Aldığım fiyatı yahu xd
İşte buna tepkisiz kalabilirim xd
böyle de olabiliyormuş
Türk insanı çaresizlik nedir bilmez tabi.
Atay’ın hikâyesini ilk okuduğumda bana dünya edebiyatının bugünkü durumuna cuk oturan bir metafor gibi gelmişti: Pek de ideal olmayan koşullarda didinen ve hikâyelerini oralardan geçen ilgisiz yolculara satmayı uman, kaçınılmaz bir şekilde yazmak istediklerini değil de yolcuların okumak isteyebileceğini düşündükleri hikâyeleri yazmaya zorlanan yazarlar
Sema Kaygusuz’un Yüzünde Bir Yer başlıklı romanını Every Fire You Tend adıyla İngilizceye çevirmekle meşguldüm, çevirimi sunduğum yayınevlerinden peş peşe ret cevapları alıyordum, ta ki Birleşik Krallık merkezli yayınevi Tilted Axis Press çeviriyi kabul edip 2019’da yayımlayana dek. Tüm olumlu niteliklerine rağmen –ki çok vardı, biriken ret cevaplarına rağmen kitabı sonuna kadar çevirmeme yetti bu olumlu nitelikler– bu kitabın çevirisinde karşılaştığım zorluk, ‘dünya edebiyat piyasası’nın Türkçe kitaplarla ilgili hâkim senaryolara uymamasıydı: Kitapta ne “Doğuyla Batı buluşuyor”, ne de “gelenek modernlikle buluşuyor”du
İşi daha da karmaşıklaştıran ise çoğu yayıncının arada bir temsilcinin olmadığı teklifleri kabul etmeyi reddetmesi. Bunun sonucunda, uluslararası temsiliyete maddi gücü yetmeyebilecek, kendi yerel edebiyatlarının dünyasının kabuğunu henüz kırıp çıkmamış, yapıtları yüzünden düşmanlık görme ihtimali olan veya birçok diğer, bunlarla eşit derecede geçerli sebepten ötürü temsilcisi olmayan (veya temsilcisi olsun istemeyen) yazarların yapıtları baştan elenmiş oluyor.
Bu aşamada editörleri suçlamak kolay olurdu (geçenlerde çeviri evreninde biraz viral olan bir Twitter zincirimde ben öyle yapmış bulundum), veya nihayetinde oyunun işte böyle oynandığını kendime itiraf etmek. Ancak editörlerin de bana açıkça belirttiği üzere, onlar da tükenmiş haldeler; sadece hepsi dikkatli bir inceleme hak eden yüzlerce teklifle değil, pandemi döneminin günlük iniş çıkışlarıyla da boğuşuyorlar. Herkes iyi niyetli ama sorun da bu zaten, değil mi? Çünkü herkes ne kadar iyi niyetli olursa olsun, editörler ve çevirmenler yeni ve aciliyet taşıyan (nedense her zaman bu aciliyet vurgulanır, İngilizce yayın hakları için teklif götürülmesinden, yayımlanmış kitabın kitapçı raflarına çıkmasına uzanan süreç son derece yavaş olmasına rağmen) sesleri İngilizce okurlara sunmanın önemi konusunda ne kadar vaaz verirlerse versinler, oyunda şike var, zarlar hileli ve dünya edebiyatı statükosu ta başından dillerin ve edebiyatların eşitsizliği üzerine kurulu. Kültürlerarası köprüler kurmak, sınırları kaldırmak, neredeyse ütopik kültürlerarası diyaloglar inşa etmekle övünen bu sistemin aslında çok daha benzediği şey Atay’ın hikâyesindeki demiryolları: Çevreden merkeze en kısa yolu, yolcusunu ve malını şehre taşıyacak en hızlı yöntemi arayan, taşra köşelerindeki istasyonlarda gereksiz yere durmamak için kestirmelere başvuran ve oralardaki istasyonları bilinmezliğe mahkûm eden. Eğer o köşelerde kalmış hikâyeciler varsa, eh ne yapalım, umalım yeni bir meslek bulsunlar, bu işi bıraksınlar, başka yere taşınsınlar, hikâyelerini başka yerden anlatsınlar ki, hikâyeleri şehirli elitlere sunulan diğer malların arasına katılabilsin.
Forumdaki Zaman Çarkı dizisinin konusuna bakamıyorum korkudan. Henüz 4. Bölümü izlemedim ama seriyi okuyanların gazabına uğradığını düsünüyorum dizinin bu bölümde.
Aynı durumdayız Korkudan giremiyorum başlığa, bir de ben açtım diye bildirimler geliyor girmedikçe çoğalıyorlar okunmamış mesajlar Neyse 4. bölümü izleyebildim, birazdan bakacağım ama gözümde büyüyor şu an.
O konuyu sessize almak forumda yaptığım en akıllıca iş olsa gerek.
Aksine en iyi bölümüydü.
Ben finali dışında beğendim bölümü. Kitaptan genel hatlar dışında ayrıldılar orası ayrı tabii. Mantık hataları da gittikçe çoğalıyor ama bilimkurgu olmadığı için çok belli olmayacak.
Zaman çarkı ve vakıf dizileri patladı mı ya takip edemedim bayağı merak ediyordum patlarsa üzülürüm.
Vakıf feci patladı. 202023
Vakıf ciddeen fena patladı. Zanan Çarkı hakkında da pek bir ďey diyemeyeceğim.
@Mystery ben kitapları okumamış olsam da bölümün finali eseriyle çok ayrı düşmüş gibi hissettim.
O zaman Yüzüklerin efendisi dizisinden de beklentiyi sıfırlıyorum. Uyarlamalardan bi cacık olmayacağı anlaşıldı. Zaman Çarkı oyuncularına baktım da, ilk kitabın yarısını okuyan biri olarak seçimleri hiç beğenmedim. Birleşmiş milletlere dönmüş kadro.
Son bölüme kadar gelen nadir kişilerden biri olarak başlığına yorum bırakmıştım Vakıf’ın . Ne izleyin ne izlemeyin diyebiliyorum, önerilebilecek seviyede bir yapım olmadı maalesef. Ama merakı uyanan da en azından 2-3 bölüm deneyip hikayenin gidişatına göre devam edip etmemeyi deneyebilir. 2. bölümden 3. bölüme geçişle beraber dizinin nereye gideceği epey belli oluyor. Yanlış hatırlamıyorsam çoğu kişinin diziden kopuşu da buralarda oldu zaten.
2 bölüm izleyip bırakmak en sevdiğim şey
Sanırım dizi kitaplara pek sadık kalmamış. Dizi tek başına güzel olsa bile can sıkıcı bir durum. “Yeniden yorumlamalar”, “katkıda bulunmalar” vs hiç sevmiyorum ya.
Boklu Gazi
(Boşnak ismail paşa’nın evliya çelebi’ye verdiği bir lakap. 2. selim döneminde 1661 yılında macaristan’ın seykel kasabası yakınlarında gerçekleşen bir muharebeden sonra büyük abdestini yapmak isteyen evliya çelebi’nin üzerine birden ortaya çıkan bir düşman askeri saldırır. seyyahımız kıran kırana bir mücadelenin ardından düşmanı öldürmeyi başarır ama üstü başı da pislik ve kan olur. öldürdüğü adamın kellesiyle boşnak ismail paşa’nın karşısına çıkıp hikâyesini anlatır ve dinleyen herkesi kahkahaya boğan öyküsünü dinleyen paşa kendisine 50 altın ve boklu gazi unvanını bahşeder.)
———
“Bu hakirin bir macerasıdır ki, her ne kadar edep dışı ise de mazur buyurulup af eteği ile örtülüversin. bu cenkten (seykel) sonra hacetimi gidermek için etrafta insan yok diye bir gizli köşede şalvarın ucuna yol buldurup etek toplayıp tek başıma edebde ihtiyacımı giderirken üst tarafımdan ağaçlık içinden bir çatırtı patırtı koptu.‘âyâ bu da ne ola?’ derken hemen başım ucundaki bir alçacık kayadan bir kâfir kendini can havliyle üstüme atıp hakir larkıdak necasetimin üstüne otura vardım. atım dahi ürküm elimden alarka durdu.
bu kere aklım başımdan gidip küffâr ile alt üste gelip çakşır don ve uçkur ayak bağı gibi ayağıma dolaşıp üstüm başım bok olup boklu şehit olayazdım.
Allah’a hamd olsun aklım başıma gelip kefere ile güreşçi mahmud pir veli gibi güreşirken mertlerin himmeti, kefere elime gele düştü. hemen hakir dal-hançer olup keferenin bir hançer boynuna ve göğüz üzeri memesine birkaç kere hançer vurup keferenin kellesini keserken üstüm pislik ile boyanmış iken bu kere kızıl kana bulandım.
ister istemez kendimi bokluca gazi görüp güldüm ve üstümün başımın necasetini hançerimle sildim ve sonda uçkurumu bağladım.
onu gördüm ki başımın ucunda kaya üstünden bir yayan yiğit soluyarak, ‘benim biraderim, o kestiğin kâfiri biz dağlarda kovalarken can havliyle kendini atıp kellesini sen kestin, ama kellesi benimdir’ deyince hakirin dahi uçkurum elimde iken, ‘ala şu kelleyi’ deyip bizimle doğmuş olan küçük biraderimi gösterdiğimde, ‘bre edepsiz âdem’ diye herif kelleden ümidini kesip gidince hemen küffarın o necasetli gümüş düğmeli dolamasını ve çakşırını çıkarırken kemerinde yüz beş ungurus altını ve bir yüzük ve kırk talar kuruş bulundu.
bu elbiseleri heybeme koyup, derhâl hamîs nam atıma binip, kellleyi ismail paşa önüne bırakıp, ‘daima din düşmanlarının devletsiz kelleri böyle yuvarlansın’ deyip el öpüp huzurunda durdum.
yanımda duran halk necaset kokusundan kaçtılar. ismail paşa, ‘evliya’m ne acep bok kokarsın!’ deyince, ‘hiç sorma sultanım başıma gelen ahvâli’ diye başıma gelen macerayı bir bir anlattım.
cümle ağalar o fetih kutlamasında hakire güle güle bî-hoş oldular. ismail paşa dahi çok hoşlanıp hakire elli altın ve başıma bir gümüş çelenk ihsan eyleyip şenlik içinde şenlik yaşadım.
bu mahalde ismail paşa otağı önüne seykel kâfirinden iki bin yedi yüz kelle ve bin kırk esir gelip tüm esirleri sahiplerine ihsan edip her bir gaziye derecelerine göre bağışlarda buldu.
ardından fethedilen taburda yollar açılıp tüm gazilerle seykel diyarına yollandı.”
Bir tane de benden gelsin.
Tek umudum içeride kavga gürültü olmaması. Birilerinin raporlamaması. Ben henüz izlemeyi düşünmüyorum. Bitince sıralı oturacağım. İlk üç bölümü izleyip dozumu aldım şimdilik.
Papara eczane kampanyasını bitirmiş. Covid boyunca devam edeceğini yazıyordu ama covid bitti de haberim mi yok?