Bu tartışmaların hepsinde gözden kaçar bir unsur var. Bir doktor size günde bir bizon ye bir şey olmaz dedi, 2 yıl sonra kırmızı ete bağlı bilmem ne hastalığı yaşadınız. Bir başka doktor ya da toplumca fikirlerine önem verilen birisi size aşı olmayın dediğinde, aşı olmadığınız için yüzbinlerce insanın hayatını tehlikeye sokabilirsiniz. İşte bu toplumsal bir suçtur. Aşılar ile diğerlerini terazinin aynı kefesine koymamak lazım.
Bir insan tercihlerine bağlı olarak kendi ölümüne neden olabilir ama tercihlerine bağlı olarak toplumu tehlikeye atmamalı. Buna engel olunmalı.
Haklısın ama biz “Karnın mı ağrıyor? Aha, bunu iç!” denildiğinde “Aaaa, sağ ol şekerim.” diyoruz. Şaşırmıyorum bu yüzden. Dedem bu sebepten mide kanseri oldu. Babam da bu sebepten hastaneye de gitmez, ilaç da almaz, aşı da olmaz. Bir yerde yığılırsa filan bilinçsiz bir halde götürebilirsin ancak. Yani hangi açıdan bakarsan bak tehlikeyi yaratan biziz. Antibiyotik vermiyor diye doktoru, eczacıyı tartaklıyoruz. Bundan birkaç sene evvel antibiyotik bizim bayram şekerimizdi.
Yumurta ve tereyağ karşıtı olanlar daha sonra tereyağlı yumurtaya ekmek banarak fotoğraf paylaştı.
Hastalıklarımızın çoğu dengeli ve doğal beslenmediğimizden kaynaklı. Her şeyin içinde aşırı şeker ve kimyasal var. (Stres de büyük sorun ama ona bir çözüm bulamadım.)
Bizim yaşlar için aşı neyse ama bebeklere yapılan aşılar çok kafa karıştırıyor. Mesala biz de zorunlu olan Amerika da değil ama orada yapılan da biz de değil. Belli hastalıkların önüne geçmek için aşı yaptırmak gerekiyor ama bu seferde yaptırmayanlar olunca çok değişen bir şey olmuyor. Göçmen sorununun bir diğer yüzü de bu.
Bu konuda tek bir kurumun dünya çapında yaptırım yapması filan lazım belki de. Bilemiyorum. Coğrafi konuma göre de aşılar değişiklik gösterebiliyor mu? Bilmiyorum. Gerçekten yetkin değilim…
Dengeli ve doğal beslenme çok şişiriliyor. En önemli faktör genetik. Ne kadar sağlıklı denilen şekilde de beslensen hastalığı engelleyemezsin. Sigaradaki katran bile en büyük kanserojen olarak 10 kişiden 2 tanesini falan öldürüyor. Mesela ileride sigara içip ölmeyenler çoğalarak daha dayanıklı bir nesil oluşturabilir. Ha sen kolesterol, diyabet, kanser vb. hastalıkları tedavi edersen genlerde taşınmaya devam eder. Bu da acı gerçek.
Katılıyorum genetik de önemli ama bağışıklık sistemi ve yakalanma olasılığı yüksek hastalıkları nasıl atlattığı sadece doğuştan gelen bir faktör değil. Sigara içtiğim için ölmeyeceğim belki ama ciğer fonksiyonlarım içmeyene göre düşük bu da ölmeyip süründürmeye benziyor.
Yakalanmak dediğinize göre çoğunluğu Viral olan hastalıklardan bahsediyorsunuz ama zaten bu hastalıklara yakalanmanın önüne geçme çok zor. İyi beslenen de kötü beslenen de yakalanır. Bağışıklık sistemi güçlü ya da aşılı olan kolayca hatta belki farketmeden atlatır. Demek istediğim bu doğal beslenme olayının çok şişip endüstrileştiği. Doğal meyveler, sebzeler; ekmek, margarin yemeyinler. Vücudun ihtiyacı olanı alsak yeter. Nereden aldığımız çok farketmez bence.
Çağatay Ulusoy, Netflix çatısı altında daha insani koşullarda çalıştıklarından bahsetmişti. Bunda Netflix’ten ziyade yerli yapımcının özverisi varmış anlaşılan. Bir diğer Netflix yapımı olan Atiye’nin setinde yaşanan durum bunu gösteriyor.
Murat Tolga Şen ve Melih Biçer, Atiye dizisinin setinde hayatını kaybeden set işçisi Hasan Karatay olayını, sektördeki şartları, sektörün sessizliğini ve bu kazaların önüne neden geçilemediğini anlatıyor. EK:Murat Tolga Şen’in bahsi geçen yazısı.
