İçler acısı hale geli sinema sektörü. Yurtdışı neyse de bizim sektör zaten ölüydü şimdi üzerine toprak atılıyor.
Hazır yapılmamışken Barış Manço, Kemal Sunal falan mı yapsak bizde
Ben Isaac Asimov’un hayatını filme çekeceğim.
Bizde yabancılardan gidelim diyorsan; Orwell, Saramago, London da çekelim
George Orwell baskılarının çıkmasını bekliyordum ama bugün bir panikle onları beklemeden sipariş geçtim. Eskiden( dediğim yaz dönemi) 20 kitaba verdiğim parayı 9 kitaba verdim Ağlamıyorum, hayır
Bence bu bile iyi oran. Yakında 20 kitaba verdiğimiz parayı 4 kitaba vereceğiz gibi duruyor. Bu konuda tek pişmanlığım geçen yaz gerekirse borç alıp almak istediğim kitapların en azından alabildiğim kadarını almamamdır.
Aynen öyle olacak gibi duruyor. Yazın indirimle 90 liraya aldığım Sherlock Holmes seti şu an indirimle 172 lira. Tek bir hobimiz var; kitap okumak. Yakında bu da bitecek.
Bu hayatın gameplayi yok mu? Ben takıldım geçemiyorum.
Map değiştirmek gerek sanki
Kaderimizi de yanımızda götürürüz, olan yine bölge (halkına) npc’lere olur.
Arkadaşlar elinde Gülten Akın Delta baskısı olan var mı?
Nasıl yazdığınız ne yazdığınızdan daha önemlidir. İyi bir yazar görece sıkıcı bir konuyu bile harika işleyip muhteşem bir kitap yazabilir. Kötü bir yazar ise görece harika bir konuyu bile sıkıcı bir biçimde yazıp berbat edebilir.
Birçok kişi, piyangoyu tutturmak ister gibi, güzel bir konu veya iyi bir fikir yakalayıp bir kitap yazabileceğini ve onunla bir yere gelebileceğini düşünüyor. Oysa vaktinizi iyi fikre/güzel konuya değil, kaleminize yatırmanız daha değerli.
Her kelime önemlidir. Kullanılan her virgül, her noktalama işareti bir anlam katar. Bu yüzden usta yazarları okumaktan zevk alırız. Acemi yazarlar da ağzımızda katır kutur eder.
Çok eskiden bir kitaba denk gelmiştim. Remzi Kitabevi baskısı mıydı tam hatırlamıyorum. İçerisinde yazarların kütüphane fotoğrafları vardı. Hatırlayan var mıdır kitabın ismini.
Ben de benzer bir şeyi sordum: İyi yazılmış ama kötü konulu bir kitabı mı tercih edersin yoksa kötü yazılmış ama harika konusu olan bir kitabı mı?
AP de tam olarak aynısını söyledi:
If a book is very poorly written then I find it increasingly difficult to read. No matter how intriguing the narrative, if it is poorly expressed and communicated then I find it very difficult to read on. If a book is beautifully written then even if the narrative is predictable and pedestrian it can still be an enjoyable experience for me.
Kitap ne kadar ilgi çekici olursa olsun, kötü yazılmış bir kitabı okumak çok zordur. Ancak, konusu ne kadar klişe olursa olsun, iyi yazılmış bir kitap bana hala eğlenceli gelebilir diyor kısaca.
Editör olarak karşılaştığınız en büyük problem bu olsa gerek. Ayrıca, bu kişileri uyardığınız zaman bir çoğunun sizin işi bilmediğinizi düşünerek, kendi fikirlerine aşık bir şekilde aynı yolda yürüdüklerine de nedense çok eminim.
Neler neler var. Not alıyorum, bir gün emekli olunca belki yazarım karşılaştıklarımı.
Aslında kendi “fikirlerine” âşık olmaları da sorun değil. Ama mesela, “Her paragrafta anlatıcı değiştiremezsiniz,” gibi basit bir hatayı bile belirtince, “O benim üslubum. Buna karışamazsınız,” diyebiliyorlar. Veya, “Bu cümle hiç anlaşılmıyor. Ne demek bu şimdi?” diye sorunca, “O ileride anlaşılacak,” şeklinde bir mazeretle gelebiliyor. Okur o ileriye nasıl ulaşacak, okumaya devam edecek mi, diye hiç düşünmüyor. Aşırı karmaşık cümlelerin edebiyat demek olduğunu düşünenler var: “Aforizma saçmalamak her edebiyatçının başat görevidir ve bu görevinden dönenin kaşığı kırılmasa bile nihayetinde ve bittabii kalemi kırılacaktır!”
Aslında forumda meslek hikayeleri diye bir konu açılmalı. Herkes çalıştığı yerdeki absurd konuları paylaşsa çok eğlenceli içerikler çıkabilir.
Aslında bizim ülkede kendi edebiyatımızın -her türde- ilerlememesinin sebepleri arasında en sıkıntılı olan bu ukalaca tavır. Ben bilirim, ben sanatçıyım, yaptım oldu, sen sadece imlâ düzelt, senin bana karışacak haddin yok, sen editörsen editör gibi davran, ben burada sanat icra ediyorum, sen kimsin?
Akıllı bir yazar editörüne kulak verir, dinler, ne demek istediğini anlar. Açık fikirli, öz eleştiri sahibi, esneyebilen fikirlere ihtiyacı vardır. Bu editörün her dediğine tamam demek değildir. Elekten geçirmekle yükümlüdür yazar.
Yetenek önemlidir ancak çok çalışma daha önemlidir. Harry Potter izleyip çocukça bir arzuyla bir şeyler yazmak ve bunların mükemmel olduğunu iddia etmek yeteneği kötüye kullanmaktır. Güzel bir fikriniz olabilir, güzel fikirler bulmak konusunda yeteneğiniz de olabilir ancak bunu işleyecek tecrübeniz yoksa ve üstelik bunu göremeyecek kadar burnunuz havadaysa yok olmaya mecbursunuz.
Eğer bir piyonu akıllıca kullanırsanız şahı devirebilirsiniz ama kibriniz gözünüzü kör ettiyse bütün taşlarınızı kaybedersiniz ve kaybettiğinizi sindiremediğinizden karşı tarafın hile yaptığını ispatla kendinizi aptal yerine koyarsınız.
Edebiyat hayatı editörünün iki dudağının arasında olduğunun farkında olmayan çömezlerin bu kibirli yaklaşımları bana hep komik gelmiştir. Eğer söz sahibi olmak istiyorsan önce yazma konusunda yetkin ve bilinçli birisi olduğunu karşındakine göstermen lazım. Sürekli anlatıcı değiştiren ve bunun farkında olmayan kişi bunu tarz olarak isimlendirerek kendi cahilliğini ve bilinçsizliğini altın tepside sunuyor. Diğer açıdan eğer bu gerçekten tarz ise oldukça farkındalıklı ve bir düzen içinde gerçekten bilinçle yapılmalı ki okur takdir etsin. At gözlüğü takıp dimdik karşıya bakarsanız ayağınızın altındaki uçurumu görmeden kendinizi boşlukta bulursunuz.
@Everfever abi kusura bakma biraz kafanı şişirdim ama iki laf daha edeyim.
Özellikle yazar olma hayali olan gençlerin ürettikleri şeyleri yayınlarken ve yayınladıktan sonraki tavırlarının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Topluma mal olmayı düşünenlerin toplum içindeki her tavrının düşünülerek ve dikkatli yapılanması gerekmekte. Sadece Rıhtım içinde bile paylaşılan öykülerden sonra gelen yorumlara verilen yanıtlarda bile eser sahibinin velinimetine (okuyucularına) saygısızca, dan dun konuşarak kendi bacağına sıktığını düşünüyorum. Bir yazar olacak kişi her cümlesiyle efendiliği elinde tutmalıdır ve bunu ince ince işleyerek gereken yanıtı ukala olmaktan uzak bir zariflikle vermelidir. Her ne kadar burası veya şurası sosyal bir platform olarak görülse de buralarda bulunan yayınevi temsilcilerinin yetenek avcılığı da yaptığı unutulmamalıdır. Sen her önüne gelene çatarsan bu, akademik ilerleme hayallerine ket vuracaktır. Çoğu yazar olma hayali olan kişinin okuyucusuna olan kaba tavrı yarın önüne çıkacak. Seni yazar yapacak kişi okuyucundur. Okuyucu yazarı cezalandıracak sopayı elinde tutar. Bunun en basit örneği oyunculardır. Ne kadar iyi oyuncu olursanız olun bir kadına şiddet uyguladığınızda izleyiciniz sizi çarmıha gerer. Her türlü cezalandırılırsınız. Bu yüzden topluma eser verecek olan kişi her adımında dikkatli olmak mecburiyetindedir. Özellikle de yeni tanınacaksa.
Estağfurullah, ne kafa şişirmesi, keşke bir değil beş kalp verebilseydim yazdıklarına.
Senin yazdıklarını okuyunca aklıma Jacqueline Howett’ın hikâyesi geldi. Yazmaya başlayan herkesin ders çıkarması gereken bir hikâyedir bence: 2011 yılında Jacqueline Howett, “The Greek Seaman” (Yunan Denizci) adında bir roman yazar ve Amazon’da e-kitap ve self published olarak yayımlatır. Birkaç ay sonra pek de tanınmayan bir kitap blogu, 3 yıldızla birlikte, “İlginç ve sürükleyici ama o kadar çok imla hatası vardı ki bir türlü tam olarak hikâyenin içine giremedim,” şeklinde bir eleştiri yayımlar. Yazar hemen bloga damlar ve kitabını savunmaya, okuru suçlamaya başlar. Yanlış dosyayı indirdiğini, revize edilmiş dosyada imla hatası olmadığını söyler (yanlış dosyayı hiçbir yere yüklemeyin bu arada). Okur da bir daha okumak istemediğini, o kadar vakti olmadığını, kötü bir eleştiri de yazmadığını söyler. Biraz tartışmadan sonra yazar okura, “S.ktir git!” der ve bir anda tüm bu konuşmalar viral hale gelir.
Yayıncılıkla, self publishingle ilgili hemen hemen herkesin önüne bu hikâye düşmeye başlar. Neil Gaiman bile blogun linkini verip, “Sakın ama sakın bu şekilde davranmayın,” diye genç yazarlara öğüt verir. Yazarın eski ve yeni bütün kitaplarına herkes 1 yıldız vermeye başlar. Editörler twitterda, “Bu ismi not ediyorum, karşıma çıkarsa hiç okumadan reddedebileyim,” der. Hasılı velkelam kariyeri hiç başlamadan biten yazarların en ünlüsü olur Bayan Howett.
Acun, Nusret gibi isimler kitap yazsa bunu yayınlamayacak köklü bir yayınevi söyleyebilir misiniz? Meraktan soruyorum.