Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
Ömer Hayyam
Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
Bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
Gezecek bizim toprağın yeşilliğinde.
Ömer Hayyam
her şey eninde sonunda sessizdir
bir günün kırılganlığından
kalan ve tekrar tekrar kırılan
müteellim bir insan sesinin başlattığı
ağlamanın kırı
sessizdir…
[İlhami Çiçek]
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim, neyleyim
Dalları neyleyim
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim
Yar yar… Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar…
[Bedri Rahmi Eyüboğlu]
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah.
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
//Orhan Veli
Bu şiiri ilk okuduğumda Ortaokula yeni başlamıştım. İlçe halk kütüphanesinde çizimlerin olduğu bir kitapta bu şiir vardı. .
Belki soy isimden belki “dalgacı” olmasından ve bunu vazife görmesinden, nedendir bilmem ama çok sevmiştim ve ezberlemiştim şiiri
Aile, akraba, arkadaşlar arasında biri benden bir şey istediğinde içimden yapmak gelmiyorsa bu şiiri okuyorum onlara. 
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah.
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem
El Tutuşa Tutuşa
Ne kadar çok elimiz varmış meğer!
İlkin, senin elinle tutuşan benimki
Sonra çocuklarınki
Gençlerinki
Tekel İşçilerininki
Sonra, ellerin elleri…
Ne kadar çok elimiz oldu, baksana,
Tutuşa tutuşa
Bir orman yangını gibi
Can Yücel
Köpüren simsiyah saçlarınla
Günler boyu koşuşup durdun
İçimin aykırı ırmaklarında
Gamzelerinde gizlediğin
O binlerce yıldızı
Döküp de şimdi üstüme
Söyle nereye…
[Tekin Gönenç]
Beni Sorarsan
Beni sorarsan,
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere
Sarı yaseminle gül arasında
Dağların mor baharıyla
Sis arasında
Denizle göl arasında
Yanımda kediler kuşlar
Fikrimden dolaşıyorum
Hiçbir iktidarı sevmesem de
Sobanın iktidarında
Çarpışa çarpışa nasılsa
Büyüyebilen kızlar
Uslu, sakin, ölümü bekliyorlar
Yaşlılık
Dev mi oldular başkaları
Üstüne üstüne gelip korkusuz
Güçlerini deniyorlar
Gülten Akın
Ben birinin hiçbir şeyiyim
En çok da bu koyuyor.
Ortak tek bir fotoğrafımız bile yok.
Bugünlerde ben adsız bir özlemim
Yağmur yemiş bir deniz gibiyim.
[Attila İlhan]
Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi
Mutluluğa hep geç kalırım
Hep erken giderim mutsuzluğa
Ya herşey bitmiştir çoktan
Ya hiçbir şey başlamamış
Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken seviye geç
Yine gecikmişim bağışla sevgilim
Seviye on kala ölüme beş
//Aziz Nesin
BİRİKEN
Her şey birikir
Sözler düşünceler ve nesneler biçiminde
Her şey birikir
Duru sular ters yazılar emek ve gözyaşı
Akıyor sanılan kuruyor sanılan
Haklar haklılıklar, ölüm zulumlar
Uçuyor sanılan her şey birikir
Deney birikir
Bizcil sen de
Kuş mu sandın yalanı yanlışı
Taksan kanatlanır mı?
Yediğin seni yakacak
Vurduğun seni yakacak
Gör cehennem yok mu var mı?
Her şey birikir
Gösteren parmaklar, gören gözler
Susan konuşan birikir
Yargılarlar davasız dosyasız
Silahsız sözcüksüz kansız kavgasız
Dağ mı değil, ova mı
Kent mi alan mı, değil
Bir ülke insan birikir
Gülten Akın
When I was a little child,
Bir yokluktu Ankara.
Apres moi dull and wild
Town ne oldu, que sera?
Oğuz Atay, Tutunamayanlar
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki küskün kedere, gür kirpiklerinin altından
kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayan
munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.
Murathan Mungan
Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
// İlhan Berk
Senin ağustos çeşmeleri yüzüne özlemle eğiliyorum
Bir karşı durulmaz istek bir telaşla kendiliğinden
Bir serin renk anlıyorum aydınlık gözlerinden sorma
Sen zenginsin alırım tükenmezsin
Allah gelene kadar sen olursun şiirlerimde bu bir
Boş ver kavgalara kuruntu sorunlarına boğuntuya gelme
Ben adını demesem de anlıyorsun
300.000
Ü ç y ü z b i n
Cümbür cemaat aşka abanıyoruz
Turgut Uyar
İnsanlar da ülkelere benziyor
Sınırları var, yüzölçümleri
Yasaları var
Bayrakları, ilkeleri
Kimi dağlık bir arazidir.
Kimi kıraç
Kimi bereketli
Kimi dardır
Kimi engin gözalabildiğince
Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir.
Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri
Sonuçta ne küçümse insanları kızım
Ne de önemse gereğinden çok
Ama anlamaya çalış
Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüzölçümleri
Ataol Behramoğlu
o bir çay istemişti, trenin içinde
biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
ben yalnız kalmıştım, senin içinde
oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!
aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin…
[Haydar Ergülen]
Ölüm Şiiri
Yaşamın gürültüleri suskunluklarını bulandırdı
buna gülüyorsun şimdi çünkü boş kafanda
yer alan yalnızca tutsaklık
Arif DİNO
“İkimiz de biliyoruz, sevgilim
öğrettiler:
aç kalmayı, üşümeyi,
yorgunluğu ölesiye
ve birbirimizden ayrı düşmeyi.
Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık
ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.
İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
öğretebiliriz:
dövüşmeyi insanlarımız için
ve her gün biraz daha candan
biraz daha iyi
sevmeyi…”
// N.Hikmet
GEÇİM
Hepsini birden istemek
Yersiz,
Zamanı var
Biz zengin değiliz.
Duvara astım liste,
Eksikleri yaz.
Sıra hangisindeyse
Para olur olmaz…
Ayda bizim elimize
Ne geçer, şu kadar.
Ayır önce kirayı;
Günde yemeğimize
Ne gider, şu kadar.
iyi kullan parayı,
Bu aylık bize yeter.
Duvardaki liste.
Kes üç kuruş ekmekten,
Beş kuruş etten kıs.
Sıra hangisindeyse
Çarşıya gider, alırız.
BEHÇET NECATİGİL