Yıldız Gemisi Askerleri-Robert A. Heinlein

Forumdaşlar
Robert A. Heinlein Okuma Etkinliği kapsamında Yıldız Gemisi Askerleri kitabını okumaya başlıyoruz.

Kitap incelemelerinizi, yorumlarınızı, sorularınızı ve tartışmalarınızı bu başlıkta paylaşabilirsiniz.

@gozubocek @Okuryorum @isos81 @Akahige @Blackheart @Melisa @sherlock007 @Gelu @Lorien_archers

8 Beğeni

ÖNEMLI UYARI: Yazı eski olduğu için eser miktarda yanlış “-de/da” ve tuhaf noktalama kullanımı barındırmaktadır. Yakın bir tarihte yazı elden geçirilecektir.

Tanıtım:

Bireyleri, ait oldukları toplumu koruma, muhafaza etme ve ileriye taşıma gayesi ile sorumluluk sahibi yapmanın, sorumluluktan kaçanları da ayıklamanın ideal yolu, görev süresinin en az iki yıl olması kaydıyla yapılan askerlik hizmetidir.

Tanıtımın Devamı...

Terran Federasyonu, sivilinden, askerine, bu basit ama işleri, medeniyeti sürdürecek düzeyde işler vaziyette tutan sistemiyle, başka yıldız sistemlerine açılmıştır. Bir yandan, kimi dost kimi düşman yabancı medeniyetlerle karşılaşırken bir yandan da, Terran kolonileri kurarak, insanoğlunun başka yıldızlarda da varlığını sürdürmesi sağlamaktadır. Siviller ise ordunun getirilerine rağmen, onu insan ve kaynak israfı olarak görmektedir. Bu, sivil cahilliğinin aksine, ordunun içindeki has olanlar bilirler ki, askerlik kurumu, gene insandan gelme ve insan içindir. Varlığı ile insanlığın unuttuğu ya da gelecekte karşılaşacağı tehlikelere karşı, ona koruma sağlar. İnsan doğasından gelme tek bir amaca hizmet şekillenip, geçmiş deneyim ve bilgi birikimleriyle; araçlarda değişkenlik gösterip, özünde değişmeyen bir yapıdadır. Ve toplumu ayakta tutan diğer kurumlar gibi, vazgeçilmezlerdendir.

Liseden yeni mezun genç Rico da, bir sivilden askere dönüştüğü yolda, askerliğin kulluğunu ve büyüklüğünü, aklı yettiğince tecrübe edecektir.

Yorumum:

Askerlik vazifemin acemilik dönemlerinden kalma hatıramdır: Merakımın, cahilliğimin saflığıyla pekiştiği anda, tecrübeli subaya “Sivil olarak, askerlik hakkında nasıl daha çok şey öğrenebilirim?” diye sormuştum. Bana, “Asker olarak.” cevabını vermişti. Eh, benim saf soruma doğrudan verilebilecek en iyi cevaptı bu. Yıldız Gemisi Askerleri’nde de, dolaylı yoldan asker oluyoruz denebilir. Askere dönüşen ana karakterin zihnine girip, askerliğin doğasını öğreniyoruz. Kitabın, üst okumada; askerliğin ve muharebenin, ne olup ne olamayacağı hakkında belli bir görüş kazandırttığına şüphe yok ve bu yüzden de, kimi eleştirmenlerin doğrudan anlatılanlara takılıp, kitabın “savaş güzellemesi” olarak hor görmesi de şaşırtıcı değil. Fakat ikincil bir alt okumada; insanoğlunun varlığını sürdürebilmek için çeşitli statülerde büründürüldüğü rollerin mevcut yapısı ve o rolleri layığıyla ortaya koymaya çabalayan bireyin, duygu ve düşüncelerindeki çelişkili ifadelerine, üstü kapalı olarak yer verilmekte. Bu ikincil anlamı gün yüzüne çıkarmak ise biraz gayret gerektiriyor.

Yorumun Devamı...

Bodoslama girişimden sonra, her şeyi baştan alıp, adım adım Yıldız Gemisi Askerleri’nin yapısını aktarmaya çalışırsam, öne sürdüklerim daha anlaşılır olacaktır.

Öncelikle, yukarıda saydığım alt metinlere hizmet, Uzaylı Zeki Böcekler ile İnsanoğlunun son teknolojiyle donatılmış savaş zırhını kullanan Çevik Piyadelerinin arasındaki savaşın, kitabın merkezini oluşturmadığını belirteyim. Var olan çatışma kısımları bile çok az yer tutmakta. İlk başta, Böcek-İnsan savaşındaki tarafları aynı karenin içinde düşününce, manzaranın, tuhaf, hatta komik kaçabileceğini düşünebilirsiniz. Ama sandığınızın tam aksi söz konusu. Bunun sırrı, konunun gerçekçil ayrıntılarında. Vuku bulan çatışmalar, tarafların silah ve yöntemlerine uygun gerçeklikte işlenip, aktarılmış. Çatışmada ihtiyaç duyulan, dakiklik, sürat, doğru zamanda doğru yerde olma ilkesi ve bunları sağlamak adına, askerin aldığı emir ve eğitimlere sonuna kadar bağlı kalması gerekliliği bir yana; savaş meydanında vuku bulabilecek beklenmedik olaylar ve şans faktörü de mevcut. Savaşın doğasının olduğu gibi aktarılması, askerlik hakkında bakış açısı kazandırtma açısından, gerçeksel ve anlamsal olarak etkiyi kuvvetlendirmekte. Ucuz bir macera gibi duran hikâye taslağı, bu sayede daha ciddi bir tona bürünmüş.

Askerliğin, felsefesinden uygulamasına kadar ki süreçteki aşamaları, kısımlara bölünmüş durumda. Ve anlatıdaki kısımlandırma sistemi de, “Asker, çatışmaya girmediği zamanları, o kısa ama mühim anda yapılması gerekeni yapması için kendini eğitime ve hazırlığa vakfeder.” sözüne uygunca tasarlamış. Askeri felsefeyle yüklü uzun konuşmalar içeren kısımların ardından, ilgili görüşlerin mantığını, ister anlatıcı isterse de yaşanan an ve çatışmalarca tasdik edip, verilmek istenen bakış açılarının pekişmesi sağlanmış.

Bu tasarıyı, okuyucu olarak mekaniklikten uzak akıcılıkta takip edebilmemiz için de, savaşın en alt kademesindeki ana karakterimiz Rico’nun gözünden ortak edilmekteyiz. Geçirdiği dönüşüm sürecinde, askerlik hakkında hiç bir fikri olmayan gözlemciden (Sivil Riko), gözlediğinin zihnine girip (Muharebe de hayatta kalmak ve özel hayatında var olabilmek için asker olmaya çalışan Riko), oradan da, ilgili mantığın ta kendisi olarak yaşananları değerlendiren (Asker Riko) zihninde tanıklık etme süreci üstüne kurulu kitap. Rico’yla beraber, askeriliğin ve ordu yapılanmasının bilimsel mantığını, uzun belagatler eşliğinde işlenmiş konuşmalar aracılığında öğreniyoruz. Bu aktarımlar, anlatıcımız Rico’nun içinden geldiği sivil çevrenin, genel ideoloji üstüne belli bir entelektüel eleştiri getirecek meziyette olmaması neticesinde, sistemin bilirkişilerince bile, üstü kapalı olarak, “yeterli görüldüğü için kabul edildiği” ideolojiyi tartışmasız kılıyor. Genel sisteme mesafeli duranlar bile, alternatif düşünce yoksunluklarından ötürü, felaketler sonrası ya sisteme katılıyor ya da sistemi kuru kuru eleştiriyorlar. Mevcut sistemin işleyişine geri dönersem, değiştirilemez kurallarının uygulanabilirliklerini sınamaya gelince işin rengi değişiyor. Kuralların, yere, zamana ve kişisinin gayesinin, genel amaç ve hedef ile ne kadar örtüştüğü, yarar ve zararına göre değerlendiriliyor öncelikle. Kimi zaman esnetilip, kimi zaman da, kuralı esnetmemek için üretilmiş başka türlü kural ve yöntemlere uyulması gereksinimi doğduğunda, Rico’nun ve Anlatıcı Rico’nun kılavuzluğuna bağlı olan bizlerin aklı allak bullak oluyor. Bu kafa karışıklığının çözümü için, Rico’nun –ve doğal olarak okuyucu olan bizlerin- başvuru kaynağı, gene sistemin bilirkişileri olunca, hem anlatıda hem de hikâyede, ne olursa olsun kendini doğrulatan bir düzen karşımıza çıkıyor. Harbin öngörülemezliği düşünülünce, taarruzdaki askeri topluluk üyesinin, sonu ölüm dahi olsa, ait olduğu tarafın başarısını güvenceye alması için geliştirilen mantıksal askeri felsefenin, üstüne düşünmeden yürümemiz gibi içselleştirilmesi, savaşın doğasında uygunken; savaş dışındaki hayatı da şekillendiriyor. Farklı bir amaç için icat edilen mantık, hayatı algılamada Rico’yu -ve kitaptaki hayat görüşünü aktaran belagatleri ile bizleri de- yönlendirmeye başlıyor.

Bu yönlendirme, anlatıcımızdan da kaynaklanıyor elbet. Rico’nun, sorgusuz sualsiz, kendine sunulanları kabul etmesinin muharebe hazırlığı haricinde de sebepleri var çünkü. Gönüllüğe dayanan askerlik hizmetinde, sorumluluk alabilecek, asker olmaya elverişlileri seçebilme esası söz konusu. Ve öteki gönüllüler gibi aşağılanıp değersiz addedilerek, bir hiç olduğu, toplumda saygın bir yer edinemeyeceği imasına maruz kalan Rico’da endişeleniyor. Ardından, sabrının ve tanıdıklarının etkisi ile asker olabileceğini öğreniyor. İçine sürüklendiği bunalımdan tek çıkış yoluymuş gibi gözükmesinden sebeple, üstünde “ordu” yazan ilk gördüğü cankurtaran botuna kendini atıyor. Alakasız bir şekilde başlayıp, yapıp kurtulayım diye sürdürdüğü askeri eğitiminde, ailesince bile kendine ait bir hayat görüşü olması engellenmiş Rico için, kendini topluma ispatlama fırsatına dönüşüveriyor askerlik. Süreç ilerledikçe, asker olmak, yaşadığı toplumda varlığını önemsetip kendini anlamlandırmaya tekabül ediyor. İlk korkusu da, askerlik olmazsa bir hiç olacağına evriliyor böylece. Elindeki yegâne seçeneğin askerlik olduğu yanılsaması ile askeri kimlik daha da cazipleşiyor ardından. Ve vakti gelip, askerlik payesini elde edince, ait olduğu topluluğun selameti açısından, muharebe mantığının kuralları ile şekle şemale sokulmuş hayatta kalma içgüdüsüyle, bir silaha dönüşüyor. Sadece bu insan-silah kavramı ile varlığının değer gördüğü fikrine kapılıyor. Muharebe ya da muharebe dışı ve hatta özel hayatında, farkında olmadan, askeri kimliğini doğrulatmaya girişiyor. Yeterli bir asker olup olmadığının şüphesi, yeni gizli korkusu oluyor. Devamlı tabi tutulduğu sınavlar, ona askerlikte başka bir şey düşündürtmüyor. Bireyselliğinden gelme fikirleri ise askerliğe başvurmadan önceki halleri ile ham şekilde, hiç gelişmeden kala kalıyor. Askerlik harici görüş ve davranışları, hamlıklarından ötürü, basit, çelişkili ve basmakalıplaşıyor.

İşte bu yüzden, anlatıcımızın güvenilmezliği ile örtülmüş anlatıyı aralamak, biz okuyucuya düşüyor. Bunu da, ister belagat sanatıyla ileri sürülen fikirler olsun, isterse, Rico’nun tanıklık veya ifadeleri; mantıksal doğru ile belli bir görüşü haklı çıkarmaya yönelik çözüm veya cevapları işlemenin üç koldan gerçekleştirilmesi gerekiyor:

  1. Mantıksal doğru vesilesiyle, sunulan çözüm veya cevabı benimsemek.

  2. Çözüm veya cevabın uygunsuz gelmesinden ötürü, mantıksal doğruyla birlikte, görüşü veya durumu, tümden hatalı veya saçma kabul etmek.

  3. Mantıksal doğru ile sunulan çözüm veya cevabı ayrı ayrı ele almak. O anki ve geçmişteki, duygu ve düşünceler arasındaki, fark, boşluk ve saptırmaları, neden-sonuç ilişkisinde eleştirisel gözlen irdelemek.

Bu üçlü, anlatıda saklı olan farklı gerçekçilikleri kavramamıza yardımcı olacak ve kitaptaki katmanları fark etmemizi sağlayacaklardır. Bu formülleri, Rico’nun izin için gittiği koloninin esnafı için sarf ettiği “Askeri kazıklamaya çalışırken bile saygıda kusur etmiyorlar.” lafı üzerine uygulayalım. Buna göre: 1) Rico’nun düz mantığında, askere olan muhtaçlıklarıyla, ne olursa olsun ona saygı gösteren sivillerden bahsedilmektedir. 2) Sivillerce kazıklandıklarını bozuntuya vermemiş ya da bir an için ona yapılan dalkavukluğun büyüsüne kapılmış Rico’nun, incinen gururunu koruma çabasının itiraf vari savunmacılığıdır. 3) Değişimine tanık olduğumuz Rico’nun, hem cephe hem de cephe dışında, tek bir hatayla elinden alınması olası, yegâne sığınağı ve her şeyi olan asker kimliği söz konusudur. Çevik Piyade olarak, ordu içinde bile kolayca hor görülebildiğini de hesaba katınca; asker olarak saygı görmek için çaba sarf etmeden onaylanıyor olmanın verdiği hoşnutluk ve güvenle, parasını çarçur edebilmenin rahatlığını, farkında olmadan ifade eden Rico’nun ruh halini yansıtmaktadır. Ve bu üç bakış açısı da aynı anda, Rico’nun durumu ortaya koymaktadır.

Asker olma sürecine şahitlik edip, düşünce yapısını kavradığımız ve güvenilir bir yol göstericiye dönüştürdüğümüz Rico’yu, hangi itkiler ile hareket ettiklerini bilmediğimiz diğer karakterleri anlamak için de kullanabiliyoruz böylece. O zamanda, başarısızlık korkusu üzerinden şekillenen sistemi; sistemin kolektif bilincine tabii yaşarken, kendi duyguları ile de cebelleşen erkekleri; tezatlıklarla yüklü erkeklik deneyimlerinde fark edilmeyen çelişkili ilişkileriyle karşılaşıyoruz. Hayatını kaybeden üstünün geriye bıraktığı sistemi bozmayan Çavuş buna güzel örnek teşkil ediyor: Sistemi bozmayarak, hem kaybettiği silah arkadaşının mirasını devam ettirmiş hem de yasını tutmuştur. Ayrıca, çalışırlığı ispatlanmış yöntemi olduğu gibi bırakarak, olası bir sorunda, kendi üstüne binecek sorumluluk yükünü hafifletmiştir. Sorumluluk yükünün hafiflemesi ile kendine ve etrafındakilere durmadan kanıtlamak zorunda olduğu asker kimliği için fazladan bir içsel veya dışsal mücadele gerilimini yaşamaktan da kaçınmıştır bu sayede.

Tanıtımda Rico’nun öğreneceğini belirttiğim, "askerliğin kulluğu ve büyüklüğü"nü, Rico’nun anlatımı ve anlatımı dışında, metni çözümlemeye yarayan varlığı vasıtasıyla, biz de kavrayabilme fırsatı yakalıyoruz.

Heinlein’in eseri, kitabı doğrudan ele alıp, satır aralarındakileri kaçıranlar için savaşı ve savaşçıyı övüp, onu romantize ediyormuş gibi gelebilir. Düz okumada bu doğru da. Ama cephedeki askerlerin fedakârlık ve maharetlerini, sırf savaştan yana taraf olmadığımız için yadsıyamayız. Özellikle, onaylamadığımız savaşın eylem ve yöntemleri başkalarınca bize karşı kullanıldığında. Tarih boyunca ki ordu ve askerlerin varlıkları, bizim onlara ihtiyaç duymamızdan gelmektedir. Belli bir takdiri de hak etmektedirler bu sebeple.

Heinlein’ın eseri, satır aralarındaki çelişkileri görenler için, şiddetin ve savaşın korkunç bir yıpratıcı, bundan habersiz kurbanların da nasıl bir döngüye kapıldıklarını göstermektedir. İnsan, farkında olmadan kısıtlanmış, silaha dönüşen bireyin tek yuvası ve tek amacı savaşın kendi olmuştur.

Heinlein’ın eseri, kitabı okurken anlatılanı sorgulayan, yeri geldi mi ona hak veren için, insan doğasına dair gerçekleri olduğu gibi aktarmaktadır.

Heinlein’ın Yıldız Gemisi Askerleri, bu saydıklarımın hepsidir. Ve bu, onu her zaman okunur, her zaman üstüne tartışılır ve her zaman yeni eserlere kaynaklık etmesini sağlayacaktır.

EKLER

1- Askeri Ütopya mı, Muhalefetsiz Otoritenin Distopyası mı?

Yazı...

Heinlein’ın önceden okuduğum romanlarında, bireylerin hak ve hürriyetlerine ket vurmaya çalışan otorite figürü -hangi ideolojiden olursa olsun- kötücül konumdadır. İşe yarar mı? Evet. Toplum için önemli midir? Evet. Ancak… İşe yararlılığı ve topluma verdiği yön bireysel hak ve hürriyetleri tehdit ediyorsa mücadele edilmesi, düzeltilmesi, dize getirilmesi ya da kaçınılması gerekilendir de.

En tartışmalı eserlerinden olan Yıldız Gemisi Askerleri bile ilk intibada öyle gözükmüyormuş gibi gelse de öyle. Heinlein’ın diğer önemli romanlarından farkı, kötücül otoriteye karşı isyan hikâyesi olmaması; otorite tarafınca bireyin beyni nasıl yıkanır, nasıl otoritenin yılmaz bir neferine dönüşür, gibi bir hikâye anlatıyordu. Heinlein bu romanında, anlatısını satır aralarına ve güvenilmez anlatıcı perspektifinden aktardığı için, ister istemez, bu Askeri Distopya hikâyesi Askeri Ütopya olarak algılanıyor.

Y.G.A.'lerinde kahramanının akıbeti ve bu akıbetin nasıl deneyimlendiği öne çıkıyor, diğer her Heinlein romanında olduğu gibi. Bu durum, romanın dikkat çekici ve tartışma uyandırıcı niteliklerin hem beslenen hem de besleyen ayrı bir katman oluşturuyor. Romanla hem bütünleşik hem de ayrıksı duran bu katman, ütopya-distopya tartışmalarını besleyen kök oluyor.

Diğer romanlarında, farklı gerekçelerle zorbaca veya haksız yöntemlerde bulunarak bireysel hakları ihlal eden taraflar vardır. Kahramanlar da o sisteme karşı mücadele verir.

Mücadelecilik Heinlein eserlerindeki en temel öğelerden biri. Odaktaki kahraman, yanındaki akıl hocasının kılavuzluğunda, adım adım, hem içindeki kuşkulardan arınır hem de dış dünyadan gelen baskılara karşı daha etkin mücadeleye girer.

Bazı hikâyelerinde bu yapı özünü koruyarak değişebilir. Örneğin, akıl hocası ana kahramanın kendisi de olabilir, rolüne büründüğü biri de olabilir, birden fazla kişi de olabilir.

O kişiler, öyle veya böyle, eski otorite veya sorunsuz otoriteye zarar verenler derslerini alır veyahut her şeyin düzene girmesini sağlayan denge sağlanmış olur.

Y.G.A.'lerinden önceki hikâyelerinde de bu şablon öyle veya böyle vardı. Kızıl Gezegen (Red Planet, 1949), Uzayda Kaybolanlar (Orphans of the Sky, 1951), İkiz Yıldız (Double Star, 1956).

Y.G.A.'lerinde bu yapı korunmuş. Sonucuysa, mevcut otoritenin hükmünde sistemin korunup dengenin sağlanmasından yana. Terra yönetimi ve üst rütbeliler kendilerinden emin, eylemlerinin mutlak doğruluğuysa tartışmalı. Rico, tüm akıl hocalarının sistemden yana olması sebebiyle, diğer gençler ve yetişkinler gibi bunu fark edemiyor.

Örneğin, bir önceki kısımda, öğretmenleri (akıl hocası) ağır cezaların suça karşı ne kadar caydırıcı olduğuna dair tarihten örnekler veriyor; bir sonraki kısımdaysa çocuk katilinin idam edilmesi hadisesi yaşanıyor. Rico ve diğerleri, olayın korkunçluğu ve idamın verdiği huzurla, ceza ne kadar ağır olursa olsun insanların ağır suçlar işleyebileceğini, insan doğasının karanlık yönünü aklına getiremiyor.

Örneğin, Terra Hükümeti savaş gazilerinin yaptığı devrimle kurulmuş, yani “kahramanların” kurmuş olduğu bir sistem var. Lakin hikâyedeki hiçbir otorite figürü kahramanlığı ve onunla bağdaştırılabilecek meziyetlere izin vermemektedir. Hatta hikâyenin bir yerinde, askeri tarihten misalle, kahramanlık zafer kazandırsa bile emre itaatin her şeyin önünde olduğunu vurgulanmaktadır. Ne Rico’ya ne de başkalarına “kahramanlık” yaptırılmaz. Hatta ve hatta, kitaptaki kahramanlık tabiri yok denecek kadardır. Evet, savaş emir komuta zincirinde yürütülür, hız, çeviklik ve koordineli davranmak önemlidir; “kahraman” ve “kahramanlık” beklenmediktir; bu da savaşı yürütmek için önem arz eden her şeyi sabote eder. Yine de “kahramanlar” tarafından kurulan sistemde “kahramanlık” kavramından imtinayla kaçınılması bir hayli şüphelidir. Otoritedekinler, sırf askeri anlayış yüzünden mi "kahraman"dan sakımaktadır yoksa yeni "kahramanlar"ın çıkagelip selefleri gibi sistemi alaşağı etmesinden mi korkulmaktadır. Bu hususta kuşkuya düşüren pek çok şey var.

Örneğin, Rico ve diğer acemilere savaşın amacı özetlenir. Savaş, düşmanı pazarlık yapmaya zorlama eylemdir. Düşmanı tanımak, onunla nasıl iletişim kurulacağını öğrenmek ve bunlara göre savaşta baskı noktaları oluşturmak gereklidir. Savaş ancak öyle kazanılabilir. Savaş sonsuza dek süremez… Fakat… Arachnidlere karşı yürütülen savaşta ezberler bozulmuştur. Üstlerden Arachnidlere dair birbiriyle uyuşmayan bilgiler gelir. Arachnid, “örümcek” familyasına ait bir tanımdır, lakin arı/karınca gibi böcek familyasından canlılar gibi yapılanmışlardır; askerleri, işçileri -ve belki de kraliçeleri- var. Halk arasındaki tabirleri de “böcek”. Lakin resmi isimleri “örümcek”. Bilimsel metodda mı hata var? Zannedilenin aksine otoritenin düşman hakkındaki bilgisi teoriden mi ibaret? Düşündürücü bir muallaklıkta. Terra Kuvvetleri harekatlarını o muallaklıkta düzenliyor. Ve bu da Terra otoritesinin ve savaş felsefesinin bir yerde tıkandığında dair fikirler oluşturuyor. Önceleri Arachnidlerin esir almadıkları bilgisi geçiyor. Sonraki bölümlerde esir düşen askerleri kurtarma görevine çıkılıyor. Tutsaklar olduğu nasıl öğrenilmiş? Belli değil. Arachnidlerin nasıl iletişim kurduğu çözülmüş mü? Belli değil. Eğer düşman iletişimi çözünmüşse bunun Terra’ya umduğu faydayı sağlamadığı aşikar. Eğer düşman iletişimi çözülmemişse Terra yönetimi, kendi dahil, savaşın gidişatı ve düşman hakkında hatalar ve yalanlar içerisinde.

Bunun gibi, insan doğasına ve eylemlerinin sonuçlarına dair ikilemler düzenli olarak satır aralarına yerleştirilmiş.

Y.G.A. evrenindeki otorite ve destekçileri sistemlerindeki ikilemlerin farkında değil gibiler. Sistem bilinçli bir kötülüğün ürünü değil. Savaş gazilerince, toplumdaki sorunlara kesin çözüm umuduyla kurulmuş, ona göre yapılanmış bir sistem var.

Yani evet, paylaştığınız yazıdaki gibi, roman insan doğasına mücadele yöntemleri ve sonuçları ekseninden felsefi bir yaklaşım. Romanda eski sistemdeki çıkışsızlıklara da değinilerek, bu hususta bir tür analoji oluşturulmuş.
İyi niyet var. Bir de iyi niyetle başvurulan yolların kontrol edilemeyen etkenler (Arachnidler, insanın kendi doğası) karşısındaki halleri var. Bu kesişmede ortaya çıkan bilinçsiz cahillikler ve hatalar var. Bunların üstünün “iyi niyetle tasarlanan sistemce” yok sayılması, kabul edilmemesi veya kapatılması var.
Özetle, durumumuz budur; bu yoldan giderken öyle, şu yoldan gidersek böyle olabilir çünkü doğamız ve kavrayışımız böyle, tespitleri var.

Romanda sürecin sonu bir döngüye işaret ederek bitiyor gibi. Okura da bu döngüleri değerlendirmek kalıyor.

Romanı ütopya görünümlü distopyaya benzetmemin sebebi bu. Anlatıcımız Rico için ütopya; içinde yaşadığı ve bildiği tek dünyayı, yine o dünyadaki sistemin bakış açısından aktarıyor. Biz okurlar için Rico’nun dünyası yoruma açık; sorun olduğunu sezinliyoruz ama ne olduğunu kendi adımıza, biraz el yordamıyla bulup anlamlandırmamız gerekiyor.

Bu açıdan kahramanımız Rico’dan bir hayli şanslıyız. Sürecin içinde değiliz, gözlemci konumundayız. Olayları dilediğimiz gibi didik edip sorgulama imkânımız var. Bu sayede Rico’nun algı ve sorgusunun yetmediği yerde bizimkisi devreye girebilir.

Romanın hangi katmanına ve dikkat çekilen veya çekilmeyen noktasına odaklanılınca, düşünmeye değer ve tartışmaya açık farklı yönleri keşfedilebilinir.

2- Yıldız Gemisi Askerleri’ne dair anektodlar yazısı.

3-

Çizim 1998-99 yıllarından kalma. Film uyarlamasındaki Arachnidlerin tek bir tür olmasına rağmen, uçan kaçan çeşitleri olması tutarsız gelmiş, kafama yatmamıştı. Ben de kitaptan habersiz olarak kanatları olan kendi versiyonumu çizmiştim. Kitaptaki Arachnidlerin örümceğimsi olduklarından bi’ haber olduğumdan (Arachnid, zaten örümcek familyasına verilen isimmiş), sıradan böcek morfolojisinde. Tabii yaşam tarzları kolonici böceğimsi… Neyse… Çizmişim işte.

6 Beğeni
2 Beğeni

Ben yarın kitabı okumaya başlayacağım. :slightly_smiling_face:

Kitabı bitirmiş bulunmaktayım. Oldukça dolu bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yazarın görüşü elde etmek istediğiniz şey için bedel ödemelisiniz, özgürlüğün bedeli de savaştır şeklinde ve bu görüşünü en ince detayına kadar temellendirerek, adeta askerlik için bir tanım kitabı şeklinde bir araya getirmiş. Hemen okuyup geçmek yerine anlatmak istediklerini anlamaya çalışmak daha doğru bu kitap açısından. Akıcı ve bol aksiyonlu olmadığını söylememiz lazım. Özellikle tarih ve ahlak felsefesi dersi öğretmenleri aracılığıyla Heinlein felsefi görüşlerini de bize yansıtıyor.

@Bay_Karamsar incelemesinde oldukça detaylı bir şekilde bahsetmiş kitabın alt ve üst metinlerinden. Bunlara katılmakla beraber, ne kadar militarist bir yaklaşımı olsa da, “aslında ben de savaş istemem ama olaylar neticesinde ve insanın yapısı gereği savaş bir zorunluluktur” noktasına ulaştığını düşünüyorum yazarın. Ayrıca “faşist” olmakla suçlanmış yazarımızın bu eserini okuyunca suçlamaların çok da yerinde olmadığını gördüm kendi fikrime göre. Karakterlerinden birisine Celal ismini koyan, kitabında Kur’an’dan ayet koyan birisi en azından bahsedildiği gibi ırkçı olamaz diye düşünüyorum. Savaş güzellemesi de diyemiyorum, daha ziyade askeri bir gelecek tasvirinin anlatımıydı. Savaş sahnelerinin azlığı bile buna bir referans sağlayabilir. Genel olarak yapılan Kikitabın yorucu ve yavaş tempolu olduğu yorumuna da katılıyorum, okuyacak olanlar bu durumu göz önünde bulundurmalı. Çok fazla miktarda askeri terim ve ortam içermesi dolayısıyla da bu konulara uzak olanları aşırı sıkabilir tahminimce. Ben genel olarak beğendim kitabı. Heinlein’ın neden bilim kurgunun üstatlarından sayıldığını da anlamış oldum. Ayrıca Bitmeyen Savaş ve Yaşlı Adamın Savaşı kitapları, bu kitaptan inanılmaz ilham almışlar. Özellikle Yaşlı Adamın Savaşı kitabındaki eğitim bölümü, eğitim çavuşu vs baya baya Yıldız Gemisi Askerleri ile aşırı benzerlikte.

8 Beğeni