Rıhtım Kamarası

Ruslar Sihalara kızıp musluğu kapatmazsa görmeyiz sanırım. :slight_smile:
Yarın gidip alıyım bari ben de.

1 Beğeni

Ben seneye soba almayı biraz da bundan düşünüyorum. Kışın ortasında elektriksiz doğalgazsız kalma ihtimali çok abartı gelmemeye başladı bana.

1 Beğeni

Yazın birçoğumuz bunu değerlendirecek sanırım. Doğalgaz olmazsa elektrik de yetmeyecek, zaten klimayla, sobayla ısınmak mangal gibi yürek istiyor. Akaryakıt da can sıkıyor iyice zaten, darlandım gece gece. :slight_smile:

1 Beğeni

Öldük. Gömülmeden un yag alıp milletçe helvamızı yapacağız.

3 Beğeni

Kendi kendine yetebilen ülkeden, her şeyi dışarıdan alan ülke konununa gelince böyle oldu. Zamanında Atatürk “Köylü Milletin Efendisidir.” diye boşa dememiş.

Bu ayrı bir tartışma konusu ama yine de yazayım. Kendi kendine yetebilen ülke konusu uzun zamandır tartışmalı. 30 milyon nüfuslu ülke için doğru olan 80 milyon için doğru değil gibi.

Köylü pazar için üretim yapmaz, kendisi için üretir. 1920 için doğrudur belki ama 2020 için efendi değiller. :slight_smile:

3 Beğeni

Dünya tarihinde var mı hiç kendi kendine yetebilen ülke?

70 milyonken yetiyordu. Hadi yetmiyor 80 milyona diyelim; bunun için tarımı komple bitirip dışarıdan almak mı çözüm olacaktı? Yine üretirdik, dışarıya en azından şimdiki gibi muhtaç hale gelmezdik.

Bizim halkımıza şükretmeyi kim öğretmişse büyük ayıp etmiş.

Her şeye zam gelir millet neden zam geldi demeden doğrudan stokçuluğa koşar ve “Çok şükür ucuzdan aldık der.” Daha iyisine bakmak yerine daha kötüsüne bakar ve kötüden daha iyi olduğu için mutlu olur.

Günümüz dünyasında bu nüfus ile yok galiba.

@MelihAntepli Aslında çok geniş bir tartışma. Gümrük duvarı, içeride temel hammadde üretimin dışarıdan almaktan pahalı olması. Tarım arazilerinin maden sahaları ve şehirleşme vs. ile yok olması, enerjide dışa bağımlılık gibi onlarca etmen var.

Öyle gözüküyor ki hükümet destegi, yerli tarımı teşvik vs ile üretmeyi istemekle çözülemeyecek sorunlar var. Geçen yıl için yayınlanan verilerde tarımsal üretimde olan düşüş iklimin etkisinin artık hissedilir bir göstergesiydi.

1 Beğeni

Aslında mesele kendi kendine yetebilmek meselesi değil. Beceriksiz ziraat politikaları yüzünden çiftçiliğin ve köylülüğün bitme noktasını gelişi.

İşte tarımsal politikamız çok kötü. Çiftçilik yapan sayısı her geçen gün azaldı. Kendi ata tohumlarımızı bırakıp dışardan alır hale geldik. Samanı bile dışardan alıyoruz. Çiftçi borç içinde, hacizle uğraşıyor, bunun dışında gübresiydi, mazotuydu… derken buralara geldik.

Birde bunlar var. Verimli arazilere binalar dikildi, maden ocakları kuruldu. Devlet desteğinin yeterli olmaması vs.

Tarım politikasının acilen iyileştirilmesi lazım, başka yolu yok.

1 Beğeni

Ata tohum vs güzellemesi bana çok mantıklı gelmiyor. Sanki domatesin ana vatanı Anadolu ya da Muz veya başka meyve sebzenin. Ne bileyim örneğin hala o eski verimsiz bir anlamda “yabani” elmacılık devam etse, 80 milyon elma mı yiyebilecekti. Kışın domates bulamazdık. vs.vs.

Doğru yöntem Ata tohumu güzellemesi değil de örneğin Torku’nun kendi üreticilerine yaptığı gibi kendi tohumlarını geliştirmek.

Evet tarım politikaları kötü eski hükümetlerin döneminde de kötüydü ama bu hükümetle bu daha çok hissedilir oldu. Malum nedenlerle dışa bağımlılığı artırıldı.

Mesela 80’lerin başında yapısal uyumluluk adı altında Dünya Bankası ile başlayan süreçte 90’larda devlet tarımda desteği çekmeye başladı. Bunun en önemli yankısı ne oldu. Destek, teşvik ve satın alma garantisi almayan tarım üreticisi bunu alan ülkelerin üreticisine göre daha pahalı üretiyor. Hem nüfus artıyor hem üretim azalıyor dolayısıyla dışa bağımlıkda her geçen yıl artıyor.

Türkiye aslında 25 - 30 yılda tarım ihracatını 2-3 kat artırmış ama ithalatı da 10-11 kat artmış. Özellikle 80’lerde başlayan yapısal uyumluluk politikası ile ithalat serbestleşince daha ucuz olduğu için katma değerli ürün üretip bunu itraç eden üretici de Türkiye tarım üreticisi yerine dışarıdan almayı tercih ediyor

Türk insanının en büyük problemlerinden birisidir bu. Örgütsüz bu toplum. Hiç bir karar alma mevzisinde yok. Seçimler de bile siyasi parti başkanı kimi isterse onu seçiyoruz. Sivil toplum örgütlerinden tek anladığımız köy hemşeri derneği kurup cenaze evine pide yaptırmak. Semt - sokak dernekleride lokalde okey oynatıp, çay satıyor. Karar almaya etki edemedikçe en fazla böyle konuşur dururuz.

Aklıma gelmişken yazayım. 12-13 sene önce büyük bir tarım arazisi altın maden sahası yapıldı. Alman - Türk ortaklığında bir şirket. Türk ortak o zamanlar Türk basının yarısından fazlasının da sahibi. Ben de o dönem ulusal bir gazetenin muhabir kadrosundayım. O bölgeyi iyi tanıdığım için haber için gönderildim. İlk günler köylüler, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler büyük eylemler, yol kapatmalar yaptılar. Uzatmayayım yaklaşık 30-40 gün sonra herşey başladığı gibi bir anda bitti. Siyasi parti temsilcilerinden, mahalle, köy muhtarlarından vs. bazılarının yeni model arabası vardı. Altın madenide o günden bu yana çalışıyor. İlçe ve Köy halkıda A101, BİM’den süt, peynir, yumurta… alıyor.

Neyse işte. :slight_smile: Konuşmakla çözülecekmiş gibi uzatıp duruyorum. Konunun ilgileri zaten bizden çok daha iyi biliyorlar meseleyi. Biz konu hakkında iki sorunu biliyorsak üretici tarafı siyasi irade bizden daha iyi biliyorlar bu sorun ve sıkıntıların nasıl çözüleceğini.

Mesele sadece tarım politikaları ile çözülebilecek gibi değil.

Bu arada 700 Gr Kızılcahamam bazlaması da olmuş 11.5 TL :slight_smile: daha 1 hafta öncesine kadar 7.5 TL idi.

5 Beğeni

Ata tohumu benim anladığım; ekildikten sonra çekirdeği tekrar ekebiliyorsun yani sürekliliği var, genetiğiyle oynanmamış. Dışardan alınan ise tek sefer ekebiliyorsun yani diğer sene yine o tohumu alıp ekmek zorundasın.

Keşke bizim konuşmamızla çözülse hocam çözerdik şimdiye :smile:

Bizim köyde böyle olmuş. Burunlarının dibine bunlar gelmiş. Ne güzel köy ekmeği, yumurtası vs diye hayallerle gitmiştim, şehirde yediklerim karşıma çıktı :grinning:

2 Beğeni

Aç kalırız valla. :slight_smile:

Genetigi ile oynayıp tohumların daha verimli hale getirilmesi artık bir zorunluluk.

GDO kelime anlamı olarak hep olumsuz anlaşılıyor. Bu tartışmada benim en temel düşüncem şirketlere bırakmamak lazım, tohumların geliştirilmesinde kamu denetimi olmalı.

Kaldı ki 50-60 yıl sonrası için bunun da yeterli olmayacağını öngören kişi,kurum, akademik çevreler var. Böceklerin yenilmesi üzerine ciddi ciddi çalışmalar ve yatırımlar yapıyorlar.

3 Beğeni

Buna katılıyorum ama tek sefer kullanılması kapitalizmin oyunları gibi geliyor :smiley:

Hiç bir güç bana böcek yediremez, zaten fobim var :scream: Büyük olasılıkla o yıllarda zaten nalları ha diktim ha dikicem yıllarında olurum, şanslıyım sanırım :joy:

3 Beğeni

Abi köy olarak kaldığına şükredin. Köy mü bıraktılar.
Mahalle diyeceksiniz. Eh artık her mahallede de bir A101 filan olur.:smile::smile::smile:

Lütfen; köy demek yokluk demek, kıtlık demek, çamur çöp demek.

Sizin köyde kalan çoban filan varsa onu da kinayin. Gitsin maliye, rehberlik , edebiyat filan okusun. Baraj kalktı. Hem uzaktan da okur. Balıkesir’de oturup Van da okur mesela :smiley:

Köymüş…

1 Beğeni

Doğru diyorsun, mahalle oldu hepsi. Ama köylünün de işine gelmiş, her şeyi oradan alıyorlar. Köyde köy ekmeği yapan bulamadık :smiley: Ne hayallerle gitmiştim oysa :frowning_with_open_mouth:

Ankh yerine Fatih denilebilir mi? :face_with_monocle:

3 Beğeni

Bağıntıyı anlamadım. Hangi anlamda Fatih?

Kafamda İstanbul’daki Fatih mi yoksa Sultan olan Fatih zamanı mı ya da başka bir şey mi diye düşündüm.

Bitirmedin mi hâlâ incecik kitabı?

Nasıl oldun bu arada?

1 Beğeni