https://www.tamgaturk.com/hasbihal-xi-ingiliz-amerikan-siirlerinden-secmeler/
Eski Kayıprıhtım yazarlarından M. Bahadırhan Dinçaslan’ın, İngiliz ve Amerikan Edebiyatlarından seçtiği on şiiri incelemiş olduğu bir yazı. Meraklıları bir göz atabilir.
Aldım oraya çıkardım seni.
Ta oraya
Yetişemeyeceğim kadar yüksek.
Varamayacağım kadar uzak.
Ve şimdi
Sen bana oradan bakıyorsun.
[Ümit Yaşar Oğuzcan]
Oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey,
Başını alıp gitmek sevdaya dahil değil…
[Cahit Zarifoğlu]
Sen her gece köşe başında,
Paramparça urban;
Kirli ellerinle, bir dilim ekmek için
Avuç açan sefil insan.
İnan ki farkımız yok birbirimizden,
Belki sen, hayat boyu dileneceksin;
İstedigin beş kuruşu biri vermez ise,
Başka bir diyardan bir ikincisini
bekleyeceksin.
Lakin ben; hayatta bir defa dilendim.
Bir vefasızın aşkıydı, sevgisiydi derdim.
Öylesine açık, öylesine boş kaldı ki elim,
Yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim."
Victor Hugo
Yazamam hiç bir önsözü görkemle
Bir başlangıç gibi şiirime;
Bir şairden bir şiire
Kalkışırdım söylemeye.
Çünkü bu düşen petaller içinde
Biri sana güzel gözükse,
Sürükler o yerleşinceye dek
Aşk onu saçının üstüne.
Ve rüzgâr ve kış sertleştirdiğinde
Bütün aşksız ülkeleri,
O fısıldar bahçeyi,
Senin anlayacağın gibi.
Oscar Wilde
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına.
Daha dün doğmuşuz sanki
Yeni okula başlamışız
Yeni sevmişiz
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.
Daha doymamışız yaşamasına
Günlerimiz dün bir, bugün iki
Sakın bir şey bırakma yarına
Yarın yok ki.
Özdemir Asaf
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık öyle seçik ki
Başucumda bir sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
Can Yücel
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine…
-Bin türlü mavi akar Boğaz’dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hala yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
//Orhan Veli
Ne deliyim ne körüm
Ne sağırım ne sayrı
Mutluyum kısacası
Ve hiçbir şey istediğim yok
Senden felek
Ama yine de
Ucuz olsun ekmek
Ve pahalı olsun insan hayatı
Resul Hamzatov
Bir yağmur bilirim bir de kaldırım
Biri damla damla alnıma düşer
Diğerinde durup göğe bakarım
Ne şehir ne deniz kokan gemiler
Bir yağmur bilirim bir de kaldırım…
[Sezai Karakoç]
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle.
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle:
Ey dipdiri meyyit, ‘İki el bir baş içindir.’
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez…
En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez!
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye’s ile sirkin;
Mâdâm ki ondan daha mel’un daha çirkin
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur- îman,
Nevmid olarak rahmet-i mev’ûd-u Hudâ’dan,
Hüsrâna rıza verme… Çalış… Azmi bırakma;
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: 'Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş! ’
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
Tek kol da yapışsam demiyor bir tarafından!
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti… Sebâtın sonu yoktur! ’ deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.
-Mehmet Akif Ersoy
Gelin
bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!
Bana kötü
bana terkettiğiniz düşünceleri verin
o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız
ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar
onları verin, yakınmalarınızı
artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar
ben aştım onları dediğiniz ne varsa
bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar
boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz
içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı
verin bana
verin taammüden işlediğiniz suçları da.
Bedelinde biliyorum size çek
yazmam yakışık almaz
bunca kaybolmuş talan
parayla ölçülür mü ya?
// İsmet Özel
Güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde.
İyi ki geçtin dünyadan.
Sahi, ya doğmasaydın?
[Nazım Hikmet]
Ak odada oturur
Kapısı penceresinden çok
Gözlerinde yıldızlar
Serin yerde durur
Bir elinde kadeh
Öbürünü yarasına bastırır
İnşaattan ses gelir
Bir şeyi okşar gibidir
Uzanıp durmuş mahçup
Işığagöçerin şarkısı
Dönülmez dizeler içinde
Onunkiler gülaçılır
Öldüğü gün
Hepimizi işten attılar
Cemal SÜREYA
delirmiş bir ırmağa döküldü yüzüm
mevsimdi yaz
kalbimden geçenleri topla istersen
kendine uzun bir şiir yaz.
[Çetin Alpagut]
Yola çıkmak! Yitirmek ülkeleri!
Bir başkası olmak süresiz,
Yalnız görmek için yaşamaktır
Köksüz bir ruhu olmak!
Kimseye ait olmamak, kendime bile!
Durmadan gitmek, sonu olmayan
Bir yokluğun peşinde
Ve ona ulaşma isteği içinde!
Böyle yola çıkmaktır yolculuk.
Ama ben açık bir yol düşünden öte,
Bir şeye gerek duymuyorum yolculuğumda.
Gerisi sadece gök ve toprak.
Fernando Pessoa
Birgün aklına gelecek olursam,
Bana şiir ısmarla.
Eylül’ü konuşalım…
[Cemal Süreya]
Yaz gelir, dedim
Geçer üşümesi kalbimizin.
Bu, dünyalık acele
Batar bir gün bedenine insanın.
Bir külü üflemekten bembeyaz
– Ağzımızda bir kesik su –
Uzanırız simsiyah yataklara…
Anlatabilmek için bunu sana
Kaç güz yaşattım, kaç gözyaşı kurusu:
Bir tek pişmanlığın gülü solmaz.
[Şükrü Erbaş]
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara…
[S.Karakoç]
Bulmak için kendimi,
Çiçeklerde, kuşlarda, tarlalarda, kentlerde;
İnsanların davranışlarında,
Sözlerinde ve düşüncelerinde;
Güneş ışığında
Ve artık yok olmuş dünyaların
Unutulmuş harabelerinde
Aramalıyım.
Fernando Pessoa, adsız şiir