Rıhtım Kamarası

İzmir’deki yapılsın da gideyim. Nasıl gideceğimi bilmiyorum ama kaybolmak da adetimdir.

Birgül Sevinçli: Yayıneviniz sırt yazılarını yukarıdan aşağı mı, aşağıdan yukarı mı kullanıyor? Neden?

Alican Saygı Ortanca: Bizim tercihimiz yukarıdan aşağıya doğru yazılması yönünde. Bu şekilde tasarlanmış kitapların sırtlarını okurken soldan sağa doğru ilerleyerek göz atmak durumunda kalırız ki bu da yazı okuma şeklimizle aynı yön. Nedenini parmakla göstermek zor olsa da kitabı bulmak ve rafta ayrıştırmak için yukarıdan aşağı yazılan sırtın daha hızlı okunduğunu bir sebep olarak söyleyebilirim.

Arzu Gönül: Sırt yazılarını yukarıdan aşağıya kullanmayı tercih ediyoruz. Genel olarak daha ergonomik ve özel bir tasarım gerektirmiyorsa bu şekli kullanışlı.

Mısra Gökyıldız: Sırt yazılarımız yukarıdan aşağı kullanılıyor ve özel bir sebebi yok. Aynı zamanda bizler de birer okur olduğumuz için bir kütüphanenin başına geçince genel temayülümüzün başımızı sağa yatırmak olduğunu düşünüyoruz.

Sanem Sirer: Yukarıdan aşağı kullanıyoruz, genel eğilim bu yönde.

Birgül Sevinçli: Kitap kapakları yayınevleri için hem nitelik olarak hem de ticari rekabette fark yaratabilirler mi?

Alican Saygı Ortanca: Nitelik olarak fark yarattığına şüphe yok. Üzerine kafa yorulmuş kapaklar iyi de uygulanmışsa kendilerini gösterir. Ticari rekabet konusunda ise o kadar emin değilim; katkısı olduğu gerçek ama tüm satış beklentisini kapak üzerine kurmamak gerekir. İyi bir kapak, kitabı çok daha iyi gösterecektir ama tek kıstas kesinlikle bu olamaz, tıpkı kötü bir kapağın kitabın satışını tamamen engellemeyeceği gibi. Ancak iyi bir kapak pazarlama ve reklam açısından da kitabın okura ulaşma şansını artıran bir etmen.

Arzu Gönül: Tek başına kapak nitelik ve ticari açıdan fark yaratmaz ama katkısı ve payı büyük. Kapağı doğru kullanmak görsel iletişimi iyi kullanmak ve okurla ilk bağı kurmak demek. Bu nedenle de her bir kitabın kendi kimliğine uygun, okura en yakın ve doğru mesajı veren kapak, bütünlüğe de katkı sağlayarak ivme katabilir.

Mısra Gökyıldız: Öncelikle okurun, onca kitap arasında bir kapak gördüğünde logosuna bakmadan “İşte bu X Yayınevi’nin kapağı!” diyebilmesi, yayıncı için büyük avantaj. Okurun yayınevini takip edebilmesi bu sayede kolaylaşıyor ve ilk soruda da belirttiğimiz gibi okur yayınevinin görsel kimliğine aşina oluyor. Özellikle birden fazla yayınevi tarafından yayımlanan kitaplarda okurun tercihlerini nitelikli çeviri ve editörlüğün yanı sıra kapağın albenisi belirliyor. Ancak bu yalnızca ilk dikkat çekmede belirleyicidir, aslolan her zaman metindir ve metin kazanır.

Sanem Sirer: Kapak kitabın görünürlüğünü artırır, orası muhakkak, çok fazla kitap yayımlanıyor, metnin okurla kurduğu ilk ilişki de kapak üzerinden kuruluyor.

Birgül Sevinçli: Bir kimlik olarak kitaba giydirilen kapaklar, aynı zamanda dönemlerinin egemen kimlik anlayışını da yansıtırlar mı?

Alican Saygı Ortanca: İster istemez yansıtırlar. Bu sadece egemen kimlik anlayışı değil ayrıca dönemin teknolojik kaynakları ve yayıncının estetik algısıyla da ilgili. Şu an eski ve yeni arasındaki farkı görmemizi en çok kolaylaştıran şey dijitalleşme fakat iki eski veya iki yeni kapak arasındaki birkaç yıllık farkları egemen kimlik anlayışına bakarak ayırt edebiliriz.

Arzu Gönül: Kapaklar dönemlerinin egemen kimlik anlayışından etkilenebilir ve yansıtabilir. İster istemez bazı kültürel kodlar görülebilir. Tarihsel olan her şey gibi kültürel kimlik de değişime ve dönüşüme uğrayabiliyor. Bu nedenle de bazı klasik ve eski eserlerin yenilenmiş kapakları ile baskıları yapılabiliyor.

Mısra Gökyıldız: Kapaklar egemen kimlikten ziyade dönemlerinin estetik anlayışlarını ve teknolojik imkânlarını yansıtırlar. Kimliği yansıtan ise kitap seçiminin kendisidir. Yayın çizgisi belirlenirken hangi kitapların seçildiği, dönemin edebî, politik, sosyolojik, konjonktürel anlayışları için birer ipucu niteliği taşıyabilir.

Sanem Sirer: Tasarımın geneli için söylenebilir bu aslında, bütün tasarımlar ait oldukları dönemin estetik anlayışını yansıtır.

6 Beğeni

İzmir’de fuar yerini Büyükşehir Belediyesi ofisi yaptılar depremden sonra. Muhtemelen çevre yolu üzerindeki yeni fuar alanına taşınır Tüyap. Belediye İzban üzerinden pratik bir aktarma ve/veya servis ulaşımı sağlamazsa fuara birçok yayınevinin katılacağını düşünmüyorum. Okur katılımı da epey azalır bu halde. Yine de olumsuz düşünmemek lazım tabii.

İzmir’de olacağı kesin mi ? Çok büyük indirimler olmasa da o ortamı oldukça özledim :blush:

Yeni fuar alanı çok ücra bir yer ya. Gelip geçerken görüyorum. Bu pandemi döneminde zaten açık hava daha mantıklı belki o geniş alanda yaparlar diye düşünmüştüm.

1 Beğeni
3 Beğeni

Bedenin Tarihi" ciltlerin sırtları böyleymiş.

11 Beğeni

Bazen konulara uzun uzun yazıyorum yazıyorum sonra içimden “Boş ver Boneca, şimdi çıkıp biri konuyu şuraya çeker tadını kaçırır.” deyip siliyorum.

Normal hayatta çekingen değilim ama sanal çekingenlik var sanırım bende. Böyle hisseden/düşünen ya da bir şey yazarken “aman uğraşamam şimdi kimseyle” deyip vazgeçen var mı?

18 Beğeni

Bazen bana da oluyor. Sanalda diyaloga girmenin böyle bir tarafı var bence de. Çoğunlukla engelliyorum rahatsız olduğum kişileri onun için azalıyor gitgide.

2 Beğeni

Bende çok oluyor, aslında konuşmayı, kendi fikrimi bildirmeyi seven biriyim / sanalda biriydim. Ama sizin de belirttiğiniz gibi tartışmalardan, inatla “anlaşılmamaktan” yoruldum, bıktım. Bu konuda yaşlanmış, kendi kabuğuma çekilmiş gibi hissediyorum. Hayatta da çok yakın olmadığım insanlarla hiç bir tartışmaya girmiyorum. İyi yanı huzur, kötü yanı bir süre sonra hiç kimseyle arkadaşlık, konuşmak istemiyor insan.

2 Beğeni

Birileriyle bir şey tartışacak olsam işin şu noktaya varacağını bildiğim için sanal ortamı sadece eğlence amaçlı kullanıyorum.

Şu nokta denilen o nokta

7 Beğeni

Benim sildiğim şeylerden Kaf Dağı’na yol olurdu. :slightly_smiling_face:Kendimi izah etmeye çalışmaktan nefret eden birisiyim. Birisi beni ısrarla anlamazsa hiç uğraşamam çünkü bu bana hemen karşımdaki kişinin bana bakış açısını gösterir. Kendimi yormam. İnsan kendisini gerçekten anlamaya çalısan ve zaman ayıran kişilerle tartışmalıdır bana göre fakat sosyal medya böyle değil. Dakikalar içinde bir kesim ne olup bittiğini anlamadan linç etmeye başlayabiliyor. Bu bana hep komik gelmiştir. Kimse kimsenin ne demek istediğiyle ilgilenmiyor. Saldırgan ve hemen içinde yükselen negatif enerjiyle hareket ediyor. Okur birisi olması veya olmaması da çoğunca bir şey ifade etmiyor. Okurlar da bilgileri kapsamında ezici üstünlük peşinde genelde. Şimdi yine genelledin diyerek olayı kişisel algılamayın. Coğunluğun eğilimi bu, siz onlardan biri olmayabilirsiniz. Sosyal hayatta bağırarak, vurarak, kırarak, saldırarak tartışma eğilimi yaşam biçimine dönüştüğü için her alanda bu tarz davranış sergileniyor.

8 Beğeni

Adsız

Tüm sosyal medya ve hatta dünya bu şekilde sanki.

14 Beğeni

Bir çizer veya ressam olsanız, birisine bir şey anlatırken böyle mi anlatırdınız.

….kasaturayı savururken geri çekildi, keskin çelik bir parıltı bırakarak boşlukta savruldu. Ama bıçaklı Nazi deneyimliydi,

“… keskin çelik bir parıltı bırakarak boşlukta savruldu”

dermisiniz.

2 Beğeni

Hocam bu ps2 erasında fazla kılıçlı mızraklı oyun oynayan birinin söyleyebileceği bir şey gibi geldi bana daha çok😅

3 Beğeni

Fazla çizgi roman okumaktan, anime izlemekten olmuştur belki de.

2 Beğeni

Tabii evde hep böyle konuşuyorum ben. Keskin çelik ardında bir parıltı bırakarak boşlukta savruldu ama fasülyeler deneyimliydi. :slight_smile:

Not: Araya “ardında” kelimesini ekledim çünkü böyle daha akıcı virgülle de bu anlam sağlanabilirdi.

4 Beğeni

İlahi Komedya’yı öneriyor musunuz?

Olursa da nisanda olacak. En erken Ekim gibi öğreniriz olup olamayacağını galiba. Ama Enternasyonal Fuar Alanında bir daha Tüyap görmek hayal oldu bence. Ancak büyük çadır alanlarıyla olabilir. Eskiden Enternasyonal Fuar zamanında kitap çadırı olurdu Basmane Montrö arası, ne güzel günlerdi…

1 Beğeni

Everest, Vüs’at O. Bener’ın kitaplarını bastığı zaman YKY kendi kitaplarını piyasadan çeker mi yoksa tükenene kadar kalır mı?