Bu nerede var ki? Ben hayatımda hiç görmedim.
Gerçekten mi
Gerçekten görmedim. Doksanlarda falan mı satılıyordu?
Tüm marketlerde satılıyor.
Biraz Metro biraz Snickers gibi… Hala satışı var marketlerde…
Ben de doksanları hiç görmedim. Burada çoğu markette satılıyor.
Goca Gonya’da böyle bir çikolata görmedim hiç. İlk fırsatta büyük bir markete gidip arayacağım.
@alper o zaman tadı güzeldir bunun. Denemek lazım.
Gonya’da yok veya çok az galiba. Ben de hiç hatırlamıyorum.
Evet, çok güzel tadı var. Ben çok seviyorum.
Merakla beklediğim kitap çıkmış haber vermiyorsunuz.
Kargo elinize geçmeden okuyup bitirebileceğiniz nadir eserlerden. (Sosyal medyada gördüm bu yorumu)
İnancım yüzümden babam tüm suçu okuduğum Bilimkurgu kitaplarına attı. Ona göre Bilimkurgu günahmış. Kitaplarımı daha fazla korumam gerekebilir. En iyisi bir çukur kazıp hepsini kimsenin bulamayacağı bir yere gömmek.
Ben de babamla benzer tartışmaya girmiştim, evde kitap yüzünden huzursuzluk çıkması can sıkıcı bir durum.
Her zaman daha düzgün(!), daha güzel(!), kafayı yormayan(!) kitaplar okumamız öğütleniyor. Kaderimiz.
Tek kötü alışkanlığımız kitap olsun.
@Bay_Karamsar evet öyle ne yazık ki. Aklımızı bulandıracak! kitapları elimize dahi almamalıyız.
Maymunlar Cehennemi’ni okuduğumda tam bu duruma göre bir kısım vardı:
Geçmişi öğrenmek için insan deneklerden birisine deney yapıldığında denek diyordu ya akli tembelliğe yakalandık. Dururken geri gitmişiz farkında olmadan onlar ise ileri diye özetlediği kısım.
Kitap okuduğu için kişinin inancını sorgulamak. Galiba akli tembellik dedikleri bu oluyor.
Kesinlikle öyle. Bu tür konularda ne kadar tartışırsak tartışalım konu hep benim kitaplara geliyor. Umarım bir gece kalkıp hepsini çöpe atmazlar. Yoksa kıyamet kopar.
Kitap ve çukur kazmak, gömmek deyince aklıma geldi.
12 Eylül’den sonra bir şeyler bir şeyler oluyor ve iş öğretmenleri toplamaya geliyor. Gelip babam ve okuldaki tüm öğretmenleri askerler gözaltına alıyorlar.
Bunun üzerine dedem babamın tüm kitaplarını gömüyor ve gömerken de itina ile tek tek tüm yazarların ismini okuyup, yazara küfrediyor.
Daha sonra babam serbest bırakılınca kitaplarını gömülen yerden çıkarıyor ama dedem tek tek kitapları ayırarak ettiği küfür itinasını kitapları gömerken göstermediği için ve kitaplar da nem aldığı için büyük kısmı okunamaz hale geliyor.
Türkler Mars’a geldiğinde bizim madenlerimiz onların A haberi vardı. İzleyelim dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda, bizim madenlerimiz, onların ekonomik krizleri vardı.
Benim bilimkurgu günah diyen ebeveynlerim yok ama annem bu kitapları okuyacağına daha düzgün kitaplar oku diyor. Muhtemelen her bilimkurgu ve fantastik okuru bu iki tavırdan biriyle karşılaşmıştır. Türkiyede bu türlerin gelişmeme sebeplerinden biri de bu.
1797 yılında Giritli Ali Aziz Efendi Muhayyelat isimli bir şey yazmış. Bu kitap Türk edebiyatındaki ilk öykü denemelerinden biri. Yayınlanması 1852’yi bulmuş. Kitaptaki öyküler fantastik ve bu sebeple dönemin yazarlarından aşırı bir tepki yiyor. Tepkilerin sebebi ise “Toplumun bunca problemi varken sen nasıl peri masalı yazarsın” mantığı. Hatta Ahmet Mithat Efendi bu kitabı eleştirmek için bir roman yazıyor. Şu an ismini unuttum. Fantastik ve Bilimkurgu’ya boş boş işler diyen kafa yapısı hep vardı yani.
Bizdeki Tanzimat, serveti fünun, milli edebiyat gibi dönemler sırasında avrupada başarılı fantastik, bilimkurgu ve korku örnekleri verilmiş. Bizde hiç yok. Belki Amak’ı Hayal fantastik sayılabilir. Yazılmama sebebi ise bu “boş boş işler” veya “günah bunlar” diyen kafa yapısı.