Sorun da bu; iklim değişikliğinin kolayca çözülebileceğine inanmak ve yeterli önlemleri aldığımızı zannetmek.
Bildiğim kadarıyla Paris anlaşmasını imzalayan hemen hemen hiçbir ülke şu anda 2050 yılına kadar net karbon salınımını sıfıra indirme (ve küresel sıcaklık artışını 1.5 derecenin altında tutma) konusunda verdikleri sözleri tutmuyor.
Kaldı ki, Paris anlaşması, 2018’de yayınlanan IPCC özel raporu ışığında açıklanan verilere ve acil önlem çağrısına dayanıyor. Daha güncel olasılıksal modellerden bazıları 2100’e kadar bırak 1.5 derecenin altında kalmayı, bu gidişle gerçekleşecek 4-5 derecelik artışın neden olacağı vahim senaryolara odaklanıyor.
Yani neresinden tutsan elimizde kalan, şakası olmayan, çok vahim bir durumdayız. Şu an iklim değişikliğinin sonuçlarını tam anlamıyla hissettmesek de, bilim 2050’li yıllarda yüz milyonlarca insanın hayatını kökünden değiştirecek felaketleri öngörüyor.
Belki de. Buna rağmen, herkes önce bir kendi kapısının önünü temizlese, bu felaketi ciddiye alıp olanakları el verdiğince karbon salınımını azaltmaya çalışsa fena mı olur?
Hiçbir şey yapmamaktan kat kat daha anlamlı olacağı aşikar.
Hazır tercih döneminizdeyken İzmir’i, Dokuz Eylül Üniversitesi’ni, İngilizce öğretmenliği ya da İngilizce bölümlerinden herhangi birini seçecek olan varsa yardımcı olabilirim arkadaşlar.
Bu öne doğru yaptığı istemsizce hareket bir tür tik mi yoksa bir sağlık problemi mi?Bazen kriz halinde olan bu haraketi okçuluk yaparken hiç görmedim de yani,anlamadım.Bunu merak ettiğim için soruyorum yanlış anlamayın he.
Hepsinin Bulgaristan’da doğmuş olmasını geçtim,Kırcaali doğumlu hepsi.Bazı ülkelerin spesifik şeylerde başarılı olduğunu biliyorum da direkt bölge olarak garip geldi.
Ama bilinç dediğimiz şey zaten beyindeki nöronlar değil mi?
Tıp o kadar ilerliyor ki, yakında kadınların hamilelik yapmasına bile gerek kalmayabilir, embriyo (embriyon mu doğrusu?) tamamen rahim dışında gelişebilir. Beyin naklinin de teknik imkansızlıktan değil de, etik problemlerden ötürü olmayabileceğini düşünüyorum. Beynim başka bedene nakil olursa, yeni beden artık kimdir? Bu soru üzerinde tartışılmaya değer bence.
Hamilelik ve rahim dışı embriyon olasılığının gerçek olma ihtimali yüksek gibi.
Diğer konularda daha fazlasını bilmediğim için tartışmaya katkı sunamıyorum.
David Eagleman’ın son kitabında beyninin yarısı alına bir çocuktan bahsediyordu.
Bu ameliyatın sonrasında çocuk ilk zamanlar çok tepkisizmiş ancak zamanla bazı şeyleri (yürüme, koşma gibi) yeniden öğrendikçe beynin buna göre yeniden yapılandığını yazmıştı. Beyin duyulardan gelen verilerle şekilleniyor gibi. Başka bir bedende aynı girdileri alamayacağı için beyin kendini uyarlayacak ve dediğin gibi eski bedendeki ile yeni bedendeki aynı kişi olmayabilir.
@alper sence underrated kalmış seriler var mı, varsa hangileri? Örneğin Osprey Komutanlar gibi (öyle diye değil aklıma ilk o geldi diye Osprey’i yazdım).
Böyle denilince benim aklıma doğrudan ilk olarak Enginlik serisi geliyor. Enginlik serisinin hak ettiği ilgiyi hem okur hem de yayıncısı İthaki tarafından gösterilmediği düşüncesindeyim.
Yukarıda bir kitap serisi olarak düşünüp cevap yazdım ama Osprey serisini örnek verince acaba HAY, modern klasikler gibi serileri mi demek istiyorsun. Eğer öyleyse seri içerisinde çok iyi kitapların olduğu Everest Modern klasikler diyebilirim. Ben biraz geç keşfettim bu serinin kitaplarını. Hans Fallada ile başladım bu seriden kitapları okumaya ve ara ara denk geldikçe seriden kitap almaya okumaya devam ediyorum.
Evet, kitap olarak değil de yayınevi serisini merak ediyorum. Bu seslikitap işine girip de bir sürü aklımda olmayan kitap dinleyince, bir sürü harika kitabı sırf ön yargım yüzünden fark edemediğimi anladım. Bu sebeple sordum.
Aslında bu açıdan bakınca, normal seri de olabilir hatta tekli kitap da olabilir. Kıyıda köşede gizli kalmış hazineleri arıyorum.
Bu konuda aslında Everest bile modern klasiklere üvey evlat muamelesi yaptı bence.
Çok parça parça çıkarıp okura bu iyi bir serimiz imajı vermek yerine çıkardıkça ucuza verip parça parça tüketmek yoluna gitti.
Uzun süre sonra akılları başlarına geldi, geç keşfetme nedenimiz bence biraz da bundan.