Hell yeah!! Sonunda Brent Weeks.
Bunca yıldır gelmeyen iki devam kitabıyla biz fantastik severleri şaşırttı İthaki Lightbringer 3. kitap 2022 başlarında çıkmıştı diye hatırlıyorum. Devamını görmek sevindirdi.
Kılıçlar çağı 3 sene falan oldu sanırım. Bu seriyi pek beğenmiyorum aslında, bıraktım gibi düşünüyordum ama devamını görünce bir arada kaldım yine Fiyatları görünce değerlendiririm bakalım.
Modern fiziğin en ilginç konularından biri olan kütleçekimin etkilerini her an hissediyoruz ama üzerinde pek durmuyoruz. Onu daha ziyade –Newton’ın kütleçekim kuramının açıkladığı gibi– havaya atılan bir cismin yere düşmesine neden olan bir “kuvvet” olarak hayal ediyoruz, oysa Einstein’ın genel görelilik kuramı bambaşka bir evren modeli sunarak gerçeğin öyle olmadığını gösterdi.
Peki kütleçekim tam olarak ne ve genel görelilik kuramının doğru söylediğini nereden biliyoruz? Ron Cowen bu soruların cevabını verirken bizi bilimin en heyecan verici dönemlerinden birinde kısa bir yolculuğa çıkarıyor. Einstein’ın genel görelilik kuramını geliştirme süreciyle başlayıp 1919 yılındaki güneş tutulmasında kütleçekimin ışığı büktüğünün teyit edilmesiyle ivme kazanan, yakın geçmişte de kütleçekim dalgalarının ilk defa tespit edilmesi ve bir kara deliğin ilk defa görüntülenmesi gibi çarpıcı gelişmeleri kapsayan bir dönem bu.
Cowen kütleçekim hakkındaki mevcut bilgimize varma sürecimizi anlatırken, uzay-zamanın eğilip bükülebilen ya da kısalıp uzayabilen esnek dokusunu; içlerine düşen hiçbir şeyin –ışığın bile– kaçamayacağı kozmik obruklar olan kara delikleri; devasa kütleli cisimlerin hareketleriyle oluşan ve uzay-zamanı gerip sıkıştırarak titreşimler oluşturan kütleçekim dalgalarını; kütleçekimi kuantum mekaniği temelinde anlama çabalarını ve tüm bunların araştırılmasını mümkün kılan teknolojiyi yalın bir dille açıklıyor.
Zekâ nasıl tanımlanabilir? Makineler düşünebilir mi? Makineler duygulanır mı? Bilincin doğası nedir? Yapay Zekâ: Temel Prensipler, hızlı hareket eden yapay zekâ dünyasına kısa ve öz bir giriş niteliğindedir. Alanında öncü olan yazar Kevin Warwick, insan veya makine olmanın ne anlama geldiğine dair konuları inceliyor ve robotikteki sınırları bulanıklaştıran gelişmelere bakıyor. İnsan nöronları üzerine tartışmalı kültürü de aktaran yazar, makinelerin nöral ağlarıyla benzerlikler kurarak, yapay zekâ tartışmalarının kalbindeki konuları araştırıyor. Bu kitap yapay zekâyla ilgilenen herkes için uygundur ve bu büyüleyici konuya aydınlatıcı ve erişilebilir bir giriş sağlamaktadır.
“Yapay zekâ sizin alanınızın dışındaysa ya da konuyla ilgili az şey biliyorsanız ve daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız bu kitap mükemmel bir başlangıç kitabıdır.”
– Nick Smith, Engineering and Technology Magazine
“Bu kitap, alanında önde gelen uzmanlardan biri tarafından yetkin ve coşkulu bir dille yazılmıştır. Akademik olarak titiz ama son derece okunabilir… Bu, yapay zekâya özlü, güncel bir giriş arayanlar için harika bir kitap.”
– Dr. Patrick Hill, BCS - The Chartered Institute for IT, Birleşik Krallık
Drizzt der susarım, bir de ondan haber verseler
Bakır Krallığı Amazon.com.tr
Prinç Kent’in devamı Bakır Krallığı çıkalı uzun zaman oldu ama niyse kimse fark etmedi.
Bu kitap, korsan yayıncılığın edebî kültürü yayma noktasındaki sunduğu katkıyı tarihsel açıdan ele almaktadır. 18. yüzyılda bir grup yayıncı, Robert Darnton tarafından “bereketli hilâl” olarak adlandırılan, yani Hollanda’dan İsviçre’ye kadar uzanan bir alanda Fransa sınırları boyunca genellikle yasaklı olan meşhur Fransız yazarlarının eserlerinin korsanlığını yapmış ve bunları Fransa’da yaymıştır ki bu aşamada “telif hakkı” kavramı ve korsan yayıncılığa ilişkin düzenleyici kurallar henüz şekillenmişti. Daha ilginci, korsan yayıncılık bu aşamada tamamen yasal bir faaliyet idi ve Rousseau, Voltaire ve Diderot gibi büyük yazarlar da dâhil olmak üzere pek çok önemli şahsiyetin kitapları korsan yayıncılar tarafından yayımlanıyor, böylelikle Fransa içindeki büyüyen okuyucu kitlesi entelektüel anlamda besleniyordu. Böylelikle onlar, Paris Loncası tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilen ve tekel altında tutulan yayın dünyasında entelektüel çeşitliliğin mevcudiyetine katkıda bulunuyorlardı. Kitaplar tarihi sahasının meşhur alimi Robert Darnton, Korsanlar ve Yayıncılar ’da arşivi en iyi korunmuş ve sektörün en büyüklerinden biri olan bir yayınevine odaklanır. Bu minvalde o, devrim öncesinde Fransa’da yazı, yayım ve kitap satımına ilişkin kapsamlı bir tasviri okuyucuya sunar. Burada kitap endüstrisi amansız bir rekabetin pençesinde filizlenmeye çalışır, sunulan karakter portreleri arasında, kibirli idealistlerden acımasız fırsatçılara kadar uzanan bir yelpaze vardır. Bu kitap, korsan yayıncılığın Fransa’nın dört köşesine nihayetinde devrime yol açan Aydınlanma’yı nasıl ve niçin getirdiğini anlatır.
İlk kitabı okuyup ben de seriyi baya beğenmiştim, seri tamamlanınca baştan başlayıp okurum. Işıklı büyü sistemi çok yaratıcıydı.
Bir türlü bitmeyen Kral katili güncesi ve ASOİAF serilerinden sonra hali hazırda yazılan veya çevirisi bitmemiş serileri almamaya yemin ettim. Bu seriyi de çok övüyorlar bir gün biterse ilk buna başlayacağım
Yıllar önce Kralkatili 1-2 peş peşe okudum ama hiçbir şey hatırlamıyorum. Bugün son kitap çıksa kitabı anlayabilmem için 1-2 tekrar okumam gerekecek. O yüzden ben de mümkün olduğunca başlamıyorum artık yarım serilere. Alıyorum ama başlamıyorum.
Bu arada niye Kvothe değil de Kovthe
Aynen bende ancak ana hatlarıyla hatırlıyorum. “Alıyorum ama başlamıyorum” birebir aynı durum
Kvothe daha önceden alınmış çünkü Ben eski bir üye olmadığım içinde ne yazsam olmadı. Dikkatli okunmazsa orjinali ile farkı anlaşılmaz belki diye de böyle bıraktım
Deliliğe Övgü’yü forumdan arkadaşımız ilydious’da çevirmiş, o çeviriyi alıp okuyun bunu sonra alırsanız alırsınız Yoksa kurbağa olursunuz demedi demeyin
Başta 8. Henry’nin teamüllerden farklı olarak Aragonlu Catherine ile evliliğine karşı çıkan ve sonrasında idam (çok sonrasında [1935’de] Papa tarafından aziz ilan) edilen Ütopya’nın yazarı Thomas More’a adadığı, kitap isim konusunda itilafın olduğu Deliliğe (Aptallığa) Övgü kitabının farklı çevirilerinin olması şahsen beni çok mutlu ediyor. Tabii ayrıca Andre Gide’nin uzun yıllar sonra tekrar basılan Ayrı Yol kitabı ile birlikte… Martin Lutfer’in ateşli ve heyecanlı tutumuna rağmen sağduyulu, özellikle hümanizma konusunda dindar bir insana göre ortaçağ karanlığında adeta bir ışık gibi açan Erasmus kişilik olarak çok etkilendiğim insanların başında gelir. Latince ağırlıklı ve aynı zamanda dönemine aykırı bir yorum aydınlığında yazılmış çevirisi zor bir kitapla çeviri hayatına merhaba diyen @ilydious tebrik ediyorum. Başarılar dilerim. İlk çeviri heyecanını paylaşarak destekte bulunduğunuz içinde sizi çok taktir ediyorum. @MelihAntepli Ben daha önce İş Kültür yayınlarından okumuştum. Hatta aynı dönemde ek olarak Alfa’dan çıkan Hollandalı tarihçi Johan Huizinga’nın Eramus ve Reform Çağı ile Stefan Zweig’ın Rotherdamlı Erasmus kitabını merakla okumuştum. Deliliğe Övgü kitabını okurken çok zorlanmıştım. Bu yüzden okuma konusunda farklı çevirilerin olması çok güzel ve değerli buluyorum. Belki genel bir paylaşımda bulunmak istediniz ancak bu sayede kendi yorumumu belirtmek istedim. Ayrıca Erasmus okumak isteyen okurlara çağdaşı ve aynı zamanda yakın bir dostu olan Thomas More’u birlikte okumalarını tavsiye ediyorum. Farklı tipte zengin kişilikler…
Marguerite Yourcenar’ın teliflerini Kırmızı Kedi almış galiba.
Mara İle Dann sert kapak liste fiyatı: 660.00 TL
Mara İle Dann karton kapak liste fiyatı: 200.00 TL
Buzul çağı ile kuraklık arasında bölünmüş bir dünya. İnsanlar topluluklar halinde güneyden kuzeye, ılıman topraklara ulaşma umuduyla göçüyorlar. Bu uygarlık çöküşünün ortasında, ailelerinden koparılmış, masalların öksüz çocuklarını andıran iki kardeş, Mara ile küçük kardeşi Dann, tehlikelere karşı ücra bir köyde, yeni adlarla yeni yaşamlarına başlıyor, kuzeye yolculuğa katılıyorlar. Tekinsiz topraklar, ölümcül iklim değişmeleri, savaşan kabileler ve kurtuluş umudu arasında iki çocuğun serüveni insanlığın unutuş ve keşif tarihini ince ayrıntılarla sergiliyor. Doris Lessing’in 1998 yılında kaleme aldığı bu kıyamet-sonrası motiflerle örülmüş yapıt, günümüzün iklim ve göç krizi eşiğinde özellikle önem kazanan bir uygarlık sorgulaması.
https://www.iskultur.com.tr/yeni-cikanlar#group=group1&page=0-2000
Olimpiyat Gereon Rath’ın Sekizinci Vakası
Nazi rejiminin bütün dünyaya hem gösteriş yapıp hem kendini meşrulaştırmak için muazzam bir sahne olarak kurduğu 1936 Berlin Olimpiyatları sırasında, Başkomiser Gereon Rath baş döndürücü entrikalarla boğuşuyor. Volker Kutscher’in tarihî siyasi polisiye dizisinin sekizinci romanı, Nazi rejiminin Almanya toplumuna iyice yerleştiği bir atmosferde geçiyor. Öyle ki, siyasi açıdan güvenilir bulunmayan Başkomiser’le eşinin elinden alınan evlatlığı da artık iyice Nazileşmiştir. Başkomiser, Olimpiyat organizasyonunda görev alan evlatlığıyla tesadüfen karşılaştığında, sadece ilişkileri yeni bir boyut kazanmayacak, Olimpiyat Köyü’nde işlenen cinayet, bir dizi entrikanın perdesini aralayacaktır. Başta Jesse Owens, siyah atletlerin başarılarının Nazi ileri gelenlerini ifrit ettiği Olimpiyat atmosferinde, Nazi rejiminin karanlık dehlizlerinde bir kovalamaca… “Başkomiser Rath’ın yeni romanını okumak, okuru ürperterek birkaç saatliğine bizzat diktatörlük altında yaşadığı duygusuna kaptırıyor.” Deutschlandfunk “Volker Kutscher’in yeni romanı, zehrin ağır ağır Alman toplumuna nüfuz edişini odağına alıyor.” Frankfurter Allgemeıne Zeitung
Telekız patriyarkanın ve politik bir gücün karşısında, “rıza” denen şeyin nasıl aşınabileceğini anlatan cesur bir roman. Fransa’da küçük bir kent ve burada oluşan tuhaf bir üçgen: en tepede Laura, yirmi yaşında, terk ettiği memleketine dönmüş, evsiz ve parasız; bir yanda babası Max Le Corre, ünlü boksör ve ringde olmadığı zamanlarda belediye başkanının şoförü; karşı köşede parlak siyasetçi, deneyimli belediye başkanı Quentin Le Bars… Bir gün Max, kendince masumane, kızı için belediye başkanından yardım ister: Laura’nın kalacak bir yere ihtiyacı vardır. İşte o andan sonra işler çığırından çıkar. Şimdi Laura, iki polis memurunun önünde, onların ikna olmaz ve şüpheci tavırlarının karşında yılmayarak, bir şikâyet dilekçesi yazdırmaktadır. Tanguy Viel karanlık ve gerilimli atmosferler yaratmadaki maharetini bir kez daha gösteriyor. “Temel gücünü üslubundan alan bir romanı övmek zor iştir. ‘İşte Tanguy Viel, mükemmel!’ demek istersiniz. Çünkü Viel üslubu diye bir şey var, tüm büyük yazarlar gibi.” Mohammed Aïssaoui
Mara ile Dann (Karton Kapak) 150
Mara ile Dann (Sert Kapak) 495
Gecelerim (Karton Kapak) 18
Gecelerim (Sert Kapak) 232
Birinde sert kapak düz söylemle 3 katı fiyata satılırken diğerinde 10 katı fiyata satılıyor. Bunu anlayamıyorum. Ciltli kitap üretmenin sayfalardan bağımsız temel bir maliyeti mi var acaba…
Teşekkür ederim. Klasik bir eser olduğu için çeviri seçeneği de bol tabii. Ama benim çevirime de şans veren olur umarım.
@AntoineRoquentin mesajınızı şimdi görüyorum. Çok doğru söylüyorsunuz. Bir nevi ağır bir kitap gerçekten, dolayısıyla çevirisi de zor. Orijinali Latince olduğu için Latince aslından çevirisi oldukça az. Genelde İngilizce çevirisinden çevirinin çevirisi yapılıyor. Ben de bu şekilde yaptım. Zamanında Kabalcı’dan okumuştum. Kabalcı baskısında Latince orijinali de olduğu için kitabı çevirirken elimin altında bulundurup kitaptaki Latince orijinalinden faydalandım. Üniversitede iki sene Latince dersi almıştım, bu yüzden İngilizce çevirisinde oturmayan yerleri orijinalinden bakma şansım oldu. Farklılıklar tespit ettiğimde aslına bağlı kalmaya çalıştım. Keşke tamamen Latinceden çevirme imkanım olsaydı ama o derece ilerleme şansım olmadan mezun oldum maalesef.
Cumartesi günü kitabevi ziyaret edip alacağım