Eleştri; en yapıcı gelişim yöntemi sayılabilir, tabii analiz edip, anlam çıkarabilene… Bazı insanların eleştiri konusunda en büyük hatasının kişiselleştirmek olduğunu söyleyebilirim. Sistem eleştirilebilir, yöntem eleştirilebilir , davranışlar eleştirilebilir ama kişi bumların bir kısmına , azına ya da çoğuna uyabilir ama her kişi nev-i şahsına münhasırdır ve bir parmak izi kadar benzersizdir. Öyle olduğunu kabul etmiyorsa , bırakalım öyle olsun.
Bu kadar eleştiriden bahsettikten sonra kendi eleştirime gelirsem; bazen okuma iştahı ile hızımı arttırıp, bir sonraki esere pençelerimi geçirmek istediğim için 5. Viteste devam edebiliyorum, hele ki okuduğum kitapla çok bağlantı kuramıyorsam. Ya da hoşuma giden kısımları olan kitapta , tembelce dönüp dönüp tadını çıkara çıkara tekrar tekrar o paragrafları, cümleleri yavaş yavaş okumayı severim.
Bunları belirtiken yanına okuma eylemimin aslında yapıcı ya da gelişimi sağlamak amaçlı olarak değil, tam aksine bencilce bir eylem olarak ve bunun farkında olarak gerçekleştirdiğimi de ekleyeyim.
Ne yazık ki tüketim toplumunun bir parçasıyız ve elimizi attığımız her şeyin bir bedeli. Reklamlar, tanıtımlar, promosyonlar , kısaca devasa çark önümüze öğütelim diye bir şeyler sunuyor. Öğütüyorken en azından bundan zevk almak ya da merakımı gidermek gibi bir amacım var. Bu konuda size hak veriyorum çünkü kendimi sonuna kadar otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğu gibi hissediyorum
Kim işlerin buraya varacağını tahmin edebilirdi ki
¯_(ツ)_/¯
Çevirmenler o kadar düşük ücretler alıyorlar ki yeni çeviri yaptırmak ve çevirmen ikna etmek eminim zor olmalı. Haliyle hem düşük olan çeviri ücretleri yüzünden hem de zaten çevirisi yapılmış bir kitap olduğu için tekrar çevrilmesi düşük bir ihtimal.
Çevirmen düşük ücret alıyor, yayınevi az kazanıyor, e kim kazanıyor bu parayı? Kitaplar da az buz para değil. İndirimli hali bile pahalı bu kitapların.
Sanırım D&R diyeceğim onun da İstanbul’daki birçok şubesi ya kapandı ya küçüldü. Gerçi yine de çevrelerinden daha çok kazanıyorlardır.
Bana bu tarz açıklamalar hiç samimi gelmiyor. Yok satış yok, yok telif ücreti fazla, odur budur. Para kazanamiyorsan yapmazsın bu işi olur biter.
Bu coğrafyada ağlanmak milli spor haline gelmiş. Bir sürü sektöre girdim çıktım, zengin fakir her türlüsü aglaniyor. E kim kazanıyor bu parayi? Zaten param var diyen de görmedim şu ana kadar. Orası da ayrı bir mevzu.
@Kenan @sherlock007
Kitap çevirmenleri gerçekten düşük alıyormuş, kime sorsam bunu söylüyor. Mezun olunca kitap çevirmeni olmak isteyen biri olarak üzülerek söylüyorum bunu…
Ama bu paralar nereye gidiyor gerçekten, lütfen söyleyin de o işe girelim o zaman. Birçok kişiyle paylaşıldığı için herkesin payına az mı düşüyor acaba?
Şu yapı Kredi Sör Benfro serisinin devamını getirmedi ya, affetmeyeceğim kendilerini.
Madem devamını getirmeyeceksin, neden ilk üç kitabı hızlı çıkardın arkadaş, kalmış iki kitap zaten.
Her iş kolunda olduğu gibi burada da aynı statüde olan kişiye gidiyor. Baş harfi P, son harfi N, ortada T var. Bunların haricinde A, O ve R harfleri de içeren bir kelime ama onların yerini söylemem hihihihi
Az kazanmaktan kasıt ne bilmiyorum ama Asgari ücret de kazanmıyorlar. Önce neyin “Para Kazanıyorum” kisvesine uyduğunu belirtmek lazım. 5k maaşla mesela anadoluda rahat yaşarsın. İstanbulda da yaşarsın ama aşırı rahat olmazsın. Ancak hem anadoluda hem istanbulda 2350 asgari ücretle çalışan insanlarımız geçimini sürdürüyor. Ağlaması gereken kesim bence halkımızın bu kısmı. PAtron ağlıyor çünkü aylık kar marjı 600 bin TL’den 500 bin TL’ye düşmüş. Genel müdür ağlıyor çünkü hedefi tutmamış 40k maaşına 5k pirim eklenmeyecek. Çünkü bu adamların kendilerine belirledikleri “yaşam standardı” bu. Ne iş yaparsanız yapın bir zaman sonra aldığınız maaş size anca yetecek, buna 20k alsanız da aynı durum diyebiliriz.
O yüzden çevirmenler kazanmıyor, yayınevileri kazanmıyor hikaye. Ben de çevirmen olsam ayda 2k alsam neden 3k değil derim, sen de dersin. Sevdiğin keyif aldığın bir işi yapman gerek ve bu işin de seni mutlu edecek para kazandırması. Her iki taraftan da bir miktar fedakarlık yaparsan işte yaşamaya devam edebiliyorsun.
Yayınevileri de kazanıyor bu arada. O pegasus, dex, ephesus genç ergen kitaplarından kaçar tane satıyorlar bir bilseniz. İthaki basmıyor sananlar vardır belki, İthaki genç ergeni Yabancı ismiyle Alfa da Artemis ismiyle basar. Dex zaten Doğan’ın alt yayıneviydi.
Örnek vereyim mesela : Kötü Çocuk 2 (Ciltli) %30 indirimli Büşra Küçük 40. baskıda. Bu 2binlik baskılarla 80bin yapıyor ki satacağı kesin olduğu için muhtemelen ilk baskı 50bindir. Yani 128bin satmış bu kitap. Etiket Fiyatı 45 lira. Yani 22,5’u yayınevine kalıyor diyelim. 7,5 lirasını yazara versinler, 5 lirasını da baskıya, her kitapta 10 lira hatta dur 5 lirası da gitsin sadece 5 lira kalsın kitap başı x 120.000 yayınevine kalıyor.
Bu yayınevlerinin böyle nasıl ciltli kitaplar basabildiğini anlamak için bu açıdan bakabilirsiniz.
Benim parayla ilgili kıstasım şu; kazandığın parayı harcayacak vaktin ve enerjin kalmalı. Ve kalan bu parayla da istediğin her şeyi değilse bile keyif aldığın şeyleri yapabilmelisin.
En büyük zenginlik ihtiyacın olan bir şeyi alırken fiyat etiketine bakmadan alabilmek. Keşke olsak o kadar.
Kitap çevirmenlerinin aylık maaşı ve sigortası olmuyormuş diye biliyorum. Bir kitabı 3 ayda çevirdin diyelim o zaman alıyorsun ücretini, o da çok parlak olmuyormuş. Yani kadrolu çalışmıyorlarmış. O yüzden aylık 2k vs. alması mümkün mü bilemedim. İşin içinde olmadığım için tam bir şey diyemem tabii ki ama sordugum çevirmenlerden duyduklarım bunlar.
Ama benim hala bu işi yapmaya hevesim var, zamanı gelince kendim deneyimleyeceğim artık. Kişisel olarak kitaptan başka şeylere çok para harcayan biri değilim, ayrı eve çıkmak gibi heveslerim de yok, yani büyük paralarda gözüm yok. Tabii cok kazanırsam da iyi olur, kimse yok kalsın demez sanırım. Gece gece gelecek kaygısına düştüm yine, bakalım yıllar ne gösterecek.
Arkadaşlar söyledikleriniz her ne kadar tartışma içermese de gönderilerinizi buraya taşıdım. Buradan devam edebilirsiniz.
Tabii ki de aylık maaş diye bir şey almıyorlar. Her baskı olduğunda 600-1000 lira arası bir ücret alıyorlar buna ek olarak telif hakkı olarak ilk sefer 5-10 kitap veriyorlar.
Düşük ve yüksek göreli kavramlar. Düşük ama neye göre? Mesela benim şimdiki maaşım kendi sektörüme göre düşük ama Türkiye ortalamasının da çok üstünde. Şimdi bana birisi maaşımı sorarsa yüksek mi demeliyim düşük mü
Çevirmenler sadece çeviri ücreti almıyorlar sanırım. Satıştan pay şeklinde anlaşmalar da okumuştum. Burada bir çevirmen de konuyla ilgili detay yazmıştı ama telefondan aramaya üşendim Ama şunu hatırlıyorum, ayda 1 kitap çevirmen lazım gibi bir şeyler geçiyordu.
“Bir de sevdiğin işi yaparsan, hayatın boyunca çalışmak zorunda kalmazsın” diye bir söz de var. Bence en önemli şey bu. Çalıştığı sektörü pek sevmeyen birisi olarak buna dikkat edin derim
Ölümün Sonunun etiket fiyatı 75 TL. Death’s End D&R’da 68 TL…
Üç Cisim Problemi’nin basıkısı içler acısıydı. Elime daha kaliteli basılmış korsan kitapların geçmişlii vardı. Bakalım serinin son kitabı nasıl olacak?
Biliyorsunuz dövizin artması sebebiyle ithal ettiğimiz kağıt fiyatları da arttı. Bunları fiyatlarımıza yansıtıyor ve karton kapak bir kitabı 75 lira etiketle basıyoruz.
Biliyorsunuz dövizin artması sebebiyle ithal kağıt fiyatları artmıştı ya, heh işte bu yüzden fiyatları uçurduğumuz gerçeğini bir kenara bırakıp bir de kağıdın kalitesini düşürüyor muyuz? İşte buna krizi fırsata çevirme diyoruz.
İş ahlakı mı? Adam sen de…
Not: tartışma başlığına gidebilir @SJack
Ben daha çıkmadan tahmin edip ingilizce tamamlamıştım kitapları Nasıl öngörülüysem ingilizcesi daha ucuza geldi Baskı kaliteside cabası. İmkanı olan ingilizce olanları alsın bence
Çok pahalı. Yani tamam memlekette hemen her şeye sürekli zam geliyor, ama bundan en çok etkilenen kitap fiyatları olmuş gibi görünüyor. Yayınevleri habire zam yapmak için fırsat kolluyorlarmış. Resmen kazıklama politikası bu.
Bu vesileyle genel bir serzenişte bulunmuş oldum.
Problem aslında zam gelmesi değil. Doların durumu malum. Etik çerçeve içinde davranan yayınevleri, ya kaliteyi sabit tutup zam yapar ya da kaliteyi düşürür fakat zam yapmaz. Sıkıntılı olan durum kriz ortamında üç beş kuruş fazla kar etmek için hem kalitenin olabilecek en dip seviyeye çekilip hemde %50’ye yakın zam yapılması.
Telefon kameraları görüntüyü çok fazla işledikleri için fotoğraflardan çok belli olmayabilir ama cidden korsan basım kalitesinde Üç Cisim Problemi. Mürekkebi bitmiş printerdan çıkmış gibi. Sırt kısmının görseli ön kapağa falan taşmış. İnsan şu baskıya zam yapmaya utanır. Ve malesef üstte serinin son kitabında gördüğümüz gibi son “güncellemeden” sonra kitabın fiyatı orijinal baskıyı geride bırakmış.
Fiyat artıyorsa bari kaliteli olsun veya hiç olmazsa kalite aynı kalsın düşüncesindeyim.Bir örnek olarak yıllardır ailecek sevdiğimiz bir lokanta var idi,porsiyon fiyatı 1 yılda 20’den 35’e çıktı,ama porsiyon miktarı aynı kalmayı bırak,yarı yarıya azaldı…
Kitaplarda böyle,%50 zam koyuyorlar ama baskı kalitesini dibe çekiyorlar,yabancı baskıyla aynı fiyatta olması zaten saçmalık ama bu kadar kötü baskı kalitesine oranla bu hiç kabul edilmez bir hale geliyor.Kur vs ne kadar suçluysa forum içerisinde çok konuşulduğu üzere yayınevleri de oldukça kurnaz…