Şiir Dünyası

1’inci koşu
Kör bir ozan anlattı bunları,
Atların da ruhu vardı Troya önünde,
Ta Hades’ten duyulurdu kişnemeleri,
Atsız bu bu kişneme ölüleri ürpertir,
Köpeği deliye çevirirdi.
Kimi de Troya önünde nal sesleri gezinirdi,
Gömülmemiş bir atın erinçsiz ruhundan.

O gün Akhalar başka biri için yarışsalardı
İlk ödülü Akhileus götürürdü barakasına.
Çünkü ölümsüz atları vardı,
Onları Poseidon vermişti babası Peleus’a,
Peleus da oğluna armağan etmişti.
Şimdi atlar yas tutuyorlar Patroklos’a,
Yürekleri burkuk, toprağa değiyor yeleleri.

Diomedes Tros atlarını koştu arabasına
O atları savaşta Aineas’ tan almıştı.
Bir tanrı kurtarmıştı Aineas’ı.
Sarı Menelaos kalktı sonra, Atreusoğlu,
Tanrısal yiğit koştu arabasına iki at,
Agamemnon’un kısrağı Aithe’yi, kendi atı Podargos’u.
Antilokhos koşum taktı Pyloslu atlarına.
Sonra Köroğlu kalktı, koştu Kır At’ı.
Her yanında çifte kanat
Bilmez yakını ırağı.
Kendini beğenmiş Tahta At’ı çıkardılar sonra,
Yayıldı ortalığa yanık sedre kokusu.
Huylandı öbür atlar bu büyülü kokudan.
Sonra göründü Muhammed’in damadı Ali’ye
Benzer iyi huylu Düldül, edep yeri kapalı,
Dolandı çok tanrılı atlar arasında ağır ağır,

Gözleri iyi görmüyordu.
Başını yana eğen İskender’in Bukephalus’u
Geldi sonra, Hint kızları gibi derin bakışlı
Güneyden yana bakayordu ikide bir,
Sezmiş gibi Granikos suyunun yakınlığını.
Elcid’in Babeica’sı, derken Rocinante çıktı
Ağlayarak.
Anlatma bana atları!
Bilirim, ana rahminden gelir, gece, karanlık
Bir ahırda lamba tutar biri, ışık titrer
Samanların üztünde, hayvanın öksürüğü ve soluğu…
Başını döndürür bakar, “Bana benziyor mu?”
“Sekili mi ayakları?”
Anlatma bana atları!
Sabahın yerden kesilmiş tarlaları ve çığlık
Çığlığa suları gibi gök yarığından atlayan
Kanatlı Pegassos! Gençliğim benim, oğlum!
Delirmiş bir zamandı, yas, ölünün öcü, gövdesiz kuş,
Kırılan yıldız, unutulmuş bir günün yarısı.
Tohumsuz küçük göller ölüm anıtı gibi yükselen,
Ve giysisiz boşluk, yılgın uzay, o bitmeyen
Koşu…Atlar, atlar.Yaşlananı görmedim hiç.
Kimi yelesiyle devirmek ister burçları,
Kiminin eşeler toprağı hala toynakları.
Anlatma bana atları!
Yüreğim kaldırmıyor düşündükçe vurulup
Vurulup yerlerde yattıklarını, anlatma,
Anlatma bana, görmedim Troya savaşını

TROYA ONUNDE ATLAR, MELIH CEVDET ANDAY

2 Beğeni

Mavi yaz akşamlarında, özgür, gezeceğim,
Ayaklarımın altında nemli, serin kırlar;
Başakları devşirip otları ezeceğim,
Yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar

Ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen düş
Ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu,
Çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
Doğada, -bir kadınla birlikte gibi mutlu

Özlem, Rimbaud

4 Beğeni

Acaba Erdoğan Alkan’a “Je ne parlerai pas, je ne penserai rien”
satırını " ne bir söz, ne düşünce, yalnız bitmeyen düş" diye çevirme ilhamı nereden geldi?
Şiir nasıl cevirilmelidirden konu açmayacağım, sadece merakım böyle güzel bir ifadeyi nasıl yarattığı üstüne

1 Beğeni

bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu;
bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı,
yüzlerce ağızdan koro halinde devamlı,

bir erganun ahengi yayılmakta derinden…
duydumsa da zevk almadım islav kederinden.

zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
tanburi cemil bey çalıyor eski plakta.

birdenbire mes’udum işitmek hevesiyle,
gönlüm dolu istanbul’un en özlü sesiyle.

sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
uykumda bütün bir gece körfezdeyim artık!

Kar Musikileri, Yahya Kemal

“Tabii onu getirmek için de Tamburi Cemil olmak lâzım” :hugs:

2 Beğeni

Dün, merdivenlerde,
Orada olmayan bir adamla karşılaştım
Bugün yine orada değildi
Keşke, keşke gitseydi…

Dün gece saat üçte eve geldiğimde
Adam beni orada bekliyordu
Ama salonun etrafına baktığımda
Hiç göremedim onu orada!
Git, git, bir daha geri gelme!
Git, git ve lütfen kapıyı çarpma… (güm!)

Dün gece merdivenlerde gördüm
Orada olmayan küçük bir adamı
Bugün yine orada değildi
Ah, ne kadar da isterdim çekip gitmesini…

Antigonish ya da Orada Olmayan Küçük Adam / William Hughes Mearns (1899)

(:grin: eskiden izlediğim bir filmi araştırırken gördüm bu şiiri)

1 Beğeni

Some say the world will end in fire,
Some say in ice.
From what I’ve tasted of desire
I hold with those who favor fire.
But if it had to perish twice,
I think I know enough of hate
To say that for destruction ice
Is also great
And would suffice.

Fire and Ice- Rober Frost

1 Beğeni

Çocuk daha henüz çocukken kollarını sallayarak yürürdü.
derenin ırmak olmasını isterdi, ırmağın sel,
bir su birikintisinin de deniz olmasını.

çocuk henüz çocukken çocuk olduğunu bilmezdi.
her şey yaşam doluydu ve tüm yaşam birdi.
çocuk henüz çocukken hiçbir şey hakkında fikri yoktu.
alışkanlıkları yoktu.
bağdaş kurup otururdu, sonra koşmaya başlardı.
saçının bir tutamı hiç yatmazdı
fotoğraf çektirirken poz vermezdi…

çocuk henüz çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
neden ben benim de sen değilim,
neden buradayım da orada değilim.
zaman ne zaman başladı ve uzay nerede bitiyor.
güneşin altındaki yaşam sadece bir rüya mı?
gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım
sadece dünyadan önceki dünyanın bir görüntüsü mü?

gerçekten kötülük var mı?
gerçekten kötü insanlar var mı?
nasıl olur da ben olan ben olmadan önce var değildim
ve nasıl olur da ben olan ben, bir zaman sonra ben olmayacağım…

çocuk daha henüz çocukken
ıspanağı, bezelyeyi, sütlacı ve karnabaharı ağzında geveleyip dururdu,
ama şimdi hepsini yiyor, üstelik mecburiyetten değil.

çocuk henüz çocukken bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı.
şimdi tekrar tekrar uyanıyor.
bütün insanlar güzel görünürdü,
şimdi ise sadece bazıları.
cenneti gözünün önüne getirebiliyordu,
şimdi ise tahmin ediyor.
hiçliği düşünmezdi,
bugün ondan ürküyor.

çocuk henüz çocukken hevesle oyun oynardı,
şimdi ise ancak yaptığı işle heyecanlanıyor.
çocuk daha henüz çocukken elma ve ekmek yemek yeterliydi.
bu bugün de böyle.
dutlar ellerini doldururdu, bugünkü gibi
taze cevizler buruşuk bir tat bırakırdı ağzında,
hala bırakıyor.

çocuk henüz çocukken
bir dağın doruğuna vardığında biraz daha yükseğini arzulardı hep,
büyük bir şehir gördüğünde daha büyüğünü isterdi,
bugün de böyle bu.
coşkuyla ağaçların dallarına tırmanırdı tepedeki kirazları toplamak için,
bugün de böyle bu.
kızarırdı yüzü yabancıların gözü üstündeyken,
bugün de bu değişmedi.
sabırsızca ilk düşen karı beklerdi,
bugün de yaptığı gibi.

çocuk daha henüz çocukken
zıpkın gibi bir çomak fırlattı ağaca
bugün hala titrer çomak o ağaçta.

Cocukluk Şarkısı, Peter Handke

3 Beğeni

Asla beraber olamayacağız.
Aynı evi, aynı teni paylaşamayacağız.
Aynı masada oturmayacağız.
Hatta aynı şehirde bile oturmayacağız.

Belki bir gün son kez görüşeceğiz, ikimiz de bunun son olduğundan habersiz.
Son kez el ele gezeceğiz, belki de son kez söyleyeceğiz birbirimizi sevdiğimizi.

Yine beraber planlar yapıp, tutamayacağımız
Son sözleri vereceğiz birbirimize.
Ve elbette yollarımız yine ayrılacak bir gün.

Sonra aramıza şehirler girecek,
Hiç karşılaşmayacağız.
Tesadüfler bile bir araya getiremeyecek.
Sonra da belki birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek.

[Nazım Hikmet]

3 Beğeni

Uzun zamandır yazmamıştım bu bölüme. Orhan Veli’nin şiirlerinden, son zamanlarda dilime yapışmış olan bir mısra yazayım izninizle.

“İçinde bir iş görmenin saadeti”

3 Beğeni

Başım dağ saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.

Şehirler bana bir tuzak,
İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.

Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.

Yarimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Elleri bana gönderin:
Benim meskenim dağlardır.

Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır.

SABAHATTİN ALİ

6 Beğeni

Gül hazîn… sünbül perîşan… Bâğzârın şevki yok…
Derdnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok…
Başka bir hâletle çağlar cûybârın şevki yok…
Âh eder, inler nesîm-i bî-karârın şevki yok…
Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!

Farkı yoktur giryeden rûy-ı çemende jâlenin.
Hûn-ı hasretle dolar câm-ı safâsı lâlenin.
Meh bile gayretle âğûşunda ağlar hâlenin!
Gönlüme te’siri olmaz âteş-i seyyâlenin.
Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!

Rûha verdikçe peyâm-ı hasretin her bir sehâb…
Câna geldikçe temâşâ-yı ufuktan pîç ü tâb…
İhtizâz eyler çemen… izhâr eder bin ızdırâb…
Hem tabîat münfail hicrinle… hem gönlüm harâb…
Geldi ammâ n’eyleyim, sensiz bahârın şevki yok!

[Recaizade Mahmud Ekrem]

2 Beğeni

Herkese günaydın, iyi bir gün geçirmenizi diliyorum. Eski ama güzel bir şiirin bu bölümde olmadığını farkettim. Umarım beğenirsiniz…

Kara gözlüm, efkarlanma gül gayri!
İbibikler, öter ötmez ordayım.
Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayri! ’
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

Ah çekerim resmine her bakışta!
Bir mahzunluk var o boyun büküşte.
Emin ol ki, her sigara yakışta,
Sanki, duman tüter tütmez ordayım…

Mor dağlara, karargahlar kurulur;
Eteğinde bölük bölük durulur…
On dakika istirahat verilir;
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım! …

Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde;
Sabır, sebat etmez gönül yurdunda!
Akşam olur, tepelerin ardında,
Daha güneş batar batmaz ordayım…

Aramıza dağlar girmiş koskoca!
Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce…
Bir gün değil, beş gün değil, her gece,
Yatağıma yatar yatmaz ordayım…

Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı,
İki aşık, senelerdir bekleşti…
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı;
Vatan borcu biter bitmez ordayım!

Bekir Sıtkı Erdoğan

3 Beğeni

Bu güzel şiiri hatırlamak iyi oldu. Teşekkürler Aziz kardeşim.

2 Beğeni

Tepeden nasıl iniyor bakın,
Şu kızın nişanlısı şanlıdır.
Yaradan nazardan esirgesin
Koca,dağ gibi delikanlıdır.

Fese bak fese, ne kadar da al,
Ne de hoş belindeki morlu şal,
Demedim ya ben sana bak da kal,
O kadar da bakma ziyanlıdır.

Ne kadar da kızardın, aman aman;
Neden öyle başına çıktı kah?
Beri gel, bayılma kızım heman
Yüreğin de pek heyecanlıdır.

Yakışıklıdır, seviyor cihan,
Onu ben de pek severim inan.
Benim olsa bari şu kahraman,
Olamaz ne çare, nişanlıdır.

Ne darıldın Ahmed’in oynaşı
Darılır mı âdeme kardaşı
Sana benziyor şu dağın başı
Ne zaman bakılsa dumanlıdır.

Somurtup oturmaları! da git,
Bizim ihtiyara şikâyet et,
Beni istemekte olan yiğit
Daha anlıdır, daha şanlıdır.

Köylü Kızlarının Şarkısı, Muallim Naci

2 Beğeni

İşte ben hep böyle garip mahzun,
Bir şey beklermişçesine yaşıyorum.
Bazan öyle günlerim oluyor ki, Elâgözlüm,
Ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum…
Bazı bilmem, gün nasıl başladığında,
Kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan.
Yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
Bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman…

Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de arasıra,
Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
Bu bir nimet, bu bir nimet, bu Elâgözlüm,
Bu yaşamak bir şiir; harikulâde.

Sen ki, saçından tırnağına kadar
Bir hürriyete bedelsin,
Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
Yaşadığın için güzelsin…

İşte böyle yeşil bulutlar misali senelerce,
Oradan oraya elinde kaderin.
Kimbilir kaç kere üstünden geçtim,
Şarkılar söyledim karşısında
Bir gün bana mezar olacak yerin…

Gerçi şimdi çağımız değilse de Elâgözlüm,
Bu bir kötü tecelli ki, nasıl diyeyim.
Bir gün bir kara gölge görürsen gözlerimde
Akşamsa beni uyut…
………
Bir nefis sabahsa eğer, ölümü
Ellerin ellerimde bekliyeyim…

Ölüme Dair Konuşmalar 5, Turgut Uyar

(Zamaninda atmıştım bir kısmını ama yeniden okuyunca hepsini atmak geldi içimden. Aşka dair bakis açımı bulduğum siirdir, cok severim)

5 Beğeni

Çok güzel, harika…

2 Beğeni

Her şey yarım kaldı yine ne tuhaf
Aşk yarım nefret yarım hayat yarım
Bir yanım kaçar gibi kovalar bir yanım
Ne kaldı geriye temiz ve saf
Biraz senin yarım biraz benim yarım
Bir tek ben bilirim seni sevdiğimi
Bir de sen bilirsin biraz.

[Birsen Tezer]

4 Beğeni

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal Beyatlı

4 Beğeni

Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düşmüş sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum
Sen kimbilir, rüzgârlı eteklerinle
Kimbilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim sensiz
Bu sessizlikle

[Cahit Zarifoğlu]

2 Beğeni

How odd to watch a mortal kindle
Then to dwindle day by day.
Knowing their bright souls are tinder
And the wind will have its way.
Would I could my own fire lend.
What does your flickering portend?

2 Beğeni