Okuma Etkinliği - Seveneves (Neal Stephenson)

Anladım orayı, demek istediğim, NS diyor ya kadın olduğu için sözü kesilmedi, bunu örnek veriyor ya, demek ki gerçek hayatta böyle örnekler var.

@GKS de bu kıyası sevmedi zannettim, o yüzden o referans noktasına değindim.

Pek anlatamadım sanırım. :frowning:

2 Beğeni

Muhtemelen bundan kaynaklanıyor benimki. %9’dayım henüz. 2 gündür okuyamıyorum finallerim yaklaştığı için. Yazara kendimce bir üslup biçmeye çalışıyorum ama kararsızlık yaşıyorum daha erken olduğu için. İlerleyince şu early prediction yapma eğilimim tükenir diye düşünüyorum. :smiley:

2 Beğeni

Şimdi çaktım, ok. :slight_smile:

1 Beğeni

Part 2 daha akıcı. Teknik detaylar yine fazlasıyla varlar ama Part 1’deki kadar konsantrasyon isteyip yormuyorlar. Konu daha insan odaklı ilerliyor. Zaten Doob, Dinah ve Ivy üçlü dinamiği şahane.

İlk kısımdaki scouts/pioneers bölümlerinde Cloud Ark’ın tasarımından ve inşasından aşırı detaylı bahsedilmişti, bu bazen sıkıcı olmuştu. Part 2’de karşımızda inşası bitmiş, birçok sistemi ve ünitesi oturmuş bir Cloud Ark var. Day 700’den itibaren kitaptan çok zevk almaya başladım.

Bir sonraki bölümler White Sky ve Hard Rain, holy shit. Heyecanlıyım. :black_heart:

Kitapta şimdilik yaratıcılıklarıyla dikkatimi çeken, oha çok iyi fikir, acaba gerçekten olur mu? dediğim ve sizle tartışmak istediğim 6-7 konu var. Biraz daha ilerlemenizi bekleyeceğim, tadınızı kaçırmak istemiyorum.

3 Beğeni

Hard Rain’i bitirdim: NS’in üslubuna ilişkin dünkü bazı gözlemlerimi genişletmek zorundayım. Yazarlık kabiliyetini en üst seviyede gösterdiği bölüm benim için şimdilik bu oldu. Baştan sona şiirsel, duygusal ve yürek parçalayıcıydı. Diğer yandan heyecandan soluğum kesildi.

NS’in neden büyük yazar olduğunu yavaş yavaş anlıyorum.

2 Beğeni

Kıskandım. :frowning:

Sen hangi bölümdesin? Konya gezisi sonlandı mı? :slight_smile:

Dün tartışmak istediğim birkaç konu var demiştim. Bir tanesinden şimdi bahsetmekte sakınca görmüyorum, okumaya başlayan herkes zaten ana konudan haberdar olmuştur.

Sorum şu: Dünya’nın Hard Rain sonucu uğrayacağı 5-10 bin yıllık bir felaketi insanlık neden uzaya kaçarak atlatmaya çalışsın?

Kafana futbol sahası büyüklüğündeki meteroitlerin akut olarak düşme tehlikesinin yanında, Dünya’nın yüzeyi binlerce yıl boyunca kaynar derecedeki sıcaklıklarda kavruluyor olacak. Asıl sıkıntı bu zaten, eyvallah.

Yeraltına inseler daha kolay olmaz mıydı?

Halihazırda Dünya’da çok sayıda geniş çaplı maden ağları ve resmi olsun, özel olsun yüz binlerce yeraltı sığınağı bulunmuyor mu? O iki yılı bu yeraltı ağlarını azami ölçekte genişletmekle ve insanı yaşatacak her türlü kaynakla mümkün mertebede donatmakla geçirmek daha mantıklı olmaz mıydı? Böylece sadece iki bin civarı insan yerine belki 10 milyon insanı kurtarabilirlerdi.

Bu planda muhtemelen öngöremediğim, büyük bir sorun var. NS bunu da yeri gelince açıklar. O zamana kadar fikir yürütmek isteyen var mı? :slight_smile:

2 Beğeni

Döndüm evet. :slight_smile: Hala %11’deyim, bakamadım pek son günlerde.

Bence burada NS özellikle 5-10 bin yıl diyor ki insanların yer altında yaşama umutları hiç olmasın. En azından ben böyle yorumladım. Senin yolladığın linklerde Hard Rain’in (HR) bu kadar uzun sürmeyeceği yazıyordu sanki, onu okuyunca bu görüşüm pekişti.

Bu asteroitler ne kadar derinliği etkileyecek? Önemli konulardan birisi de bu olsa gerek. Belki birkaç km derine inmek gerekecek çarpmanın etkisinden kaçınmak için.

Aslında birisini seçmeye de gerek yoktu bence, her iki yol da denenebilirdi. Böylece uzaya gidemeyenler için de en azından bir umut ışığı sağlanmış olurdu.

Bence yer altında yaşamak mümkün, bak mesela Menzoberranzan’a, binlerce yıldır yer altında, gayet de mutlular. :slight_smile:

Şaka bir yana, yer altında en büyük problem oksijen olsa gerek. Elektrik filan çok önemli değil de, 10 bin yıl az değil. Bu kadar süre hayatı devam ettirecek kaynağı yer altında sağlamak ne derece mümkün bilemedim. Su da ayrı bir problem ama yer altı sularına yakın yerlere sığınma da çözüm olabilir. Kısacası milyonlarca insanın yer altında yaşaması için gerekli kaynağı sağlamak problematik görünüyor.

Öte yandan, uzayda bu kaynakları sağlayabilenler, yer altında da sağlayabilir diye düşünmeden de edemiyorum. Bilemiyorum, yazdıkça kendi kafamı karıştırdım. :slight_smile:

Başka problemler ne olabilir ki? Bu kadar detaylı yazan birisinin bu çözümü böyle basitçe es geçmesi de çok makul gelmiyor. En ileride olan sensin, bu kadar sürede anlatması lazımdı normalde.

2 Beğeni

Harika yanıt. :slight_smile:

Muhtemelen bazı devletlerin bunu zaten yaptığını okuyacağız ilerleyen bölümlerde.

Süre gerçekten de en büyük sıkıntı gibi. Çok büyük ölçekli, kendi kendine yeten bir ekosistem yaratmaları gerekli. Ne var ki, aynı şeyi uzayda da yapmaları zorunlu. Üstelik orda bir de sıfır yer çekimi ve kozmik radyasyon gibi problemlerle boğuşmak zorundalar.

Aynen, işte bu. Bence Dünya’daki kaynaklarla yeraltı için çok daha sağlam, çoktan oturmuş çözümlerden faydalanabilirlerdi. Elektrik sorun olmazdı, uzayda kullandıkları aynı enerji kaynağını, yani radyoizotop thermoelektrik jeneratörlerini (RTG) daha uzun süre ışıma sağlayacak derecede modifiye edebilirlerdi ve bunarı kullanabilirlerdi.

Su ve oksijen sorun olabilirdi ama bunları da senin önerine benzer şekillerde çözebilirlerdi. Yeraltı su kaynaklarından oksijen üretmek çok zor olmasa gerek.

Bu çok iyi bir nokta. Büyük meteoritler birkaç km derinlikte kraterler açabilirler, ama düşecek tüm meteoritler de o kadar büyük olmayacak. Zamanla büyüklükleri ve sıklıkları azalacak, onu da biliyoruz. Kaç yüz yıl sürer belli değil tabii yeterince küçülmeleri.

Yine de mesela 5 km derinliğe geniş çaplı sığınak inşası mümkün olmaz mı? Hiç bilmiyorum. Mesela 5 km derinlikte sıcaklık da oldukça artıyor olmalı, acaba bu mu sorun.

Çok kısa bir şekilde devletlerin böyle yeraltı sığınaklarını alternatif olarak araştırmalarına bir yerde değiniliyor, ama gerisi henüz gelmedi. Bir de Ivy’nin sevgilisi Cal’ın özel durumu var. Adam nükleer denizaltı kaptanı. Onun okyanus dibine dalarak Hard Rain’den orada korunma planı var. NS’in bunun ne ölçüde işe yarayacağı hakkında da henüz detaylı bir açıklaması yok. Yalnız bir cümlede “if oceans don’t boil” lafı geçiyordu. Yani böyle bir durum da ortaya çıkabilir.

İlerde açıklayacağına eminim.

2 Beğeni

Bu da mümkün, uzaya eleman gönderdik, hadi oturup ölümü bekleyelim diyeceklerini sanmıyorum.

Ben uzaya gidiyor olsaydım, tek yapacağım şey 10 bin yıl boyunca gidenleri uyutmak olurdu. Yani cryosleep’e sok, kaynak tüketmesinler, 10 bin yıl geçince de dönsünler Dünya’ya (Children of Time’dan aparma fikir). Mantıklı değil mi? Gerçi kitapta da böyle yapıyor olabilirler ama öyle yapacak olsalardı baştan öyle planlarlardı sanırım.

Hala uzaydakinden daha rahat çözüm üretebilirler gibi görünüyor. Hiç değilse ellerinde yer altı suları gibi bir kaynak var. Uzayda ise her şey kısıtlı. Belki şu buz astereotileri bunla ilgilidir.

İlk aklıma gelen sıcaklık oldu. HR sıcağından kaçarken magma sıcağına maruz kalmak. Resmen cehennem. :slight_smile: Ama bunu hesaplamak lazım ki çok zor değil sanırım. Şöyle bir şey gördüm:

Yeryüzünden dünyanın merkezine doğru inildikçe sıcaklık her 33 metrede 1 derece artar.

Sanki meteroid impact’ten kaçarken bu sefer de magma heat problemi oluşuyor gibi. İki ucu boklu değnek tam. :slight_smile:

Bunu henüz okumadım. Bu da ilginçmiş. Okyanus yüzeyi kaynar tamam da kaç metre aşağı kadar etkiler?

2 Beğeni

Günümüzde öyle bir teknoloji yok ama. Kitap kesin tarih verilmese de günümüzde geçiyor. :slight_smile:

Aslında asteroidlerden nikel, bakır, demir ve su gibi kaynaklar neredeyse sınırsız ölçüde elde edilebiliyor. Ama demirin ötesindeki, yani yıldızların füzyonlamadığı metalleri ve sentetik maddeleri nasıl imal edecekler tabii, orası sorun. Buz olayı tam olarak onla alakalı değil, spoiler vermeyeyim.

1 santigrad / 33 m hımm. 5 km’de 150 santi grad, holy moly. Büyük sıkıntı. En büyük sorun bu mu acaba hakkaten. :slight_smile:

Pek derine inmese bile okyanus diplerinde milyonlarca kişiyi 10 bin yıl yaşatacak büyük ekosistemleri 2 yıl içinde inşa etmek hayal olurdu. Bildiğim kadarıyla derin sularda sadece araştırma üsleri var, inanılmaz derecede klostrofobik ve zorlu mekanlar. Mühendislik ve lojistik zorlukların yanında bir de psikolojik etkileri var.

1 Beğeni

Güneş, tekrardan Dünya’da yararlanılabilir hale gelecek mi? Atmosfer acaba nasıl etkilenir, mevcut halini yitirmesi böyle bir olayla mümkün mü acaba? Buna bağlı olarak Hard Rain sonrası açığa çıkacak radyasyon ve uzaydan gelecek kozmik radyasyon compansate edilebilir düzeyde olur mu, tüm mevcut kaynakları etkiler mi? Yeraltında bu radyasyondan etkilenirler mi? Fay hatları aktif hale gelirse açığa çıkacak enerji ve felaketlerden izole bir yeraltı yerleşkesi oluşturulabilir mi?

Bunların hepsi çözüldü diyelim. Yeraltındayız. İnsanların circadian rhythmleri acaba duruma uyum sağlayacak şekilde evrimleşir miydi, merak ediyorum. Denizciler, uzun süre denizde yaşadıktan sonra bu ritmin bozulmasına bağlı olarak psikolojik problemler deneyimliyorlarmış. Elbet bir noktada yeraltı insanları gibi bir tür oluşacağını biz okuyucu olarak düşünsek bile acaba böyle bir evrim predict edilebilir hatta kontrol edilebilir mi, değişkenleri neler olur?

İlk aklıma benim de bunlar geliyor ama güzel bir düşünce deneyi aslında. Daha da düşüneceğim.

2 Beğeni

Hard Rain, Ozon tabakasını muhtemelen yok edecek. Atmosferin meteoritlerin yaratacağı sürtünmelerden aşırı ısınacağını biliyoruz. O sıcaklıklarda havadaki oksijene ne olur bilmiyorum, diğer tüm gazlarla birlikte uzaya kaçabilir.

Dünya, zararlı Güneş ışınlarından koruyan Ozon’u kaybetse bile manyetik kalkanı (magnetosfer) hala aktif olacak. Magnetosfer radyasyonun büyük bölümünü savuran birincil koruma kalkanı. Radyasyon yüzey için normalden daha ölümcül hale gelebilir, ancak aynı problem uzayda da mevcut ve orada kat kat daha tehlikeli, çünkü sıfır koruma var.

ISS mesela Dünya’nın yüzeyinden 400 km irtifadaki geosentrik bir yörüngede dönüyor, ama magnetosferin içinde bulunuyor. Buna rağmen birkaç mm’lik bir kurşun kalkanıyla korunuyor, yani radyasyon meselesi bence çözülmeyecek iş değil. Ayrıca yerin altında 5 km’ye penetre edecek kadar enerjik galaktik kozmik ışın /Güneş ışını tanımıyorum.

Fay hattının aktifleşmesi güzel bir nokta, o konuda bilgim yok.

Circadian ritim sorun olmaz, yapay Güneş ışığı ve dolayısıyla gün/gece döngüleri kolayca simüle edilebilir. İnsan fizyolojik her zorluğun üstesinden gelebilecek kapasitede bir canlı.

Kapalı alanlarda oluşan diğer psikolojik problemleri saymıyorum, onlar uzayda da geçerli.

3 Beğeni

Basınç en büyük problem olsa gerek. Bence de çok makul değil, haklısın. Çok daha az eforla Moria madenlerine benzer yapılar kurmak mümkün iken, ekstra bir avantajı da yokken, okyanus diplerine inmeye çalışmak anlamsız olabilir.

İnsanoğlunun bütün bunları çözüp, circadian rythm’e yenik düşmesi çok komik olurdu sanki. :sweat_smile:

Vay anasını, hiç bilmediğim şeyler öğreniyorum ve çok mutluyum. :slight_smile:

Ben de böyle düşünüyorum.

Bizim burada asıl tartıştığımız konu, yer altına gitmenin uzaya gitmekten daha efektif bir çözüm sunup sunmayacağı sanırım değil mi?

Şu ana kadar aklımıza gelen en problematik olay sıcaklığın giderek artması. Belki bir optimizasyon yapılabilir bunla ilgili, en az etkilenecek bölgeler tespit edilip, oradan dalınabilir.

Bir de depremler ve fay hatları var elbette. Onlar da katastrofik sonuçlar doğurabilir.

4 Beğeni

Evet.

Bence de.

Hadi yeraltında 5 km yerine 3 km kazalım. Jeotermal gradienti ortalama 25 °C/km olarak alırsak ortalama sıcaklık 75 °C’yi buluyor. Bu sıcaklığı daimi olarak 25 °C’ye soğutmak milyonlarca kişinin yaşayabileceği kadar büyük mekanlarda günümüz teknolojisiyle mümkün mü, sanmıyorum.

Biraz araştırdım, azami derinliklerde madencilik yapan şirketler “refrigration” ve “ventilation” sorunlarını yüzeye buzdolabı işlevi gören eşşek kadar fabrikalar kurarak çözüyorlar. Ve bunlar sadece birkaç yüz madenciyi desteleyecek sistemler. Milyonlarca insan için çok daha fazla sayıda fabrika lazım. Tabii bu da çözüm değil, ilk çarpan meteorit bunların hepsini tarihe gömer.



Kısacası 1 km’nin altına inmek büyük dert.

Diğer yandan NS, meteorite impact’lerin daha çok ekvator bölgelerine yoğunlaştığını açıklıyor.

Yani çok sayıda yeraltı sığınağını Dünya’nın kuzey ve güney kutuplarına yakın paralellerine inşa edersen ve bunları birbirlerinden yeterli mesefalere dağıtırsan tüm yumurtalarını aynı sepete koymamış olursun. Birçoğu istatiksel olarak yıkılır ama bazıları kurtulur.

Seismic hazard map’e baktım. Fay hatlarının nerede tehlikeli, nerelerde stabil olduğunu biliyoruz. Sığınaklarımızı stabil bölgelerde inşa ederiz, olası depremlerden etkilenme olasılığını azaltabiliriz.

Türkiye bok gibi bir yerde. Kuzey Amerika ve Rusya ideal.

Bir şey daha: Güneş yüzü görmeyeceğiz ama D vitamini de pek sorun olmaz. D vitamini içeren besinleri bol miktarda stoklamamız ve bunları tüketmemiz gerekli.

6 Beğeni

Harika işler yapıyorsun, vallahi ağzım açık okuyorum. Genelde şöyleyim okurken: :drooling_face: :slight_smile:

Her şeyi düşünüp derinliklere indikten sonra 5-10 bin yıl boyunca bombardımana uğrayacak yer yüzü. O indiğimiz yerden tekrar çıkmak mümkün olmayabilir mi? Şimdi de bu geldi aklıma. KM’lerce derine gideceğiz ve o gidiş yolu tekrar çıkışa uygun olamayacak haliyle.

KM’lerce derinden yukarıya doğru tünel kazmak da apayrı bir dert. Yanlış mı düşünüyorum acaba?

King of Optimization @nefarrias_bredd, nerelerdesin? Sen de bir el at şu düşünce deneyimize. :slight_smile:

5 Beğeni

Hehe, ne mutlu bana. :slight_smile:

Tamam, meteorit çarpması sonucu bazı sığınakların çıkış yolları bloke edildi diyelim. 10 bin yıl geçti, Hard Rain sonlandı. Böyle bir projenin ülkeler arasında koordine bir şekilde yürütüleceğini varsayıyorum. Hard Rain’in sonlanmasını beklerken insanlar Dünya’nın diğer bölgelerindeki sığınaklarla iletişimi kaybetmek zorunda değiller. Tabii yerin altında 1 km derinlikte yüksek frekanslı radyo dalgaları çabucak sönümleniyor.

Bunun için Through The Earth Mine communications diye çok düşük frekanslı, yüzlerce metreyi penetre edebilecek bir sistem geliştirilmiş. Buna benzer bir teknikle sığınaklar arası iletişim belki mümkün olabilir.

Eğer iletişim mümkün olursa 10 bin yılın sonunda çıkış yolları bloke olup kapana kısılan gruplar diğerlerine bu sorunu bildirebilir. Yüzeye ulaşanlar koordinatları önceden belli olan bu sığınakların girişlerini tekrar açabilirler. Bayağı birşeyi varsaydım, ama aşırı fanteziye kaçmadım bence. :smiley:

Edit: Ama en büyük sorunlardan birini belki de gözardı ediyoruz: Lojistik. 2 yıl içinde gerçekten 1 km derinlikte çok sayıda ve 10 bin yıl boyunca milyonlarca insanı geçindirecek sığınakların inşaları mümkün mü? Atıyorum, 10-20 yıl sürecek zorlu projeler değil mi bunlar?

Edit 2:

Aklıma çok daha basit bir çözüm geldi. İletişimi falan da salla, gerek yok. Protokol şu olsun:

1 - Hard Rain sonlanınca yüzeye ulaşabilen tüm gruplar ilk iş olarak kendilerine en yakındaki sığınağa gitsinler ve oradaki grupların çıkışını kontrol etmekle yükümlü olsunlar.
2- Yüzeye çıkmamış insanların olduğu sığınaklarda bir sorun olduğu farz edilsin ve kazma/kurtarma çalışmalarına başlanılsın.

Edit 3: Imperial College London’dan güzel bir meteorit impact simülasyonu buldum.

https://impact.ese.ic.ac.uk/ImpactEarth/ImpactEffects/

Deneme amaçlı 100 metre çapındaki, sert kayadan oluşan, 11 km/s hızındaki bir meteoritin 45 °’lik bir açıyla yeraltı sığınağımızın 100 metre yakınına çarptığını input olarak girdim.

image

Girdiler:
image

Çıktılar:

346 metrelik derinlikte bir krater açıyor bu meteorit. Sığınakları 1 km derinliğe inşa etmek safe bet olur.

7 Beğeni

Troposferde ki gazlar kütle çekim kuvveti sayesinde atmosferde kaldığından, oksijenözelinde yazarsam uzaya kaçacağını sanmıyorum. Muhtemel Hard Rain sırasında yeryüzünün aşırı ısınması sonucu hızlıca atmosferde yanacaktır.

Katılıyorum. Ek öneri olarak denizaltılardaki gibi gündüzleri beyaz ışık, geceleri kırmızı ışıkta kullanılabilir.

Uzun vadede insanlar üredikçe yeterli gelmeyeceğini düşünüyorum. Vücut, D vitamini ihtiyacının %90’ını Güneş’ten karşılıyor.
17137_konsantre_gunes_enerjisi_csp_sistemleri
Alıcı yerine başka bir toplayıcı yerleştirip 3 kilometrelik yansıtıcı yüzey borularla (siyah cisim ışıması) yeraltına getirip filtreleyip, kubbesel yapılarda yansıtabiliriz, ayna ve basit mekanik düzeneklerle kendimiz için bir nevi biyolojik saatte oluşturabiliriz.

Ay’ın çarpma ya da patlama açısına bağlı olarak kütlesi ve momentumu yüksek meteorların çoğunluğu Kuzey Yarım Küre’ye de düşebilir. Brezilya ve Afrika’da da sığınak yapmanın başka bir faydası geniş bir bitki çeşitliliği olması. Bana göre Hard Rain sonrası oksijen yandıktan sonra geriye kalan tek tük gelişmemiş türlerin adaptasyonla oksijensiz solunum yapan az besin üretse de bizim kullanabileceğimiz besinler olabileceğini düşünüyorum. Bu tür bitkilerin evrimi ya da adaptasyonu (duruma göre) için yüzlerce yıl gerekli. Radyasyon serpintisi dolayısıyla ilk anda yenilemeyecek durumda olsalar da belli metotlarla gama sterilizasyonu yapılabilir. Tüm işlemlerde yeryüzünde ve yeraltında robotlar kullanılırdı.

Enerji ihtiyacımızı karşılamak oksijensiz solunumla güç olacak.

Sığınaklarda ekosistem uygulanabilir ancak bir süre sonra uygulanamaz hale gelebileceğini düşünüyorum. Ekosistemi sürdürmek için elzem olan parçaların yedekleri kalmayınca sistem tehlikeye girebilir.

5 Beğeni

Kitapta çok ilerlemedim ama boil the ocean deyimiyle kelime oyunu yapmaya çalışmış olabilir.

1 Beğeni

Güzel nokta ama O2 yanan bir gaz değil. Ayrıca 83000 °C’de oksijen atomları yeterince enerjik hale gelerek Dünya’nın kütleçekimsel kaçış hızını, yani 11 km/s’yi aşıyorlar ve uzaya kaçıyorlar. Hard Rain sırasında atmosferin ne kadar ısınacağını hesaplamadım. Bir ara zamanım olursa hesaplarım. :slight_smile:

Tamamen lojistik meselesi. İnsanlar günlük ortalama 400 IU yani 10 µgram vitamin D’ye ihtiyaç duyuyorlar. 1 milyon kişilik bir sığınakta bu günlük 10 grama denk geliyor. 10 bin yılla, yani 3.650.000’le çarparsan 36.5 bin ton Vitamin D demek oluyor. Sığınakta bunu depolayabileceğin kadar yerin varsa sorun yok.

Dediğim gibi NS onu hesaplamış, büyük çoğunluğu Ekvator bölgesine düşecek.

Kimya 101: O2 yanıcı bir gaz değil. :slight_smile:

Kelime oyunu değildi, ciddi olarak düşünüyorlardı yüzey sıcaklıklarını. Şöyle diyelim, okyanus suları 100 °C de en sığ sulardan kaynamaya ve buharlaşmaya başlasın. Şimdi 10 bin yıla vuralım bu süreci. Kaç yüz metre derine kadar buharlaşır bilemiyorum.

4 Beğeni