Ciltsiz zaten arkadaşlar. Bitmez ama bitse de hemen yenisi basılır gibime geliyor. Ciltli olaydı iyiydi.
Bandrol sitesine giremiyorum iki gündür, giren var mı?
Ben siteye uğramayalı 6 ay olmuş olabilir.
Evet ben de dün denedim açılmadı
Köprülü’de henüz 19 yaşında Bulgar Lazo’yu öldürürken delikanlı Yahya elbette ki bu eyleminin geri kalan yaşamını nasıl biçimlendireceğinin farkında değildi. İkinci Balkan Savaşı’nda Sırplarla iş birliği yapacak, Bulgarların zihninde onu şeytani bir figüre dönüştüren eylemlere imza atacak ve sonra yolu Teşkîlât-ı Mahsûsa’yla kesişecekti.
9 Ocak 1920 günü Gebze’ye bağlı Tavşancıl köyünde katledildiğinde “Gebze ve havalisi Kuva-yı Millîye Kumandanı” ünvanını taşıyordu. İstanbul Hükûmeti işi sıkı tutmuş ve operasyon için bir gemi dolusu asker seferber etmişti. Atatürk, Nutuk’ta onun etrafında gelişen olaylara belgeler dâhil tam 25 sayfa yer ayırdı. Peki ama daha 30’larına bile varmamış bu genç çete reisini bu denli önemli kılan şey neydi? Ve şimdiye kadar yazılıp çizilenler onu ve etrafında olup bitenleri yeterince açıklığa kavuşturabildi mi?
Bu kitap bir kahramanlık öyküsü anlatmamaktadır. Bu kitap daha önce hiç kullanılmamış kaynaklar devreye sokularak ve tüm bilinen kaynaklar yeniden masaya yatırılarak klişelerin ardındaki gerçek Yahya Kaptan’ı arama çabasının bir ürünüdür.
Rebel Moon roman mı çizgi roman mı? Yoksa senaryo kitabı mı?
Şunu çevirmişler galiba ve eğer öyleyse senaryoyu romanlaştırmışlar.
Novelized by V. Castro, two-time Bram Stoker Award-nominated author. Experience Rebel Moon on the page in this pulse-pounding novelization.
https://www.amazon.com/Rebel-Moon-Part-One-Novelization/dp/1803367318
Amazon satış sayfasında örnek sayfalarda var.
Tamamdır teşekkür ederim. Bir bakayım buna kitap alış verişi yapacağım zaman.
Pek kitap sayılmaz ama şu yayını ciltli şekilde düzenli olarak topluyorum. Son çıkan cildin fiyatı cidden korkunç düzeyde. Biz bu fiyatlara psikolojik olarak nasıl alışacağız bilmiyorum.
İslam uygarlığında felsefi bir geleneğin olup olmadığı ilgi çekici olduğu kadar tartışmalı konulardan da biridir. Zira bu soruya olumlu ya da olumsuz bir yanıt vermekten çok, verilecek yanıtın hangi gerekçelerle temellendirileceği önem arz eder. Öte yandan, böyle bir geleneğin tarihsel ve ayırt edici özelliklerini tartışmak, onun evrensel felsefe içindeki yer ve değerini belirlemeye de imkân tanıyacaktır.
Ahmet Arslan İslam Felsefesi Üzerine adlı bu çalışmasında tam da bu merkez etrafındaki sorunları ele alıyor. İslamın kendi dinamiklerinden doğan ve tarihsel olarak da felsefi bilimlerden önce gelen kelam anlayışının belirleyiciliğinin ortaya konması; “Yunan tarzındaki felsefe” ile İslam felsefesi arasında kurulan ilişkinin niteliği; ya da farklı yaklaşımların tarihsel seyir içerisindeki katkıları ve tuttukları yer, söz konusu tartışmanın ana uğraklarını oluşturuyor.
Kitapta Kindî, Fârâbî, İbn Sîna, İbn Rüşd, Gazzâlî gibi filozofların katkılarının değerlendirilmesinin yanı sıra Mu’tezile, Eş’arîlik gibi yaklaşımların tezlerinin ele alınması ise gelenekteki farklı boyutları ve kavrayış zenginliğini ortaya koyması bakımından önem taşıyor.
İslam uygarlığının bir felsefeye sahip olup olmadığı sorusuna nihayetinde olumlu yanıt veren İslam Felsefesi Üzerine, benimsediği bu çok yönlü tutum sayesinde benzerlerinden oldukça farklı bir yere oturan bir kitap.
“Hangi yolu yürüdüysem, hangi yoldan da kaçındıysam hepsi burada bitiyordu, bir çıkış yolu daha olmayan, sırf o yüzden bile ölümün mekânına benzeyen ve muhakkak meleklerin arazisine yakın düşen bu vadide…”
Annemarie Schwarzenbach, Nazizm’i doğuran, cinsel yöneliminden dolayı onu da yalnız bırakan burjuva toplumundan kaçan bir yirminci yüzyıl göçebesi; sarsıcı metinlere imza atmış bir modern seyyah-yazar.
1939’da yayımlanan otobiyografik romanı Mutlu Vadi’de de kendi hayatının uçurumlarında ve çelişkilerinde geziniyor. Romanın anlatıcısı, Tahran’ın güneşten kavrulduğu bir yaz mevsiminde bazı arkadaşlarıyla birlikte yaylaya kaçar. Aslında kendisi zaten hep firardadır, kısıtlayıcı olarak algıladığı varoluştan kaçar. Kendi kimliğini aramak amacıyla yıllardır dünyayı dolaşmaktadır. Ne var ki İran’ın yabancı,
sessiz doğasında keder onu avucuna almıştır. Bir başına değildir fakat yapayalnızdır; uğruna çaba harcadığı “özgürlükle” başa çıkamamaktadır. Bir yandan İsviçre’deki geçmişini, çocukluğunu unutmak ister, diğer yandan özlemini çeker. Tüm bu çelişkiler İran’da, genç bir Türk kızına duyduğu aşkla derinleşir. Bugün ve dün, hayal ve hakikat, yürek burkan bu lirik romanda iç içe geçiyor.
“Mutlu Vadi, kendine yabancılaşan modern insanın varoluşsal yalnızlığı ve parçalanmışlığı üzerine şiirsel bir anlatı.”
—Neue Zürcher Zeitung
Galiba bu kitap da yeni çıktı. Daha önce dikkatimi çekmemişti.
Koridor Jack Reacher kitaplarını basacakmış.
https://twitter.com/koridoryayinevi/status/1742887601852280905
Ara kitaplar hariç 28 kitap mı varmış?
Galiba birbirinden bağımsız okunabiliyor kitaplar.