“Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi Uyandım uyandım, hep seni düşündüm Yalnız seni, yalnız senin gözlerini Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olmam bu derde düşeli”
Ben sensizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde.
Yalnızlık bende bensizlikti oysa;
ya da bende birçok ben
Ben sensizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde
sensiz kalmamak için sendim o vakitler;
seni uyuyordum sürekli,
seni içiyordum çay diye
cennet diye seni düşlüyordum
ki sen yeşil çıplak bir yeşildin gözümde.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim.
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin, uzaklar seni ister,
Bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. Şiir kalsın istersen, sadece otursak. Oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut, ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
Yüzüme bak ama Anna, yüzüme bak. Gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
Gözlerim biraz karanlık. İçinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, Cipralex’ler, Turgut’lar, Edip’ler, Sezai’ler, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen baş ağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var…
Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
Nasıl hatırlamasın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.
Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bizi arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aks’imizden eser yok.
Ben Azerbaycanca şiir yazmak istedim.
Şair nə tez qocaldın sən!(Səməd Vurğun)
Nemətsə də gözəl şer,
Şair olan qəm də yeyir.
Ömrü keçir bu adətlə,
Uğurlu bir səadətlə.
Görən məni nədir deyir:
Saçlarına düşən bu dən?
Şair, nə tez qocaldın sən!
Dünən mənə öz əlində
Gül gətirən bir gəlin də
Gözlərində min bir sual
Heykəl kimi dayandı lal…
O bəxtəvər gözəlin də
Mən oxudum gözlərindən:
Şair, nə tez qocaldın sən!
Ovçuluğa meyil saldım,
Gecə – gündüz çöldə qaldım,
Dağ başından enib düzə
Bir ox kimi süzə – süzə
Neçə ceyran nişan aldım;
Cavab gəldi güllələrdən:
Şair, nə tez qocaldın sən?
Bəzən uca, bəzən asta,
Ötür sazım min sim üstə.
Andı yalan, eşqi yalan,
Dostluğu da rüşvət olan,
Ürək yıxan bir iblis də
Üzəvari deyir hərdən:
Şair, nə tez qocaldın sən!
Saç ağardı, ancaq ürək
Alovludur əvvəlki tək.
Saç ağardı, ancaq nə qəm!
Əlimdədir hələ qələm…
Bilirəm ki, deməyəcək
Bir sevgilim , bir də Vətən:
-Şair, nə tez qocaldın sən!
Ben, kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin…
Ben, yankısından kaçan çocuk kendi sesinin…
Ben, sırtında taşıyan işlenmedik günahı;
Allah’ın körebesi, cinlerin padişahı…
Ben, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların;
Ben tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların…
Ben, kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda;
Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda…
Ben, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;
Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir…
Ben Allah diyenlerin boyunlarında vebal;
Ben bugünküne mazi, yarinkine istikbal…
Ben, ben, ben; haritada deniz görmüş, boğulmuş;
Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş…
Hep ben, ayna ve hayal, hep ben, pervane ve mum;
Ölü ve Münker-Nekir, başdönmesi uçurum…
İçimi titreten bir sestir her gün. Saat her çalışında tekrar eder: ’Ne yaptın tarlanı, nerede hasadın? Elin boş mu gireceksin geceye? Bir düşünsen yarıyı buldu ömrün. Gençlik böyledir işte, gelir gider; Ve kırılır sonra kolun kanadın; Koşarsın pencereden pencereye.'
Ah o kadrini bilmediğim günler, Koklamadan attığım gül demeti, Suyunu sebil ettiğim o çeşme, Eserken yelken açmadığım rüzgâr Gel gör ki, sular batıya meyleder, Ağaçta bülbülün sesi değişti, Gölgeler yerleşiyor pencereme; Çağınız başlıyor ey hâtıralar.
Sen ey sabrın ve üzüncün dervişi
başını zamanın göğsüne koy
ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Yalnızlıklar ki suskun bir akşamüstüdür
usulca örtünecektir gecenin sessiz tülünü
ve düşecektir ince bir rüzgârla
hüznün harmaniyesi
Ey yenilgilerin bezgin kuşu
suskunun sarı sıcağındasın bunca zaman
bataklıklardan sızan sinsi ve pis
bir kokudur içinde tortulaşan kuşku
Ve bulutsu bir ağırlığın yüküdür
gittikçe ağırlaşan
gittikçe yüreğini zonklatan