Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
Çivileniyor beynimin bir yerlerine
Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.
Ahmet Erhan
Yaşanmış yüzlerce anı, buruk bir özlem
Çivileniyor beynimin bir yerlerine
Geride -hayır- acılar filan da kalmıyor
Bir boşluk yalnızca, uçurumlara özenen.
Ahmet Erhan
Bir tek senin görebileceğin bir yerden
Sana gülümsüyorum…
Onların duydukları kahkahalarım değil
Aşkı tarif gerekirse sana
Anlatayım
Aşk ne biliyor musun
Benim sana yaşadığım,
Senin durmadan üstüne bastığın…
Aranır ayrılar
Birbirlerini;
Yerinme yıllar sonra - -
Sürdürmek vardı.
Sarıldıkça ip
Gıcırdar çıkrık
Yedi zaman, inceldi
Eski dayanıklılık.
Bir onların olan duvar - -
Tozlu oyuk, içinde gizli
İçinde bir avuç kül.
Gecelerde gelirler
Karşılaşmasız
İkisi ayrı ayrı
Orda, o külde
Isıtmaya ellerini.
Çıkrık // Behçet Necatigil
Aşk da geçer gider şu akan su gibi
aşk da geçer gider
hayat nasıl da yavaşlar o zaman
bekleyiş daima ıstırap verir
Ne olur insin gece çalsın saat
Günler geçiyor ben hâlâ aynı yerde…
[Gilliom Apollinaire]
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.
[Ahmet Telli]
Requiescat
O çok yakında, yavaşça yürü
O burada, altında karın
Usulca konuş, büyüdüğünü
Duyabilir papatyaların
Altın sarısı o parlak saçlar
Hastalıktan sararmış solmuş
O körpecik o küçücük şey
Toza toprağa belenmiş
Kar gibi ak, hem benziyor zambağa
Öylesine güzel öylesine hoş
Bir kadın olduğunun farkına
Varmadan büyüyüp serpilmiş
Bir tabut tahtası, ve ağır bir taş
Düşmüş göğsünün üzerine
Kalbim daha fazla dayanamaz
O ölmüş öylece yatıyor yerde
Duyamaz artık, huzur içinde yatsın
Duyamaz şiirlerimi şarkılarımı
Gömüldü kaldı burada hayatım
Yığın üzerime kara toprağı.
Oscar Wilde, Rosa Mystica
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum…
[Cemal Süreya]
Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.
Bahçesine dek gelen alevleri
Şehrayin sanan aptalın
Canı cehenneme,camlarında
Parçalanmış cesetler uçarken
Bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın.
Mutfakla yatak odası arasında
Çarşılarla gövdesi bencillik hırsı
Yılgınlıkla yenilgisi arasında
Dünyayı tüketenin canı cehenneme.
Orda dağlar bir mezarlık
Bulutlar kan salkımı sular toprakta düğüm
Orda evler oda oda kanarken
Burda yeşerenin canı cehenneme…
Şükrü Erbaş
Kalp yarası yerine dizlerim yaralansın
Acıyı sadece biberden bileyim, yüreğimde değil
Tek hedefim kiraz ağacının tepesine tırmanmak olsun
Karanlık yine korkutsun beni kötü insanlar yerine
Ne zormuş büyük olmak!!
Bana çocukluğumu verin.
Büyüklük sizde kalsın
[Farid Farjad]
Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.
[Metin Altıok]
Ne tende cân ile sensiz ümmîd-i sıhhat olur
Ne cân bedende gam-ı firkatinle rahat olur…
[Nef’i]
Ve işte artık gün batıyor,
Altın bir yay gibi doğuyordu ay.
Örtüldü baygın gölgelerle
İskenderiye’de saray.
Fıskiyeler coşuyor, meşaleler tutuştu.
Buhurdanlar tütüyor ağır ağır, yer yer…
Dünya ilâhlarının bekliyor emirlerini
Tatlı, ihtiraslı serinlikler.
Sessiz ve ihtişamlı karanlıkların,
Gönlü çeken mucizeleri arasında,
Ve gölgesinde erguvani perdelerin
Işıldıyordu altın oda…
1835
Çeviri: Nâzım HİKMET
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
"Mayın tarlasına düşmüş bir deliyim, hudutta;
Gözüm, sekizinci renk ve dördüncü boyutta."
Yeni bir vakte ererken,
İstasyonda treni beklerken;
Ben bir kara bulut gibiydim.
Sen yağmur gibi.
Sen trenden inecek olana ayarlıydın.
Ben alıp başımı gitmek için oradaydım.
[Erdem Bayazıt]
“…hiçbir şey tutamaz beni artık;
bu bahar, bu ağaçlar, bu rüzgâr.
hoşça kalsın en eskisi en yenisi aşklarımın.
gitmek mi, gitmek ne demek, kaçacağım.”
[Turgut Uyar]
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri.
Cemal Süreya
Ötme bülbül ötme şen değil bağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim eridi yağım
Dost senin derdinden ben yana yana
Deryadan ayrılmış sellere döndüm
Ateşi kararmış küllere döndüm
Vakitsiz açılmış güllere döndüm
Dost senin derdinden ben yana yana
// Pir Sultan Abdal
Âsâf’ın mikdarını bilmez Süleyman olmayan,
Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan.
[Âsâf’ın değerini Süleyman olmayan bilmez, (Âsâf, Süleyman peygamberin veziridir.) Dünyada insan olmayan insanın değerini bilmez.]
Zülfüne dil vermeyen bilmez gönül ahvâlini,
Anlamaz hal-i perişanı perişan olmayan.
(Sevgilinin) Saç lülesine gönül vermeyen gönül hallerini bilmez, Perişan olmayan perişan olanın halinden anlamaz.
Rızkına kani olan gerdûna minnet eylemez,
Âlemin sultanıdır muhtâc-ı sultân olmayan.
Rızkına kanaat eden dünyaya minnet etmez, Sultana muhtaç olmayan dünyanın sultanıdır.
Kim ki korkmaz Hakk’tan andan korkar erbâb-ı ukûl,
Her ne isterse yapar Hakk’tan hirasan olmayan.
Kim ki Hak’tan korkmaz, akıl sahibi insanlar ondan korkarlar, (Çünkü) Hak’tan korkmayan her ne isterse yapar.
İtiraz eylerse bir nâdân Ziyâ hamûş olur,
Çünki bilmez kadr-i güftârın sühan-dân olmayan.
İtiraz ederse bir cahil, Ziya sessiz kalır, Çünkü güzel söz söylemeyen, sözün değerini bilmez.*
[Ziya Paşa]
Celis-i halvetim, varım, habibim mah-ı tabanım
Enisim, mahremim, varım, güzeller şahı sultanım
Hayatım hasılım,ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim
Baharım, behçetim, rüzum, nigarım verd-i handanım
Neşatım, işretim, bezmim, çerağım, neyyirim, şem’im
Turuncu u nar u narencim, benim şem’-i şebistanım
Nebatım, sükkerim, genc,m, cihan içinde bi-rencim
Azizim, Yusuf’um varım, gönül Mısr’ındaki hanım
Stanbulum, Karaman’ım, diyar-ı milket-i Rum’um
Bedahşan’ım ve Kıpçağım ve Bağdad’ım, Horasanım
Saçı marım, kaşı yayım, gözü pür fitne, bimarım
Ölürsem boynuna kanım, meded he na-müsülmanım
Kapında çünki meddahım, seni medh ederim daim
Yürek pür gam, gözüm pür nem, Muhibbi’yim hoş halim!
Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman)
Benim birlikte olduğum, sevgilim, parıldayan ayım,
Can dostum, en yakınım, güzellerin şahı sultanım.
Hayatımın, yaşamımın sebebi Cennetim, Kevser şarabım
Baharım, sevincim, günlerimin anlamı, gönlüme nakşolmuş resim gibi sevgilim, benim gülen gülüm,
Sevinç kaynağım, içkimdeki lezzet, eğlenceli meclisim, nurlu parlak ışığım, meş’alem.
Turuncum, narım, narencim, benim gecelerimin, visal odamın aydınlığı,
Nebatım, şekerim, hazinem, cihanda hiç örselenmemiş, el değmemiş sevgilim.
Gönlümdeki Mısır’ın Sultanı, Hazret-i Yusuf’um, varlığımın anlamı,
İstanbul’um, Karaman’ım, Bütün Anadolu ve Rum ülkesindeki diyara bedel sevgilim.
Değerli lal madeninin çıktığı yer olan Bedahşan’ım ve Kıpçağım, Bağdad’ım, Horasan’ım.
Güzel saçlım, yay kaşlım, gözleri ışıl ışıl fitneler koparan sevgilim, hastayım!
Eğer ölürsem benim vebalim senin boynunadır, çünkü bana eza ederek kanıma sen girdin, bana imdad et, ey Müslüman olmayan güzel sevgilim.
Kapında, devamlı olarak seni medhederim, seni överim, sanki hep seni öğmek için görevlendirilmiş gibiyim.
Yüreğim gam ile, gözlerim yaşlarla dolu, ben Muhibbi’yim, sevgi adamıyım, bana bir şeyler oldu, sarhoş gibiyim. Bir hoş hale geldim.
Merdüm-i dideme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kıldı hûn eşkimi füzûn etti felek
Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek.
Selimi(Yavuz Sultan Selim)