derece etkiledi anlayacağınız.
Bir başka konu da yazarın bize devamlı olarak verdiği gizemler. Okuduğumuz ve gördüğümüz her karakterin kendince bir gizemi var. Bu gizemler çözülse bile başka yeni gizemler geliyor ve Erikson okuyucuyu sürekli olarak canlı tutuyor. Daha önce dediğim gibi yazar sizden çaba göstermenizi istiyor. Bu gizemlerin içine girmezseniz sıradan olaylar gibi gözüküyorlar ve derinlikleri kayboluyor. Kitabın sonunda bile hala cevaplanmayan sorularım var ama bundan dolayı sinirli veya üzgün değilim. Aksine daha da mutlu etti bu beni çünkü üçüncü kitabı büyük bir iştahla okuyacağım.
Mekanlar gayet güzel düşünülmüş ve tasarlanmış. Tasvirlerin kalitesi sayesinde okuyucu okuduğu çoğu şeyi zihniyle görüyor bence.
Karakterler konusuna gelmek istiyorum. Hepsi büyük bir emekle oluşturulmuş. Her karakter hakkındaki düşüncelerimi sürekli olarak değiştirdi yazar. Pormqual ve Rel gibi birkaç karakter dışında hiç kimseye bu çok kötü veya çok iyi diyemedim. Onların olaylar karşısında yapacağı seçim süreçleri beni heyecanlandırdı. Siyah beyaz karakterler olsa hiç yaşayamayacağım durumları burada yaşamak çok zevkli idi.
Coltaine,Duiker,Kalam,Kemancı,Mappo, İcarium,Laseen, Nil ile Nether, Felisin,List,Lull,Kotilyon, Gölgetaht,Minala vs hepsi okumaktan ve görmekten zevk aldığım karakterlerdi. Özellikle Duiker,Coltaine ve Felisin favorilerim. Pormqual ve Rel ise en nefret ettiğim karakterler oldu.
Öncelikle Felisin ve ekibiyle başlamak istiyorum. Felisin’i okurken çoğu kişi sıkılmış ve karakteri sevmemiş ama ben çok sevdim kendisini. Yaşadığı olaylar sonucunda böyle bir hale bürünmesi gayet normal bence. Soylu ve rahat bir kız çocuğu iken önce bir fahişeye ardından da kıtanın kaderini etkileyen Sha’ik’e dönüşme süreci ayrıntılı ve okuyucunun karaktere hak verebileceği bir şekilde yazılmış. Çoğu yerde onunla birlikte sinirlenirken çoğu yerde onunla birlikte üzüldüm. Git gide ruhsuzlaşmasını okumak beni çok etkiledi. Etrafındaki olayları yavaş yavaş anlayıp ergen bir kız çocuğu iken olgunlaşması müthişti. En sevdiğim sahnelerinden bahsetmem gerekirse Kafatas’ından kaçarlarken Kansinekleri ile olan o sahnesi beni bitirdi. Oraları okurken hem dehşet içerisindeydim hem de çok üzgündüm. Yavaş yavaş onları temizlemeye çalışması falan… Sha’ik olduktan sonra vahaya dönmesi ve üç baş büyücü ile olan o sahnesi ve devamında Kıyamet Mızrağı’nın göğe yükselmesi çok epikti. Tüylerimin hepsi ayağa kalktı desem yalan olmaz. Bence karakterin işi erken bitmeyecek. Uzun bir süre daha göreceğiz gibime geliyor. Yani umarım öyle olur😁 Tavore ile olan hesaplaşmasını görmeden şuradan şuraya gitmem😃
“Ablacığım, bak bakalım eserini beğenecek misin.”
Felisin’in ekibindeki diğer karakterleri de asla es geçemem. Heboric benim başta pek sevmediğim ama sonlara doğru acıdığım ama aynı zamanda da saygı duyduğum bir karakter haline geldi. Eskiden bir Fener rahibi iken aforoz edilmesi ve hala rahiplikten uzaklaşamaması ilginç geldi bana. Sürekli bir iç hesaplaşma içerisindeydi bence. Tam da anladığım bir karakter değil ne yalan söyleyeyim. İlerde daha çok görerek çözebileceğimi düşünüyorum. Yine de o eve dönmek isteyen biri. Bari buna acı be zalim Erikson😐
Baudin’in sonu içimi parçaladı cidden. Felisin için o kadar yol gittikten sonra Felisin’in onu kovması ama yine de en zor zamanlarında Baudin’in canı pahasına onu koruması ve bu uğurda ölmesi insanı bitiriyor. Eski bir Kıskaç olması ve Laseen’in ekibi dağıtması yine üzücü detaylarındandı. Kulp’a çok ısınmadım. Ölümü de biraz boş oldu bence. Daha çok görmeliydik diye düşünüyorum. Toblakai karakteri bana ilginç ve gizemli geldi. Daha çok görmek istediğim karakterlerden.
Bunların dışında gördüğümüz karakterler hakkında yazacağım çok bir şey yok o yüzden Kalam’a geçmek istiyorum. Sen nasıl bir yiğitsin be aslanım! Nasıl bir Pençesin? Kitabın sonundaki sahneleri beni benden aldı. Yaralanmış ve kan kaybetmiş bir haldeyken kendini trans haline geçirmesi ve zeminin sıcaklığı ile kendi sıcaklığını eşitleyip zekasını kullanarak tuzakları ve herkesi alt etmesi mükemmeldi. Malazan serisi bir dizi olarak çekilse Kalam’ın bu sahnelerini tek çekim bir şekilde izlemek çok isterdim.
@Haplo hocamın da dediği gibi git gide merhametleşen bir Kalam görüyoruz aslında. Kitap boyunca savaşçılık yeteneklerinin ne kadar üstün olduğunu gördüğümüz halde böyle birine dönüşmesi de ilgi çekici. Bütün bir kitap boyunca Laseen’i öldürmek için planlar yaptıktan sonra iki üç konuşma sonrası hemen vazgeçmesi beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Bu sahnenin çok daha uzun ve insanın aklında soru bırakmayacak bir şekilde yazılmasını isterdim. Maalesef olmadı. Bakalım şimdi Minala ve bin üç yüz çocuk ile ne yapacaklar😃
Kemancı ise Kalam’ın aksine git gide zekasını daha çok kullanan,daha olgun daha bir baba karakter oldu. Olaylar hakkındaki analizleri, savaşçılık yetenekleri vs güçlü biri. Aynı zamanda Crokus ve Mappo’ya sürekli destek olup onlara öğüt vermesi, desteklemesi ve sahip çıkması insanın içini ısıtan şeylerdendi. En sonunda da ben askerliğe baştan başlayacağım demesi gülümsetti🙂 Apsalar’ın artık içindeki kimliklerin farkına vararak konuşması ve olaylar karşısındaki dinçliği onun da geliştiğini gösteriyor. Keza Crokus da bu tarz bir değişim yakaladı ve bunu sadece ben değil onu gören karakterlerimiz da fark etti. Bence ikisiyle de işimiz daha bitmedi. Bu seride böyle mutlu sonlar olamaz😔 Iskaral Pust beni de sürekli güldüren bir karakter oldu. Crokus gibi de nefret etmedim😄
Gelelim Mappo ve İcarium’a. Başlarda bu iki karakterin olayını pek çözemedim. Eller yolu ne, İcarium neden her şeyi unutuyor ve öfkelendiğinde böyle gözü dönen biri oluyor, Mappo’nun geçmişi tam olarak ne gibi sorular sorarak ama aynı zamanda zevk alarak okuduğum bölümler oldu. Umarım hayat herkesin karşısına Mappo gibi bir dost çıkarır. Bu nasıl bir sabır bu nasıl bir merhamet. Etkilenip üzülmemek elde değil. Mappo iç hesaplaşmalar yaşarken İcarium’un aklında geçmişi hakkında yavaş yavaş bir şeyler oluştu ama kitabın en sonunda tekrardan başa döndü ve bu da beni hem üzdü hem de rahatlattı. Öfkelendiğinde neler olduğunu iyi biliyoruz😐 Mappo’nun olduğu her sahne hüzünlüydü de Tremorlor’da iken İcarium’u canı pahasına tutup bırakmaması beni onun hakkında en çok etkileyen şey diyebilirim. Ya da İcarium’un olmadığı zamanlarda göz yaşı dökmesi. Umarım onları daha çok görürüz.
Gelelim en kral iki karaktere. Duiker ve Coltaine. Öyle ki Coltaine’i yazarken bile saygı duruşuna geçiyorum ve sizi de buna davet ediyorum Sen kalk arkanda binlerce isyancı varken değer kıymet bilmez mültecileri fersahlar boyunca güvende tut. Sayıca az olmana rağmen taktiksel zekanı kullanarak isyancıları defalarca bozguna uğrat. Aç susuz o kadar yol git. Askerlerinin teker teker ölmesine rağmen o perişan halinle o kadar liderlik et. O kadar çarpışma kazan. En sonunda bir tane sünepe gerizekalı yüzünden hayatına son verilsin. Aklım almıyor hala. Okurken de almadı. İtiraf ediyorum okurken çok ağladım. İçime oturdu resmen. Hayat bana o an çok boş geldi. Bu kadar şey başaran bir adamın onu öldürmeye gelen oka bir hediyeymiş gibi bakması… Onun için yüzlerce karganın gelmesi… Nether’in kendi yüzünü cırmalaması… Kelimeler anlamsız kalıyor. Yolun yolumdur Coltaine. O kadar çok konuşmak istiyorum ki bu karakter hakkında. Nadir görülen müthiş bir karakter. Muhteşem.
“Coltaine öldü. Hepsi de öldü.”
Duiker’e gelmem gerekirse benim okumaktan en zevk aldığım karakterdi. Savaşı onun gözlerinden görmemiz belki de savaş sahnelerini bu kadar etkileyici bulmamızın en önemli sebebi. Zeki, savaşçı, sadakatli, merhametli, cesur… Daha ne isteyebilirim ki bir karakterden. Gördüğüm en iyi iç çatışmalardan birini yaşadı. Öleceğini bile bile görevinden bir an bile vazgeçmemesi, o iğrenç savaş alanlarında gezmesi, Lull ve List ile olan diyalogları vs. Ne kadar güzeldi. Ne kadar etkileyici ve sürükleyiciydi. Cesedinden sevdiği kadının ismi çıktığı an benim de gözlerim doldu. Öldüğünü okurken ne kadar ağladığımdan bahsetmek istemiyorum… Neyse ki sonunda ikisinin de yaşayacağını öğrendik. Mutlu oldum ama bir yandan da kendime kızdım. Bu yolda binlerce asker öldü. Binlerce hikaye ve dünya öldü ama onları ne çabuk unuttum diye kendime kızdım.
Her ne kadar az olsa da kitabın eksiklerinden bahsetmek istiyorum. Kalam’ın hikayesinin sonu, Tiste Edur’ları bulduğumuz kısımlar ve karakterlerin oradan kaçışı, hala kovanların net bir şekilde açıklanmaması vs.
Kitap hakkında daha çok yazmak ve detaya girmek istiyorum ama şöyle bir baktım da zaten baya bir yazmışım. Ayriyeten zaten burada birçok kişi incelemelerini yazmış. Herkesin bildiği şeyleri tekrar tekrar yazmak da istemiyorum.Bu kadar yeter. Kusura bakmayın değerli forum üyeleri. Bu arada artık ben de Coltaine’in zincirine katılıyorum. Ben de bir Malazan adam olarak anılmak istiyorum!
Coltaine rattles slow
across the burning land.
The wind howls through the bones
of his hate-ridden command.
Coltaine leads a chain of dogs
ever snapping at his hand.
Coltaine`s fist bleeds the journey home
along rivers of red-soaked sand.
His train howls through his bones
in spiteful reprimand.
Coltaine leads a chain of dogs
ever snapping at his hand.
Spoilerlı başlıkta tüm seri hakkında spoiler var diye biliyorum
Eline sağlık hocam. Gayet emek harcamışsın. Akşam rahat rahat okurum.
Senden ricam, bi 5-10 tane paragraf ekler misin? Böyle okuması ve takip etmesi çok zor (ilk paragrafı okumayı denedim de, biraz zorladı).
Şimdi olmuş mu hocam