Dün yapıcaktım, çıkmış aklımdan. Bölüm isimlerini silmiş hafızam tamamen. o.O
Çok sorun değil. Bir şekilde hallederim ben. Spoiler olsa da çok dert etmiyorum artık. Manyak etti beni Stephenson reyiz.
Daha dur, bölüm ikinin sonuyla bölüm üçün başlarını bir oku hele hocam.
Bir ara da Expanse mi okusak bk olarak? Çok merak ediyorum o seriyi.
Bi dur soluklanalım yahu.
Şaka bi yana çok karışık duygular içindeyim o seriye karşı, Battlestar Galactica 4. sezonunun sündürülmüşü gibi algılıyorum hep.
İlk kitabı okuyup bıraktım. İyi bir kitaptı ama Dune’deki gibi oldu, devamını hiç merak etmedim.
Benim zevkime göre biraz fazla politikti, Güneş Sistemi’ne yayılmış mülteciler, koloniler arasındaki bitmek bilmeyen savaşlar beni baydı.
Sonraki kitaplarda uzaylılar falan da devreye girince konu daha ilginç hale geliyor sanırım.
Evet gaza geldim.
Sonraki kitaplar daha iyiymiş.
Ulan manyak gibi okuyasım var ama hangi kitabı okusam bir diğerine haksızlık olacak diye hiçbirini seçemiyorum.
Ne olacak bu hâllerimiz
%40’a geldim (hard rain).
Markus tam bir pragmatist son of a bitch. Çok sevdim şimdiden.
Dünyanın sonu gelirken insanların psikolojik yansımları nasıl olur diye çok merak etmekteyim. Kendimi (ve eşim ile çocuklarımı) o durumda hayal etmeden duramıyorum. Sanırım ben de şu “devlet haplarından” alırdım.
Okyanus dibine giden denizaltı olayı düşündürdü. Daha önce konuşmuş muyduk? Denizin ne kadar dibine kadar sıcaklık iniyordu? Acaba diyorum, uzayda yaşamaya çalışmaktansa, bu swarm’ı deniz altında, hiç değilse yerçekiminin, suyun ve görece balığın olduğu yerde yapmaya çalışmak nasıl olurdu.
Bugün yukarıdan aşağıya okuyacağım yazılanları.
Denizaltı ve okyanus ağır spoiler, şimdilik susayım ama oldu ki 3. bölümde kitabı bırakmaya karar verirsen o zaman anlatırım o subplotu.
Ben sanırım hap almak yerine ailemi son dakikaya kadar hayatta tutmaya çalışırdım. 2 yıl süremiz var, ne bileyim her şeyimi satıp bir yeraltı sığınağı inşa ederdim. Tamam herkesin Dinah’nın babası gibi 500 metre derine maden açacak kadar parası yok, yine de atom bombası bunkerları hiç olmazsa ilk birkaç hafta işe yarayabilirdi. O birkaç haftayı bir atlat, sonra al hapı değişen bir şey yoksa.
Tabii tabii, elimden bir şey gelmeyen durumlar için dedim. Yoksa ben nereden bulacağım atom bombası bunker’ını.
Ben biraz o acizliği, umutsuzluğu hissetmek istiyorum kitapta. Daha henüz erken ama aradığım şeyi bulamadım. Umarım ileride biraz daha psikolojik etkilerine girer Stephenson. Gerçi Markus reyiz hemen kesti o kısmı, ölen öldü işimize bakalım dedi. Duygusuz piç.
Eklemeyi unuttum. Amerikan başkanının geldiği yerde iyi sövdüm. Bi eksik kalamadın bitch dedim.
Bitch demişken, Ivy ve Dinah’nın “Bitcch - Slut” muhabbeti efsaneydi.
Kendi bahçeni kazıp inşa edecekin. Devlete şuna buna güvenmeyen, sürekli bir atom savaşı patlak verecek sanan, konserve erzak istifleyen paranoyak Amerikalıların yaptığı gibi.
Markus başkan İsviçreli mekanik bir abimiz sonuçta, sonuca lazer odaklı bir lider. Çok da şey yapmamak lazım.
Öff, Julia (Hillary Clinton) neler yapıyor daha gör sen. Hınçlanacaksın.
Ymir’e başladım (%45). Dinah güzel patakladı Julia Bitch’i (JB). Ama o kadında sinsilik var. Kendini yasak olmasına rağmen uzaya fırlattıran, başkalarına ne yapmaz. Zaten Markus toplantıdan kovunca belli etti bir b.klar yiyeceğini.
NS reyizin bilimsel açıklamalarını (yörünge, swarm, uzay aracı yakıtı gibi) ağzım açık okuyorum. Bazıları overload gibi gelse de yine içinden alabildiklerimi alıyorum. Aşırı zevkli. Bir de arada böyle sarkastik şakaları oluyor, onlar da çok keyifli.
Markus’un Ymir’e ben gideceğim demesi NS reyize yakışmadı. Adam swarm’ın başına geçsin, yönetsin diye gönderildi. 2 yıl gitsin de buz asteroidini getirsin diye değil. Sırf o yokken JB ortalığı karıştırsın diye yapılmış bir cheap shot bana kalırsa.
Bir başka problem de HR sonrası iki üzüldüler, sonra paso “aşağıdaki herkes öldü” muhabbeti çevirmeleri. Sanki mangalda tavuk yaparken tavuklar yanmış da, ilk görünce üzülüp sonra “tavuklar da ne yanmıştı ya” muhabbeti çeviriyor gibiler. Bilmiyorum sonradan değişir mi bu durum ama şimdilik böyle hissediyorum.
Dönüp okudum spoiler’ın bir kısmını. Venezuela nuke olayı harbiden iyiydi. Ama nuke’a gerek var mıydı bilmiyorum, direkt nükleer başlıksız füzelerle dalsalardı ne olurdu? Neden nuke, dramatik bir etkisi olsun diye mi?
Bu buz asteroiti neden lazım diyordum ama sanırım propellant için oksijen kaynağı lazımmış. Ondandır diye düşünüyorum.
Yorumlardan gördüğüm kadarıyla sadece 2 bin kadar kişi swarm’a dahil olmuş. 2 yılda sadece 2 bin kişi mi gönderebilmişiz? Yani bilemedim. HR kesinleşince, insanların toplu halde işi gücü bırakıp, herkesin roket inşa edip, çok daha fazla kişi göndermesi gerekmez miydi? Belki öyle yapmışlardır, o kısım bende muğlak. 2 yıl az bir süre değil sonuçta.
Bir de aklıma fantastik ama dandik bir fikir geldi. Matrix’te sentinellerin saldırdığı sahneyi biliyorsunuzdur. Şu sahne:
Şimdi tsunamiden uzak bir yere, böyle binlerce turret mı deniyor buna, turret kurulsa ve o taraftan gelecek meteorlara böyle gutling gun’lar ile ateş edilse ne olurdu? Amaç, büyük parçaları küçültüp atmosfer sürtünmesi ile zarar vermeden yok etmek ve yaşanabilir bir alanı korumak. Yapılabilse bile bu durum binlerce yıl sürdürülebilir miydi?
Markus bizim ilk padişahlar gibi "lead by example"a gönül vermişti. Ymir’in kamikaze görevi olma ihtimali önceden bilindiği için bir başkasını gönderip vebali altında kalmak yerine kendi hayatını tehlikeye attı. Yokluğunda ipleri Ivy’nin eline vermişti, ona olan güveni tamdı. Ben bu duygularla okumuştum. Ama Julia yan plot’unun gelişmesine imkan verdiği için de işine gelmiştir, doğru.
Evet, hem dramatik olsun diyeydi – bir daha böyle haltlar yerseniz ikinci nuke’u kafanıza yiyeceksiniz – hem de pratikti. Okyanusa yayılmış belki de yüzlerce gemi vardı. Bir bombayla tüm Venezuela donanmasını + çapulcu sürüsü tekneleri gömdüler. Tek tek Tomahawk’larla falan uğraşmak istemediler herhalde.
Aynen, oksijen değil de hidrojen lazım Izzy’yi daha yüksek bir yörüngeye itecek manevrayı gerçekleştirebilmek için.
O iş Casting of the Lot olarak adlandırılan süreçle yürütülmüştü. 2000’den daha fazla kişiyi 2 yılda pseudo-astronot olarak eğitecek, 400-500’den daha fazla roket + arklet imal edip uzaya fırlatacak kapasitesi yoktu dünyanın. Tüm endüstri harıl harıl çalıştığı halde mümkün değildi. Lojistiği şusu busu, ISS’le koordinasyonu kolay olmasa gerek. O yüzden her ülkeden bir avuç zeki genci seçip eğittiler.
Başka bir engel vardıysa da aklıma gelmedi şimdi.
Bu konuda bayağı sorun görüyorum:
- Meteoritlerin büyük bölümünün Ekvator’a düşeceğini hesaplamışlardı. Dünya’nın pek de gelişmemiş bölgeleri. ABD, EU, Rusya gibi 3-5 silah üreticisinin yüz binlerce turret imal edip 40 bin km’lik Ekvator şeritine ulaştırması, kurması, test etmesi herhalde yıllar sürerdi ve o ülkelerin tüm kaynaklarını tüketirdi.
- Atmosfere bilmem kaç km/saniye’yle giren, 50-60 metre çapındaki meteoritleri havada parçalamak için nuke’dan aşağısı kurtarmaz muhtelemen.
- Büyük bir meteoriti küçük parçalara ayırsan bile atmosferi sürtünme dolayısıyla ısıtan toplam enerjiyi korumuş olursun. Impact’lerin tehlikesi azalır ama asıl sorun zaten atmosferin ısınmasıydı.
- Binlerce seneye yayılacak bir bombardımana ne mühimmat dayanır ne sinir.
Bu sorunun yanıtını alacaksın.
NS reyiz abartmadığında çok güzel oluyor gerçekten de, Ah 3. bölümün başı ahh!
Ben de @Abraxas gibi bir taşla iki kuş vurduğunu düşünüyorum, Markus kendi yerine başkasını ölüme yollayacak bir karakter değil.
HR sonrasını bence de biraz hızlı geçti duygusal olarak ama bir yandan hayatta kalma mücadelesine odaklandıkları için yanmış tavuklar gibi algılamadım ben. Daha ziyade kendilerini duygusal travmadan korumak için böyle uzaktan ve bazen de esprili bir dille bahsettiklerini düşünüyorum.
O nuke olayı cuk oturdu bence. hem çok muricalı bir hareket, hem de tüm dünyayı hizada ve hedefte tutmak adına “bakın ne kadar ciddi bir şey bu aslında” metniyle verilmiş bir mesaj. Malum Casting of the Lot bile çoğunlukla insanların paniğe kapılmadan sonlarını bekleyebilmeleri için olduğundan daha farklı lanse edilen bir gösteriydi neredeyse. Gerçek anlamda dünyanın sonu geldiğinde kaç kişi sakin kalabilir ki?
2 bin kişi ve o 2 bin kişinin neredeyse sıfır resource bulunan bir ortamda 5000 yıl hayatta kalma macerası için sağlayabilecekleri kadar çok malzeme. Kitapta gözlüklerden örnek veriliyor bir ara ama neresinde hatırlamıyorum. Sadece insan çıkaracak olsalar çok daha fazlasını yollayabilirlerdi ama hayatta kalamazlardı bence.
Turretlarla bir kaç yüz metrelik bir kayayı çentmek bile zor, menzilleri de zaten bir kaç yüz metre. Vurmaya başlamanla çarpması bir olur sanırım. Nukelarla dediğin yapılabilir ama o kadar fazla hedefe o kadar uzun süre boyunca roket dayanmaz. Onunda serpintisi falan derken…
Markus ölüyor mu?
Evet ya, zaten yazarken dandik bir fikir olduğunu biliyordum.
Sonuçta sosyolojik bir kitap değil, belki detaya girse amacına uygun olmazdı ama ben daha çok psikolojik tepki ve çaresizlik okumak isterdim.
Görev çok tehlikeli diye öyle dedim yahu.
Ben de biraz daha fazla yaşamak istiyordum o yok oluşu.
Eh iyi bari, durduk yere spoiler yemedik.
O detay çok hoşuma gitmişti. Ciddi ciddi düşünmüştüm elindeki son lens makinesi de bozulunca gözü bozulanlar ne halt yiyecekler diye. Kabus gibi.
%50’yi geçmenin haklı gururunu yaşıyorum.
JB başladı B’liğine. Ama birisi şey dedi, she’s driven by power. Bilinçli yapmıyor bile olabilir. Once karar veriyor, altını sonra dolduruyor. Bunla ilgili bir kitap okumuştum. Biz once yapıp sonra neden üretirmişiz. İsmini hatırlarsam paylaşırım.
Mars a gitme talebi JB’den gelince Doon “smokin nuts” mı ne, öyle bir şey dedi. Kendimi kötü hissettim, ben de Mars olmaz mı diye sormuştum zira.