Okuma Etkinliği - Tanrının Gözündeki Zerre (Moties #1)

Ooo süper, çok iyi oldu. Satışı da devam ediyormuş zaten üçlemenin. Katılım da artabilir bunu seçersek.

Bizim gedikli adaylardan Serçe. KK gibi, paso aday oluyor ama kazanamıyor. Hayır yerini başkasına da vermiyor. :slight_smile:

Eğer beklerse muhtemelen sonsuza kadar bekler. Olur da etkinliği olursa bence mutlaka katılın. :slight_smile:

5 Beğeni

Ne güzel sohbet muhabbet :star_struck: ilk etkinliği hatırlıyorum da iyi ki katılmışım diyorum hep.
Anket düzenlenmiştik çok çekişmeliydi :face_with_hand_over_mouth: Kanını Satan Adam okumuştuk hep birlikte.

Bu arada bölüm no hatırlayamadım ama 200leri geçtim. Kesinlikle bariz bir şekilde tempo arttı ve ben de biraz daha hızlandım. İlk baştaki tökezlemeyi saymazsam gayet iyiyiz :+1:t2:

2 Beğeni

Hominids ne diyordum, almışım bende 3 kitabı da varmış. Serçe olabilir aslında.

2 Beğeni

Ben 17. Bölümdeyim. Yazdıklarınızı çok merak ediyorum, tartışmaya dahil olmak istiyorum ama çok yavaş ilerliyorum.

Merak ettim:
Canlı olan Zerreli ile ilk temasta nasıl bu kadar fevri olabildiler? Doğru dürüst düşünmeden birini onun uzay gemisinin içine yolladılar. O insan saniyeler içinde ölebilirdi. Bunun günler boyu düşünülüp tartışılması gerekirdi.

4 Beğeni

:joy: KK’yi başta Karamazov Kardeşler sandım, o ne alaka dedim (gerçi son günlerde defalarca anıldı). Kemal Kılıçdaroğlu jetonu yeni düştü.

Serçe’yi seçtirene kadar sürekli aday göstereceğim. Senelerimi de alsa, etkinliği 2043‘e de sarksa yılmayacağım, lobi faaliyetlerime devam edeceğim.

İnsanı hasta edebilecek bakteri/virüs bulaşması bakımından mı? Başta bu bana da kitaptaki eksiklerden biri gibi geldi, sonra bu fevriliği bir uzaylının bir insana hastalık bulaştırması ihtimalinin % 0.000001’e yakın olmasına yordum. DNA’sı bu derece değişik iki canlı türünün birbirini hasta etmesi imkansıza yakın. Bu konuyla ilgili bayağı makale var, bir ara paylaşırım.

Yazarların bunu bildiğimizi varsayarak kitaba dahil etmediklerini umuyorum. :slight_smile:

Diğer yandan gerçekte muhtemelen yine de honk diye gidip uzaylının elini sıkmazdık, NASA’nın vesairenin elbette karantina protokolleri vardır.

4 Beğeni

O aklıma gelmedi ama durup dururken saldırabilirdi, onu istemeden incitebilirdi; geminin atmosferi başta sorun yaratmasa da sonradan yaratabilirdi. Yani gemiye giren insan sonradan hastalanabilirdi soluduğu bir şey yüzünden.

Sonra, uzaylıyı gemiye getirme kısmı da çok hızlı oldu. Yahu ne diye eline her aleti veriyorsunuz? Bugün kıytırık bir ilk temas filminde bile o uzaylı kapatılır incelenir, tepkileri ölçülür. Kahve makinesi ile oynuyor, çıkan kahveyi içiyorlar, bedeninden bir şey salgılayıp salgılamadığını nereden biliyorsunuz? Eğer incelendi de bahsedilmediyse o daha kötü. Her türlü motorun çalışma prensibi anlatılıp uzaylının biyolojik yapısının biyologlar tarafından incelendiği kısım niye es geçiliyor?

Bu biraz bana erkek egemen düşünce sistemi ile ilintili geldi. Onca teknolojiden bahsedilmesine rağmen yazarların kafası hala eskide kalmış. “Ne olacak yahu bir uzaylıdan? Bize ne yapabilir ki? Getirin gemiye de biraz oynayalım, ne derdi varmış anlayalım?” Romandaki erk sahibi kişilerin bu aşırı kendine güvenme hali beni rahatsız ediyor. Bilimsel gelişme arşa değmiş ama düşünme biçimleri Orta Çağ’dan kalma.

6 Beğeni

Hocam ben senden de gerideyim hiç sorun yok.

Etkinliklere ilk başladığımızda keşke herkes aynı hızda ilerlese de keşke her şeyi herkesle aynı anda (film ismi gibi oldu) konuşabilsek diye düşünüyordum. Ama herkesin işi gücü, ailesi, derdi tasası farklı, o yüzden de aynı hızda ilerlemek mümkün olmuyor.

Ha bu durumda ne oluyor? Aynı konuları tekrar tekrar konuşmuş oluyoruz ki bu da eminim hiçbirimize zul gelmiyordur. Mesela benim sorduğum yapay yer çekimi daha önce konuşulmuştu ama Harun ile Utku üşenmeden tekrar tekrar yazdılar. Bu işin zevkli kısmı da bu bence. :slight_smile:

4 Beğeni

İsmet’in henüz 17. bölüme gelmediğini varsayarak cevaplarimi spoiler’a alıyorum.

Hatırlarsanız uzay yelkenlisinin içindeki, o ana değin karşılaştıkları ilk Motie’yi ölü bulmuşlardı. Onu kesip incelediler, anatomisini ve DNA’sını tespit ettiler.

Motie’lerin yıldız sistemime bunun ardından gittiler. Gemiye aldıkları Brown/Mühendis hakkında birçok şeyi önceden biliyorlardı.

Brown/Mühendis’i uzay gemisinin içinde ilk kez ziyaret eden kişi astronot elbisesi giyiyordu, Motie’nin gemisinin içindeki atmosferden tamamen izoleydi. O havayı analiz etti, hatta insanlar için soluması zor bileşenlere sahip olduğunu tespit etmişlerdi. Başlığını çıkarıp çıkarmadığını hatırlamıyorum. Hastalanma durumunu önceki mesajımda eledim.

Saldırmaya gelince, işte bu yüzden 1 kişiyi yolladılar; MacArthur ve Lenin arka planda tetikte beklediler. Bir agresyon söz konusu olsaydı o elçilik gemisini anında yok ederlerdi. 1 askerin hayatı böyle düşük ihtimalli bir senaryoda harcanabilir bulundu.

Bu kısma katılıyorum. En baştan Motie’lere aşırı güvenerek hareket ettiler, buna zaten pişman olacaklar.

3 Beğeni

Işık Tanrısı’nı okursanız ben de katılırım. Zamanında Hominids serisini görüp almamıştım kapaklarının kötülüğü ve yayınevini duymamış olmam sebebiyle. Halbuki o zamanlar 3 kitap 30-40 lira bir şeydi. Bu kadar iyi olduğunu bilseydim alırdım ah ya.

Bu arada 2. kitap şimdilik durgun başladı.

3 Beğeni

Ölü bir canlının incelenmesiyle onun canlı halinin tepkilerinin ölçülemeyeceği bilinmeliydi. En azından bu tartışılmalıydı. Canım buna sıkkın aslında. Yazarlar gözümüzde canlandıralım diye dış görünüşünü anlattı ama biyolojik yapısından derinlemesine bahsedilmiyor. Bu geminin yeni mezun bir antropoloğa falan ihtiyacı yok, bu geminin iyi biyologlara ihtiyacı var. Ayrıca gemi niye bu kadara kalabalık. Anlamıyorum ben bunun hikayeye ne katkısı var?

İlk temasa bir robot falan yollasanıza be kardeşim? Sahi robotlar nerede?

Dahası bazı diyaloglar çok amaçsız (en azından şimdilik, sonradan bir anlamı olacaksa bilemem). Az evvel bir diyalog okudum. Whitbread ilk temas görevine neden kendisinin seçilip Horst’un seçilmediğini anlatıyor. Neymiş, komik duruma düşebilecek biri gerekiyormuş. Ondan Whitbread seçilmiş. Whitbread, Horst’a “sen aslansın, kaplansın, yakışıklısın, senin komik duruma düşmen doğru olmaz” deyip onu teselli ediyor. Bu nasıl bir diyalog? Ben bunu neden okudum?

Ulu Ursula karakterleri gibi olun demiyorum ama azıcık derin bir şeylerden bahsedin be adamlar?

Umarım sonradan beni dumura uğratacak kısımlar olur, çünkü buraya kadar ben kitabı beğenmedim.

Kızgınım kitaba. :smiley:

Robotlar nerede demiş miydim?

Bir de niye gemi bu kadar kalabalık? Niye? Neden?

Ayrıca kitaba çok sığ bir yerden bakıyorsam ne olur söyleyin. Ya da zaten açıklaması çok net yapılmış meselelere kafamı takıyorsam.

4 Beğeni

Hocam sanki anadan üryan soyunup inceletiyordu sanki kendini ilk Zerre gemisine bindiğinde. Ismini hatırlayamadım şimdi ama Zerre’de ölenler arasındaydı hatta.

Umarım başka bir kitapla karıştırmamışımdır.

2 Beğeni

Harekat her şeyden önce askeri olduğu için bir kişiyi feda ediyorlar hocam. Bir de yuolculuk sırasında muhtemelen bunlara kafa yormuşlardır, yazarlar bahsetmiyor olabilir.

Kitapta sadece Sauron sisteminde cyborglar olduğundan bahsediliyor, robotlar yok. Bilgisayar teknolojilerinin de pek gelişmiş olmadığını düşünürsek şaşırtıcı değil bence. Evreni böyle kurgulamak istemişler diye düşünüyorum.

Karakter derinliği çok da önemsenmemiş, hatta bazı karakterlerin içinin nasıl boşaltıldığını görünce öfkeleneceksiniz de.

Çoğumuza oldu hocam, umarım sizi de aynı şekilde etkileyebilir.

Genel anlamda kitabın iyi, vasat ve berbat olduğu yönleri var. Kitapta ne aradığınıza göre beğeniniz değişecek.

@mtears Sonlara kadar tempolu devam edecek çoğunlukla. :+1:

@Lorien_archers arada güncelleme alalım spoilersız tarafından hocam, 2. kitabı da merak ediyorum. :slight_smile:

İlk gemiye geçiş brown motienin gemisine oluyor. Elçilik gemisine geçince soyunuyorlar. :smiley:

6 Beğeni

Sokakta gördüğümüz kedi köpeğe bile temkinli yaklaşıyoruz. Binlerce yıl sonra binlerce km ötede gördükleri uzaylıya aman zararsız da barışçıl da bilmem ne deyip böyle güvenmelerine delireceğim.

2 Beğeni

Motie’lerle ilk temas için iki donanma gemisi gönderiliyor: MacArthur ve Lenin.

MacArthur %95’i bilim insanlarından oluşan ve tamamen ilk teması yönetmekten sorumlu olan gemi. Geminin navigasyon ve bakım gibi işlerini sayıları asgariye indirilmiş olan askeri mürettebat yürütüyor.

MacArthur’un en ufak bir agresyonda veya problemde harcanmasına/feda edilmesine karar veriliyor. Lenin’in tek görevi tetikte beklemek, mesafeyi koruyarak MacArthur’u gözlemek. Kutuzov reyizin bir eli sürekli MacArthur’a savuracağı füzelerde.

Fiziksel mesafeyi korumanın yanında Lenin, Motie’lerle haberleşme karantinasını da uyguluyor. Motie’ler mesela Lenin’i kimin yönettiğini asla bilmiyorlar. Tam bir deterrant.

Böyle bir konfigürasyonda MacArthur uzaylılarla ilk temas için kapalı, izole ve bazı risklerin daha rahat göze alınabileceği neredeyse ideal bir ortam sunuyor. Hani dedik ya, neden Motie’leri karantinaya alıp önce birkaç hafta gözlemlemiyoruz. İşte MacArthur’un kendisi devasa bir karantina. :slight_smile:

Bence kitabı karakterlerden ve diyaloglardan fazla sanatsal bir beklentiye girmeden, kitaptaki diğer her ögenin o tek bir büyük fikri incelemek için arka planda yer teşkil ettiğini kabul ederek okuyun. Öbür türlü kitaptan alacağınız zevk azalabilir.

Son olarak birkaç sene önceki bir anımı paylaşayım. Sokakta gördüğüm kedi ve köpeklere eğer ağızlarından köpükler akıtarak bana diş bilemiyorlarsa pek de temkinli yaklaşmıyordum. Kedi ve köpeklere bayılan biri olarak çekinmeden gidip onlarla sırnaşıyordum. Bunun ödülünü sevimli bir kediciğin oyun sırasında elimi kanatarak tırmalaması sonucu 2 hafta boyunca 4 kere kuduz aşısı olarak aldım. Artık daha temkinliyim. :slight_smile:

Kitaptaki insanları benim yerime koyabilirsiniz.

5 Beğeni

Bu açılardan bakarsak mantıklı evet… Yine de kızmadan duramıyor insan :roll_eyes:. Aldığım zevk azalmıyor aksine daha severek okuyorum. Teşekkür ederim :herb:.
Kedi olayı için de çok geçmiş olsun neyse ki daha fena bir durum olmamış.

4 Beğeni

Kitaba ancak bugün dönebildim. Yukarıda bir arkadaş 28. Bölümle akıyor yazmış buna da 30 sayfam falan kaldı muhtemelen bu hafta sonlara doğru ilerlerim. Genelde yazılan spoilerlı yazılar 40+ olduğu için şimdilik açmıyorum ama takipteyim

3 Beğeni

Minibüste at yarışı oynayan Niyazi misali, dün metrobüse binip 1+ saat yolculuk yapınca okuma skill’im geri açıldı. :roll_eyes: Yardıra yardıra okuyorum şu an. Şu an yüzde 20 civarındayım, oldukça güzel gidiyor bakalım :hugs:

4 Beğeni

Arkadaşlar kızmayayım kızmayayım diyorum ama… Bu kadar sığ diyalog, anlamsız sahne olmamalı bu kitapta.

“Ben yatağıma dönüyorum,” dedi Potter. “Ama…”
“Aması ne?” diye meraklandı Whitbread.
“Kendi kuşetinin halini görünce Bay Crawford’ın vereceği tepkiyi seyretmek evlere şenlik olmaz mıydı?” diye hınzırca sordu Potter.

Yahu siz lise çağında mısınız?

Bir de sürekli bir içki muhabbeti. Sanki 17. Yüzyılda bir korsan gemisindeyiz. Kardeşim hikayeye faydası yoksa banane ne içtiğinden? Bir de kahve meselesi var. Ne kadar mühimmiş. Gir kahveni, viskini iç kenarda köşede ama ben bilmeyeyim. Yazarların bundan bahsetmesine gerek yok.

Ayrıca kendisini bekleyen kahveye de sevinmişti. Kahve termosu Buckman’ın tahmin ettiği gibi hep doluydu. Horas Bury’nin marifeti olduğunu tahmin ediyordu.

Offf.

4 Beğeni

Whitbread 17 yaşında, Potter 16 yaşında. Literally lise çağındalar. :slight_smile:

5 Beğeni

Hocam bu tür şeyler kitapların olağan ögeleri gibi geliyor bana. Çünkü diğer türlü kitaplar normal sayfa sayısından %60-70 kısalır diye düşünüyorum.

Örneğin bir kişi tanıtılacak olsun, boyu posu, göz rengi vb. anlatıyor yazar. Hikayeye katkısı var mı? Çoğunun yok. Mesela göz renginin. Ama hemen her kitapta var bunlar.

Zamanında benzer şeyleri ben de düşünmüştüm bu arada (neden bunlar var kitapta, faydası ne diye). Sonra, yazarların “ileride kitabın filmi çekilirse karakter şuna benziyor, bu bölge şu şekilde, haberiniz olsun” diye düşündükleri çıkarımına ulaşmıştım. :sweat_smile:

4 Beğeni